Mete odanın dışındaki bekleme banklarında oturup babasını bekliyordu. Bu insanlar babasının akrabalarıydı. Babasının haberi aldığındaki telaşına bakılırsa çok önemlilerdi. Bu zamana kadar tanıştırmadığına ve birbirlerini ziyaret etmediklerine göre aralarında büyük sorunlar olduğunu tahmin etmesi güç değildi. Muhtar, merkezde ufak bir işleri olduğunu babası çıkınca tekrar görüşeceklerini söyleyip kızını da alıp gitmişti. Karşı bankta oturan kıza baktı. Zayıf vücudu, at kuyruğu topladığı kumral uzun saçları ile küçük bir kız çocuğuydu fakat ela gözlerindeki derin bakışlar ve duruşundaki masumiyet, kendine has aurası... Mete istemediği halde bakışları bu küçük kıza kayıp duruyordu. Bir kaç kez göz göze gelselerde, Züleyha hızla bakışlarını kaçırdı. Mete'nin dudakları yukarı kıvrıldı. Kendi kendine "ne oluyor bana Sevda yı özledim heralde...küçük bir kız çocuğundan etkilenecek değilim ya. " dedi. Sevda'yla uzun yıllardır beraberlerdi. En yakın arkadaşı Tolga pek haz etmeyip, sürekli o sana layık değil desede, annesi Ayşe hanım açık açık istemediğini söylememesine rağmen ısınamadığını tavırlarıyla belli etsede, evlenecek olan oydu. onlar da Sevda'ya alışırlar, alışmalılar diye düşünüyordu. Mete aşk değil mantık insanıydı. Sevda ona göre onun isteklerini, evlilikten beklentilerini karşılayabilir ve sorunsuz bir hayat yaşayabilirlerdi. Mete'nin de hem bilmediği hemde hesaba katamadığı o kadar çok şey vardı ki... hepsi ortaya çıkmak için zamanını bekliyordu sadece...
Züleyha ninesinin odasındaki adamı, ninesini bu zamana kadar neden ziyaret etmediğini deli gibi merak etsede, bir türlü karşısındaki adamdan gözlerini alamıyordu. "Meleğin dediği kadar var, gerçekten sanki filmlerden fırlamış başrol oyuncusu gibi." diye içinden geçirdiği anda adamı kendine bakarken görmeyi beklemiyordu. Hemen çevirdi kafasını.
Ali İhsan bey göz yaşlarını kurulayarak teyzesine dinlenmesini, Doktoruyla konuşup onu ve Züleyha'yı alıp İstanbul'a götürmek istediğini, tedavisi için orada daha fazla imkan olacağını söyledi. Hasibe hanımı odada bırakıp koridora çıktı.
Mete babası odadan çıkınca hemen yanına gitti. Gözlerinin kızarıklığından ağladığı belliydi. Babasının ağladığını pek görmüşlüğü yoktu Mete'nin. Bi kardeşinin hastalık döneminde böyle ağlamıştı. kardeşine daha küçük yaştayken lösemi teşhisi konmuş, Allah tarafından Mete'nin iliği uymuş ve bu hastalığı yenmişti. Mete o zamanlar daha 14 yaşındaydı. Anne ve babasının perişan hallerine İlk o zaman şahit olmuştu. Aradan geçen onca yıldan sonra babasını tekrar böyle görmek o zamanları hatırlattı. Mete babasının omzuna elini koyup " durumu nasıl baba? ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi.
İhsan bey Mete' ye ve karşı tarafta durup kendisine bakan Züleyha'ya dönüp "Züleyha kızım bahçeye çıkalım sizinle konuşmak istediğim bazı şeyler var."
Sessiz bir onaylayışla Mete ve Züleyha Ali İhsan bey'in peşine takılıp bahçeye çıktılar.
Mete babasının duymuyacağı bi sesle yanında yürüyen kıza doğru eğilip gülümseyerek "düşmeden inebilmene sevindim" dedi. Dedi ama, eğildiğinde kızdan gelen güzel koku burun deliklerinden ciğerlerine dolarken gülüşü yüzünde donup kaldı. Daha önce hiç bi parfüm kokusu Mete'nin böyle hoşuna gitmemişti. Sanki ıhlamur çiçeği gibi kokuyordu... Züleyha'nın kokusunun parfümle felan alakası olmadığını anlaması için ise daha zaman vardı...
Züleyha ise Mete'nin yüzüne doğru eğilmesiyle bütün algılarının kapandığını, söylediği sözleri duymayıp, gülüşünün güzelliğine kitlenmesinden anladı.
...
Aralarındaki akımı Ali İhsan bey önlerinde olduğu için görememişti ama gören ve bundan hiç hoşlanmayan iki kişi vardı bile... Fatma ve Memet hastaneye gelirken kesinlikle böyle bir manzara görmeyi beklemiyorlardı. Memet Züleyhayı bir adamın bu kadar yakınında ve samimi gördüğünde ellerinin iki yanında yumruk olmasına ve gözünün seyirmesine engel olamadı. Annesi " kim bu adam? anlaşılan elimizi çabuk tutmamızın zamanı gelip geçiyor. Yürü hemen şunun yanına gidelim. Nineme bakıyorum diye elin adamlarıyla hastane bahçelerinde fingirdemekte neyin nesiymiş" diyene kadar Memet "hiç bir şey deme, sadece benimle köye gelmesini sağla. Ben ona soracağım bunun hesabını" dedi. Yanlarına gitmeyip nasıl olsa dönüp dolaşıp gelecek diyerek odaya doğru yürüdüler.
Bahçedeki kafeteryanın masalarından birine Ali İhsan bey'in tam karşısına oturdu, Mete'de çarprazında oturuyordu. Ali İhsan bey söze girdi " kızım sende benim bir evladımsın bundan sonra. Seni ve teyzemi evime götürmek istiyorum, tedavisine de orada devam edilir orda imkanlar daha fazla. Sende okuluna rahat rahat gidersin. Şimdi sen bu adamda nereden çıktı? bu zamana kadar neredeydi? diye düşünebilirsin ama bana güven kızım. Ben bu zamana kadar babanın emanetine sahip çıkamadım affet... mahçubum sana ve teyzeme karşı. Kendi hayat telaşlarıma daldım bu saatten sonra hep arkanda yanında olmak istiyorum. Lütfen bunu yapmama izin ver."
Teşekkür ederim fakat sizinle gelemeyiz. zaten ninemin de bu yolculuğu kaldırabileceğini ve gitmek isteyeceğini düşünmüyorum. Belli ki konuyu biliyor sunuz. Ninem sizden yardım istemiş sanırım.Emmim babamın bahçelerine sahip olmak için Memet abiyle evlenmemi istiyor. Benim böyle bir şeye rızam yok. Bu sene nasipse okuluma başlıyacağım. Bende sizin gibi babamın emanetine sahip çıkmak istiyorum fakat özgürlüğüme bir bedel olacaksa şayet, bahçeleri emmime verecek ve ninemle kendime yeni bir hayat kurucağım."
Mete kızın ve babasının konuşmalarını bölmeden dinledi. Bu yaşta bu kadar olgun ve mücadeleci olmasına hem sevindi hemde kendine hak görmediği halde Züleyha ile gurur duydu.