Prolog

450 Words
ALTAN Kemerimi çıkarıp sakince bir kaç kere yere doğru savurup ses çıkarttım. Havadaki sert yırtılma sesi kulaklarımıza “şlak” nidasıyla indi. Kundakçı homurdanıyor, muhtemelen ağlıyordu ama gözleri de ağzı da bağlı olduğu için bir şey anlaşılmıyordu. “Altan konuşacak bence çocuk. Ağzını açıp bir dinleyelim derim.” Bence de konuşacaktı ama ufak da olsa hıncımı çıkarmak istediğim için Levent’in dediğini önemsemedim. İçimde kıpırdayan hınç, sağduyunun boğazını çoktan sıkmıştı. “Karışmayın,” dedim sadece. Sert, tok, tartışmaya kapalı bir sesle. Kemeri elime usulca sarıp eziyet edeceğim ite ağır adımlarla yaklaşıp önünde durdum. Derin bir nefes alıp kemeri karşımdaki cılız bedene salladığımda kundakçının bağlı ağzından bile duyulan acı dolu sesiyle kemer tişörtün üstünden gövdesine indi. Kemerin toka kısmı tişörtü delip parçaladı. Elimdeki kahverengi deri kemerimi geri çektiğimde toka kısmının kana bulandığını gördüm. Kundakçının bedeninden hızla sızan kan çok kısa sürede açık mavi pantolonuna kadar ulaşmıştı. Çektiği acıyla debelenmesi artan zavallı, ellerini, ayaklarını oynatıp kendini kurtarmaya çalıştıkça demir direklere değen zincirler daha fazla ses çıkarmasına neden oluyordu. Evet zavallıydı. Bana yanlış yapan herkes sonunda acınacak duruma düşerdi. Eğer biri bana karşı düşmanımın maşası olduysa bunlara da katlanması gerektiğini bilmeliydi. Kıvrak işkence aletimi elime usulca sararken içimdeki öfke de git gide harlanıyordu. Benimle uğraşan kimse bulup çıkaracaktım. Kundakçı debelenmeyi bırakınca başı omzuna doğru düştü. Başı düşünce bir anda şapkasının yere inip uzun sarı saçlarının omzuna dökülerek dalgalanması bir oldu. Hepimiz donmuş önümüzdeki erkek kıyafetleri içerisinde ağzı gözü bağlı kundakçıya bakakalmıştık. Elimdeki kemer süzülüp çınlayarak sert beton zemine düştü. Olamazdı değil mi? Gözlerimi kapatıp kafamı iki yana salladım. Hayır hayır olamazdı. Belki de sadece parlak uzun saçları olan genç bir delikanlıydı. Bir kaç adım daha atıp titreyen ellerimde kundakçıya doğru ilerledim. Saçlarından gelen yoğun vanilya kokusu burnuma çarpınca gözlerimi kapatıp başımı önüme eğdim. Hala içimde küçükte olsa bir umut kırıntısı vardı ama bu kokunun bir erkekten gelemeyecek kadar güzel olduğunun farkındaydım. Kundakçının ağzındaki bez parçasına uzanıp aşağı doğru yavaşça çekiştirdim. Çenesinden ince boynuna düşen bez parçasıyla ortaya çıkan dolgun, pürüzsüz dudakları ise asla bir erkeğe ait olamazdı. Hızla elimi atıp gözlerindeki bezi çözdüğümde ise artık emindim. Karşımdaki belki de henüz yirmilerine yeni basmış genç bir kızdı. “Kızmış…” Levent’in sesi fısıltı gibi geldi kulağıma. Ama bende yankısı büyüktü. Kızın solgun yüzünü avuçlayıp kavisli üst dudağını izleyerek, çoktan kurumuş boğazımla bağırdım. “Lan hemen! Hemen anahtarı getirip çözün kızı! Çabuk!” Olmuştu. Ben bir kıza yanlışlıkla da olsa işkence etmiştim ama cevaplanması gereken bir çok soru vardı. Bu kız gerçekten aradığımız kundakçı mıydı?Eğer öyleyse neden erkek gibi görünmeye çalışıyordu? Bir kız neden gizlerdi ki kendini? Kızın moraran bileklerinden gözümü kaçırıp zincirleri çözülür çözülmez, incecik bedenini kucağıma aldım. Ve ben… Bu kızı alıp buraya getireni de. Bana yakaladıkları kundakçının kız olduğunu söylemeyen piçleri de öldürecektim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD