Her Şeyin Başlangıcı

3554 Words
Azra Günlerden pazartesi ve haftanın en yoğun olduğu gün ofisimde oturmuş önümde ki masaüstü bilgisayarımın ekranına geçen günden kalan şüpheli profillerini kaydediyordum. Ve evet hepsini hepsini dosyadan geçiriyordum başlayalı iki saat olmuştu ve daha yarısına anca gelebilmiştim. Daha fazla devam ettirmeyeceğime karar verip sıkıntıyla iç çektim ve elimi klavyenin üzerinden çekip gözüme taktığım gözlüğü çıkarıp masaya gelişi-güzel fırlattım. O sırada aklıma dün gece gördüğüm rüya geldi. Karanlık bir odada yerde baygın yatıyordum ama buranın neresi olduğuna dair bir fikrim yoktu. Sadece adımı çağıran sesler duyuyordum. Yarı baygın hem de yorgundum bulunduğum yerin etrafında alevler yükseldi Vücudum yara bere içindeydi ve toz toprak içinde kalmıştım. Nefes alamadığımı hissediyordum ve daha küçük olduğum için korkuyordum yerimde doğrulup yüz üstü bir hale girmiş ve diz-üstü yürümeye başlamıştım. Sonra kafamın tepesinde yani tavanda hareket eden bir cisim tam kafamı kaldırıp baktığımda üzerime düşmek üzere olduğunu görmüş ve iki elimi kafamı üzerine koymuştum ve cisim asıldığı yerden kurtulup üzerime düşerken çığlık atmıştım. Ve rüyadan tam o sırada yatakta neredeyse sıçrayarak uyanmıştım. Uykumu alamadığım için gelen esneme isteğiyle ağzımı kapattım. Bu hayatta en sevdiğim nadir şeylerden birde uykuydu ve arada bir gördüğüm lanet kabuslar yüzünden rahat uyku çekemiyordum. Esneme isteğimi bastırıp elimi dudaklarımın üzerinden çektim ve önümde duran dağınık belgelere baktım. Tam o sırada da partnerim Ali kapıyı açarak ofisin içine girdi. İfadesi aceleciydi sanki demesi gereken önemli bir şey varmış gibi gözlerime baktı. "Azra, Komiser Rıza baba seni odasına çağırıyor." Kafamı olumlu anlamda salladım. "Acil." Rıza komiser eğer acil diyorsa kesin işin ucunda önemli bir mesele vardır. Kafamı sallayıp oturduğum yerden kalktım. Ve Alinin ardından bende odadan çıktım. Ali'yi takip ederken etrafta bir şeylerle uğraşan meslektaşlarıma baktım. Kimi işinde gücündeydi. Kimisi arkadaşıyla lak lak ediyor, kimisi de öğle molasında otomattan aldığı çayı içip önündeki dosyalara uğraşıyordu. Ali bir kapının önünde durup kapıyı iki kere tıklattığında Rıza komiserin odasına yaklaştığımızı fark ettim. İçeriden gelen gir sesini duyduğumuzda ikimizde içeri girdik. Rıza komiser kafasını ne zamandır baktığını bilmediğim monitörden kaldırıp bize daha doğrusu bana baktı. Bende dik bir şekilde kımıldamadan hazır ola geçip sorumu yönelttim. "Beni çağırmışsınız komiserim, nasıl yardımcı olabilirim?" Soruma cevap olarak çaprazında duran çekmeceyi açtı ve masanın üzerine koyup naylon kapağı açtı. Anlamaz bir ifadeyle komisere bakıp ardından dosyaya doğru ilerledim. Rıza komiserin bakışları altında masanın üzerinde duran şeffaf dosyayı elime alıp ilk sayfayı gözlerimle okumaya başladım. "Bir uyuşturucu vakası ve neredeyse bir aydır sonuca ulaşamadık." Bakışlarımı dosyadan kaldırıp sorgular bir şekilde sesimi alçak tonda tutup konuşmaya başladım. "Peki, benden ne yapmamı istiyorsunuz komiserim?" Bu soruyu duymamı bekliyormuş gibi gayriihtiyari bir şekilde gülümsedi ve tek kaşını alayla havaya kaldırdı. "Sence de gayet açık değil mi Azra?" Gayet açıktı aslında neden bilmiyormuş gibi sorduysam. Onunda böyle düşünüp düşünmediğini anlamak için komiserin yüzüne baktım. Kızgın değildi, bundan cesaret alıp bakışlarımı yeniden elimde ki dosyaya odakladım tekrar okudum ve dosyayı işaret ederek konuşmaya başladım. "Bir aydır sonuca ulaşamadığınıza göre baya karmaşık bir soruşturma olmalı." Dosya ya bir kez daha göz gezdirdikten sonra ileri sayfaları da çevirip yine ilk sayfayı açtım. "Peki benim tam olarak ne yapmam lazım ve bu soruşturma için ne kadar sürem var?" "Soruşturmayı açıklığa kavuşturman için tam altı ay süren var. Bu altı ay bitiminde davayı çözmüş olmanı umuyorum." Anladığımı belli eder bir şekilde kafamı sallayıp teyit etmek istercesine konuştum. "Yani ajanlık yap diyorsunuz, anladım peki." Gözlerinde gururlu bir parıltı vardı ve kafasını sallayarak beni onayladı. Sonra bakışlarını Ali'ye çevirip ona hitaben konuştu. "Azra bunu tek başına yapacak, takıldığı bir yer olursa yardım edersin. Sana başka bir görev vereceğim." "Emredersiniz komiserim." Rıza komiser ikimize de gülümseyip çıkabileceğimizi söyledi. Odadan çıktığımızda ikimizde derin bir nefes aldık ve aynı anda birbirimize baktık. Rıza komiser her görev verip odasından yolladığında bunu yapardık. İlk Ali söze girdi. "İlk defa partner olarak değil de yalnız çalışacaksın he Azra!" Kaşlarımı gülerek kaldırdım ve cevap verdim. "Biraz öyle olacak galiba, umarım elime yüzüme bulaştırmam." Bir abi edasıyla gülümseyip omzumu sıvazladı ve konuşmaya başladı. "Seni neredeyse altı yıldır tanıyorum ve başaracağından eminim çünkü sen zeki ve tuttuğunu koparan bir kadınsın Azra bunun da üstesinden gelirsin. Güveniyorum sana." Sadece gülümseyip elimde ki dosyaya baktım. Sonra bir isim dikkatimi çekti ve kafamı merakla Aliden tarafa çevirdim. Bana değil önünde ki yola bakıyordu. "Karan Demir kim?" Sorumu duyduğunda elimden dosyayı alıp baktı ve ismi görünce derin bir ıslık çalıp dosyayı yelpaze yapar gibi salladı. "Fazla detaya giremem ama sen sadece yeterince zor bir adam olduğunu bil. Zor olduğu kadar da kurnaz." Anlamaz tavırla kaşlarımı çatıp ona baktım. "Ne alaka ya? Alt tarafı bir mafya, üyesi ne kadar zor olabilir ki?" İnanamazmış gibi bana baktı ve hararetli bir şekilde anlatmaya başladı. "Rıza komiserin odada ne dediğini duymadın mı, adam neredeyse bir aydır hiç açık vermedi. Emniyet ne kadar zamandır onun peşinde ama ne yapıyorsa bir şekilde sıyrılıyor tüm suçlamalardan. Elimizde yeterince delil olmadığı için hapse de tıkamıyoruz." Duyduklarımdan sonra aynı ıslığı bende çalmıştım ama bu beni vazgeçirir mi? Tabii ki hayır. "Dediğin kadar varmış ya." Olayları kavramaya başladığımı fark ettiğinde bilmiş bir ifadeyle gülümsedi. Davranışları samimiydi. "Aynen. Neyse zaten adresinden telefon numarasına kadar tüm bilgileri elinde ki dosya da mevcut. Takıldığın nokta olursa sorarsın yardımcı olurum." "Eksik olma, bana güvendiğin için de teşekkür ederim umarım yüzünüzü kara çıkarmam." Bir şey demesini beklemeden ondan uzaklaşıp kendi ofisime giriş yaptım. Masaya doğru ilerleyip üstünde ki mavi deri kaplama ajandayı elime aldım ve bir kaç sayfa atlayarak boş sayfaya geçtim. Ve aynı renk mavi tükenmez kalemle mavi dosyada ki önemli bilgileri ajandaya not ettim. Sonra da tüm gün ne yapacağıma dair bir program oluşturdum kafamda ve ilk aşamayı uygulamak için ofisimden çıktım. Oldukça uzun bir gün beni bekliyordu. *** Nüfus müdürlüğü binasından dışarı çıktığımda ilk işim yeni kimliğime gülümseyerek bakmak olmuştu. Ama deminden beri durmaksızın çalan telefonum bu anı bozmuştu. Cüzdanı sırt çantama koyup aramayı cevaplandırdım. "Efendim kardeşim, ne oldu? Bir sıkıntı yoktur umarım." Arayan kız kardeşimdi. Sabırlı bir şekilde konuşmasını bekledim. Karşıda ki ses her zaman ki gibi hararetliydi. "Abla telefonlarıma neden geç çıkıyorsun, beni merakta bırakmak hoşuna mı gidiyor?" "Özür dilerim işim vardı kardeşim.'' Bunu söylediğimde yapmam gereken diğer işlerde aklımda sırayla belirdi ve sıkıntıyla iç çekerken karşımda ki yola baktım. Ama Derenin telefonun diğer tarafında benden hala bir cevap beklediğini hatırlayınca konuşmaya kaldığım yerden devam ettim. Ses tonum biriyle değil de daha çok kendi kendime konuşuyormuşum gibi düşüncel çıkmıştı. ''Gerçi hala var. Ablan bugün fazlasıyla meşgul." Karşıdan bir iç çekme sesi geldi. Muhtemelen sürekli işimle meşgul olmam ve bu süreçte onu ihmal etmem zoruna gidiyordu. Benimde hoşuma gitmiyordu kardeşimi ihmal etmek ama mecburdum. "Bari müsait olunca ara bir haber ver olmaz mı?" İçten içe ablasına ne kadar kırgın olsa da haklı olduğumu bildiği için sesini sonlara doğru yumuşatmıştı. Buruk bir şekilde gülümseyip konuşmaya başladım. "Tamam tatlı belam müsait olunca ararım. Hadi şimdi kapatıyorum görüşürüz. Allaha emanet ol." Bir şey demeden telefonu yüzüne kapattım. Zaman akıp gidiyordu ve neredeyse yarım saatim vardı kulübe zamanında gitmek için. Bugün göz alıcı ve harika görünmeliydim bunun için gözüme ileride ki kıyafet mağazasını kestirdim ve oraya doğru ilerledim. Mağazaya girdiğimde gözüm ilk olarak etrafı taradı ve bu işin o kadar kısa sürmeyeceğini anladım. Bir karar vermek zor olacaktı çünkü mağazada ki elbiselerin hepsi birbirinden şık ve göz alıcıydı. *** Son elbiseyi de denediğimde kendimi yorgunlukla orada bulunan kanepeye attım. Mağaza görevlisi kadın mahcup bir gülümsemeyle bana baktı ve konuşma ya başladı. "Aradığınızı bulamadınız değil mi?" Cevap vermeyip sadece kafa salladım. Kadın anladığını belli eder bir şekilde kafa sallayıp yanına birini çağırdı. Ve biraz sonra çağırdığı kadın elinde bir gece elbisesiyle çıkageldi. Mağaza görevlisi yanımıza gelen kızın elinde ki elbiseyi göstererek konuşmaya başladı. Ama ben elbiseden dikkatimi alıp kadını dinleyemiyordum bile. Kadının elinde tuttuğu askılıkta asılı olan mat siyah elbiseye baktım. Boğaz kısmından koluna doğru uzanan bir kumaşı vardı. Bu yönüyle bir badiye benziyordu ama asıl olay göğüs dekolte-sindeydi. Fazla belli etmiyordu göğüs kısmını. Kol kısmı bileğe gelecek şekilde uzundu. Bel kısmının ne kadar ince olduğunu düşündüm. Üstüme giysem bütün vücut hatlarımı ustalıkla belli edebilirdi. Ayrıca elbise diz kapaklarının biraz üzerinde bitiyordu. Bir an içime bir ürperti geldi ve bu kıyafetle o mafya adamının karşısına çıkacak olma ihtimalini düşünüp irkildim. Elbise kol detayıyla kurtarıyordu. Hiç değilse fazla çıplak hissetmezdim. Kendimi rahatlatma çabalarıma gözlerimi devirerek son verdim. Ben kimi kandırıyorum ki? Bu elbiseyi giyince kulübe gittiğimde etrafımda olan tüm karşı cinslere göz ziyafeti sunacaktım ve bu ilk defa başıma gelecek bir durumdu. Karşılaşacağım aç bakışları düşündüğüm de istemsizce yutkundum. Ben bir polistim ve dövüş sanatları konusunda profesyoneldim. Biri bana laf atarsa ya da yanlış bir şey yapmaya çalışırsa en kötü onları bir güzel benzetir bana asıldıklarına pişman ederdim. Hem fedakarlık yapmalıydım sadece bir gece için, hem eminim bir daha ki sefere bu kadar tarzımdan ödün vermeme gerek kalmazdı umarım. Ben düşünceli bir şekilde elbiseyi incelerken mağaza görevlisi kadın her şeyden bir haber konuşmasına devam etti. ''Fazla abartılı şeyleri tercih etmediğinizi düşünüyorum. Çünkü denediğiniz her modeli az çok takip ettim. Bu, sizi daha güzel ve iddialı gösterecektir. Nereye gittiğiniz konusunda bir fikrim yok ama oldukça özel bir mekana katılacağınız belli. Bu görmüş olduğunuz model her ortama uygun ve istediğiniz makyaj ve saç modeliyle tamamlayabilirsiniz.'' Sunduğu sebepler aklıma yattığında son bir kez daha elbiseyi inceledim. Artık kendimi içinde daha rahat hayal edebiliyordum. Mağaza görevlisinin tavsiyeleri sayesinde elbiseyle bütünleşmiş gibiydim artık. O sırada kadın elbisenin kullanılışıyla ilgili bir kaç tiyo daha vermeye başladı. Ben de can kuğuyla hepsini dinleyip aklımın bir köşesine kaydetmeye çalıştım. Kadın konuşmasını bitirdiğinde tek dediğim şu oldu. "Bunu alıyorum." *** Bahsi geçen gece kulübünün önündeydim arabadan indim. Büyük bir bina ve önünde iki takım elbiseli koruma vardı. Kapının etrafı dakika başı yanıp sünen renkli neon lambalarla bezenmişti. Üstüme başıma çekidüzen verip derin bir nefes aldım ve kapıdan içeriye ilk adımımı attım. Artık harikalar dünyasına girmiş bulunmaktaydım. Etrafı gözlerimle taradım. İçki ve sigara kokuları bir araya gelip tuhaf bir koku oluşturmuştu son ses müzik vardı. Işık çok fazlaydı ve gözlerimin alışması zaman alacaktı. Gördüğüm şeyler ise gittikçe mide bulandırıyordu. Hayır sevişecek başka bir yer mi bulamadınız? Gidin ne yapıyorsanız evinizde yapın. Sonra kendime buranın bir gece kulübü olduğunu ve herkesin de buraya bu amaçla geldiğini hatırlattım. Gözüm ileride ki bar taburelerine kaydı. Sırtı bana dönük bir adam vardı. Yüzüme memnun bir gülümseme yerleştirdim ve emin adımlarla ona doğru ilerledim.Yanına geldiğimde parmaklarımın ucuyla omzunu hafifçe dürttüm. Ve ifademi hiç bozmadan bakmaya devam ettim. Adam ağır bir şekilde kafasını benden tarafa çevirdiğinde içimden küfrettim. Bu adam Karan Demir değildi. Yanlış kişiyi rahatsız etmiştim. "Pardon yanlış oldu birine benzetmiştim tekrardan iyi eğlenceler." Yanından tam uzaklaşacakken bileğimi tuttu. Kafamı çevirip soğuk bir şekilde ona baktım. Bırakması için kendime çektim ama mengene gibi yapışmıştı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım bu öfke krizine girmeden önce yaptığım bir alışkanlıktı. Öfkeden kendimi kaybetmenin sırası değildi şuan. İçimden beşe kadar sayıp gözlerimi açtım. Ve yapmacık bir şekilde konuşmaya başladım. Bunu yaparken gözlerimi kısmıştım. "Bak yakışıklı, elini hala sağlam görmek istiyorsan bileğimi bırakırsın yoksa ben o eline hiç hoşuna gitmeyecek şeyler yapacağım." Alaylı birazda küçümser bir tavırla üzerimi baştan ayağa süzdü ve küstah bir şekilde gülümseyerek cevap verdi. "Bu narin bedeninle bana ne yapabilirsin ki?" Aynı küçümser bir tavırla cevap verdim. "İnan aklın hayalin almaz, ne oluyor demene kalmadan seni şuracıkta benzetirim." Gülümseyen ifadesi daha da genişledi. Pes etmeyecekti ama bilmediği bir şey vardı, bende geri adım atmayacaktım. Ona müdahale de bulunmadan önce kafamı kaldırıp izleniyor muyuz diye etrafı inceledim. Uzaktan bakan biri flört ettiğimizi düşünebilirdi yani pek dikkat çekmiyordu içinde bulunduğumuz durum. Konuşmaya başlamasıyla bakışlarımı, bileğimi mengene gibi kavrayan adama geri çevirdim. "Halbuki oradan bakınca hiç de vahşi birine benzemiyorsun, gayet hanım hanımcıksın nereden geliyor bu öz güven?" Bir şey demeyip sadece gülümsedim ve ayakkabımın topuğuyla onun ayağının üstüne sertçe basıp üzerinde döndürdüm. Bunu yaparken gözlerimi üzerinden bir dakika olsun kaçırmamıştım. Yüzü kızarmıştı ve acıdan çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu. Ayaklarının üzerinde ki baskıyı daha da arttırdım. "Ahh ke-kes şunu a-ayağım!" Bileğimi bırakmıştı ve topuklularımın altında ezilen ayağını tutmaya çalışıyordu. Yüzüne doğru eğilip kulağımı ona yakınlaştırdım. "Az önce ne diyordun duyamadım, bir kere daha söylesene." Bu sefer aklını kullanıp üslubunu düzeltti çünkü hala aynı tonda konuşursa eziyetin devam edeceğini anlamıştı. "Ö-özür dilerim lü-lütfen ayağını çeker mısın?" Hay hay deyip son bir kez daha bastırıp ayağımı çektim ve barmeni çağırdım. "Arkadaşa ferahlatıcı bir şey ver, benden olsun." "Tamamdır." Üzerime çeki düzen verip telefondan saate baktım. Daha gelmemişti halbuki tüm mekan onunken. O sırada ne zamandır boş olduğunu bildiğim bar taburesi hareketlendi ve kim olduğunu öğrenmek için kafamı çevirdiğimde onu gördüm. Umutsuz olan bakışlarım canlandığında bir anlığına da olsa fotoğrafta ki halinden farklı olarak daha karizmatik olduğunu fark ettim. Ben hala onu süzerken konuşmaya başladı. "Demin ki yaptığın şey sıkı hareketti. Tuttum." Bir bar taburesi de ben çektim ve ona doğru dönüp konuştum. "Ne zamandır izliyordun bizi?" Gözlerini kısıp yukarı baktı, düşünüyormuş gibi yaptı ve aklına gelmiş gibi gülümseyerek bana baktı. "Mekana giriş yaptığından beri." Sonra işaret parmağıyla bir yeri gösterdi. Ben de doğrusal olarak olarak oraya baktım, kulübün karanlık pekte ışıklı olmayan bir bölümüydü gösterdiği yer. "Tam oradan seni izliyordum." İnanamaz bir şekilde ona baktım ve deminki gibi yapmacık olmayan bir sinir takındım yüzüme. "Madem en başından beri beni izliyordun neden zor durumda olduğumu gördüğün halde gelip olaya müdahale etmedin?" Önünde ki viski bardağından bir yudum alıp tam karşısında duran içki kadehleriyle dolu duvar rafına baktı. "Güzel bir soru." Yüz ifademi bozmadan konuştum. "Güzelse cevapla o zaman." "Çünkü başının çaresine bakabileceğini, kendini koruyabileceğini biliyordum. Bu yüzden müdahale etmedim." Sonra bakışlarını bana çevirdi derin bir şekilde gözlerime baktı ardından konuşmaya başladı. Anlattıkları an be an şaşkınlığa ardından hayranlığa sürüklüyordu. "Çünkü sen öyle birine benziyorsun. Kimseye ihtiyacı olmayan güçlü bir kadına...'' Durup soluklandı ve demin gerçekleşen olaylar gözlerinin önüne geliyormuş gibi gülümseyip konuşmasını sonlandırdı. ''Bunu tahmin edebiliyorum." Transa girmiş gibi ona bakarken ağzımdan şunlar döküldü. "Gerçekten de dedikleri kadar varmışsın." Samimi bir şekilde gülümsedi, gülümsemesi hafif bir kahkahaya dönüşürken konuşmaya başladı. Kaşlarını da alayla havalandırmıştı bunu yaparken. "Çok merak ettim ne demişler ki hakkımda?" "Ne?" Anlamayıp olduğum yerde silkelendim ve transtan çıktım. Ben az önce seslimi düşünmüştüm? Hafif kıkırtı bu sefer kahkahaya dönüştü. Gülmekten kısılan gözleriyle bana baktı ve konuşmaya başladı. "Daha demin dedin ya dedikleri kadar varmışsın diye unuttun mu?" Sesli düşünen beynimin loblarına tüküreyim. İlk dakikadan rezil olduk iyi mi? Kıvırmaya çalışsam ama ilk dakikadan yalanda söyleyemem. İç sesim bu dediğime güldü hem de kahkahalar atarak. Sahte olan kimliği ilk elime aldığımda hayatımın artık yalandan ibaret olduğunu anlamalıydım. Ve şimdi de yalan söyleyecektim. "Kusura bakma bir an dalmışım, aklım başka bir yere gitti." Kafasını anladığını belirtircesine salladı ama inandığını söyleyemem. Dudaklarımı yalayıp derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. Yoksa bu konunun çok üzerine gidebilirdi. "Neyse, en son nerede kalmıştık?" Gözlerini şüpheyle kısmayı bıraktı ve önündeki viski bardağından bir yudum daha aldı. "Bir yerde kalmadık konuşma da zaten bitmişti ama aklında bir şey varsa sor sen." Düşünür gibi yaptım ve aklımda ki şeyi birden söyledim. "Var aslında şey..." Biraz durup yüzüne baktım. O da beni taklit etti. Tek kaşı çatık ve halimle dalga geçer gibi bir gülümseme vardı yüzünde. İçinde bulunduğum durum onu eğlendiriyordu sanırım. Daha fazla çuvallamak istemediğim için aklıma gelen rastgele bir cümle dudaklarımdan döküldü. "Adın ne? Adını merak ettim, hani ilk defa karşılaşıyoruz ya sana adınla hitap etmem lazım." Ve ekledim. "O yüzden yani. Bu arada benim adım da Defne. Defne Acar." Şüpheci ifadesi dağıldı ve yerinde doğrulup konuşmaya başladı. "Tanıştığımıza memnun oldum Defne hanım. Ben Karan Demir." Memnun bir şekilde gülümsedim. Ve saati öğrenmek için barmene seslendim. O sırada cevap Karandan geldi. "Saat 21.30 neden sordun bir yere mi yetişeceksin?" Aşırı sesten ağrıyan kafamı elime yaslarken önümde ki bardağa bakarak konuştum. "Hayır sadece buraya geleli ne kadar oldu merak ettim. Bu ortam biraz boğucu ve gürültülü." Gözleriyle yüz ifademi süzerken kafasını hafif sağa doğru yatırıp yamuk bir şekilde bana gülümsedi. "Yüz ifadene bakılırsa bu tür yerlere pek sık gelmiyorsun sanırım." Beni deniyordu, tepkilerimi ölçüyordu. Bir açığımı yakalamaya çalışıyordu. Ama ona istediğini vermeyecektim. "Evet, pek sık gelmiyorum. Tüm vaktimi genellikle evimde geçiririm. Sosyal hayatla pek alakam yok." Beni onaylar şekilde bir kez kafasını salladı ve doğrudan gözlerime baktı. "O zaman neden buraya geldin, görünüşe göre pek sana uygun bir yer değil." Haklı. Daha fazla şüphe çekmeden güvenini kazanmam lazım. Daha makul bir cevap bulmalıyım. Aklıma dahiyane bir sebep geldiğinde gözlerimi heyecanla açıp elimi havaya kaldırdım. "İddia! Arkadaşlarımla iddiaya girdim geçen gece. Benim asla dışarıya çıkamayacağımı kimseyle flört edemeyeceğimi söylemişlerdi." Duyduğu şeylerden sonra dudakları alaylı bir şekilde yukarı kıvrıldı ve yamuk bir gülümseme sundu. Düşünüyormuş gibi yapıp işaret parmağını ileri geri salladı. "Dur tahmin edeyim, sende sırf iddiayı kazanmak için akşamın geç saatinde buraya geldin ve onlara kendini kanıtlamak için şuan benimle flört ediyorsun.'' Gözlerini kısmayı bırakıp tepkimi öğrenmek için yüzüme baktı. ''Doğru anladım değil mi?" diye ekledi. Yüzüne baktım. Bu soruya direkt evet dersem laf sokup beni mahcup etme ihtimali yüksekti belki kulüpten bile attırabilirdi. Sonuçta burası onun mekanı. Bunun için gerçeği mümkün olduğu kadar süsleyip kafasında ki şüphe bulutlarını yok etmeliydim. Yoksa her şey sarpa sarar. "Aslına bakarsan hem doğru hem değil, evet iddia için geldim ama seninle muhatap olma sebebim bu değil." Cevabım üzerine düşünür gibi gözlerini kıstı ve bardakta ki viskisinden bir yudum daha aldı. "Oldukça gri bir cevap verdin. Peki senin dediğin gibi olsun ama merak ettiğim bir şey var." Beklenti ve endişe ile ona baktım. Acaba niyetimi fazla mı belli ediyordum? Sanırım o, soruyu sormadıkça bunu bilemeyeceğim. Yudum aldığı viski bardağını bar tezgahına bırakıp olduğu yer de geriye doğru yaslandı ve düşünceli bir ifadeyle yüzüme baktı. "Burada bir sürü adam var. Eminim bir kaçı tam sana uygundur ama sen neden flört için özellikle beni seçtin?" Yüzüme baktı ve işaret parmağıyla beni işaret edip konuşmaya devam etti. "Bu sefer belirsiz cevap verip kurtulamazsın ama." Kesin şüphelendi çünkü neden özellikle kendisi olduğunu merak etti. Eee sonuçta zeki adam. Anlamaması aptallık olurdu. Hafif bir şekilde kahkaha attı ve alaycı bir şekilde bana baktı. "Yoksa benden hoşlandın mı?" Dediğine komikmiş gibi kendi de güldü ve eliyle yüzünü gösterip konuşmaya başladı. "Yakışıklı ve karizmatiğim kısaca bir kızın karşı cinste aradığı bütün kriterlere sahibim. Bu yüzden benden hoşlanmanı anlarım. Tabii gerçekten hoşlanıyorsan..." Kendini beğenmiş küstah duruşu üstümde ki tüm gerginliği aldığında gülümsememi bozmadan yüzümü buruşturarak ona baktım. Mütevazilikten kaybetse küstahlıkta kazanırdı ve biraz sonra bunun da yanıltmacalı bir soru olduğunu anladım. Aklınca beni gaza getirip tuzağa düşürecekti. Dudağımın kenarı yukarı kıvrılırken ona bakarak gülümsedim ve cıkcıkladım. Yine şüpheci aynı zaman da şaşkınlıkla bana bakıyordu. Şüphe duygusu aynıydı farklı olan dediklerimin onu şaşırtmasıydı. Bundan güç alarak konuşmaya başladım. "Beni biraz tanımış olsaydın tipte çekiciliğe bakmadığımı anlardın. Seni seçtim çünkü ne çok sıra dışısın ne de çok sıradan. Anlayacağın kötünün iyisisin. O da biraz küstah olduğun için." Kafa sallayıp sadece gülmekle yetindi. Belki dediğim şey umurunda bile değildi. Diyeceği şeyi merak ederek yüzüne baktım. Korkutucu bir şekilde tuhaf ve büyülü bir aura'sı vardı. Konuşmanın başından beri sakindi. Hiç renk vermiyordu. "Böyle düşünmen üzücü ama bir söz vardır bilir misin?" Cevap vermeyip öylece yüzüne baktım. O ise son kez viski bardağına bakıp ardından bakışlarını bana doğru çevirdi. "Kitabı kapağına göre yargılama. Çünkü sen sadece sana gösterdiğim tarafımı görebilirsin. İlerisi için kapasiteni zorlama." Yutkundum. İfadesi sinirli değildi ama cümleleri beni susup düşündürmeye yetmişti. Mimiklerini ve söyleyeceği cümleleri iyi seçiyordu. Ama ben dediklerinde ciddi olup olmadığını anlayamamıştım. Birden vücudumu hafif bir titreme sardı. Kurduğum tuzağa gitgide kendim düşüyordum. Ben onu bozacağım yerde o beni bozuyordu ve bunu hiç çaba sarf etmeden yapıyordu. Bozuntuya verdiğimi belli etmemek için gülümsedim ama zamanı gelince rövanşımı alacaktım. "Göreceğiz." Demekle yetindim ve çantamın içinde duran cep telefonunu elime alıp kilit ekranını açtım ve saate baktım. Ekranda yazan sayıyı görmemle o suspus halim yerini endişeye bıraktı. Seri bir şekilde yerimde doğruldum ve telefonumu cebime atıp bir para tomarı koydum. Aynı zamanda barmeni de çağırmıştım. "Yine ne oldu? Niye toparlanıyorsun? Ne güzel sohbet ediyorduk." Mahcup ve gergin bir şekilde gülümsedim. Duygularım resmen birbirine karışıyordu bu adam karşısında. "Evet, sohbet için teşekkür ederim ama ne derler bilirsiniz.'' "Güzel şeyler çabuk biter." Senkronize bir şekilde aynı anda söylemiştik. Bir süre bakıştıktan sonra anlamlı bir şekilde gülümsedik. Ama hala acelem vardı. Deren evde beni bekliyordu. Film gecesi için söz vermiştim ona. "Saat yüzünden mi endişe ediyorsun? İyide daha erken değil mi? Saat 11,30'' "İşte bu yüzden bu kadar acele ediyorum ya!" Endişeli tavrımı anlayabiliyormuş gibi güldü. Ve konuşmaya devam etti. "Bu olay bana bir yerden tanıdık geldi. Bir masalda da bir prenses vardı ya. Hani saat on iki den önce baloyu terk etmezse büyü bozulacak ve prenses külkedisine dönüşecek. Yoksa sen o masal kahramanı olan prenses misin? Yani külkedisi?" Yaptığı çıkarıma şaşkınlık içinde gülümseyip hararetle yerimde doğruldum ve tam bir adım atacakken ayakkabımın topuğu bar taburesinin demirliklerine takıldı. Dengemi kaybettiğinde tam yere kapaklanacakken başıma gelenleri kabullenmişçesine gözlerimi kapattım. Her şeyi berbat etmiştim. Ani düşüşü beklerken belimden kavrayan iki elle neye uğradığımı şaşırdım. Beni tutan kuvvet neydi? Neden hala yere düşmemiştim? Beni kim tutmuştu? Şaşkınlığın yanında getirdiği değişik bir duygu daha vardı. Koku tanıdık bir kokuydu ama daha önce hiç fark etmediğime emindim. Beni her kim tutuyorsa ona karşı korku hissetmiyordum sanki ne zamandır tanışıyormuşuz gibi bir güven vardı içimde... Mekanın ne kadar aydınlık olduğunu yüzüme vuran ışıktan anlıyordum. Aniden gözümü açarsam gözüm çok acıyabilirdi. Bunun yerine yavaş bir şekilde gözlerimi açtım. Her şey yavaş yavaş belirginleşti. Önce gömlek yakasını kavrayan ellerimi gördüm sonra ellerimi kimin gömleğine tutulduğuna bakmak için kafamı kaldırdım. Karan donuk bir ifadeyle bana bakıyordu. Başka bir ifade çıkartamadım ama ellerimle hala ona tutunuyordum. Sonra ifadesi değişti. Çünkü nereye baktığımı anladı ve yine gözlerime baktı bu sefer donuk değildi. Ne olduğunu bilmediğim bir duyguyla bakıyordu. Yoksa o tanıdık aura bu adamdan mı geliyordu? Ne zamandır tanıdığımı düşündüğüm sonsuz güven duyduğum kişi bu adam mıydı? Karan Demir...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD