3. Bölüm | Kasap Şinasi Mucizesi

1347 Words
İlanı okurken kapının önünde duran yaşlı adam beni müşteri sanıp "Buyur aaa napisin gapının önünde, geç hele içeri geç." diyerek beni resmen içeriye girmeye zorladı. "Şimci de helee, ne verem bacıma?" diye sordu. Elazığ ağzıyla konuşulanları bazen anlamadığım oluyordu. Çocukken de pek anlamazdım. "Merhaba, ben aslında müşteri değilim. Kapıya astığınız iş ilanı ile ilgileniyorum." Beni baştan ayağa dikkatle süzdü. Dudak büktü. Sonra tek kaşını kaldırıp "Tecrüben vardır gadanalam? Hem erkek çalışan arim.." dedi olumsuz yüz ifadesiyle. "Kadınlarda her işin üstesinden gelebilir. Tecrübem yok ama beni işe alırsanız çok çabuk öğrenirim." "Öyle diyisin ama herkes ilk günden gaçi gidi. Nası inanam sana bacım?" "Madem her gelen ilk günden kaçıp gidiyorsa bana iki gün deneme süresi vermeye ne dersiniz? Ücrette istemem." "Eyi o vakit, geç önlüğünü tak gadanalam." Tam olarak bir kasapta ne yapılır bilmiyorum. O yüzden önlüğü takıp tezgahın önünde durdum. "Bacım ilk buralara bi fırça at, camları sil. Her bi yerin tozunu neyim al. Sonrasına bakarık. Et neyim bakam hele kesebili misin?" "İsim neydi?" "Şinasi. Senin adın ne bakim?" "Yaren." "Beni işe aldığınız için pişman olmayacaksınız Şinasi bey." "Bey nedir bacım? Bak bacım deyim sana. O halde sen de bana amca diyecen. Taam mı?" "Nasıl isterseniz Şinasi amca." Pos bıyıkları gülümserken hafif hafif sallandı. Elli yaşlarında görünen bu garip adamı sevdim ya. Dediği tüm işleri yaparken o da gelen müşterilere et tartıp vermekle uğraşıyordu. Gelenler buranın daimi müşteri olacak ki kimse sizli bizli konuşmuyordu. Gençler amca diyor, yaşlılar ise yeğenim, gardaşım gibi hitaplar ile sesleniyordu. Çöpleri atıp döndükten sonra Şinasi amca "Hele sen kimlerdensin? Baban kimdir? Hangi mahledensin?" diyerek soruları sıraladı. "Babamın adı Özkan Arıkan. İstanbul'da yaşıyorduk. İki ay oldu Doğukent mahallesine taşındık. Dedemin evi hemen şu karşıdaki dubleks ev." "Arıkan... Haaa sen Sedat Arıkan'ın torunusun. Bi aben de vardı. Doğu’nun çağalığını hatirlim vallah. Deden çoktan görükmüyor. Eyi midir?" diye sordu. "Sağlığı iyi ama unutkanlık var. Alzheimer olmuş dedi babam." "Yaşlılık zor vallah. Ee siz niye taşındız? Heyr ola inşaallah. Baban gilin davuk şirketine bişi mi oldu? Adam maşallah ailem ile ilgili her şeyi biliyor. "İflas ettik. Eve haciz gelince taşınmak zorunda kaldık. Zor durumda olduğumuz için işe ihtiyacım var." "Ee deden gafası getmeyene gadar hep övünidi. Yaren'im avukat olcak diye. Ne işin var kasapta gadanalam?" "Henüz atanmadım. Özelde de iş ilanı veren yoktu." "Hee, zor tabee bu devirde..." Pos bıyıklarını büküp gözlerini kıstı. Düşünceli bir hale büründü. Bir müddet sonra konuşmasına devam etti. "Dur bakim, benim yeğen avukat. Gazi caddesinde ofisi var. Geçen deyidi bana yardımcı lazım. Hele bi soram kimseyi bulmuş mu?" "Gerek yok, benim için burası da uygun," dediğim halde Şinasi amca beni dinlemeyip dükkanın önüne çıktı. "Yeğenim sen deyidin bana yardımcı lazım. Bulduz mu?" Şinasi amca bana gülümseyip "Eyi eyi ben sana pırlanta gibi yardımcı buldum. Yarın sabah gelsin mi?" dedi. "Haydin selametle." Telefonu kapatınca elini kaldırıp "Çak" dedi. Beklemediğim bu sevinç karşısında ben de ona karşılık verip elimi eline vurdum. "Ha buraya adresini yazim. Yarın sebahtan gidecen işinin başına." "Ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Daha tanımadığınız birine bu kadar yardımcı oldunuz. Gerçekten çok iyisiniz amcacım." "Dedeni, babanı, halanı, neneni, kuzenlerini tanim. Eskiden deden her geldiinde bana torunlarını tek tek anlatidi. Deyim ya abenin çağalığını hatirlim. El gadardı. Seni de sanki çok iyi tanim." "Ne sebeple olursa olsun bu iyiliğinizi hiç unutmayacağım." "Ne demek bacım." *** Akşam üzeri kasaptan çıkıp eve doğru yürürken bir günlük iş tecrübemin bana kazandırdığı en önemli şeyin bana uygun bir iş olduğunun farkına vardım. Gerçekten bu kadar şanslı olabilir miyim? Yoksa bu bir şaka mı? Düşünsenize adamın verdiği adrese gidince yanlış adres, başka kapıyı bacım dediklerini. Neyse. İyi düşünelim iyi olsun, kötü düşünceler zihnimizden uzak dursun. Bahçeden içeri girer girmez "Yarennn!" diye bağıran kuzenimi hayal sandım. Ama canlı kanlı bana doğru koşuyordu. Arkasından da Kaju tembel tembel geliyordu. "Tubiş!" "Yarenimiss!" deyip önümde saygıyla eğildi. "Yaa senin ne işin var burada?" "Sensiz İstanbul götüme benzedi. O yüzden burdayız." "Kızım senin popon güzel ki. Hem burdayız derken?" "Güler yengen, Özcan amcan, bücür Rüya ve ben." diyen Tubiş değildi. Tam olarak Tuba'nın abisi Can'dı. "Can? Sende mi geldin?" "Evet Yarenimis. Ben de geldim. Emrinize amedeyiz." Can gelip Tuba'yı aramızdan çekerek bana sarıldı. Gerçekten kocaman adam olduğu halde halen daha benimle uğraşmayı seviyordu. Tuba arkamızdan çığırarak gelen Rüya'ya baktı. "Abla kurtar beni, Özge yenge beni öldürcek!" Rüya henüz 13 yaşındaydı. Ergenliğin başlarında olduğu için oldukça konuşkan ve gördüğü her yakışıklı erkeğe aşık olduğunu sanıyordu. "Ne yaptın ki?" "Rujunu sürerken kırıldı. Marka bi de. Kesin saçlarımı tek tek çekip kafa derimi yüzecek." "Saçmalama. O ancak senin parmaklarındaki narin tırnaklarını sökecek kadar delirebilir!" dedim ciddiyetle. Hiç bi bok yiyemez, diyen iç sesim haklı. Ben buradayken kuzenlerime tek laf edemez. "Nolur yardım et Yaren abla. Beni öldürürse bensiz hayattan zevk alamazsınız." "O niyeymiş?" "Çünkü Rüyalar hayatın rengidir." "Ayy sersem, bu esprilerin yüzünden bir gün vahşice katledileceksin." Can ile Tuba beni onaylayarak "Aynen," derken dubleksin teras katından bir çığırtkan kuşun sesi duyuldu. Terastan bize bakıp "Rüyaaaaaaağğğğ!" diyordu. "Gel buraya, seni hain!" Biraz daha kendini sarkıtsa, o sırada ayağı kaysa kafa üstü yere çakılsa, ne güzel olur değil mi? "Rüya kaç canını kurtar. Baksana kadın bir ruj yüzünden delirmiş!" dedi Tubiş korkuyla. Rüya abisinin arkasına saklanırken "Sadece ruj değil, ayakkabısının topuğunu da yanlışlıkla kırdım." dedi ağlamaklı bir sesle. "Sana buraya gel diyorum küçük cadı! Yaptıklarının hesabını ödeyeceksin!" Daha fazla dayanamayıp Özge'ye doğru başımı kaldırdım. "Neyin hesabını soracaksan gel bana sor Özge! Rüya'yı daha fazla korkutma!" "Sen karışma Yaren!" "Karışırsam ne olacak?" "Babana bu saygısızlığını söylerim." "Mutlaka fazlasıyla söylersin. Alışkanlığın ne de olsa." dedim alayla. "Hiç kuşkun olmasın." Özge sinirle balkondan içeri girerken Rüya bana sarılıp teşekkür etti. Kajuyu kucaklayıp hasret giderdim. "Özledin mi bakalım beni?" "Mırrr." "Özlemiş." Can kediye ters ters bakıp "Şu kedi ilgilendiğin kadar benimle ilgilenmedin be Yaren." "Can artık numaradan da olsa sevgili değiliz hatırlatmama gerek yok değil mi?" "Kuzeniz ama şunun şurasında, kedi kadar değerim yok mu?" "Off Can biliyorsun bu kedi annemin kedisi, o yüzden yeri çok ayrı. Lütfen Kaju'ya pis pis bakmayı kes!" Can omuz silkti. Kedim ile beni baş başa bırakıp uzaklaştı. O sırada babam, Özcan amcam ve eşi Güler yenge bahçeden içeri girdi. Amcam ile yengemle sarıldıktan sonra öğrendim ki onlarda zor zamanlar geçirdiği için Elazığ'a dönmüşler. Yani bu küçük dubleks ev hiç olmadığı kadar kalabalık olacak artık. Onlar içeri girince babam biraz mesafeli ve hafif kızgın bana bakıyordu. "Eee çalışınca başın göğe erdi mi?" diye sordu. "Baba lütfen. Ben artık çocuk değilim, çalışmak istiyorum hepsi bu." "İyi çalış. Hiç baba sözü dinleme. Nerede işe başladın." "Aslında El-Aziz Kasap ve Şarküteri diye bir yerde işe başladım." "Kasap mı? Delirdin mi?" "Geçici olarak orada başlamıştım. Daha fazla orada çalışmama gerek kalmadı zaten. Yarın bir avukat ile stajyerlik için görüşeceğim." "İyi en azından kendi işini yapta içim rahat eder." "Endişelenme baba. Kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyorum. Lütfen bana gönül koyma. İflas etmeseydik bile hayalim avukat olarak çalışmaktı. Bunun parayla pulla bir ilgisi yok. Kendini kötü hissetme sakın." "İş hayatının öyle göründüğü kadar kolay olmadığını anlayıp bir aya kalmaz istifa edeceksin. Ben seni zorluklar çekerek büyüttüm ama bugüne dek sen hiç zorluk nedir bilmedin. Alın teri ile kazanılan para elbette değerlidir ama ben seni de abini de hazıra alıştırdım. Bu yüzden kızım, yapamayacaksın. Başkasının emri altında çalışmaya dayanamazsın." Babam ilk defa benimle bu kadar ciddi bir konu hakkında uzun uzun konuşup düşüncelerini açık yüreklilikle paylaşıyordu. Söyledikleri aslında ağırdı ancak haklıydı. Bu yüzden; "Haklısın baba ama artık büyüdüm. Başarılı bir avukat olmak istiyorum. Bunun için emir almaya, hor görülmeye, ezilmeye bile razıyım. Yeter ki sen bana güven. Annemin hatırı için yanımda ol." dedim içtenlikle. "Peki sevgili Avukat Yaren Arıkan, iyi bir avukat olmayı başarıp, bana kazandığın tüm davaları ömür boyu anlatacaksan eğer başkasının yanında stajyer olarak çalışmanı kabul ediyorum." "Söz veriyorum. Kazandığım her davamı ilk sana söyleyeceğim. Teşekkür ederim baba." Babama sarılıp kokusunu içime çektim. Özge ile evlenip annemin hatırısına saygısızlık etmeseydi babam benim idolüm olurdu. Ancak evlendiği yetmezmiş gibi bir de benden çok az büyük bir kadınla evlenmesi cidden sinir bozucuydu. Hadi babam Özge'yi sevdi diyelim. Ya Özge'ye ne demeli? Babası yaşında adamın neyine bakmış? Meraktan çatlıyorum. Çat diye çatlamak üzereyim Neresinden tutupta düzeleyim Kendimi BOĞASIM VAR Bu şarkı bana yazılmış. Teşekkürler Kenan Doğulu, cansın, duygularıma tercümansın. Beren Saat'ten ayrılırsan ARA BENİ LÜTFEN!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD