Bölüm 4

3045 Words
Selam efenim selam! Nasılsınız? Nasıl gidiyor hikaye? Beğenilerinizi bekliyorum hevesle cancazlarım. Diğer hikayelerimin de linkini bırakıyorum bakmak isterseniz. _________________________ LAL Aklımı delirecektim. Nereye bakarsam bakayım, hangi kaynağıma sorarsam sorayım Eflal Cerrah hakkında bilgi bulamamıştım. Ekibimden bilişim uzmanları da, kişilik tespiti işlerine bakanlar da en ufak bir şey bulamamış, adamın adından öteye gidememiştik. Rezillik yerlerde resmen. Dünden beri odamdan çıkmamış, araştırmaya devam etmiştim. Şimdi ise yanında gördüğüm diğer kişileri araştırıyordum. Belki onlardan birisi hakkında bir şeyler bulurum. Yaparım ederim diye anlatıyorum ama yardakçım Aziz’le uğraşıp duruyoruz. Dün geceki davetliler listesinde gezinirken Eflal’in konuştuğu diğer çocuğu seçiyor gözüm. Eğer benzeyen birisi değilse o. “Yasef Karanlı.” Ben bu Karanlı’yı bir yerden duymuştum. Sistemden araştırmaya başladım. Suça karışmamıştı, itirafçılar arasında yoktu ve herhangi bir dosyada tanık olarak geçmiyordu. Hay arkadaş trafik cezası bile yok dediğimiz tiplerden. Öyle bir tipin Karun’un partisinde ne işi var? “Sen daha dikkatli bak şu adama Aziz,” dedim telefondaki adama. İzin gününü benimle harcadı resmen. Aziz’i göreviyle baş başa bırakıp ben de kendim araştırmaya devam ettim. Hava kararmaya başladığı sıra kapım çaldı ve benim kabul etmem üzerine sevgili ikizim kafasını içeri uzattı. Benim aksime o kestane kahve saçlara sahipti ve onun saçları kıvırcıkken benim dalgalıydı. “Lal,” dedi ve bedenini içeri sokup kapıyı ardından kapattı. “Çıkmadın bütün gün odandan.” “İşlerim vardı,” dedim yatakta sırt üstü dönerek. Gerindim ve belim kütürdedi. Oha öleceğim resmen! Pc’nin ekranını kapatıp yatakta oturdum. “Ne bileyim hala sabahın kinini güdüyorsun sandım,” dedi tam bir kız kardeş zorbalığıyla. “Noldu ki sabah?” Kafamın içi o kadar Eflal’le dolu ki, değersiz kişisel hayatımda yaşanan son derece sıradan rutinlerim hafızamdan silinmiş. “Sen gerçekten çalışıyorsun,” dedi Turna, beni daha dikkatli inceledi ve anında anladı. “Sabahki konu değil mi? Annem ne derse desin burnunun dikine gideceksin.” “Saçmalama,” diye savunmaya geçtim hemen. Anneme ispiyonlarsa alanım kısıtlanırdı. Ama kız kardeşim beni şaşırtmadı, gözleri parladı ve sırıttı. “Yardım lazımdır kesin,” dedi dibime sokularak. Eşofmanının paçasını toplayıp dibime oturdu. “Eflal Cerrah’ı tanır mısın?” diye sordum bir umut. İş dünyasından tanışıklıkları olabilirdi. “Hayır ama bir soruşturayım.” O asistanını ararken ben de kalkıp koca bir bardak suyu lıkır lıkır içtim. Yanına geri dönüp oturduğumda başını olumsuzlukla iki yana salladı. Zaten umudum yoktu ama bir şans demiştim işte. “Başka bir şey?” diye sordu ama ben omuz silktim. Pc tekrar açım ve yatağa uzanıp göbeğimin üzerine koydum. Yanıma uzanıp başını başıma yasladı. Ekran açıldı ve Yasef Karanlı ekranda belirdi. “Aaa Yasef bu!” dedi şaşırarak. Aslında o mu daha çok şaşırdı ben mi bilmiyorum. Eflal’i bilmezken Yasef’i tanıması gerçekten komikti. “Kim bu Yasef? Suç kaydı falan bulamadık hiçbir şey.” dedim başımı ona çevirerek. “Şarkıcı Bade Özden’in sevgilisi. Kadın tam bir ikoniçe. Popun kraliçesi.” “Hiç duymadım.” dedim heyecanına katılarak. Bade kimdi hiç de sikimde değildi, sevgilisi Yasef’e bir adım daha yaklaşmıştık. “Bak şarkısını söyleyeyim.” dedi ve söylemeye başladı. “Hadi yarim gecelere akalım, Ey mi yamanmış bey mi bakalım. Hop hop değişik figürler yapalım. Kapımda köpek olacaksın!” O nakaratı hareketli müzikle tekrar söylerken ben bedenimle kıvrak figürler yaptım. Bu sevinci bu efsane şarkıyla kutlamak çok iyi olmuştu doğrusu. “Akşam Yasef’in mekan açışı var İstiklal’de. Bade de ilk gün konser verecek. Senin Eflal neyi oluyor bunun?” diye sordu nakaratı sekiz kez tekrarlayıp bıktıktan sonra. Ben de dansa doymuştum doğrusu. “Bilmiyorum ama dün akşam baya samimilerdi.” “Gider mi dersin?” dedi hevesle. “Ay biz de gidelim bi bakalım.” “Tamam, hazırlanıp çıkalım o zaman.” dedim ben ondan daha hevesli. Eflal Cerrah’a giden ilk adımdı Yasef Karanlı. “A yo.” dedi bir anda heyecanı sönerek. “Önce akşam yemeği yememiz lazım. Babam seni soruyor.” “İyi akşam yemeğinden sonra gideriz. Yağız’a söyle bizi içeri soksun.” Abime de söyleyebilirdik aslında ama onun annemlere söyleme ihtimali vardı. Eğer planımı anlatırsam kesin söylerdi, planı anlatmadan gitmek istediğimi söylersem de bilmeden ifşalardı. Annem kesin anlardı. Zeki kadındır Süheyla Albayım. “Tamam, hadi yemeğe inelim. Gezmeye gideceğimizi söyleyelim. Her zamankinden daha somurtuk ol ki bir şey diyemesinler.” Ben somurtuk değildim. Tamam ülkenin hali ortadayken ve ben derin konular hakkında bilgi sahibiyken gülmek kolay değildi ama somurtuk da değildim. Ağzımı büzerek üst dişlerimi gösterip başımı salladığımda şakadan bir şamar atıp gitti. Kendimi yatağa bıraktım ve birkaç saniye gözlerimi kapatmak için izin verdim. Biraz kafamı toplamam gerekiyordu. Zırhımı kuşanmam ve öyle inmem gerekiyordu. Turna hiçbir şey çaktırmadan rahatça yemeğini yiyecekti, onda bu poker face doğuştan vardı sanki. Doğal bir rahatlıkla yalan söyler, mimiklerini ustaca yönetirdi. Ben büyük bir eforla yapardım bu işlemi ve bir açık muhakkak verirdim. Açık verdiğim kişi yeterince zeki değilse anlamazdı ama eğer ki annem gibi zeki ve dikkatli bir kadınsa kitap gibi okurdu beni. Gözleri maviydi. Ortam ışıklarının rengi yanıltmış olabilirdi ama televizyonda gördüğüm gözler gerçekti. Menekşe mavisi gözlerinde beyaz yarıklar vardı. Bu yarıklar ay çiçeğinin yaprakları gibi açılmıştı gözlerinde. Siyah kirpikleri kuş tüyü kanatları gibi çevrelemişti gözlerini. Kaşları bir çizgi gibi çekilmiş, kıvrımındaki kavis zeki ve uyanık bir hava vermişti. Sanki her şeyi pür dikkat izliyor ve en ufak sorunları bile algılıyordu. Burnu hafif kemerli ama kalkıktı. Dudak çizgisi bir erkeğe yakışmayacak kadar cazibeleri dudaklarını sarmıştı. Nasıl öpüştüğünü merak ettim. Daha edepsizi dudaklarının bacaklarımın iç kısmında gezindiğini hayal ettim. Yumuşak hatlı gamzeli bir çenesi vardı, dilimle kirli sakallarını hissetmek isterdim. Bacak aramda oluşan yoğunlukla bacaklarımı birbirine bastırdım. Ve yaptığım hareket beni kendime getirdi. Mesleki çıkarlarım için kullanmak istediğim bir adamı arzuluyordum. Allah belamı verecekti! Ya da ben belaya bodoslama dalıp Allah’ı suçlayacaktım. Banyoya gidip elimi yüzümü soğuk suyla yıkadım. Bu beni biraz kendime getirdi. İçimde ki yangının hesabını kim verecekti? Alt kata inip yemek odamıza vardığımda yine maaile toplanmıştık. Bu defa Yağız da vardı. Sabah ki yerime Turna’nın yanına oturdum. Diğer yanıma da Yağız oturmuştu. İkisiyle yan yana olmam iyi olmuştu, diğerlerinin dikkatini çekmeden iletişim kurabilirdik. Çorbalarımız servis edilirken babamların havadan sudan konuşmasını dinledik. Ana yemeğe geçtikten biraz sonra Yağız bize doğru fısıldadı. “Akşam ki iş tamam. Mekanı ayarladım.” Gözlerim kuzenimden önce annemi bulmak gibi bir aptallık yaptı ve o hemen fark etti. Gülümsemedim tabi ki, gözlerimi devirip tavırla tabağıma döndüm. Benim normalim buydu. Umuyorum ki inanmış olsun. “Güzel, yemekten bir saat sonra çıkalım.” dedi Turna, bana sokularak. “Bade çıkacak mı?” diye ekledi ve o efsane nakarat çalmaya başladı zihnimde. Olmayan müziğin ritmine uymamak için ana odaklandım. “Hay senin Bade’ne.” “İkoniçemle tanışmak istiyorum,” diye yapıştırdı cevabı ikizim. “İkoniçenin bir şarkıcı olması da garip.” diye küçümsedi Turna’yı Yavuz. Hayatının hatası. “Neyse bize bakıyorlar.” diye dağıttım didişmelerini. Ben araya girmesem laf dalaşına dönecek. Teyzem gözlerini kısmış bizi izlerken babam bile dikkatini bize vermişti. “Ne iş çeviriyorsunuz siz?” diye sordu o davudi sesiyle. Ah canım babam sesinden bile sevgi akıyor. Bazen şaşırıyorum babam gibi sevgi dolu bir adam annem gibi soğuk bir kadına nasıl aşık oldu. Aşık oldu diyorum çünkü bakışlarından bile nasıl derin bir aşkla bağlı olduğunu görebilirsiniz. Ben şanslı azınlıktanım sanırım. “İş çevirmiyoruz, akşam dışarı çıkacağız Lal’i de ikna etmeye çalışıyoruz,” diye yapıştırıyor yalanı ikizim. Bizi yanlış görevlendirmişler. Esas Turna subay olmalı, birimde görev almalıymış. “Nereden çıktı?” diye sordu Müjde teyzem. Bakışları oğlunun üzerinde ve tüm anne otoritesini kullanıyormuş gibi. “İstiklal’de bir mekan açılıyor. Turna’nın ikoniçesi de orada çıkacak. Tutturdu gidelim diye. Beni aradı gidelim ayarla yer diye. Ya insan bir saat önceden haber verip böyle bir istekte bulunurken demez mi biletleri siteye düştükten on dakika sonra tükenen bir kadına Yağız nasıl yer ayarlasın.” Bu anlattıkları Turna’nın mekandan yer ayarlamasını isterken söylediği yalanlar olmalıydı. Yağız’a bir şeyler anlatıp anlatmayacağımızı konuşmamıştık. “Ayarlayamadın yani,” diye alaya aldı eniştem. “Yoo ayalardım,” deyip omuz silkti kuzenim. O kadar cool bozdu ki eniştem bile sataşmaya devam etmedi. “İşte dört kişi gidebiliyoruz. Lal’e dedim gelsin diye. Yusuf da geliyor, çift oluruz.” sanki ben reddetmişim de beni ikna etsinler diye diğer aile üyelerine bakıyordu. Yusuf Turna’nın erkek arkadaşı. Bizim aksiyonlu yaşantımızla alakası olmayan sıradan bir memur çocuğu. Mühendis ve yine bizle alakası olmayan bir şirkette çalışıyor. Turna sanırım onu biraz da bu yüzden seviyor. Sıradan. “Sen de oyun bozanlık yapma işte kuzen. Damsız almıyorlar,” diye benimle dalga geçti Yağız. Kıvırcık saçlarını yolmak istedim. Kahve gözlerine gözlerimi kısarak baktım ve bir bakışma savaşına başladık. “Yarın iş var, gitmese daha iyi,” diye beni yemledi annem. Onun ak dediğine bok demek gibi bir huyum vardı. Bunun zaafım olduğunu bildiğim halde kendimi durduramıyordum. Yine aynı refleksim devreye girdi ve hemen onayladım. “Tamam gidelim.” Annemin yüzündeki muzaffer tebessümü görmektense planı iptal etmeyi yeğlerdim. Yine de olgun tarafım ağır bastı. “Yes be!” diye bir sevinç nidası koyverdi kardeşim arkamdan. Rolünü o kadar iyi oynuyordu ki ben de kaptırmıştım. Yemeğin bitmesini beklememize gerek kalmadan kalktık ve hazırlanmak için odalarımıza çıktık. Ben ip askılı simli bir bluz ve deri şort giydim. Siyah yarı opak çoraplarım ve ayakkabılarımla hazırdım. Gözlerimin yeşilini ortaya çıkartan gölgeli bir makyaj yaptım ve çantamı alıp çıktım odadan. Karşı kapıdan çıkan kız kardeşimle göz göze geldik. O da benim gibi şort giymişti ama o keten şort ve kolsuz bir büstiyerle kombinlemiş, ayağına düz taban ayakkabılar geçirmişti. Rahat ve şık. Biz kol kola girip indiğimize sevgili kuzenim bizi bekliyordu holde. Müjde de yanındaydı ve onu sıkıştırıyordu. Teyzemin sorgusundan kurtulmak için mi bilmem bizi görünce abartıyla sitem etti. “Sonunda be! Amma uzun sürdü hazırlanmanız!” Biz onu kaile almadan gülerek yanından geçtik, teyzeme iyi akşamlar dedik ve çıktık evden. Yağız peşimizden gelirken söylenmeye devam ediyordu. “Şunlara bak hele nasıl da süslenmişler, ava çıkmış köpekler sizi.” “Sus be keyif pezevngi. Takılıp geleceğiz işte.” dedi Turna gayet eğlenerek. Aracının kapısını yukarı kaldırarak açtım ve öndeki koltuğu öne yatırdım. Turna hop diye arkaya bindi, ben de koltuğu geri yatırıp öne bindim. Yağız arabayı sürecekti ama dönüş yolunda ne yapacaktık bakalım. Bahçeden çıktığımızda Turna çoktan moda girmişti, bir yandan mesaj yazıp bir yandan Ajda Pekkan şarkısına eşlik ediyordu. Bense gideceğimiz mekana, mekanın reklamlarına falan bakıyordum. Herhangi bir ters durumda mekandan çıkış yolları ya da magazine görüntü vermeden mekana giriş yolları gibi. Bizi kameraya çekseler bile sosyal medayaya düşmezdik, o yönden içim rahattı. Babam bunun için bile bir yazılım ekibiyle çalışıyordu. İnternete düşen tüm resimlerimiz bir saniye içinde siliniyor, internet havuzunda bizden iz bırakmıyordu. Eflal de mi öyle yapıyor acaba? Gerçi sabah magazine çıktı ama. Mekanın önünde durduk ve V.İ.P kapıdan beklemeden içeri girdik. Reklam için iyi para harcamışlardı, içerisi ünlü simalarla doluydu. Benim gözlerimse gölgeli ışıklar arasında menekşe gözlü adamı arıyordu. Önce üst kata çıktık. Yağız’ın bize ayarladığı locada arkadaşları da vardı. Acaba arkadaşlarının locasına sonradan dahil olmuş olabilir miydik? Aman bana ne? İşim görüldü ya önemi yok. Hepsiyle tanıştık ama hiçbirinin adını anlamadım gürültüden. En son gelen Yusuf ardından kapıyı kapatınca loca bir anda sessizliğe gömüldü. “Aşkım,” diye üzerine atladı Turna. İkizimin aşkı bulmuş olmasından mutluydum. Ben hayranlıkla onu izlerken yanıma Yağız’ın arkadaşlarından biri sokuldu. “Selam,” dedi kulağımın dibine sokularak. MEkanda ses yoktu, gerekte yoktu. “Selam, adın neydi?” diye sordum muhabbetin başında. “Sesten hiçbirinizin dediğini anlamadım.” “Aydın.” Sülük Aydın. Ben söylemiyorum ekipteki lakabı bu, Yağız’dan duymuştum. “Memnun oldum Aydın,” dedim ben de tekrar, az önce de demişimdir muhtemelen. “Çok güzeller, Turna şanslı bir kadın.” dedi övgüyle. Takdir ediyorum kız düşürmek için güzel yol seçmiş. “Yusuf da çok şanslı.” diye yapıştırdım hemen. Bozuldu ama bozuntuya vermedi. “Öyle tabi, ben zaten gerçek aşkı bulduğu için şanslı demiştim.” Omuz silktim, diğerlerine bakıyordum ama locadan çıkıp etrafı kolaçan etmek için can atıyordum. Turna buraya gelmeme yardım etmiş, Yağız beni bu locaya sokmuştu. Şimdiden sonrasını kendim halletmeliydim. “Sen istemez miydin?” diye sordu Aydın ben muhabbeti ilerletmeyince. “Ne istemez miydim?” şimdi edepsiz bir laf et de bacağını kıvırıp götüne iliştireyim. “Böyle bir aşk.” dedi buğulu bir ses ve seksi olduğunu bildiği için kullandığından emin olduğum bir mimikle. Hay ben senin sülüğünü Aydın! “İsterim elbette, kim istemez ki? Ama yan etkenler de önemli.” diye mantığın sesi oldum. Yanlış zaman doğru insan şarkısı çalıyordu zihnimde. Bade’nin olabilir miydi acaba? “Ben bir lavaboya gideceğim,” diye bildirdim. Kalkarken Aydın’da zınk diye dikildi. “Ben de geleyim mi?” Biraz fazla hevesli. Tek olmam ve Eflal’i bulmam lazım. Normalde seninle çok güzel eğlenirdim de, şanslısın bu gece. “Kadınlar tuvaletine mi?” diye sordum bir kaşımı kaldırarak. Kurtulmam lazım yılışık Aydın’dan. Bakışlarım Yağız’ı buldu, dikkatini çekemedim. “Yok, ben eşlik edip kapıda beklerim. Rahatsız etmesinler seni.” Ama yanındaki alev saçlı kadın anladı bakışlarımı. Kuzenimin uyluğuna elini koydu ve sıktı. “Edeceklerini sanmıyorum.” diye reddettim. Yağız’ın gözleri sevgilisi olduğunu yorumladığım kadını buldu ve onun bir baş işaretiyle bana döndü. Kaşlarımla Aydın’ı işaret ettim. “Olur mu kız? Sen bar ortamına yabancısın demek ki, taciz ederler.” Ben cevap veremeden Yağız seslendi arkadaşına. “Aydın senin şu kredi işi noldu kardo?” Aydın’ın dikkattinin dağılmasını fırsat bilip locadan çıktım. Kapıyı ardımdan geri kapatıp hızla balkon kısmına yöneldim. Üstten mekanı tararken Bade’nin ‘hop hop!’ diyerek herkesi zıplattığını görüyordum. O adam öyle bir adam değil, demek ki özel localarda ve yine bir tespit: demek ki Yasef’in yakın arkadaşı. Belki de zengin olduğu için loca kapatmış da olabilir ama tahminlerden öteye gidemiyor seçeneklerim. Araştırmaya devam etmeliyim. Localara bakabilirsem her şey daha kolay olacak. Tek tek kapıları açıp yanlış locaya girmiş gibi yapmaya başladım. Birinci de yoktu, ikinci locada ki adamlar dik dik baktılar, üçüncü ve dördüncü localar boştu ama loca sahipleri dansa falan inmişti belli ki. Ve nihayet beşinci locanın kapısını açtığım gibi menekşe mavisi gözleri benim zümrüt yeşillerimi buldu. “Ah pardon, yanlış loca.” dedim sarhoş neşesiyle. Bir yudum bile içmememiştim ve aradığım adamı bulmuştum. Kapıyı girdiğim hızla kapattım ve kapı önünde kendimi takdir ettiğim küçük bir dans şov yaptım. Koridordan geçen bir grup beni görünce ıslık ve alkışlarla şovumu takdir ettiler. Onlara arkamı dönüp popomu salladığımda kahkahalarla gülerek gittiler. Bense kara kara düşünmeye başladım. Eflal Yasef’in arkadaşıydı ama bu bilgi kesin değildi, yeterli de değildi. Eflal’i takip edebilmem, onu tuzağıma düşürebilmem için içtiği suyun pH değerine kadar bilmeliydim. Acaba onunla flört edip baştan çıkarmayı mı denesem? Gerçi Barbara’dan sonra bana bakacağını sanmıyorum. O afet neydi öyle ya. Ben düşünerek gezinirken Aydın’ı gördüm. Merdivenlerden yukarı çıkıyor ve etrafa bakınıyordu. Allah kahretsin yapıştı sülük. Hemen koridorlardan birine girdim ve saçlarımı ensemde toplayıp izlemeye başladım. Diğer koridordan girdi ve kayboldu. Rahat bir nefes verdim. “İyi misiniz?” dedi bir ses ve ben sıçradım. Dönüp soruyu sorana baktığımda Yasef Karanlı karşımda dikiliyordu. Oha! Yakışıklılığın dibini sıyırmış bu adam. Dalgalı dağınık saçlarını az önce sahnede Bade dağıttı, biliyorum ama tam bir serseri tipi katış. Gözleri gri ya da ışık öyle renklendiriyor ama kesinlikle soğuk tonlarda. Köşeli yüz hatları, uzun boyu ve geniş omuzları var. Siyah Rammstein baskılı tişörtünden açıkta kalan kollarından dövmeler taşıyor ve kulağında bir küpe var. “İyiyim teşekkürler.” dedim biraz madur ayağına yatarak. Dikkatini yeterince çekersem belki bir şekilde iletişimi ilerletir Eflal’e ulaşırdım. “Rahatsız eden birileri mi var?” Araştıran gözleri az önce baktığım koridoru buldu. Errrkek ya! “Çözemeyeceğim bir sorun değil,” dedim gururlu vakur bir tavılar. Yap şovunu be Lal! “Size bir içki ikram edeyim, yatıştırır. Hem de çözmeniz gereken sorun her neyse ona güç toplarsınız,” dedi gülerek. Bir elini kaldırıp saçlarını şöyle bir karıştırdı ve kol kasları dalgalandı. “Peki,” diyerek kabul ettim ve birlikte alt kata indik. Bar tezgahına ilerlerken Yasef’in mekandaki korumalara kaş göz yaparak talimat verdiğini görebiliyordum. Yasef bar tezgahının ardına geçti ve içki hazırlamaya başladı. “Siz Yasef’siniz sanırım. Az önce Bade hanımın yanındaydınız.” diye bir yerden konuyu açıyorum. “Ah evet. Bade kız arkadaşım.” diye flörtün önünü baştan kesiyor. Aferin harbi erkek. “Biliyorum ve çok yakışıyorsunuz.” Sahnede yakışmışlardı en azından. “Ben aslında başka birini soracağım.” diye çekingen bir havaya girdim. “Rahat ol,” dedi ve hazırladığı karışımı bardağa döktü. “Yanında biri vardı, daha önce gördüm. Mavi gözlü yakışıklı bir adam.” “Eflal’i diyorsun sanırım.” diye beni destekliyor. “Adını bilmiyorum. Sadece mavi gözlü ve uzun boylu, hafif dalgalı saçları var.” Gözleri kısıldı. “Sen nerede gördün bizi birlikte.” Hımm, ağ atıyor, yakalanmamamın en doğru yolu gerçekler sanırım. “Dün, paride. Karun beyin partisinde.” diyerek şok ediyorum onu. Gözleri irileşti ve hareketsiz kaldı. “Sanırım numarasını vermezsin,” diye devam ettim. Şirin şirin gülümsediğimde kendine geldi. Hazırladığı içkiyi bana uzattı. “Eflal’in sevgilisi var. Üzgünüm.” dedi sakince. “Sana afiyet olsun, ben işlerime döneyim.” O yerini barmene bırakıp giderken ben de tezgaha sırtımı verip etrafı izlemeye başladım. Sağlam alkol koydu içine, bunu içersem kaldırımdan kazırlar beni. Yine de çaktırmadan ağzıma götürüp içiyormuş gibi yaptım. Eflal’i sorduktan sonra uzaktan izlemeye başlamış olabilir. Sıradan bir şekilde sormuş oluğ numarasını isteyebilseydim dikkatini bu kadar çekmezdim. Böyle dün geceden bahsedince şüphelendi. Bakışlarım istemsizce balkona kaydı. Eflal Cerrah yukarıdan beni izliyordu. Elimdeki bardağı kaldırıp önceki gün yaptığım gibi selam verdim. Ardında beliren Barbara’yı o görmedi ama ben gördüm. Kahretsin ki gerçekten taş gibi sevgilisi var. “Ay nihayet buldum seni!” diye dibimde bitti Aydın. Senden kurtulmayacağım. Yasef’in üstümdeki odağını dağıtmak için kullanacağım. Samimi bir şekilde sarıldım ve sonra dans pistine çektim. Boşuna sülük lakabını almamıştı yılışık. Dans bitip de kurtulmaya çalıştığımda yapıştı bırakmadı. Locaya geri döndüğümde ne kardeşim ne kuzenim kalmamıştı ortalıkta. Bana da yol görünmüştü. “Aydın iyi geceler,” diyerek tekrar veda etmeye çalıştım ama gecesini benimle iyi geçirme derdine düşmüştü, takmadı. “Seni evine bırakayım, Yağız Ahu’yla gitti.” diye şansını denedi. “Yok, alkol aldın sen de araba kullanma bence. Ben taksiyle giderim.” “Tamam ben bırakayım işte. Gece gece taksi güvenli olmaz.” “İstemiyorum!” nasıl bir tonla söylediysem Aydın üç bin kilometre hızla duvara çarpmış gibi oldu. Kolumda çantamla hızla çıktım locadan. Merdivenleri koşar adım indim. Sinirimi bozdu salak. Mekanın önüne çıktığımda nefes almaya başladım sanki. Bir yudum bile içmemiştim ama sarhoş gibi hissediyordum. Gece ayazı çıplak tenime çarpınca ürperdim ve kendimi sardım. Taksi bakınmaya başladım. Ama ya dolu geçtiler ya da durmadılar. “Beni arıyormuşsun,” dedi ardımdan gelen karakteristik ses. Bir insanın sesi bile karizmatik olabilir mi? Oluyor işte. Başımı aradığım adama, Eflal Cerrah’a çevirdim. Elleri cebinde dikildi yanıma ve menekşe mavisi gözleri içimi görür gibi bakmaya başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD