Hayretle onun berraklaşan kahvelerine baktım. Bazen sözlerden geçerdin. Birkaç kelimeden çok daha fazlası olurdu bazen hissettiklerin. Ve yıllar geçse de o anı, o anın sana hissettirdiklerini ve sadece iki dirhem et olan o dudaktan dökülen basit kelimelerin, ruhunda nasıl böylesine iz bırakabildiğini kırk yıl düşünsen çözemezdin. "Çok..." diye mırıldandım ilk defa konuşmayı öğrenen bir bebek gibi. "Çok sevmek?" Yanaklarım Mustafa'nın avuçlarındaydı ve ben ellerinde büzüşen dudaklarımı zoraki oynatarak, çok sevmek ne demek ki diye ona soruyordum. Kalbimin atışından başka bir şey yoktu aslında bedenimde. Ben tamamen darma duman olmuştum. Tutulmuş ay gibiydi emarelerim ve öylece Mustafa'ya bakıyordum. "Çok sevince ne olur?" diye mırıldandım Mustafa'nın dediklerine en azından kendimce bi

