5. Bölüm | Boşanma Avukatının Asistanı

2028 Words
"Meeee!” Bir gözümü açıp gelen meleme sesinin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Acaba rüyamda keçi mi gördüm? Gözlerimi kırpıştırıp yataktan doğruldum. Yine aynı sesi duyunca pencereye merakla koştum. İlk tepkim. "Gıdik mi?" Pijamalarımla bahçeye doğru adeta ışınlandım. Rüviş ile dedem tartışırken ikisinin arasından geçip, "Annneeemm! Sen ne tatlı bişeysin böyle! Yerim ben seni yaa!" dedim ağzım kulaklarımda. Yavru keçiyi kucaklayıp yanaklarından öptüm. Ben bunu koynumda uyuturum, nüfusuma da alırım. Sonra demedi demeyin. Arkamdan kedim Kaju gelip kendine kucağımda yer bulmaya çalıştı. Keçiyi kıskandığı her halinden belliydi. "Bekle sen bakalım, birazdan mamanı da vereceğim. Uslu dur tamam mı Kaju bey?" dedim. Kedi miyavlayıp yanımdan ayrıldı. Kenarda miskin miskin dolanırken ben keçiyi sevmeye devam ettim. Özge ile babamda pijamayla bahçeye gelince şaşkın şaşkın kucağımdaki yavruya baktılar. "Ayy bırak şunu tatlım, bitleneceksin!" diyen Özge'ye o an şunu demek istedim. 'Bi insan ol!' Babam benim yerime cevap verdi. "Görmüyor musun hayatım, yavru keçi tertemiz." "Benden uzak dursun da!" "Sedat, ne diye getirdin bu keçiyi buraya?" Rüviş sinirliydi. "Doğukent mahallesinde hiç keçi besleyen bir aile gördün mü?" "Halla halla! Komşunun kedisi köpeği var da biz keçi besleyince mi olmuyor? Kaju'ya arkadaş olur. Hem daha bunun anası var, Can getirir birazdan." "Bak iyice aklın gitti, bir keçimiz eksikti!" dedi Rüviş iyice sinirlenerek. "Nolmuş? Eskiden babamların sürüyle keçileri vardı. Hem sağlıklı süt keçi sütü. Torunlarım taze ve güvenilir süt içsin diye gidip aldım. Yavrusundan ayırmaya gönlüm razı gelmeyince ikisini bir aldım." "Bana bak Sedat! Ben bu keçilere bakmam!" "Gelinlerim bakar, hadi sen git çay koy!" Babam Rüviş'e yaklaşıp "İlaçlarını aksatıyor mu yine?" diye sordu. "Yok oğlum, saati saatine veriyorum ama iyice kafası bulanmış babanın. Yine bir kontrole götürmek lazım gelir." "Tamam anne, randevu alırım, götürürüm kontrole." Dedem konuşulanlara dikkat kesilmiş olacak ki "Gitmem ben o nürolog bozuntusuna! Tek bildiği torba torba ilaç yazmak! Vallah artık bığğtıımmm!" dedi isyan ederek. Hasta olunca bir hafta düzenli ilaç içemeyen ben, dedemin halinden gayet iyi anlıyordum. Ancak babam ile Rüviş bunu kabullenecek gibi değildi. "Baba ya, dedem bizim için gidip keçi almış. Gayet ince düşünmüş. Depo boş, orada bakarız. Nolacak ki?" Özge atladı lafa. "Ben bakmam! İğrenç yaa! Iyyykk!" Bazen cici annemin ağzına kürekle vurasım gelmiyor değil. Ama vurmuyorum çünkü babam beni evlatlıktan red eder. Can kocaman memeli bir siyah bir keçiyle içeri girince boynuzlarından ürktüm. Yavrusu annesine doğru koşunca biraz duygulandım. Dedem iyi ki onları ayırmadı. Can gülümseyerek keçilere bakarken "Dede bu keçi ne yer?" diye sordu. Rüviş, "Ot yer! Ot!" diye çıkıştı. "Sal bahçeye ne var ne yoksa yesin!" "Niye kızıyorsun Rüviş ya! Baksana ne kadar tatlı tatlı meliyorlar!" "Ayy tansiyonum çıkıyor!" Özcan amcam ile Güler yengem Rüviş'in koluna girerken bir yandan amcam, Can'a "Seninle sonra konuşacağız oğlum!" diyerek kızdı. Dedeme yardım ettiği için kızgındı. "Ben keçileri depoda barınacakları yer ayarlayayım da daha fazla olay çıkmasın. Yaren sen de keçilere göz kulak olursun." dedi babam. "Yardım etmek isterdim ama işe gitmem lazım." "Tamam kızım, sen işine git ben Can ile hallederim." "Ama Yaren'i işe bırakacaktım amca." "Minibüsle giderim. Sorun değil." Can omuz silkti. "Peki, sen bilirsin." Kaju'ya mamasını vermek için mutfağa gittim. Kedi maması ile biraz süt doldurdum kaba. Suyunu da koydum. Bahçeye çıkıp kedi için aldığım minik yuvaya baktım. İçi boştu. "Pisi pisi pisii, Kajuu çık bakalım oğlum saklandığın delikten." Seslenmeme cevap gecikmedi. Miyavlayarak yanıma gelip kuyruğunu bacaklarıma doladı. "Bugünlük yemeğin, akıllı dur. Rüviş'i üzme. Acıkırsan eğer bol bol miyavla sana mama verecekler." Kaju yine miyavlayıp önüne koyduğum kaplardan yemeğini yemeye başladı. Annemin hatırası olduğu için onu bırakamıyordum. Bu zor günlerde bile kedi bakacak lüksümüz yoktu ama onu terk edersem sanki annemin kalbi kırılacaktı. Gözk yüzüne bakıp gülümsedim. "Biz iyiyiz anne." Hazırlanmak için hızla odama çıktım. Bugün resmi olarak ilk iş günüm olacağı için dün ki gibi rahat giyinemem. O yüzden dolabımdan en klasik kombini alıp giyindim. Makyaj yapmayı günlük hayatımda pek sevmesem de Ahsen'i gördükten sonra yapmam gerektiğini anladım. Onun yanında bakımsız duruyordum. Odamdan çıkınca tatlı kuzenim Rüya ile karşılaştık. "Üff be taşş!" dedi ağzı açık. "Çok mu abartmışım?" "Ne bilim ben." Ergen tavırları da olmasa sevimli biri de işte, ergenlik zor bir süreç. "Çok yardımcı oldun, sağ ol!" "Her zaman!" Kahvaltı masasına oturmadan "Ben geciktim herkese afiyet olsun." dedim. Dedem kaşlarını çatarak bana baktı. "Yaren, eteğini neden giymedin?" "Şort giymişim ya dedecim." "Tövbe tövbe! O nasıl şort? Bacakların cıbıldak dışarı çıkamazsın." "Ama neden?" Babam, dedem yerine cevap verdi. "Kızım burası böyle giyinmelere açık değil. Laf atan, sarkıntılık yapan hatta taciz etmeye kalkışan olur. Deden haklı, sen git Elazığ'a göre giyin." "Elazığ'a göre şalvar mı giymeliyim yoksa fistan mı? Baba ben işe gidiyorum. Markete değil." "Uzatma kızım. Git daha usturuplu giyin, dedeni üzme." "Kusura bakmasın kimse. İstanbul'da giydiklerimi burada da giyineceğim. Art niyetli yaklaşan olursa bu ülkede polis var, mahkeme var. Şikayet ederim." Babam başını bıkkınlıkla sallayıp "Tamam öyleyse git. Ne demek istediğimizi ancak bu şekilde anlayacaksın." dedi gerginlikle. Dedem itiraz etmek için ağzını açacakken "Babası izin verdi sen karışma artık." dedi Rüviş. Mutsuz bir şekilde salondan çıkarken Can'ın peşimden geldiğini gördüm. "İşimiz çabuk bitti. Seni bırakabilirim." "Gerek yok, kendim giderim." "Emin misin?" Can'a başımı sallayıp caddeye çıktım. Bir kaç minibüse el kaldırdığım halde önümden dolu geçip beni almadılar. Nihayet biri durunca ilk adımımı içeri attım. İlk başta arkada oturan dört tane kadının kınayıcı bakışlarına maruz kaldım. 'Başımıza daş yağcak.' diyordu bir kadın. 'Öyle valla, utanmada kalmamış ablam.' 'Her koyun kendi bacağından...' Ben yokmuşum gibi hakkımda konuşmalarına dayanamayıp onlara ters ters baktım. "Beni tanıyor musunuz?" diye sordum. "Yoğ tanimik." dedi genç olanı. "O halde tanımadığınız insanlar hakkında konuşmaya hakkınız yok." "Hele hele görisin dili de pabuç gibi mübarek." dedi yine o kadınlardan biri. "Avukatım, hakkınızda şikayetçi olduğumda eminim siz de hakime derdinizi anlatmak için çok konuşacaksınız." "Bi şey mi deyik bacım? Ahaa biz inidik zaten. Gel otur bakim avukat hanım." Kadınlar korkuyla minübüsten inerken arkalarından göz devirdim. Sosyal baskıyla kontrol altına aldıkları kızları gibi beni de sindireceklerini sandılar. Yazık. Oysa cahiliye devrinde değiliz. Herkesin aklı var, kendine göre bir düşüncesi var. İsteyen tesettüre girer, isteyen açık gezer. İsteyen etek giyer, isteyen şort giyer. Son durağa gelince yol ücretini vermediğimi hatırlayıp ücreti ödeyerek indim. Sadece 2 tl. İstanbul'a göre çok ucuz. Belediye İş Merkezi'ne doğru yürürken kalabalık caddede milletin garip bakışlarına maruz kalıyordum. Hatta birkaç genç 'off, üff, vayy' gibisinden konuşup laf atmaya çalışıyordu. Geciktiğim için durup onlarla tartışmadım. Hızlıca yoluma devam ettim. 'Anan da güzel mi?' diyen birinin sesini duyana dek. Rahmetli annemi o pis emellerine alet etmeleri sinirlerimi bozmaya yetmişti. O an ne iş ne de Rüzgar'a karşı mahcup olmam umurumda değildi. "Pardon? Bana mı dedin?" Saçlarını havaya kaldırmış yolun kenarındaki ağaca yaslanıp sakız çiğneyen genç çapkınca gülümseyerek "Çok güzelsin yavrum, tanışalım mı?" dedi. Yanına iyice yaklaştım. Pislik elini kolunu nereye koyacağını şaşırdı heyecandan. "Tanışalım!" dedim sakin kalmaya çalışarak. "Sami Küçükdağ ama soyadımın küçük olduğuna bakma yavrum, bir de o dağın görünmeyen kısmı var." Elini belime koyunca kendimi geri çekip ayağına sivri topuklumla bastım. "Ahh ayağım!" diye inledi. Yaptığı terbiyesiz imaya daha fazla tahammül edemeyip caddenin diğer tarafında duran polislere "Bakar mısınız?" dedim. Polisler beni fark edince yanımıza geldiler. Hadi denen insan müsveddesi ne olduğunu anlamaya çalışırken "Polisi niye çağırdın?" deyip kaçmak için geriye doğru iki adım attı. Ona çelme takıp düşmesini seyrettim. Yerde sürünürken oldukça aptal görünüyordu. "Bir sorun mu var?" diyen polis beye, "Ben Avukat Yaren Arıkan. Şu yerdeki şahıs önce bana laf atıp sonra tacize kalkıştı." Adam hemen inkara kalkıştı. "Doğru değil, kendisi yanıma gelip tanışmak istedi. Baksanıza zaten kıyafetine. O yolun yolcusu, belli! Bir de avukatım deyip sizi kandırıyor!" Sinirle dişlerimi sıktım. "Bu adamdan şikayetçiyim! Duydunuz bana hakaret etti. Ayrıca o yolun yolcusu dediği kadınlara da taciz etme hakkı varda benim mi haberim yok?" "Sakin olun hanımefendi. Bizimle emniyete kadar gelebilir misiniz." "Seve seve!" Polis arabasındaki yerimizi aldık. Beni ön tarafa yönlendirmişlerdi. Hadi efendi ise halen inkar ediyordu. Karakola gelince ikimizinde ifadesi alındı. Avukat olduğumu gösteren kartımı da polislere gösterince o sapığında önceki vukuatları göz önüne alınınca yaptığı inkarlar boşuna gitti. Gazi caddesinden sorumlu polisler ile birlikte çıktık. Polislerden yaşlı olanı "Maalesef böyle olaylar çok oluyor. Sen sanmaki giyiminden dolayı, kapalı kızlarımıza da aynısını yapıyorlar. Bunun gibi çakallar kaldırımlarda durup millete laf atmayı mezhep edinmişler. Her gün bunlardan birkaçını topluyoruz, üç beş gün sonra aileler gelip yalvarıyor, araya birilerini sokuyorlar derken bu sapıkları yine sokağa salıyoruz. Kısır döngüdeyiz kısacası." dedi dert yanarak. "Devlette haklı, bu asalakları hapse koyup beslemek istemiyor. Alacaksın bunları sınırdışı edeceksin. Yersiz yurtsuz gezsinler de akılları başlarına gelsin." dedi diğer polis. Onların değerlendirmelerini dinlerken geldiğimizi polis arabasının durmasıyla fark ettim. "Bıraktığınız için teşekkür ederim." "Ne demek." Onlara el sallayıp hızla binaya giriş yaptım. Çiçekçiye selam verdim. Çiçekçi kadın beni tanımadığı için garip bir bakış atıp zoraki gülümsedi. Asansörün gelmesini beklerken sabırsızca ayağımı yere vuruyordum. Daha dün dakik olduğumu söyleyen ben, elimde olmayan aksilikler yüzünden ilk günden çuvallamıştım. Hukuk bürosundan içeri girince Ahsen'in telefondakine "Evet, öğleden sonra saat iki uygun. Tabi tabi!" dediğini duydum. Telefonu yerine koyunca "Günaydın, Rüzgar geldi mi?" diye sordum. "Evet bir saat önce geldi." "Beni sordu mu?" "Hayır." "Peki." Çantamdan evrakları çıkarıp Ahsen'e uzattım. "İşe başlayışım için gerekli evraklar. Eksik var mı yok mu diye bakabilir misin?" Ahsen evraklara bakıp "Hepsi tamam. Ben başlayış işini hallederim. Sen istersen Rüzgar Beyin yanına git daha fazla gecikmeden." "Teşekkür ederim." Gülümseyip dosyayla birlikte ayağa kalktı. Bürodan çıkarken evrakları nereye götürdüğünü merak ettim. Ama şu an bunun için vaktim yoktu. Saçlarımı elimle düzeltip kapıyı çaldım. Resmi olarak ilk iş günüm olduğu için artık resmi davranmalıyım. İçeri girince Rüzgar başını kaldırıp "Geciktin." dedi düz bir sesle. Önce günaydın deseydi iyiydi. "Günaydın Rüzgar Bey." "Boş laflardan hoşlanmam. Her sabah bu odaya girince günaydın demen gereksiz." "Yani ilk günden kovulmadım mı?" "Mazeretini henüz söylemedin. Yargısız infaz yapmam." Masanın önündeki tekli koltuğa geçip oturdum. "Aslında zamanında geliyordum ama gelirken bir aksilik oldu." "Nedir seni yolundan eden bu aksilik?" "Minibüsten inip yürüyordum. Kuyumcuların orada bir sapık 'anan da güzel mi?' dedi. Ben de ona 'bana mı dedin,' diye sordum. Sonra bana tanışalım deyip taciz etmeye kalkıştı. Şansıma polis devriyedeydi. Şikayetçi oldum." "Evin nerede?" "Doğukentte." "İyi bende o tarafta oturuyorum. Bundan sonra işe gelirken seni de alırım. Tam olarak ev nerede?" Yaptığı teklife şaşırmıştım. Nihayetinde patronum sayılır, niye beni kapımdan alsın? "Hiç gerek yok, kapının önünden devamlı minibüs veya otobüs geçiyor zaten." "Yaren, başımı ağrıtıyorsun. Sadece adresini söyle." Göz devirdim. Ne yani belki ben seninle gelmek istemiyorum! Sordun mu? "Şinasi amcanın karşısındaki dubleksler. Kapı numarasına bakmadım." "İyi, ben de o dublekslerde oturuyorum. Belki komşuyuzdur." Gözlerim kocaman açıldı. Olabilir mi? "Yok o kadarda değildir." "Dedenin adı Sedat olabilir mi? Sanki Sedat amcanın soyadı Arıkan'dı." "Dedemi Elazığ'da tanımayan yok galiba." "Komşuyuz." dedi gülümseyerek. "Yuh." dedim fısıltıyla. Sonra aklıma dedemin komşu dubleks evi geldi. Hani o ultra bakımlı süper ötesi bahçesi olan dubleks ev... Dünki doktorun geldiğini bildirdi Ahsen, peşinden Rüzgar'ın özel doktoru içeri girdi. "Bugün iyi görünüyorsun." dedi keyifle. Günaydın demeden konuya girmesini garipsedim ancak Rüzgar'ın sabahki sözleri aklıma gelince durumu anladım. "Evet, sayende." Dün kıçına yediği iğneden sonra ben olsam baş ağrısından ölsem bile gıkım çıkmaz. Adam hedef tahtasına vurur gibi saplamıştı. Çaktırmadan bakmıştım. Nedense ona iğne yapılması hoşuma gitmişti. Patronumun kıçını ilk günden görmem pek hoş olmasa da... "Yaren hanım, bugün ışık saçıyorsunuz." "Çok esprilisiniz Aslan Bey." "İşiniz yoksa Hayal cafede kahve içebilir miyiz?" Hayır diyecekken Rüzgar ile bu odada gün boyunca tıkılı kalacağımı düşünüp "Tabii neden olmasın." dedim. Rüzgar gıcık tutmuş gibi boğazını temizledi. "İşimiz var Aslan, başka zaman kahve içersiniz." "Pekala, gidiyorum o halde." dedi isteksizce "Görüşürüz." dedim mecburen. Rüzgar çatık kaşlarla beni izlerken telefonu eline alıp "Ahsen, iki kahve." dedi lafı yine uzatmadan. "İşimiz nedir? Daha doğrusu mesleğim asistanlık olmadığı için pek bilgim yok. Asistan olarak senin için ne yapabilirim?" Kahvelerimiz gelince "Teşekkür ederim." dedim Ahsen'e. Karşılığında gülümsedi. "Şöyle ki ben boşanma avukatıyım. Dava açmak için gelenlerin anlattıklarını not alacak, dava dosyalarını hazırlarken bana yardımcı olacaksın. Ayrıca dışarıda yapacağım görüşmelerde bana eşlik edeceksin. Kısacası sana verdiğim işleri yapacaksın. Hepsi bu." "Peki anladım. Duruşmalara katılabilir miyim?" "Hayır." "Ama neden?" diye sordum merakla. Yüzüm asıldı. Duruşmaları izleyip avukatlık yeteneklerimi geliştirebilirdim. Sanırım bu yüzden isteğimi geri çevirdi. Boynuz kulağı geçsin istemiyor haspam. Gün gelecek kazandığım davaları kıskanacaksın Rüzgar Esenler! "Duruşmalara asistanlarımla katılmam." Ve asistan olduğumu bana hatırlattı. Stajyer avukat bile değilken neyin tribine giriyorsam... Kapı çaldı. Gelen genç ve güzel bir kadındı. Ahsen gelen kişiyi önden bildirmediğine göre bu kadın Rüzgar'ın yakını olmalıydı. Belki de eşidir. Gerçi parmağında yüzük yok, o halde sevgilisi olabilir.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD