Ömer dışarıdaki banklardan birinde oturuyordu. Yanına varınca başını kaldırdı ve göz göze geldik. Gözlerindeki umutsuzluk üzdü. Arada kalmaktan, Fırat’ı unutamamaktan ve onun en ufak bir hareketinden bile bu kadar etkilenmekten nefret ediyordum. “Yemeğe gidecektik,” dedim usulca, hiçbir şey olmamış gibi. Belki de konuşmalıydım. Konunun üstüne gitmeliydim. Ama istemiyordum. Ömer’le iyi vakit geçirmeyi seviyordum, kavga etmeyi değil. Onu mutsuz gördüğümde ve sebebi ben olduğumda eziliyordum. Canım yanıyordu. “Evet,” dedi sakince. Ayağa kalktı ve bana yol verdi. Çantamın zincirini tutarak önden yürüdüm. Gergin görünmemeye çalışıyordum. Ardından iş çevirmiştim. Acaba mesajı okumuş muydu? Yoksa Fırat’tan gelmiş olması bile germeye yetiyor muydu? Gocunmasını anlıyorum, ilişki yaşadığım adam

