1. Bölüm | Şafak Bar

3736 Words
Yakıcı soğuk olan havayla birlikte, karanlık ve boş sokaklarda hızla ilerliyordu. Duyabildiği tek şey, ayaklarının altındaki karın çıkardığı azılme sesiydi. Ara sıra diğer sokaklardan geçen arabalar gecenin sessizliğini bozuyordu. Saat on sularıydı. Normal şartlarda etrafın bu denli sessiz olması garipsene bilirdi fakat, yakıcı kış soğuğu ve kar tüm insanları evlerinde tutsak almıştı. Boş sokaklardan birine daha saparken karın yağmaya başlamasıyla kulaklarının yanmaya ve alnının hissizleşmeye başladığını hissetti. İnsanı donduracak kadar soğuk bir kışın ortasında, siyah beresini almamış olması kesinlikle kendi suçuydu. Kendine kızmamalıydı, ne de olsa suç tam olarak kendinde sayılmazdı. Akşam yemeğinden hemen sonra yatağına uzanarak uyuya kalmıştı. Uykunun derinliklerinde savrulup gidererken saatler sonra telefon aranmasıyla ayağa fırlamış ve kendini bu soğuğa tutsak halde bulu vermişti. Mecburdu, Orhan Amca'nın ricasını kıracak değildi. Ne saçmalıyordu? Konu Orhan Amca bile değildi. Konu Alp'ti ve saat kaç olursa olsun onunla ilgili mevzuya koşarak giderdi. Neyse ki bu sefer koştuğu yer Alp'in dayısı olan Orhan'ın; işlettiği gece mekânlarından biriydi. Alp genellikle dayısının mekânını tercih ettiği için şanslıydı. Daha bir hafta önce Alp'i İstanbul'un karşı yakalarındaki adını hatırlamadığı Bar'dan toparlayarak evine götürmüştü. Gerçeği söylemek gerekirse son birkaç yıldır böyleydi. Alp arada bir barda sızana kadar içer, Furkan onu toparlayıp evine götürürdü. Bazen kendisi sarhoş bir halde arar, bazense ortaya çıkan kavgalar sonucu oranın çalışanları arayarak kendisine haber verirdi. Başka şansları yoktu. Telefon rehberine anne ve babasını ismiyle kaydeden topu topu birkaç belirli kişi vardı ve Alp'te bu listenin başında geliyordu. Telefonunu eline alanlar; "Anne" ve "Baba" adlı kayıtlı numara bulamayınca doğal olarak "Kardeşim" adlı kayıtlı numarayı tuşlayıp arıyorlardı. Orhan Amca'nın mekânı olan Şafak Bar'da işler daha farklı yürüyordu. Çalışanlarını sıkı sıkı tembih etmiş, kendisi yoksa Furkan'ı aramasını söylemişti. Furkan düşüncelerinden sıyrılarak hafifçe kaşlarını çattı. Burnu ve yanakları dondurucu soğuğun etkisiyle kıpkırmızı olmuştu. Soğuktan donmak üzere olan dudaklarının kuruluğunu ve acısını yok sayarak isyan etti. "Beyinsiz herif, bıktım lan! O bar bu bar... Bir kere gidip içmişliğim bile yok, İstanbul'da görmediğim mekân kalmadı lan! Gece gece uykumdan uyanıp Alp efendiyi topluyorum! Zorum neyse? Doğurup, doğurup sokağa atıyorlar onlarda beni buluyor." Ne kadar Alp'e kızsa da onun bu hale gelmesinin sebebi anne ve babasıydı. Küçüklüğünde Alp'le düzgünce vakit geçirmemişlerdi. Yurt dışından tatillerde geliyorlardı. Bütün tatilleri değerlendirip gelirlerdi, fakat bu Alp için daima yeterli olamamıştı. Annesi ve babası uzakta büyüyen dünya üzerindeki hiçbir çocuk için yeterli gelemezdi. Kardeşi dediği dostunu böyle güçsüz, bitmiş ve çaresiz görmek onu delirtiyordu. Ne kadar kızsa da Alp onun öz kardeşi kadar yakındı. Anıları geçmişe dönüş yaparken soğuktan donmuş olan yüzünde büyük bir sırıtma yayıldı. Alp'in; Arkanı toplamaktan bıktım. diyerek kendisine isyan etmesinin üstünden tam tamına dört yıl geçmişti. O zamanlar durumlar tam tersiydi: Furkan bataklığa batar, Alp arkasını toplardı. İleride Şafak Bar'ın yukarı tarafta duran tabela ışığı gözüne çarptığında adımlarını daha da hızlandırdı. Tek dileği donmadan bardan içeri girip bir anlıkta olsa o sıcaklığın yüzüne değmesi ve bedenini kaplamasıydı. Lakin dilediği gibi olmadı. Pantolonun arka cebinden yükselen telefon melodisiyle duraksadı. Elini arka cebine götürerek telefonunu çıkartıp ekrana baktığında; Minik yazısı gözüne çarptı. Şuan sıcacık evlerinde yorganına sarılarak ısınmakta olan kardeşi Fulya arıyordu. Telefonu açarak kulağına götürdü. "Ne var?" "Sana da merhaba." "Ne var minik?" "Bana minik demeyi keser misin? Karşında koskoca dokuzuncu sınıf lise öğrencisi duruyor." "Uzatma Fulya, ne söyleyeceksen söyle. Kıçım donuyor gecenin bu soğuğunda ." "Tamam tamam, atar yapma. Sen ne zaman döneceksin?" "Sorumun cevabını alamadım?" "Ya sen soruma cevap ver." "Alp'i abini toplayıp evine götüreceğim. Yine bir yerlerde sızmış, onu bırakıp direkt eve dönerim." "Anladım, Nihal Abla'yı hastaneden çağırmışlar acilen oraya gitmiş. Bizimkilerde yok biliyorsun hala işteler. O yüzden Nihal Abla tek kalmasın diye Ceren'i bize yollamış. Haber vereyim dedim." "Onun ablası bugün gelmiyor muydu?" dedi sıkıntı içinde Furkan. "Onun ablası derken Cansu diyecektin herhalde?" "İkisi de aynı yola varıyor." Diyerek omuz silkti Furkan. "Ona hala kızgın mısın?" "O kim ki ben ona kızgın olayım?" "Çocuk mu kandırıyorsun? Tatillerde bile bir araya gelmediniz. Dört yıldır birbirinizin yüzünü bile görmediniz. Önceden Cansu Abla kaçıyordu, şimdide sen mi kaçıyorsun?" "İyicene saçmaladın, ben neden Cansu'dan kaçayım kızım?" "Hala sevdiğin için olabilir mi?" "Dört yıl önceydi o küçük hanım. Dört yıldır aynı kişiyi sevecek değilim ya, hem de yüzünü görmediğim birini." "Biri dediğin senin çocukluk arkadaşın ve aşkınsa muhtemelen sevebilirsin." "Hah. Tamda üstüne bastın minik. Çocukluk aşkım... Şuan da hiç çocuğa benziyor muyum? Hem senin yengen var. Ne biçim konuşuyorsun sen?" "Aman ne yenge, ne yenge. Gıcık yapma bebek. Haftada bir iki kere arkadaşlarla takılmak için yan yanasınız. Kızın dünya kadar erkek arkadaşı var ve senin gibi kıskanç bir insan nasıl oluyorda bu işe karışmıyor." "Kıskanç değilim." "Geçen bana sarkan çocuğu döven kimdi? Babaannem mi?" "Tamam minik cadı, sen kazandın. Kapat şu telefonu yoksa abin sokağın ortasında soğuktan donacak." "İyi, bu arada Cansu abla yarım saate otobüsten inip buraya gelecekmiş. Yani Ceren ablası gelene kadar bizde." "Sordum mu?" "Evet, az önce sormuştun hatırlarsan." Boş gecenin zifiri karanlığındaki sessizliği bozan kavga sesleriyle Furkan başını yerden kaldırarak bakış alanında olan Şafak Bar'ın girişine kahverengi gözlerini dikti. İki adam Alp'i zapt etmeye çalışarak dışarı çıkartmışlardı. Sessizliği bozan bağırma ve küfür sesleri Alp'ten geliyordu. Furkan telefondaki kardeşine konuşarak gözünü Bar'ın önündeki hareketlilikten ayırmadı. "Kapa, kapa. Alp abin birkaç kişiyi daha pataklamadan evine götüreyim." Fulya telefonun diğer ucundan kıkırdayarak cevap verdi: "Tamam. Kolay gelsin." Furkan hızlıca telefonunu arka cebine atarak büyük adımlarla yürümeye başladı. Şafak Bar'ın önüne geldiğinde iki adam Alp'in kollarını bırakmıştı. Çevik bir hareketle Alp'i kolundan yakaladı ve ters yöne çekiştirdi. "Yürü Alp, gidiyoruz." Uzun boylu esmer adam, kendisine bakarak konuştu. Sesi oldukça mesafeli ve kibardı. "Efendim Orhan Bey, sizi oturduğu evin site girişine kadar bırakmamızı söyledi." "Seğnn neyiii nereyeğğ bırakıyoon yaa. Beğğğğğn kendim giderimm." Alp'in sarhoşluğun verdiği komiklikle çıkan sesi Furkan'ın daha da sinirlenmesine sebep oldu. Bildiğin kıçı donuyordu. Ev yakın olsa bile şimdi hiçte bu halde onu evine taşıyamazdı. "Kapa çeneni Alp. Yoksa suratını okşayacağım şimdi!" "Okşaağsana.. Beni kimmse oğğk-şamıyor zaa-hık- zaten." "Tövbe tövbe ya! Yemin ederim sınanıyorum!" Sinirle söylenirken önlerinde duran siyah arabayla Furkan Alp'i kolundan çekiştirdi. Alp dengesini kaybedip düşecekken, Furkan kolundan çekerek Alp'in kolunu boynuna sardı. "Yavaş be! Yavaş! Düşeceksin!" "Seeeğninn yüzündeeen. Hayvan gibi çekiyorsun. Piçç hee-hık-heeriff." "Lan Alp ağzını topla şimdi valla bir koyucam! Yıldızları sayacaksın." "Tağğmamm... Sa-hık-saaağkin.." Furkan Alp'in hıçkırmasıyla sinirli ifadesinin yerini sırıtma aldı. "Oğlum ne var bu kadar içecek? Hem sana yazık hem bana... Kaç aydır toplaya toplaya bir hal oldum seni o bar bu bar." "İnsağnın kendisine kızağn bir ailesi olmağğğyınca... -Hık- Öyleğ oluyooor.." "Ne alaka lan? Her ailesi uzakta olan içer diye bir kanun mu var?" Furkan arabanın kapısını açıp Alp'in içeri girmesine yardım etti ve kapıyı kapattı. Yavaşça ön koltuğa binerek kapıyı kapattı. Yanındaki orta yaşlı adam karların üzerinde yavaş yavaş arabayı sürerken Furkan ellerini klimanın sıcaklığına yaklaştırdı. Yakıcı soğukluğun ardından, vücudu sıcakla karşılaşmasıyla her yanı uyuşmaya başlamıştı. Arka koltuktan gelen Alp'in saçma bir biçimde mırıldanmasına oralı bile olmadı. Çok geçmeden Alp'lerin oturduğu villa sitenin kapısının önüne geldiler... Orta yaşlı adam arabayı sağa çekerek açıklamada bulundu. "Orhan abi. Siteye girmemizi yasakladı. Kapının önünde bırakın dedi." "Anladım." Dedi Furkan ve kapıyı açarak dışarı çıktı. Başını arabaya eğerek adama baktı. "Sağ ol abim." "Ne demek koçum, görevimiz." Furkan arabanın arka kapısını açarak Alp'ın ayılması için suratına bir tane şaplattı. Alp yerinden sıçrarken Furkan'a bakmasıyla kolundan tutup dışarı çekiştirdi. Ardından kapıyı kapattı. Alp'in kolunu omzuna atarak ayakta durmasını sağlarken üzerinde büyük bir baskı vardı. Alp git gide mayışmaya başlamıştı. Sitenin girişini zorlukla aşmışlardı Furkan kapıdaki güvenliği başıyla selamladı. "Kolay gelsin abi." "Bakıyorum yine Alp'i taşıyorsun." "Hiç sorma abi, yine içip sızmış." "Yalnız sen gel Alp'lere yerleş. Her gece her gece sana da yazık. Hasta olacaksın bu çocukla uğraşmaktan..." "Bak bu iyi fikir abi, düşüneceğim." Güvenlik Furkan'a ufak bir tebessüm atarken, kulübesine geri döndü. Alp konuşmaları duymuş olacak ki, güvenliğe hak verdi. "Adaağm haklı broo. Geeğl seeğn bana yerleşşş." Alp tek gözü açık yarım yamalak Furkan'a bakmaya çalışınca Furkan sırıtarak Alp'e baktı. Ne kadar vücudu bu sersem yüzünden buz kesmiş olsa da espri anlayışını henüz kaybetmemişti. "Kusura bakma tipim değilsin. Ben kızlardan hoşlanıyorum." Alp suratını esprinin iğrençliğiyle buruştururken oldukça sempatik bir ifade aldı. Çok sarhoş olabilirdi. Yine de bu iğrenç espri kaldıracağı anlamına gelmiyordu. "Sağğna hiç söylemişmiydimm?" "Neyi?" "Espriğğ hık- yağpmaman gerektiğiniii." "Muhtemelen birçok kez." Alp tek kaşını havaya kaldırarak niye ibnelik yapıyorsun bakışı attı. Furkan, sırıtmasını yana doğru kavislendirirken ağzının içinde konuştu. "Pislik olsun diye." "Beniğğ eve götürr Furk. Yoksa üstüğğne kusaca-hıkk-ğımm." "Aman! Sakın! Bak az kaldı. Üzerime kusarsan sayacak daha çok yıldızların olur." Alp kafasını geriye doğru atarak, bağırırken, Furkan yürümesi için onu çekiştirdi. "Yalllllllllnızımmmmm. Yalnızımmmm." Furkan sırıtarak Alp ile beraber villalarına doğru yürümeyi başarırken, karşı kaldırımda yürüyen Elif'e gözü takıldı. Yanlış görüp görmediğini anlamak için daha dikkatli baktığında kesinlikle o olduğuna emindi. Kendisinden sonra siteye girip, onları geçmiş olmalıydı? Evlerinin bu villa sitesinde olduğunu biliyordu fakat daha önce hiç karşılaşmamışlardı. Tahminine göre Alp'in evinden birkaç numara ileride oturuyordu. Alp'in ağırlığı daha çok üzerine binerken yüzünü buruşturarak, Elif'e doğru bağırdı. "Elif!" Elif kendisine doğru döndüğünde gecenin karanlığıyla tanımak için beş saniye kadar kendisine baktı. Tanıdığından emin olduğunda bağırarak karşılık verdi. "Efendim Furkan." "Yardıma ihtiyacım var. Gelip bir el atsan?" "Eve gitmem gerek, beni bekliyorlar." Dudaklarını önce büzdü. Daha sonra hafif bir sırıtma şeklini aldı. "Sen şuna yardım etmek istemiyorum desene." Elif eliyle onayladığında Furkan ikna etmek için başka bir yol denemesi gerektiğini anladı. "Hadi ama yardıma ihtiyacım var. En azından kapıyı açtırmaya ne dersin?" "Bana orijinal bir teklifte bulunursan neden olmasın?" Başını bıkmış biçimde geriye doğru atarken nefesini sıkıntıyla dışarı verdi. Elif eskisi gibi değildi, çok değişmişti. Daha iki sene öncesine kadar şeker bir kızdı. Hiçbir zaman tam anlamda şeker olmamıştı fakat yine de bu kadar çekilmez değildi. Lisede hayat yüzüne her anlamda gülmüştü. İstediğini elde edecek kadar güzel ve iyi bir aileye sahip olmanın yanı sıra; okulda en çok tanınan ve konuşulan isimlerden biriydi. Arkadaş çevresinde bile çok alakasız konularda Elif'in adı daima zirvedeydi. Aile demişken, babası Betül'le evlendikten sonra her şey yoluna girmiş ve korkusunun aksine uyumlu bir aile olmuşlardı. Furkan çok yakın olmadığı için bunları tam anlamda bilemezdi fakat arada bir sohbet ettikleri oluyordu. Üç yıl kadar önce Elif'in kız kardeşi olmuştu. Geçenlerde bu konuyu konuşmuşlardı. Kardeşi olduktan sonra Betül ile aralarındaki bağ daha da güçlenmişti. Elif için sorun yoktu. Betül annesinin yerine geçmeye çalışmadığı için problem olmamıştı. Hayatı gerçekten iyiydi. Alp'in bahtsız giden tüm hayatının aksine... Yıllar geçmişti fakat anne ve babası hala yurt dışındalardı. Tatillerde ilgilenseler de bu yeterli değildi. Dayısının yanında kalıyordu. Fazlasıyla rahat bir adamdı. Doğal olarak Alp'e kızan ve karışan kimse yoktu. Arada büyük sorunlar çıkartarak, anne ve babasının ilgisini üstüne çekiyordu lakin olay düzeldikten sonra yine ilgisiz bir ebeveynleri vardı. İlgiyi üzerine çekmek için bunları yaptığını Alp kendisine söylememişti fakat bunda anlaşılmayacak bir durum yoktu. Alp'in tek istediği ona kızan ve ilgilenen ebeveynlere sahip olmaktı. On dokuz yaşında olmasına rağmen korkunç derecede gece hayatı vardı. Barlarda alkol almasının yanı sıra sigarada hemen ardından o karanlık listeye eklenmişti. Okul zerre kadar umurunda değildi. Geçebilecek kadar durumu hallediyor gerisiyle ilgilenmiyordu. Düşündüğünde arkadaşına hak verdi. Yaşadığı kolay şeyler değildi. Kendisini Alp'in yerine koydu. Annesi ve babası hiç yanında olmasa ne yapardı? Ve kız kardeşi... Kendisini deli etse de kardeşe sahip olmak güzel bir duyguydu. Belki bir kardeşe sahip olsaydı birbirlerine destek olarak zor durumdan çıkabilirlerdi fakat yoktu. Kardeşim dediği kendisi vardı. Yükün ağırlığını da taşımak zorunda hissediyordu. Onu yarı yolda bırakamazdı. Furkan düşüncelerinden sıyrılıp bakışlarını Elif'e kaydırdığında soğuk havanın verdiği zorlukla yavaşça yutkundu. Karşısında duran Elif'e cazip bir teklifte bulunmalıydı. "Bir gün bizimle takılmaya ne dersin?" Elif yüzünü ekşitti. "Sizinle mi? Hiçte cazip bir fikir değil. Sıkıcı bir tayfanız var ve hiç eğlenceli değiller. Neden kabul edeyim?" Omuzlarının üstünde olan Alp'in ağırlığı git gide kendisinin üstüne çullanıyordu. "Uzatma Elif. Gel ve yardım et, soğuktan kıçım dondu." Elif Alp'e göz ucuyla bakarak omuz silkti. "Tamam anlaştık. Yanımda bir arkadaşım daha gelir. Sizinle tek başıma sıkılırım." Elif dikildiği yerden hareketlenerek karşı kaldırımda olan Alp ve Furkan'ın yanına yürüdü. Durduğunda Alp'e dikkatle baktı. Yüzündeki şımarık tavrın yerini büyük bir ifadesizlik kaplamıştı. Alp hafifçe sızmanın verdiği ağırlıkla konuşmamıştı. Omzundaki ağırlık çekilemez bir hal aldığında Alp'i sertçe sarstı. "Oğlum kendini taşı lan! Belim koptu." Alp tekrardan ayılarak zorlukla gözlerini açtığında havaya akarak bağırdı. "Yalnızzııığğm. Yalnızığğğmm." Elif Alp'e bakarak kıkırdarken Furkan'ın ağzı yavaşça sağ tarafa yamuldu. Elif alttan alttan laf soktu. "Sende yalnızsan biz ne oluyoruz. Popüler çocuk." "Seeğn miiğ? Popüler eziğğk." Alp'in son söylediğiyle Furkan güçlü bir kahkaha atarken Elif'in yüzü düştü. "Sarhoşken daha sinirsin." Furkan Alp'i evine doğru yönlendirerek yavaş adımlarla yürüttü. Bahçe kapısına geldiklerinde Elif kapıyı önden açarak yol verdi. Alp Furkan'dan destek alarak yürürken Elif önden giderek kapının ziline bastı. Açan olmamıştı. Tekrardan bastı ve kısa bir süre bekledi. Furkan ve Alp yanına vardığında yüzünü onlara dönerek konuştu. "Evde kimse yok mu?" "Seçil abla evde olmalı." "Seçil?" dedi Elif sorar bir biçimde. "Çalışanları." Konuşmaya şahit olan Alp kafasını toplamaya çalışarak, zorlukla ağzını açmayı denedi. Başarılı olabilmişti. "Seğçill. Ablaa. Bu günnn erkeğnn gitti." Ve zorlukla ekledi. "Soğğl cebimm." Alp sol cebini ağır hareketlerle işaret ettiğinde Elif hızlıca eğilerek Alp'in cebine elini soktu. Eline bir cisim temas ettiğinde hızla çıkartarak ne olduğuna baktı. Dolu bir sigara paketinin elinde olduğunu görünce yüzünü buruşturarak Alp'e baktı. "Cidden mi?" Furkan daha fazla Alp'i taşıyamayacağını hissettiğinde, Elif'e sesini yükseltti. "Elif Allah aşkına! Bul şu anahtarı! Yoksa yuvarlanacağız." Elif hızla diğer elini tekrardan Alp'in cebine soktuğunda eline bir nesne daha değdi. Hızlıca cebinden çıkardığında elinde olan anahtarı görünce gülümsedi. Seri davranmaya çalışarak kapıya döndü. Bir sürü anahtar vardı. Hepsini sıra, sıra deniyordu. "Elif aç artık şu kapıyı." Dedi Furkan isyan ederek. "Sadece bu evin anahtarı yok ki bir sürü anahtar var, deniyorum. Çok biliyorsan sen yap." "En büyük olan giriş kapısını açıyor." Elif anahtarlar arasında olan en büyük anahtarı bulduğunda hızlıca deliğe sokarak anahtarı çevirdi. Kapı açıldığında geriye doğru iterek içeri girdi ve içeri geçebilmeleri için kapıyı ardına kadar açtı. Dışarıdaki sokak lambası önünü görebilmesi için yetse de ilerlediklerinde yeterli olmayacaktı. Kapının sağ tarafında olan bütün prizlere dokunduğunda büyük evin bütün ışıkları açıldı. Furkan zorlukla sırtındaki Alp'le içeri girmişti. Elif büyük ve şaşaalı evi incelemeyi bırakırken, dış kapıyı örttü. Dışarıdaki eksi derecelerde gezinen soğuk bir anda kesilmiş ve evin sıcaklığıyla ateş basmıştı. Furkan Elif'e seslendi. "Elif merdivenlerden yukarı çık ve oranın ışıklarını aç. Ondan önce montunu çıkart." Furkan girişte bulunan tekli koltuğa Alp'i yavaşça oturttu. Ardından paltosunun düğmelerini hızla açarak, portmantoya astı. Elif'te bakışlarını büyük evde gezdirirken, üzerindeki fermuarlı montu çıkartarak astı. Şapkasını ve atkısını da boş bir kenara koymuştu. Bakışları hala evi inceliyordu. Alp ile aynı sitede oturuyorlardı fakat evlerin büyüklükleri aynı değildi. Kendileri en küçüklerin bir üstünde oturuyorlardı. Alp'lerin evi sitenin en büyük evlerinden olmalıydı. Onların evleri ile altı odalıyken, kim bilir burası kaç odalıydı? Her şey normaldi. Bir şey hariç... Saat bir hayli geç olmasına rağmen evde kimse yoktu. Hızla Furkan'a dönerek sorusunu yöneltti. "Alp'in anne ve babası nerede? Bu kadar içmesine kızmıyorlar mı?" Furkan üstüne bayılır gibi oturduğu koltuktan güçlü bir kahkaha attı. Furkan ne demek istediğini anlasa da Elif durumlardan habersizdi. "Kızzmağğk? Onlar? Banaaa... Kızıcak.. Puhahahahah." Furkan araya girerek durumu toparladı. "Anne ve babası işte... Hadi sen merdivenlerden çık ve ışıkları yak." Elif hızla merdivenlerden çıkarak yukarı katın ışıklarını yaktı. Bu kat daha farklı dizayn edilmiş ve oldukça şıktı. Arkasını dönerek aşağı baktığında... Sağ ve soldan iki merdivenin bulunup bu katta birleştiğini fark etmişti. Furkan Alp'i oturduğu yerden zorlukla kaldırarak kendisine dayadı ve yavaşça merdivenlerde yukarı çıktı. İkinci katın zeminine bastığında nefes nefese kalmıştı. Elif kendisine baktı. "Alp'in odası hangisi?" "Alp'in odası bu katta değil." "Nasıl yani?" "Bir üst katta." "Ama bu sitede bütün villalar iki katlı yani zeminle 3" "Bu ev değil." Dedi Furkan sağ taraftaki uzun koridora saparken. Elif peşlerinden takip ederek, etrafı dikkatlice incelemeye devam ediyordu. Furkan'ın durmasıyla koridorun sonunda yukarı doğru çıkan merdiven gözüne çarptı. Şaşkınlıkla ağzı açılırken, bakışlarını Furkan'a çevirerek konuştu. "Bu evin bir katı daha mı var?" "Evet." "İyi de nasıl?" Furkan çarpık sırıtmasını yüzüne yaydı. "Bu siteyi hangi inşaat yaptı?" diyerek Elif'i düşündürmeye sürükledi. Elif düz bir biçimde cevap verdi. "Derin İnşaat." Furkan'ın sırıtması daha da genişlerken Elif gözlerini kocaman pörtletti. Daha önce nasılda düşünememişti? Aklının hiç bir köşesinden bu düşünce geçmemiş, kimsede söylememişti. Alp'in Soyadı DERİN'di. Siteyi Alp'in anne ve babası yaptırmış olmalıydı. Bu nedenle de kendi evlerinin çizimleri farklı ve özeldi. Furkan kısa bir dinlenmenin ardından Alp'i zorlukla merdivenlerden yukarı çıkardı. Sağda solda ve ortada olmak üzere karşısına üç tane kapı çıktı. Peşinden kendisini takip eden Elif'e seslendi. "Ortadaki kapıyı açar mısın?" Elif ayakta dikilen Furkan'ı geçerek kapıyı açtı. Karanlıkta elini duvarda gezdirirken prizlerin eline takılmasıyla ışığı açtı. Aynı anda ağzının açılması da cabasıydı tabii... Odanın büyüklüğü katın yarısından daha fazlaydı. Furkan Alp'i yatağa götürerek yatırırken Elif odayı dikkatle inceliyordu. O kadar büyüktü ki; şu filmlerde görülen zengin çocuklarının bile bu büyüklükte odaları yoktu. Eşyalar siyah tonlarında ağırlıklıydı. Çalışma masası pencerenin kenarındayken diğer yanında büyük bir kapı vardı. Yavaş adımlarla yürüyerek kapının kolunu tuttu. Açıp açmamakta tereddüt etmişti. Ne de olsa hiç bir şekilde izini yoktu. Furkan kendisi fark etmiş olmalıydı ki birkaç dakika önceki sırıtışını yüzüne yayarak alayla konuştu. "Sanırım Alp'in odası sana fazla cazip geldi." Elif Furkan'a dönerek bakış atınca Furkan devam etti. "Senin yerinde olsam gezerdim. Hızlıca gez. Hemen çıkacağız." Elif başını kapı koluna döndürürken yavaşça kapıyı açarak itti. Soğuk hava yüzüne teneffüs ettiğinde buranın balkon tarzında bir şey olduğunu düşünmüştü. Balkon mu demişti? Pardon lafını geri alıyordu. Burası kesinlikle terastı. Kenarda duran salıncak gözüne çarparken daha fazla üşümemek için hızlıca içeri geçerek kapıyı kapattı. Bakışlarını yatağa çevirdiğinde Furkan'ın Alp'in montunu çıkarmakta olduğunu gördü bakışlarını odanın diğer pencereli tarafına çevirdiğinde siyah deri çiftli koltuk çarptı. Odanın tam ortasında büyük bir kum torbası vardı. Oda kapısının sağ tarafında bir tane daha kapı vardı. Yavaş adımlarla ilerleyerek kapıyı açtı ve kenarda duran ışığa bastı. Burası giyim odasıydı. Birkaç adım içeri yürüdü. Kendi giyim odasının iki katı büyüklüğündeydi. Montları tişörtleri, gömlekleri, pantolonları... Hepsi düzgün bir biçimde farklı yerlerdeydi. Odanın sonuna vardığında yukarıdan aşağı büyük çekmeceler vardı. İlk çekmeceyi açtığında boxerler ile karşılaştığında gözlerini kapatarak çekmeceyi hızla kapatması bir oldu. Utanmış bir şekilde gözlerini açarken gördüğünü hatırlayarak çekmeceyi tekrardan açtı. Ah... Şaka yapıyor olmalıydı. Pembe baxer. Pembe. Eline alarak baktığında yüzünü buruşturdu. Öylece bırakarak çekmeceyi kapattı ve ikinci çekmeceyi açtı. Çeşit çeşit şapkalar ve bereler vardı. Şapka takıntısı olduğunu biliyordu fakat bu kadar olabileceğini düşünmemişti. Bir altındaki çekmeceyi açtığında güneş gözlüklerini gördü. Diğer yarısında yüzükler ve bileklikler vardı. Dört ve beşinci çekmecede şortlar ve tişörtlerle karşılaşmıştı. Arkasını dönüp tekrardan giyinme odasına hayranlıkla baktı. Giyim ve modayı yakından takip ederdi. Alp'in bu denli zevkli ve büyük bir dolaba sahip olması kendisinde hayranlık etkisi bırakmıştı. Kendine geldiğinde hızla giyim odasından çıkarak kapıyı kapattı. Furkan'ın imalı bakışlarıyla karşı karşıya kalmıştı. "Hadi gidelim. Eve gitmem gerek." Elif yatağın üstünde yatan Alp'e baktı. Üstü açık ve ayakkabıları çıkartılmamıştı. "Üstünü bile örtmemişsin." "Ev sıcak sorun olacağını sanmam." "Olsun." Sakin adımlarla yatağın yanına giderek dikildi ve Alp'e bakış attı. Mışıl mışıl uyuyordu. Uyanık halinin aksine oldukça masum görünüyordu. Gülümsedi, yavaş hareketlerle eğilerek ayakkabılarını çıkarttı. Yere koyarak düzeltti. Ayakucunda duran büyük yorganı eline aldı. Alp'in üzerini örterken uyandırmamak için oldukça yavaş hareket ediyordu. Furkan'ın seslenmesiyle arkaya döndü. "Alp'ten ayrılamıyorsun anlıyorum fakat gitmem gerek. Senide burada bırakamam." "Ne alakası var?" dedi. Hızlı hareketlerle odadan çıkarak merdivenlerden aşağı indi. Furkan'da peşinden kendisini takip ediyordu. "Şanslısın." "Neden?" "Alp bu eve kız sokmuyor. Özellikle odasına giren yok." Elif ilk katın merdivenlerini inerken duraksayarak, Furkan'a döndü. "Nasıl yani? Peki sevgilileriyle nerede vakit geçiriyor?" "Dışarıda mekânlardadır." "Sevgililerini eve götürdüğünü duymuştum." dedi anlamamazlıktan gelmeye çalışarak. Bilmemezliğe vuruyordu. "Bu eve değil." Dedi Furkan düz bir ifadeyle. "Başka bir evi mi var?" dediğinde bir kez daha bilmemezliğe yattı. Furkan Elif'in yanından geçerek merdivenlerden indi. Sol portmanto kısmına saparak, montunu alarak giyindi. Bir yandan da umursamazca cevap verdi. "Alp'in anahtarlığı arasında bu evin kapısının anahtarını zor bulduğuna göre?" Furkan evin kapısını açarak dışarı çıktığında Elif hızlıca montunu giyerek önünü kapattı. Kenarda duran şapkasını kafasına geçirirken evden çıktı. Elindeki atkısını boynuna dolarken eksilerde gezen soğuktan korunmayı denedi. Kendiyle uğraşırken lapa lapa kar yağdığını yeni fark etmişti. Başını simsiyah olan gökyüzüne kaldırarak mutlulukla gülümsedi. Karı çok seviyordu. Cansu'da severdi. Bir saat kadar önce İstanbul'a yaklaştığını haber vermek için mesaj atmıştı. Muhtemelen otobüsten inmişti ya da inmek üzereydi. Kar kesinlikle ona sürpriz yapmıştı. Telefonuna bildirim gelip gelmediğini anlamak için elini montunun cebine götürerek çıkardı. Parmakları buz kestiğinden dokunmatik telefonu zorlukla açtı. Tamda tahmin ettiği gibiydi. Cansu'dan mesaj vardı. Tam beş dakika önce göndermişti. Üzerine tıklayarak mesajı okudu. Cansu Ateş: "Şuanda otobüsten iniyorum Ellii. Hoş buldum İstanbul. Hoş geldin kar. :D" "Çatlak." dedi gülümseyerek başını telefondan kaldırdığında gözleri Furkan ile buluştu. Bir şey demiyordu fakat bakışları oldukça; Ne kendi kendine konuşuyor bu deli? der gibiydi. "Cansu." dedi Furkan'a bakarak. Furkan bakışlarını sıkıntıyla kaçırdığında bu hali fazlasıyla bir şeyler anlatıyordu. Konuşmaya devam etti. "Sanırım geleceğinden haberin var." Furkan başını evet anlamında sallamakla yetindi. Konuşmamak için büyük çaba sarf etse de sonunda konuşmak zorunda kaldı. "Evet var. Fulya'dan duydum." "4 yıldır hiç görüşmediniz değil mi?" "Cevabını bildiğin sorular sorma." Ses tonu oldukça uyarıcıydı, Elif'in bunu bildiğine adı gibi emindi. Cansu'yla yakın arkadaşlardı ve bilmeme ihtimali yok denebilecek kadar imkânsızdı. "Bu yaptığınız saçmalık." "Cansu'dan kaçan ben değilim Elif, o benden kaçıyor." "Öyle mi? Peki geçen yaz neden aile yemeğine gitmedin." "Sen bunu nereden biliyorsun?" Ah... Bu da sorumuydu karşısında Elif vardı. Bilmemesi anormal olurdu. Duyabileceği bir tek Cansu olduğuna göre kendi hakkında konuşmuşlar mıydı? Elif'in sorusuna cevap beklediğini fark edince zorlukla ağzını açtı. "Kaçmadım sadece.. Gelmek istemedim." "Neden? Dört yıl boyunca konuşabilmek ve yan yana gelebilmek için baya çaba sarf etmiştin hâlbuki. Yazın neden gelmek istemedin?" "İstemedim değil... Sadece nasıl davranmam gerektiğini ve ne yapacağımı bilemedim. Bu beni fazlasıyla gerdi. Yıllardır dip dibeydik ve neredeyse dört yıl görüşmedik bunu biliyorsun. Bu yüzden gitmedim." "Anladım." dedi ve Elif bir süre sessizleşti. Ardından devam etti. "Cansu sana fazlasıyla kırgın bunu biliyorsun?" Alayla gülümseyerek, Elif'e bakış attı. "Bu kadar kibar tabir etmene gerek yok. Bana fazlasıyla sinirli." "Bunun farkında olman güzel." "Birine dört yıl sinirli kalmak sence normal mi? Hem de çocukluğu beraber geçirdiğin birine." Elif mutsuzca Furkan'a bakarak tebessüm etti ve elini Furkan'ın omzuna götürerek destek vermek isterce sıktı. "Pek yakın değiliz fakat arkadaş sayılırız. Sana birkaç şey söyleyip tavsiye veririm... İnsan sevdiklerine kızar ve adilik yapan onun yıllardır tanıdığı çocukluk arkadaşı ve çocukluk aşkıysa..." Furkan Elif'in son cümlesiyle bakışlarını başka yere kaydırıp derin bir nefes verdi. "Muhtemelen biz kızlar için dört yıl sinirli kalmak için oldukça mantıklı bir sebep. Nasıl davranacağın konusuna gelirsek... Kendin gibi davran." "Bana kızgınsa bile onun peşinden koşamam." "Koşsan incilerin mi dökülür?" "Anlamıyorsun Elif, nen o gittikten sonrada Ankara'dayken de defalarca mesaj attım. Neredeyse iki yıl ona mesaj attım ve o bir tanesine ile dönmedi. Üstüne aile yemeklerinde bir araya gelme şansımız vardı hepsini bahanelerle ekti. Daha ne yapabilirim söylesene?" "Ona neler dediğini hatırlıyor musun? Ankara'ya gittiği gün..." "Evet." "O sözler bir kızın sineye çekebileceği sözler değildi." "Üzerinden yıllar geçti Elif." "Olabilir." "Olabilir mi? Bu deli saçması." "Şu ana kadar birbirinizi görmediniz ve sorun olmadı. Fakat artık yine eskisi gibi dip dibe olacaksınız. Ateş ve barut yan yana fazla ayrı kalamaz." "Ateş ve barut ha... İyiymiş!" dedi Furkan gülümseyerek Elif'e bakarken gözleri birçok şeyin habercisiydi. Belki kendi göremediklerinin bile.. Elif yakalamıştı. Furkan'ın gözlerindeki o Cansu'ya olan açlığını ve özlemini... Aklına gelen binlerce soru kafasını karıştırırken en net soruyu tereddüt etmeden sordu. "Cansu'yu hala seviyor musun?"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD