Küvetin içindeyiz. Kucağında oturuyorum ama istemezsem ikimizi de yan yana alacak kadar büyük. Elleri sihir gibi. Kollarımı, sırtımı ovuyor. “Nasıl hissediyorsun kendini?” “Sikilmiş gibi,” diyorum ve omzuna başımı yaslıyorum. Pencereden görünen şehir benim içinde mahvolduğum şehir olamaz. Fazla güzel. “O kadar iyi miydim?” diye soruyor kibirle. Ruhumdan bahsettiğimi anlamamış gibi davranıyor ama ben biliyorum her şeyin farkında olduğunu. Bana karşı fazla narin, sanki ruhum çatlamış bir kolon ve o üzerime yıkılmasın diye uğraşıyor. “Çok rahat, çok profesyonelsin.” Diyorum ve doğruluyorum. “Hani masaj yapacaktın?” “Dön bakalım ardını.” “Sana ardımı dönmek güvenli mi?” “Demin gayet rahattın ardın dönükken.” “Demin zaten işgal altındaydım. Direnmek mümkün müydü?” “İşgal. Sevdim bun

