Babam, koltuğa yığılmış da kalmış gibi halsiz ve takatsizdi konuşurken.
"Acıları çok böyüktür Dildâr... Öfkelinin ve acısı olağnın akluna sığınamazsın. Kim bilir daha niler ederler de bilemeyik gızım. Cihangir'e bir şey ederlerse ne ederik?" Babamın sonlara doğru sesinin de takati kalmamıştı.
Hüseyin Amca'nın böyle bir şey yapmayacağına emindim ama Mustafa..?
Onun bunu yapabilecek kadar gözü döner miydi, kestiremiyordum.
"Sabahınan Hüseyin'i ariycem," dedi babam koltuktan usulca kalkarken. Babam yatağına yollandıktan bir süre sonra annem peşinden bana döndü ve hiç olmayacak bir şey dedi.
"Dildâr... Akluma bir şey geldi emme... Seni ha bu Şahinler'e versek durulur mu acep bu dava.?"
Bir dakikayı aşkın annemin ne dediğini algılamaya çalıştım. Yanlış duymuş olmalıydım.
"Ne versek anlamadım?"
Annem de ne dediğini bilmiyordu ki derin bir nefes alıp ne dediğini hatırlamaya çalıştı ve dudaklarını yerken tekrar telaffuz etti.
"Diyomkine... Bizimilen Şahinler akraba olursak hem ele güne garşı onlar akrabadır aralarında hallediverirler diye rahata ermiş oluruz hemi de senin belki bir beben olur, Şahinler de unutuverir Asım'ın acısını..."
Ağzım açık kalmış ve alık alık anneme bakıyordum. Nitekim dudaklarımı hareket ettirdiğimde duyduklarıma rağmen oldukça sakindim.
"Anne, gerçekten olanlardan sonra aklını yitirdiğini düşüneceğim... Adamlar bizi gördükleri yerde bir karış suda boğmak istiyorlar. Bir de üstüne gelin diye alırlar mı beni evlerine.?!"
"Sen yapabilir misin onu düşünüyom sadece ben..."
"Nasıl yani?" dedim kaşlarımı çatarken.
"Sen diyom... Mustafa'nın huyuna gidebili misin..? Tek sıkıntım bu."
"Ha yani evlendik! Bu mu kaldı anne?"
"O Mustafa'yı zapt eylerse ancak bi kadın zapt eyler. Elin başka gızına varırısa bize öfkesi çığ gibinen büyüyeceğdir..." Annem sanki benimle konuşmuyor da daha çok sesli düşünüyordu.
"Niye bize öfkesi çığ gibi büyüsün ya?" diye sordum ama annem beni kâale almadan devam etti.
"Ama senle evlenir ise... Erkek adam yatağa girdi mi yumuşar Dildâr... Bir sinirli gezer iki sinirli gezer. Üçüncüne karım der sözüne gider. Böyledir hep..."
Annem benimle istişare ediyorken tek korkularının Mustafa olduğunu anladım.
"İyi de anne... Ahalinin gözünde de halimiz nicedir... Bize olan önyargıları söner mi dersin? Hepten demezler mi demek ki hatalı Cihangir'miş ki karşılığında kızlarını verdiler diye..."
"Sen Mustafa'nın göynüğü ederisen Mustafa sana da ailene de laf dedirtmez. Delidir melidir ama sevdiğini tam sever."
Dudaklarım umutsuzca büküldü.
"Mustafa'nın birini sevebileceğini düşünmüyorum anne..." gözlerim pencereden titrek sokak lambasına kayınca çaresiz hayıflandım.
"Keşke başka oğulları olsaydı..."
"Olmasa da kan davasını kesmiş olurusun Dildâr."
"Beni niye alsınlar ki?" dediğimde evliliğe sadece stratejik baktığım bir gerçekti. Gönül davalarına hep bir mesafeli olmuş ve gereksiz bulmuştum.
Aş, iş, emekti hasıl olan.
Annem sesini kısmış öne daha da eğilerek aklımı çalıştırmamı ister gibi konuştu.
"Bu 130 dönüm toprak kime kalacak a gızım? Bu köyde kim gızına toprak veriyi..? Buban elbet sana vericik onlar da biliyi bunu... Toprak için adam asarlar ha bu köyde bilmiyin mi..?! Reyhan da Hüseyin de seni almaya dünden razudur emin ol.!"
"Anne zaten bizimkinin en az beş katı toprakları var... Bizdeki toprağa mı tama edecekler.?"
"Uuuu... He sen de bakam bi onlara bir dönüm hayruna toprak verin birilerine diye! Kırk gün kırk gece millete yemek eder hayruna dağutula ama iş, bir dönüm toprak vermeye geldi mi canları çuka ama toprak çukmaz onlardan!"
Gözlerimi kıstım ve asıl problemi söyledim.
"Eee Mustafa..?"
"Öfkelenecek tabi... Hatta hınca hınç bile dolabülü sana. Ama koynuna girene kadar kızım. Sonrası yok. Erkek aklu kıtudur..."
Annemin fısır fısır söyledikleriyle kafamı olumsuzca sağa sola salladım.
"Ya bir sevdiği varsa yazık günah olur anne. Üstümde yeterince vebal var..." daha bir şey diyememiştim çünkü bir yumru boğazımda düğümlenmişti.
"Bir sevdiği olsa Mustafa seni beni mi takar e gızım?! Elli kere gapısının önünde yatar kalkar elaleme belli ederdi. Hatta çoktan kendine de almıştı. Duruğ mu heç o..?!"
Derin bir soluk alıp düşünürken annem hepten bana eğilmiş fısır fısırdı.
"Tek korkum senisen Dildâr... Sen yapabilicen mi.? De hele bağa?"
Ciğerlerime derin bir nefes aldım, verdim. Aldım, verdim...
Ama içimdeki ağırlık geçmedi.
Gram sekmedi o ağırlık.
Vicdanımdı taş olup da böğrüme oturan.
Aklanmak için kıyar mıydım kendime?
Kıyardım.
"Yaparım tabi anne. Mustafa'ya susarım. Munise'nin nefretine katlanırım. Hatta derim ki bunlar bana müstehak... Ben bunu hak ettim."
"Sus Dildâr..." dedi annem gözlerine yaşlar üşüşürken.
Tek o değildi ağlayan benim de gözlerim, benden izin almadan iki usul çeşmeye dönmüştü.
"Hak ettim tabi anne... Cihangir'i bu hale koydum. Yetmedi inekleri kovalamaya yine ben gönderdim onu. Öyle ki şimdi her işimiz bozuldu. Sizi de bu hale koydum..."
"Nerden bilicen? Söylesene nereden bilicen sen Asım'ın da oraya gidiciğni..? Kendini suçlama gızım. Benim tek demem, bir musibet gelmiş başımıza hamdolsun. İsyan etmiyem... Emme bu saatten sonra kurtuluşuna bakıciz gızım... Cihangir'i, itibarımızı, aksayan işimizi gücümüzü düşüneciz... Ne yapalım? Mezara girecik halimiz yok ya..."
Annem omuzları çökmüş mırıl mırıl sanki içinden konuşuyordu.
Gözlerim üzerine battaniye örttüğüm Cihangir'e kaydı.
Sarı saçları beyaz teninde gezindi gözlerim.
Eğer o da yaşıtları gibi olsaydı, tam 24 yaşında... Çok yakışıklı bir delikanlı olurdu. Hatta evlenirdi belki, çocuğu bile olurdu...
Ama olamadı.
Benim yüzümden.
Annem ellerini dizine yaslayıp hüküm verir gibi konuştu.
"Sen yarın Hüseyinler gelince ben susam da adamlar gonuşsun heç deme. Direk söyle, ben sizin oğunuzla evlenem, bu dava da kan dökülmeden burada kapansın de."
"Buraya mı gelecekler? Hem bizim oğlumuz ölmüş, Salim'in kızı da boğsamış gibi bizim oğlanla evlenmek istiyor demesinler?"
"Biz onlara giderisek Munise hiç mahal vermez, ne ediciği de heç belli olmaz mazallah... Sen yarın konuya gir gerisini bana bırak. Heç dert etme." dedim annem hafif sallanarak sağ elini de havaya kaldırmış halde.
"Ben yatsıyı kılam da yatam..." deyip üst kata çıkan annemin peşinden sessizlikte kendi başıma Cihangir'in usul soluklarıyla kalmıştım.