6.BÖLÜM

1415 Words
Hayat mecburen üzerini giyindi. Arkadaşları saçlarını taradı, şekillendirdi. Günlerdir uykusuzluktan moraran göz altlarını kozmetik ürünleriyle kapatıp makyajını yaptılar. Ölüme gider gibi Arjin ve Deva ile vedalaştı. Onları odada bırakıp mutfağa gitti. Tepsiye dizilen kahveler fincanlarda onu bekliyordu. Annesi “Acele et, ben salona geçiyorum” dedi. Hayat kahve tepsisini aldığında elleri titriyordu. Hizmetlilerden birisi bunu fark etti. “Kapıya kadar ben götürürüm” dedi. Genç kız o an bağırarak kaçmak istedi ama yapamadı. Salonun kapısında kahve tepsisini alıp içeriye girdi. Tüm gözler onun üzerindeydi, hissediyordu. Tepsiyi salonun ortasına fırlatıp bildiği bütün küfürleri saymak istiyordu. Ama yapamazdı. Odada en yaşlı kişi babaannesi olduğundan kahve dağıtmaya ondan başladı. Hiç kimsenin yüzüne bakamıyordu. Kahve ikram sırası başı önünde duran damat adayına geldiğinde Hayat iyice gerilmişti. Kahve tepsisini adamın başına geçirme isteğini zor bastırıyordu. Bu sırada genç adam kahve fincanını almak için elini uzattı ve evleneceği kızı görmek için başını kaldırıp Hayat’ın yüzüne baktı. Birbirlerini görür görmez tanımışlar, ikisi de şok olmuştu. Hayat’ın ilk aklına gelen boğulma anı ve Toygar’ın onu kurtarışı oldu. İkisi arasındaki bakışma uzayınca Demir ağa “Bu ne tesadüf,” dedi. Herkes şaşkınlıkla irkildi. Toygar ve Hayat’ın üzerinde toplanan bakışlar yavaşça Demir ağaya kaydı. Mazlum, şüpheyle sordu, “Ne tesadüfü, Demir ağa?” dedi. Ortam bir anda gerildi. Hayat, babası ve annesinden gizli dışarı çıktığı için hapı yuttuğunu düşündü. O sırada Demir ağa “Daha önce restoranda karşılaşmıştık. Doğum günü kutluyorlardı,” dedi. Hayat’ın annesi, panikleyerek kocası Mazlum’a döndü, gözünün içine bakarak “Hayat, Doğum gününde Deva ve Arjin’le dışarıya çıkmışlardı, ya hani” dedi. “Hatta sen izin vermiştin.” Selime ortamdakiler Hayat’ın ailesinden gizli dışarı çıkan bir kız olduğunu düşünmesinler diye bu yalanı söylemişti. Fakat Mazlumun kaşları çatıldı. Hayat, elinde ki boş tepsiyle odanın köşesine çekildi, başını önüne eğdi. Kayınpederi olacak adamın boş boğazlık yapmasına sinir oldu. Hiç sevmezdi böyle adamları. İçinden damat tarafının evlilikten vazgeçmesi için dua etmeye başladı. Demir ağa, Mazlum’un yüz ifadesinden o akşam kızının dışarıda olduğundan habersiz olduğunu anladı. Konuştuğuna pişman oldu. Hayat’ı ailesine karşı zor durumda bırakmamak için “İnsanın kızına güvenip akşam dışarıya bırakması güzel bir şey,” dedi. “Bu devirde böyle aklı başında, terbiyeli bir kız yetiştirmek zor. Hayat gibi bir evlat her babaya nasip olmaz.” Hayat bu övgüleri duymayı beklemediği için şaşırdı. Adamın, toparlama çabasını anladı. Demir ağanın yanında kız istemeye gelen Altemur ağa ve Tamer ağa da Demir ağayı destekleyecek sözler söyleyince Mazlum’un yüzündeki gergin ifade yavaş yavaş yumuşadı. “Öyle,” dedi, “Benim kızım arlı namusludur. Nerede, nasıl davranacağını iyi bilir. Bugüne kadar ailesine tek bir laf söz getirmemiştir. Kendini korumasını bilir.” Babası konuştukça Hayat’ın yüzü giderek daha da kızardı. Utançtan başını yere daha çok eğdi. Bu, Uğur ile yattıkları için ilk pişman olduğu andı. Ona güvenen babasına ihanet etmişti. Tam bu sırada Demir ağa Mazlum’a “Verilmiş sadakanız varmış,” dedi. Hayat’ın babaannesi Hamiyet şaşırarak “Ne demek istersin, Demir ağa?” dedi. Hayat yapılan konuşmadan iyice rahatsız olurken Toygar, gözleriyle adeta yalvarırcasına babasına “Sus” der gibi baktı. Ama Demir ağa onu görmezden gelerek konuşmaya devam etti. “Hayat size anlatmadı galiba. O akşam restoranda, pastanın üzerindeki küçük bir çilek yüzünden az kalsın boğuluyordu. Toygar hemen müdahale etti, nefes almasını sağladı. Oğlumun dikkati olmasa, kim bilir ne olurdu.” Hayat, erkek evlatla övünen adamları hiç sevmezdi. Demir ağanın oğluyla böbürlenmesine gıcık oldu. Tamam, hayatını kurtarmıştı Toygar ama bunu bu kadar insanın ortasında söylemesinden hoşlanmamıştı. Selime Hayat’a dönerek, endişeyle “Kızım, neden anlatmadın?” dedi. Hayat, başını kaldırıp bir anlığına dişlerini sıkarak Demir’e baktı. Sonra annesine döndü. “Önemli bir şey değildi, anne. Abartmaya gerek yok. Orada müdahale edecek bir sürü insan vardı. Ölmedim, çok şükür,” dedi. Toygar, babasına “Ben sana sus demiştim,” der gibi bir bakış attı. Birkaç dakika sonra kahveler bitmişti. Odadaki hava, hâlâ bir parça gergindi. Tamer Ağa, lafı daha fazla uzatmak istemedi. Hemen isteme merasimine geçti. Hamiyet hanıma bakarak “Allah’ın emri, Peygamber’in kavliyle, kızınız Hayat’ı oğlumuz Toygar’a istiyoruz,” dedi. Berdel nedeniyle bu zorunlu bir evlilik olsa bile sanki normal bir isteme merasimiymiş gibi sesi, resmi ama içtendi. Hamiyet hanım, belli belirsiz bir tebessümle “Bizim için de münasiptir. Hayırlı, uğurlu olsun,” dedi. Hayat ve Toygar büyüklerin ellerini öptükten sonra sırada yüzüklerin takılmasına gelmişti. İki genç odanın ortasında yan yana durdular. Yüzükler takılıp kırmızı kurdele kesildiğinde, odada bir alkış koptu. Toygar ve Hayat hariç herkesin yüzünde bir rahatlama vardı. Toygar hafifçe yutkunarak, çekingen bir hareketle Hayat’ın yanağına usulca bir öpücük kondurdu. Hayat, o an başını hafifçe eğdi. Toygar’ın dudakları tenine değdiği an hissettiği rahatsızlık yüzünden yanakları al al oldu. Kendini Uğur’u aldatmış gibi hissediyordu. Mazlum, bu temastan rahatsız olmuş gibi hemen söze girerek, “Bir an önce imam nikâhı kıyılsın, Demir ağa,” dedi. “Pazartesi de resmi nikâh için işlemlere başlasınlar.” Hayat’ın kanı çekilmiş gibi teni bembeyaz oldu. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Demir ağa “Bizim için uygundur, Mazlum ağa,” dedi. Her iki tarafın aile büyükleri nikahla ilgili konuşmaya başladıklarında Hayat salonda daha fazla duramadı. Parmağındaki yüzük sanki bir kelepçe gibiydi. Bir an önce çıkartmak istiyordu. İçindeki feryatları bastırmaya çalışarak usulca salondan çıktı. Sonra adımlarını hızlandırdı. Gözyaşları, içindeki tüm ağırlıkla birlikte hıçkıra hıçkıra boşalıyordu. Kendini durduramıyordu. Koşarak odasına girdiğinde Arjin ile Deva onu görür görmez ayağa kalktılar; yüzlerinde endişe ve şefkat karışımı bir ifade vardı. Hiçbir şey demeden kollarını açtılar. Üç arkadaş birbirlerine sıkıca kenetlendiler. Deva “Gittiler mi?” diye sordu. Hayat “Hayır içerdeler. Nikahı konuşuyorlar” Dedi ve arkadaşlarından ayrılarak telefonunu masanın üzerinden aldı. “Uğur’a ulaşmalıyım,” dedi. Deva, “Boşuna arama,” dedi. “Kaç gündür arıyorsun, ulaşamıyorsun işte.” Hayat gözlerini sildi, burnunu çekti. Pes edemezdi. “Başka şansım yok, anlamıyor musunuz?” dedi, “Tek istediğim, Uğur’la konuşup bu şehirden kaçmak. Beni başka hiçbir şey kurtaramaz. Hiçbir şey, hiç kimse umurumda değil. Başka birinin koynuna girmektense, babamın kapısına getirilmektense ömür boyu kaçarak yaşamayı tercih ederim” Deva gibi Uğurla ilgili bir gariplik olduğunu düşünen Arjin, “Doğum gününde de yoktu, Hayat,” dedi, “Aranız mı bozuk? Bize anlatmadığın bir şey mi oldu?” Bu soru, Hayat’ı son günleri düşünmeye itti. Uğur’la İzmir’den birlikte dönmüşlerdi. Havalimanında birbirlerine sıkıca sarılmış, son kez öpüşmüşlerdi. O an, sanki hiçbir şey onları ayıramazdı. Ama her ikisi de evlerine döndükten sonra her şey değişmişti. Doğru düzgün konuşamamışlardı. “Aramız bozuk falan değildi,” dedi Hayat, sesinde bir savunmacılık vardı. “Uçakta ailesiyle konuşacağını söylemişti. Okul bittiğinde beni istemeye geleceklerinden bahsetmişti hatta. Doğum günümde, görüşemesek bile beni arayıp kutladı. Amcamın cenazesi için de arayıp başsağlığı diledi. Ama son birkaç gündür… Ne oldu, anlamıyorum.” Kızlara ilişkilerinin ne kadar güzel olduğunu, her şeyin yolunda olduğunu anlatırken bir yandan da Uğur’u aramaya devam etti. Telefon yine telesekretere bağlandı. “Allah kahretsin!” diyerek telefonu yatağın üzerine fırlattı. Öfke, çaresizlikle birleşmişti. Eğer ailesi yüzünden bir sorun çıkmayacağından emin olsaydı, evine gider, kapısını çalardı. Arkadaşlarına bakarak “Acaba başına bir şey mi geldi ki?” dedi. “Bir kaza… Ya da başka bir şey.” Bu düşünce, kalbini acıttı. Uğur’un sessizliği, hiç ihtimal vermese de, sadece bir reddediş miydi, yoksa daha korkunç bir şey mi olmuştu? Hayat olası kötü senaryoları düşünürken odaya gelen hizmetli “Misafirler gidiyor Hayat hanımım” dedi. “Anneniz sizi çağırıyor” Hayat “Of!” diyerek aceleyle dağılan makyajını düzeltti, odadan çıktı. Ailesiyle birlikte misafirleri yolcu ettikten sonra odasına geri dönecekken babası kolundan tutup parmaklarını bastırarak “Sen bizden habersiz dışarıya mı çıktın. Hem de gece vakti” dedi. “Dua et evleniyorsun yoksa senin bacaklarını kırardım” Babasının öfkesine inanamıyordu Hayat. Böyle düşünen bir adam, onu okusun diye önce Amerika’ya göndermişti, sonra İzmir’de okumak istemesini kabul etmişti. Dar görüşlü müydü, ileri görüşlü müydü karar veremiyordu. Buna rağmen zorla evlendirilmek istendiği için babasına cevap vermedi. Bu esnada annesi “Mazlum, anan çağırır. Gelecekmişsin” dedi Mazlum kızının kolunu bıraktığında Hayat’ın bastırdığı gözyaşları tekrar geri gelmişti. Ağlayarak odasına koştu. İçeriye girdiğinde Deva “Uğur aradı seni” dedi. Hayat ağlayan gözlerine inat güldü. Sevinçle telefonunu masanın üzerinden alıp ekrana baktı. Deva cevap vermediğini söyleyince hemen Uğur’u aradı. Uğur telefona cevap verir vermez “Beni evlendiriyorlar. Kaçmamız lazım” dedi. “Berdel yapacaklar Uğur!” Uğur sakin gelen sesiyle “Berdeli duydum. Üzgünüm” dedi. “Gece konaktan çıkabilir misin? Seni iki sokak öteden alırım” “Çıkarım tabii” dedi Hayat. “Kaç gündür neredesin Uğur? Arıyorum arıyorum sana ulaşamıyorum” “Görüştüğümüzde anlatırım. Çıkarken kimseye yakalanma sakın” Hayat telefonu kapattığında neredeyse sevinçten çığlık çığlığa bağıracaktı. Arjin ve Deva’ya kısık sesle “Bu gece kaçıyoruz” dedi. Parmağındaki yüzüğü çıkartıp yere fırlattı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD