2. Bölüm

2181 Words
Mike Bu ara işler istediğim gibi gitmiyordu, bu da yetmezmiş gibi Harry'nin şiddet bağımlılığıyla uğraşıyordum. Kızla konuşmak için eve geldiğimde Harry'yi her zamanki gibi salonda otururken bulmuştum ama bu sefer küçük bir fark vardı. Elindeki buz torbasını hayalarına tutmuş, ona gülmemeye çalışan William'a öldürücü bakışlar atıyordu. "Ne oluyor?" diye sordum beni bunaltan ceketten kurtulurken. "Jack'in kızı canına susamış da," dedi Will, Harry'i göstererek. "Bizim ikizleri su vermeye yolladı aşağıya." "Masum, küçük bir kızdan aldığın darbe için ikizleri mi yolladın Harry?" Duyduğum şeye inanmakta güçlük çekiyordum ve sesim bu güçlüğü sonuna kadar yansıtıyordu. "Masum mu? Sırf babasına küfür ettim diye Küçük Harry'i öldürüyordu neredeyse. Sadece biraz canını yakacaklar, merak etme Mike. " Bacak kadar kızla baş edemediğine mi yoksa laftan anlamadığına mı kızayım bilemedim. "İkizlerin ayarı yoktur, bilmiyor musun?" diye söylenirken hızla merdivenlerden inip bodruma gittim. Harry'e söylenmeye devam ederek kapıyı açtığımda, yerde boylu boyunca yatan adamlara bakakaldım. Böyle bir şeyi beklemiyordum, en azından resimlerde gördüğüm o ufak tefek kızdan. Kafamda o saniyede ortaya çıkan yüzlerce soru işaretini görmezden gelmek zorunda kaldım, zira camdaki hareket dikkatimi çekmişti. Başımı kaldırıp hareketin kaynağına odaklandığımda, ihtiyar komşusunun bahçesine meyve çalmaya girerken yakalanmış yaramaz çocuklar gibi bakan bir çift yeşil gözle karşılaştım. Gözlerin sahibi hafifçe eğilip göz kırptı, dudaklarını büzüp bana üfleyerek öpücük yolladı ve ardından hızla gözden kayboldu. Tam bu sırada arkamdan içeri giren Harry ve Pete şaşkın şaşkın yerdeki ikizlere bakarak odanın ortasına ilerlediler. "K-kız nerede Mike ?" diye kekeleyen Pete'e, "Kaçtı, camdan." diye cevap verirken sesim fazlasıyla sakindi. "Lanet olsun, sana ayaklarını da bağlayalım demiştim Pete!" diye sinirle konuştu Harry. "Ellerindeki ipi kesen biri ayaklarındakinden de kolayca kurtulurdu zaten Kıvırcık, üstünü aramak aklınıza gelmedi mi?" dedim onlara dönerek. Gerçekten sinirlenmiştim ama kendime hakim olma konusunda küçük yaşlardan beri talimliydim. Bu sırada adamların yanına giderek ipi eline alan Harry şaşkın şaşkın önce ipe, sonra bana baktı. "Kesmemiş ki, iyi de o zaman nasıl kaç-" "Buna zamanımız yok, kızı bulalım önce." diyerek kestim sözünü. Onlar koşar adım yukarı çıkıp diğerlerine haber verirken, ben de peşlerinden gidip bahçeye çıkmıştım. Kızın iplerden kurtulmuş olmasından çok, o iki çam yarması herifi nasıl devirdiğini düşünüyordum hâlâ. Daha yeni bahçeye dağılmış, kızı arıyorduk ki tanıdık bir motor sesiyle başlarımız garaj yönüne döndü. Arkasında bıraktığı toz bulutunun arasından gittiği tarafa bakıyordum. Bu da neydi şimdi ? "Aman Tanrım, Sandra! Mike, o kız  Sandra'mı almış.  Ah bebeğim benim, güzel Sandra'm..." William dizlerinin üzerine çökmüş, Sandra'sı, yani arabası için ağıt yakarken Harry hışımla yanıma geldi. "Bu kız şimdi arabamızı mı çaldı? Bu nasıl bir şeydir? Erkekliğime kastetti, iki dev adamı pert etti ve arabamızı çaldı. Babasının kızının neler yaptığından haberi var mı acaba?" "Niye, haberi yoksa gidip şikâyet mi edeceksin Harry?" diye sordum yüzümdeki ifade kadar düz bir sesle. "Evet, bence adamı kızına karşı uyarmak lazım." dediğinde acaba ciddi mi diye dönüp yüzüne bakmıştım Harry'nin. "Haklısın, Jack'e gidip "Biz kızını kaçırdık o da kaçarken arabamızı çaldı, haberin olsun " deriz, doğru." Bazen düşünmeden edemiyordum, bu Kıvırcık'ın beyni cidden aşağıda mı diye. Aldığı darbeden sonra bağlantı kurma yetisini mi kaybetmişti nedir anlamıyorum ki. "Will, arabadaki GPS aktif mi?" diye sordum Harry' nin yanından ayrılarak. "Tabii ki aktif ama lütfen ona araba deme Mike. Sandra'm üzülüyor sonra." Tanrım! Biraz sabır, hemen şimdi! "Affedersin William, mümkünse bakar mısın Sevgili Sandra nereye gidiyormuş?" Sesimden zoraki ve kesinlikle sinir içeren bir kibarlık akıyordu ama ben hariç kimsenin umurunda değildi bu durum. "Hastings'e doğru gidiyor." Birkaç dakika sonra verdiği cevabın ardından, o anda aklına çok önemli bir şey gelmiş gibi elini alnına vurup haykırdı. "Aman Tanrım! Onu denize atmaz değil mi Mike? Sandra yüzme bilmiyor !" Will' e cevap vermeye dahi tenezzül etmeden "Hadi gidiyoruz, binin." deyip etrafımdaki tek aklı başında insan olan Pete'in getirmiş olduğu arabaya atladım. Hastings'e varmamız epey zaman alacaktı, kaçırdığı arabayı başka bir şehre götürmek nasıl bir şeydi anlamış değildim. "Tam olarak nerede, bulabildin mi Will?" diye sordum nihayet Hastings'e vardığımızda. "İki blok sonra sağa dön Pete. Durduğu nokta orası." Arabayı bulmuştuk. Kenarda park edilmiş hâlde duruyordu. William hızla arabaya doğru koşup kaputuna sarıldı. "Hey, dokunma arabama." Sesin geldiği yöne döndüğümüzde sarhoş, genç bir adam yalpalayarak bize doğru geliyordu. Harfleri gereğinden fazla uzatıyor,  nefesi leş gibi alkol kokusu yayıyordu. "Dokunma dedim... O benim Noel hediyem..." "Gidip konuş şununla Harry." dedim. Bu sırada Nolan, William'ı arabadan çekmeye uğraşıyordu. "Bırak Sandra'sıyla hasret gidersin Nolan. Sevgilisinin yokluğu başına vurdu onun." diye seslenip Harry'nin peşinden gittim. Harry çoktan adamın yakasına yapışmış, kendinden geçmek üzereydi. "Kim verdi sana bunu, söyle!" "Aa..Seksi bir kız verdi dostum." Harry adamın suratına bir yumruk geçirip tekrar yakasından tutarak ayağa kaldırdı. "Başlatma dostuna, adam gibi tarif et! Başka biri var mıydı yanında?" "Evet...Üçüzlerdi...Üç tane çok seksi kız..." dedikten sonra gözlerini kısarak Harry'e baktı. "Sen de üçüzsün...Noel hediyesi vermeye mi geldin?" Adamın konuşması ve alkol kokusu dayanılacak gibi değildi, üstelik düzgün bir şey öğrenemeyeceğimiz de belli olmuştu. "Bırak onu Harry, adam uçmuş." dedim Harry ikinci yumruğu adamın suratına geçirirken. Bu şekilde devam ederse adam hepten uçacaktı, üstelik büyük ihtimalle diğer tarafa. ************** Angela Bara girdiğimde, "Ne o Angy, pek bir mutlusun bugün?" dedi garson çocuklardan biri yanımdan geçerken. "Evet, eğlence parkına gittim de bugün." dedim masadaki çerezlerden birini ağzıma atarken. Kendini çete zanneden bir avuç gencin beni kaçırmalarına izin verdiğimi, arabalarını çalarak başka şehre bıraktığımı söyleyecek hâlim yoktu. Barda oturmuş, garsonların hazırlıkları bitirmesini izliyordum. Bugün olanlar aklıma geldikçe kendi kendime gülümsüyordum. Arabayla evden uzaklaştığımda tozdan tam olarak göremesem de çete bozuntularının şaşırdıklarına emindim. Arabayı Hastings'e götürüp bir sarhoşa Noel hediyesi olarak vermiştim ve trenle şehre dönüp taksiye atladığım gibi bara gelmiştim. Jack henüz ortalıklarda yoktu. Bu ara çok sık dışarı çıkıyordu nedense. Geldiğinde ciddi ciddi oturup konuşmayı düşünüyordum. Şu Beşi Bir Yerde'ler hakkında onu uyarsam iyi olacaktı. "Bir şey olursa ben Jack' in odasındayım çocuklar." diyerek arka tarafa geçip Jack' in odasına girdim. Çocukluğumdan beri şu deri koltuğa bayılırdım. Arkama yaslanıp ayaklarımı masaya uzattım. Ellerimi ensemde birleştirmiş karşı duvara bakıyordum. Keşke ben de bu duvar kadar boş olabilseydim, diye geçirdim aklımdan. Oysa hiç kimsenin olamayacağı kadar doluydum. Geçmişin soğuk ve karanlık izleriyle şekillenmiş olan şimdiki hâlimden memnun olsam da içimde bir yerlerde küçücük bir boşluk istiyordum, kaçıp saklanabileceğim masum bir boşluk. Düşüncelere dalmış hâlde Jack'in koltuğunda otururken, odanın kapısı sertçe açılıp hışımla içeri giren ikisi kızgın, biri ilk gördüğüm zamanki kadar ifadesiz bakan yüzlere döndüm. Beni görmeyi beklemiyor olmalılardı ki Harry ve William'ın yüzlerinde belirgin bir şaşkınlık oluştu. Mike'ın ise sadece anlık bir sürede çatılan kaşları normale dönmüştü hemen. "Babanın koltuğuna geçmek için biraz erken değil mi?" diye sordu düz bir sesle Mike. "Koltuğa geçmekten ne kastettiğine göre değişir; ki senin ne düşündüğünle ilgilenmiyorum." Cevabıma karşılık dudaklarının kenarı kıvrılan Mike, karşımdaki uzun kanepeye oturup arkasına yaslandı.Bu sırada kendini tutmakta oldukça zorlandığı belli olan William hırsla bana doğru bir adım atarak bağırmaya başlamıştı. "Sandra'mı mahvetmişsin! Bunun hesabını vereceksin!" Neyden bahsediyordu bu ? "Sandra diye birini tanımıyorum." dedim, sonra aklıma gelen düşünceyle gülerek ekledim.  "Yoksa şu bodruma yolladığınız ayıcıklardan biri mi?" "Arabamdan bahsediyorum seni kaltak! Karnını deşmişsin!" Oturduğum koltukta hafifçe kıpırdanırken sakin olmaya özen göstermeye çalışıyordum, bu nedenle dalga geçmeye devam ettim. "Ona düz kontak deniyordu ama..." deyip duraksadım. "Arabasına isim veren bir çete üyesi? Hadi ama bu çok klişe dostum, çağa ayak uydurmayı dene biraz." diye devam ederken yüzümü ekşitmiştim. Konuşurken William'a bakıyor olsam da Mike denen gencin dikkatli gözlerle beni izlediğinin farkındaydım. "Neden geldiniz, yoksa beni tekrar mı kaçıracaksınız?" Harry cevap vermek için ağzını açmıştı ki odanın kapısı tekrar ve aynı sertlikle ardına kadar açıldı. Sabit gözlerle bana bakıyordu Jack. Bu bakışı iyi biliyordum, her ne kadar inanılmaz bir sakinlikte bakıyor olsa da gözlerinin ardındaki öfkeyi iliklerime kadar hissetmiştim. "Dışarı Angy, hemen!" dedi duruşundaki sakinliğe zıt bir sertlikle. Sıkıntıyla dışarı verdiğim sesli nefesin ardından ayaklarımı yere indirip ağır hareketlerle koltuktan kalktım. Jack'in yanından geçerek açık tuttuğu kapıdan çıktım ve güm! Birkaç santim ötesinde sırtım dönük şekilde durduğum kapının kapanma sesi boş barda yankılanırken bir milim bile kıpırdamamıştım yerimden. "Ne arıyorsunuz burada? Buraya kafanıza göre girip çıkmaktan vazgeçin!" diye bağıran Jack'in sesini duyunca keyiflenmiştim, adamım benim! "Niye geldiğimizi biliyorsun Jack. Şartlarımızı kabul et ve ne sen ne de kızın zarar görsün." Harry bunu söylerken ciddi miydi gerçekten? Alt tarafındaki acı geçmişti anlaşılan. "Sizin şartlarınız umurumda bile değil. Ayrıca kızıma zarar verme konusunda pek de başarılı olamamışsınız." dedi hafif alaylı bir sesle. Kaçırıldığımı biliyor oluşuna hiç şaşırmamıştım. "Şimdi şartlarınızı da, tehditlerinizi de alıp defolun buradan!" "Sen kim olduğunu sanıyorsun!" diye bağıran Harry'nin sesi odada çınlarken yere devrilen bir şeylerin sesini duydum. Arkamı dönüp kapıya tekmeyi basmamla içeri daldığım gibi babamın yakasına yapışmış olan Harry'nin üzerine atıldım. Kolunu çekerken benden kurtulmak için diğer kolunu geriye, bana doğru savurunca hızla eğilip hareketi savuşturdum ve kolunu alttan yakalayıp sırtında ters döndürürken doğruldum. Arkasında kıvırdığım kolunu sıkı sıkı tutarken, başparmağın elle birleştiği ara noktaya diğer elimle yaptığım ani ve kuvvetli baskı sonucu, Harry sadece beş saniye içinde hareketsiz kalmıştı. Onu masada bırakmamla bana doğru hamle yapan William'ı Mike' ın sert sesi durdurmuştu. "Yeter!" Biraz önce Jack'in gözlerinde gördüğüm öfkenin aynısı şu an bütün bedenimi ele geçirmiş durumdaydı. Hareket edemeyen Harry'i doğrultup William'a doğru ittim. "Aman Tanrım! Harry?" diye bağırıp Mike'a bakan William, Harry'i kucaklamış halde "Onu öldürmüş, Harry'yi öldürmüş Mike!" diye haykırdı. "Düşünmedim değil. Yarım saate bir şeyi kalmaz. Şimdi bu ağzı bozuk arkadaşınızı da alıp defolun buradan!" diye ekledim öfkeyle kısılmış gözlerimi Mike'a dikerek. Tek kelime etmeyen Mike, William'a işaret edip kapıya yürüdü. Çıkarken duraksayıp dönerek babama baktı. "Tekrar görüşeceğiz Jack. " dedi ve bana dönüp başıyla kısa bir selam verip gitti. "Delirmiş bu herif! Bana selam verdi, gördün mü?" derken hâlâ öfkeden kuduruyordum. "Tekrar görüşecekmiş. Bir dahaki sefere selam veren o kellesini uçuracağım!" "Yeter Angy! Sana. Bu. İşe. Karışma demiştim!" "Ne demek karışma Jack? Yaptıklarını görmüyor musun?" dedim öfkeyle karışık bir şaşkınlıkla. "Onlardan uzak durmanı istiyorum Angy, özellikle de biraz önce felç ettiğin çocuktan. Ve ciddiyim!" "Lanet olsun Jack! Karışan ben değildim, onlar beni kaçırdı. Bu gece beni bekleme!" deyip hışımla kapıyı çarparak çıktım. Suratıma vuran serin Londra rüzgârı bile dindirmiyordu öfkemi. Beni sakinleştirecek bir tek şey vardı.Bir taksi çevirip doğruca eve gittim. Kısa sürede üzerimi değiştirdim ve yüzümü neredeyse tamamen örten başlığımı kafama geçirip evden ayrıldım. Londra'nın kavgalarıyla ünlü, mafya babalarının sürekli takıldığı yere, Caprice Bar'a doğru yola çıktım. Bara geldiğimde kafamı açıp kapıdaki çocuklara kendimi ve kimliğimi gösterdim. İçeri girip loş ışığın altında bara doğru yürüyüp yüksek taburelerden birine oturdum ve barmenden bir brendi istedim. Sert bir şeylere ihtiyacım vardı. İkinci bardağımı istediğimde keyfim az da olsa yerine gelmişti. Arkama yaslanıp içki içen, dans eden insanları seyrediyordum. Gece yarısı olmak üzereydi ki bu da birazdan bana iş çıkacağı anlamına geliyordu. Bardağın dibinde kalan brendiyi de boğazımdan aşağıya yuvarlayıp etrafa bakınmaya devam ettim. Şu an tek başına bara gelmiş, kendi kendine eğlenen biri gibi görünüyordum. Kıyafetim fazlasıyla erkeksi olduğu için kimsenin dikkatini çekmiyordum. Vücutlarını teşhir eden bayanlar ortalıkta kıkırdayarak gezinirken kim erkek gibi giyinmiş bir kıza bakardı ki zaten. Kaldı ki kız olduğumu anladıklarından bile şüpheliydim. Etrafı kesmeye devam ederken oldukça şık giyimli iki genç kız dikkatimi çekti. Hareketlerine bakarak böyle bir yere ilk kez geliyor olmalılar, diye geçirdim içimden. Pahalı ve hoş görünüyorlardı ama ilginç bir masumlukla bakıyorlardı etrafa. Onlara bakan gözlerse o kadar masum değildi. Henüz aradığım tipler gelmemişti ve başka bir işim olmadığı için onları izlemeye devam ettim. Yalnız oldukları belliydi, bu tarz bir yere ne halt etmeye gelmişlerdi ki. Yanında erkek yoksa, genç bir kızın gelmesi gereken en son yer bile değildi burası. Çok geçmeden bu konuda ne kadar haklı olduğumu bir kez daha anladım. İki herif, kızların olduğu tarafa doğru gidiyordu. Suratlarındaki yılışık ve iğrenç bir ifadeyle kızlara yanaşıp asılmaya başladılar. Kızlar önce kibarca reddettiler ama adamların ısrarlı konuşmaları üzerine çantalarını alıp çıkışa yöneldiler. Çok bile durmuşlardı. Önümdeki çerez tabağından aldığım fıstığı ağzıma atarken adamların kızların peşine takılarak dışarı çıktıklarını gördüm. Ağır adımlarla ayağa kalkıp hesabı ödedim. Ne yapalım, bugün şansımıza uyuşturucu mafyası yerine sarhoş sapıklar düşmüştü. Dışarı çıkınca hızla etrafa bakındım ve son anda köşeyi dönen adamlardan birini gördüm. O tarafa doğru yürürken boynumdaki fuları burnuma çekip başlığımı örttüm ve adımlarımı hızlandırdım. Köşeyi döndüğümde adamlar kızlarla hiç de hoş olmayan bir şekilde yakınlık kurmaya çalışıyorlardı. Yanlarına gidip kızın birini adamın elinden sertçe çekip herifin karın boşluğuna yumruk attım. Eğer doğru noktayı biliyorsanız; karnın üst boşluğuna atılan hafif şiddetteki bir darbe, kişinin dayanılmaz bir ağrı çekmesine neden olur, daha şiddetli bir darbenin sonu ise mutlak ölümdür. Cinayete meyilli biri olmadığım için normal sayılabilecek güçte bir yumruk atarak adamı yere sermiştim. Yarın sadece başı ağrımayacaktı. Duvara sinmiş korku dolu gözlerle bakan kıza dönüp olabildiğince kalın, erkeksi bir sesle kımıldamamasını söyledim. Yüzümün tamamen karanlıkta kalıyor oluşu benim açımdan bir avantajdı. Hızla diğer adama atılıp önce çenesine ardından midesine vurdum. Beklemediği darbelerle iki büklüm olsa da bu diğerinden daha sağlam duruyordu. Dengesini toplar toplamaz üzerime atılmıştı ki savurduğu yumruktan yana eğilerek kaçıp tekrar doğruldum ve iki adım geriye gittim. Sabahtan beri yeterince dolmuştum ve daha fazla oyun oynayacak havada değildim. Adama doğru hızla harekete geçip vücudunun ön kısmındaki belirli sinir noktalarına seri hareketlerle kısa ama sert vuruşlar yaptım. Şaşkınlık ve acıyla büyüyen gözlerini bana dikmiş bakarken, ağır ağır dizlerinin üzerine çökerek devrildi adam. Kızlara döndüğümde aniden son sürat sokağa giren arabayı gördüm. Bu da neydi şimdi, heriflerin arkadaşları mı gelmişti, diye düşünürken farkedilmemek için hızla kendimi karanlığa çektim. Arabadan hışımla inen adamları görünce şaşkınlıkla bakakaldım. William? Mike?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD