Elimi tutan elinin bizi istediği yere götürmesine izin veriyorum. Bugün benim doğum günüm ve ben on sekiz yaşına gireceğim. Hisarda köprü altında bir kuytuda kalan aşk köşemize ilerliyor adımları. Yıllardır gizli gizli buluşmak için buraya geliyoruz. Kuytuda kalan köşemize girdiğimizde yere serilmiş kalın kilimi ve üzerindeki kocaman yastıkları görüyorum önce, ardından kurulmuş romantik sofrayı ve mumları yanmayı bekleyen pastayı.
“Sevgilim diyerek boynuna sarılıyorum.” Dudaklarımız buluşuyor ve tatlı tatlı öpüşüyoruz. İlk öpücüğümüzü de burada vermiştik birbirimize. Onun da benim de ilkimdi. Artık on sekiz yaşında olduğumuza göre ilk birlikteliğimizi de burada yaşayabilirdik.
Minderlere kuruluyoruz ve mumları yaktığı küçük pastayı üflüyorum. Hayatımda ilk kez şarap içiyorum. Onunlayken sarhoş olabilirim. Sorun yok. Getirdiği peynirlerden, meyvelerden ve fümelerden yiyoruz. Pasta iki kişilik zaten ama ben iki çatal alıp bırakıyorum. Fiziğime dikkat ediyorum o zamanlar. Ben liseyi yeni bitirmişim, o yıllardır üniversitede. Orada daha kadın kadınların yanında beni beğenme olasılığını düşüremem. Dudaklarına uzanıyorum öpmek için. Birinci kadehte sarhoş olmuşum. Dudaklarının ıslaklığında kaybolurken ellerim gömleğinin düğmelerine ilerliyor. Soluk soluğa uzaklaşıyor...
“Yapma! Sarhoşsun.” Vicdanını sevdiğim adam.
“Ben bunu ilk kez şu an istemiyorum. Yıllardır söylüyorum. Neden reddediyorsun beni? Beğenmiyor musun?”
“Saçmalama Nare. Sen benim görüp görebileceğim en güzel, en beğenilesi kadınsın. Sadece burada olmaz.” Yaşımı ileri sürmeyişi bunu bir tik haline getirmemden muhtemelen. Yaşımın küçüklüğünden o kadar çok kavga ettik ki, aynılarını o bana yapsa siktiri çekerdim. Sabırlı adam vesselam.
“Neden? Aşk mekanımız burası bizim. İlk aşığız dedik, ilk burada öpüştük, ilk sevişmemiz de burada olsun.”
“Saçmalama kızım, hava kararıyor. İçkiciler dolar birazdan. İkimizi de sikerler. Söz sana ikimizin de ilkine layık romantik bir yer ayarlayacağım. Hiç unutamayacaksın o geceyi.”
Beynim çatlıyor. Geberiyorum. Allah benim de ayarsız içen ağzımın da belasını versin. Gözlerimi açıyorum ve derin bir nefes alıyorum. Bir gariplik var tavanımda. Aklım rüyama gidiyor. Yine yavaş yavaş yerleşecek kalbimin baş köşesine. O verdiği sözü tutmuştu. Ben ilk gecemizi hiç unutamadım. Yıllar geçti hala gözlerindeki beni arıyorum. Bir el mememi kavrıyor. Çıplağım. Siktir. Başımı çevirdiğimde yanımda bir adam uyuyor. Hızla oturum üzerine geldiğimde yorgan belime kadar düşüyor ve çıplak memelerimle bakışıyorum. Etrafıma bakıyorum. Kıyafetlerim dört bir yanda. Kazağım yırtılmış. Ne bok yedim ben? Kim bu adam? Ayarsız içen ağzına sıçayım Nare!
Geceyi düşünüyorum. Zihnimde kesik kesik anılar birleşiyor ama keşke birleşmese. Yanımdaki adamın bana sokuluşu beliriyor önce. Sonra bardan çıkmış, az içmişim gibi beni diskoya götürmesini istemiştim. Şimdiye kadar her şey yolunda. Bilincim açık. Diskoda ne kadar içtiysek sonrası bulanıyor. Evine gidelim, deyişimi hatırlıyorum. O benden önce sarhoş olmuş. Seks sıradan ama zevk alıyorum. Köpek pozisyonundaki halim beliriyor zihnimde. Ardımda dikilen adamın içimdeki devinimleri. Sonra öne ğiliyor ve çenemi kavrıyor. Uzun öpüşüyoruz. Görüntüler kesik ama bu hale nasıl geldiğimizi hatırlamama yetiyor.
Allah benim belamı versin. Vermiş! Vermiş zaten vereceğini daha ne versin? Hızla kalkıyorum yataktan. İçen ağzına sıçayım Nare! Hızlıca giyiniyorum. Parçalanmış kazağım görünmesin diye montumu sıkıca kapatıyorum. Çantamı kontrol ederek çıkışa ilerliyorum. Kendimi evin dışına attığımda içimde bir şeyler parçalanıyor. Tanımadığım bir adamla yatmıştım. Üstelik ikimizde sarhoştuk.
Apartmandan çıktığımda nerde olduğumu kavramak kolay olmuyor. Bulduğum ilk taksiye atlayıp uzaklaşıyorum. Arabam dün geceki barın otoparkında muhtemelen oraya mı gitsem.
Mini Cooper’ıma bindiğimde hissizleşmiştim. Kaç gündür başıma gelmedik kalmamıştı. Önce yanlış kişiyle yatmıştım. Sonra da o gelmişti. Şimdi de tanımadığım bir adamla hatırlamadığım günah dolu bir gece geçirmiştim. Ben gerçekten bütün şansımı o gece harcamıştım.
Nedendir bilmem kendimi hisar altında buldum. Gittiğinden beri adım atmadığım aşk köşemiz ordaydı. Gözlerimin önünde. Arabadan indiğimde topuklu ayakkabılarım ıslak toprağa batınca çıkarttım. Taşlı zemin ayaklarımı acıtıyordu. Onu ilk öptüğüm yere geldiğimde oturdum. Ayaklarım acıyordu. Kırık şişe parçası batmıştı ama benim kalbim kanıyordu. Ayağıma batan da kalbimin kırıklarıydı belki.
Sinirimden, hırsımdan, canımın acısından ya da aşkımın acısından ama en çok da çaresiz hissetmekten dolayı ağlamaya başladım tekrar. Çığlık attığımda sesim yankı yapıp bana döndü. Dizlerime kapandım. Kanayan yaralarıma ağladım. Darbe üstüne darbe alıyordum. Ben düşmekle kalmamıştım. Üstümden kamyon geçmişti.
“Nare,” diyen sesini duyduğumda başta sanrı sandım. Başımı kaldırınca göz göze geldik. Üzerinde spor kıyafetleri ve montuyla bana doğru geliyordu. “Gelebilir miyim?”
“Gel Fırat,” derken buldum kendimi. Beni rahatsız etmemek için izin istiyordu. İnceliğini seveyim senin adam. İç çektim ve göz yaşlarımı sildim. Ayağımdan bulaşan kan ve çamur yüzüme sıvandı. Yanıma oturduğunda önce ayağıma baktı. Cam parçasını çıkarttı.
“Kesik derin değil. Ama temizlemek lazım. Yakınlarda bir eczaneye gidelim.” Bir süre tartarcasına baktı. Acaba şişman mı gözüktüm? “Kucağıma alabilir miyim?” İşte insan vardı insancık vardı. Nezaketini seveyim senin. İtiraf edeyim ki Fırat ne kadar içerse içsin asla alkollü bir kadını yatağa atmazdı.
“Yürüyebilirim aslında.”
“Çıplak ayakla yürüme. Zaten birisini zedelemişsin diğerine de zarar verme.”
“Pekala.” Kucağına aldığında hissettiğim tek şey kendimden tiksinmek oldu. Buralarda gülüşen o masum aşıkların sesi çınladı kulaklarımda. Kız adama cilve yapıyor, adamsa incitmeden seviyordu. Şimdi ise tenimde başka bir adamın izi kalmışken hissettiğim tek şey mide bulantısıydı. Eski temiz aşkımızdan eser yoktu.
Ağzıma yükselen böğürtüye dayanamadım ve kendimi yana attım. Kucağından düşmemem için belimi sıkıca kavradı. Ayaklarım ayakları üzerine basarken saçlarımı toparladı. Midem boş olduğu için safra kustum sadece.
“İyi misin?” doğrulduğumda saçlarıma çarpan nefesine aşık oldum. Yıllardır her şey değişse de değişmeyen şeyler vardı. O hala çok güzel seviyordu. Çok merhametliydi.
“Üşüdüm galiba. Ayaz çarptı.” Tekrar kucakladı ve arabaya kadar gittik. Yolcu kapısını açarak oturmamı sağladı. Ben yarım pet şişe suyu alarak o sürücü koltuğuna geçene kadar ağzımı yıkadım. Kalan suyu da içtim. Araç ilerlemeye başladığında ara ara tartarcasına bana bakıyordu.
“Yanlış anlama ama bu saatte ne yapıyorsun burada?”
“Hiç. Arada gelirim ben öyle buraya.” Yalandan kim ölmüş. “Sen ne yapıyorsun esas? Daha dün geldin.”
“Öyle bir gezintiye çıktım. Günseli de uyuyordu. Geçmişe yolculuk oldu biraz. Yürürken buralara gelmişim.”
“Anladım. Günseli, kızın, hep derdin bir kızım olursa adı Günseli olacak diye. İdealistliğine hayranım.” Kahkahasından öpebilseydim keşke.
“Çok severim bilirsin. Oğuz Atay ayrı, Günseli apayrıdır benim için. Mia’yı ikna etmek kolay olmadı tabi. Telaffuz edemiyordu.”
“İki isim mi koydunuz?”
“Hayır. Sadece Günseli. Öğrendi zamanla. Yakışmazdı Günseli’ye Selim’den başkası.”
Cevap vermedim. Yüzümde asılı kalan tebessümle eczane önüne park edişini izledim. Önce tuvalette ayaklarımı yıkadık. Ardından aldığı malzemelerle pansuman yaptı. Dediği gibi kesik derin değildi, üzerine bile basabiliyordum ama mikrop kapmasın diye sterilize etmişti. O pür dikkat pansuman yaparken benim aklıma kötü bir gerçek geldi. Acaba korunduk mu dün gece? Ertesi gün hapı alsam mı? Şimdi onun yanında nasıl alacağım? Hatırladığım, rıza göstererek yaşadığım bir gece olsa neyse. Yaptıklarımdan pişman olmak gibi huylarım yoktu ama şimdi hiç hatırlamadığım bir olay yüzünden garip bir durum oluşacaktı.
“Pardon,” dedim eczacı kıza. Duymadı. Yaklaşmasını istiyordum. Ama nasıl anlatacaktım. O da etrafa saçtığı pansuman malzemelerini topluyordu. Çöpe attı ve tekrar ellerini yıkamak için tuvalete ilerledi. Ayaklandım ve yaralı ayağıma basmamaya çalışarak kıza yaklaştım. “Ben bir tane ertesi gün hapı istiyorum.”