Mardin’in serin bir akşamüstüydü. Konaktaki kadınlar mevlüt için hazırlık yapıyordu. Berivan da alışveriş listesiyle çarşıya inmişti. Ama aklı… hâlâ Poyraz’da, hala o laf sokmalarında ve o geçmeyen kırgınlıkta takılıydı. Tam karşıdan gelen Baran’ı gördüğünde, istemsizce durdu. Adam, siyah gömleği ve dalgın bakışlarıyla ağır adımlarla yürüyordu. Onu fark edince gülümsedi — o kendinden emin, biraz ukala gülümsemesiyle. “Berivan Hanım… yine mi çarşı? Yoksa beni görmek için mi geldiniz?” Berivan hafifçe gözlerini devirdi ama gülümsemekten de kendini alamadı: “Seninle karşılaşmak için çarşıya inecek kadar vaktim bol değil. Ama şanssızlık diyelim.” Baran yavaşça yaklaştı. Bu kez laf sokmadan konuştu: “Senin gibi lafı giydiren bir kadını uzun zamandır görmemiştim. İnsan, kırıldığını b

