“Sarıya boyayalım saçlarımı.” Oturduğum kuaför koltuğunda, aynadaki makyajsız aksime bakıyorum. Yüzüm fazlasıyla soluk ama cildimde sivilce, siyah nokta gibi tek kusur yok. Biraz parlamaya ihtiyacım var. Ya da gülümsemeye. Kuaförüm Şuayip'e dönüyorum. Evet Şuayip. Yazıldığı gibi okunmak zorunda. İsminin kısaltılmasından, yumuşatılmasından ya da daha sevimli lakaplarla değiştirilmesinden hiç hoşlanmıyor. Sadece Şuayip. “Gülşen'inki gibi çiğ bir sarı olabilir. Sapsarı! Ya da Hazal Kaya’nın turuncu mu boyasam, kahve mi boyasam yoksa sarıya mı dönsem diye karar veremeyip üçünü birbirine karıştırıp boyadığı renk de olur.” “Dur kız şimdi. Önce bir kahve içelim gel. Birer de sigara yakarız.” Birlikte güzellik salonunun balkonuna çıkıyoruz. Kış olduğu için balkonun camını kapatmışlar. Isıt

