bölüm 5

2733 Words
Selin sabah olup gözlerini açtığında yatağı hemen camın yanında olduğu için ilk dışarıya baktı. Yeşilliklerin arasında denizi görünce gülümsedi. Bu görüntü ile uyanmayalı uzun zaman olmuştu. Ne kadar geçtiğini bilmediği aylardır gözünü yer altındaki cama açıyor eğer şanslıysa araba tekerliği yerine kaldırımdaki tek zayıf ağacı görebiliyordu. Keşke hayatı bu penceredeki manzara gibi olsaydı. Gözlerini yere çevirince gülmesine engel olamadı. Ulaş dağılmış bir halde ağzı yarı açık uyuyordu. İlk yattığı yerden bağımsız bir bacağı yatağın altına girmiş vücudunun yarısı taştaydı. Ayaklarını yataktan sarkıttı. Bileğini oynattığı zaman acı yok denecek kadar az olunca sevindi. Hızlı iyileşen bir bünyeye sahip olmak şans olduğu gibi Ulaş'ın itinalı bakımının da etkisi azımsanamazdı. Yataktan yere kayıp oturdu. Hafifçe adamın omzunu dürtüp seslendi. Tepki alamayınca tekrar etti. Ulaş gözlerini açmadan hareket etmeye çalışınca "Ahh" diye inledi. "Seliiinn..." "Efendim" "Beni çiğner misin?" "A a o neden?" "Bilmiyorum. Babaannem ben küçükken kendisini çiğnetir sonra 'oh iyi geldi' derdi. Belki bende de işe yarar" "Tutuldun mu?" "Hiçbir yerimi hissetmiyorum, tutulduğumu anlayamıyorum ki" "Taşa kaymışsın, yatakta değilsin de ondan" "Yatak senin yattığın canım. Benim bu üzerinde kıvrıldığım şeyin bir adı olamaz" "Ne çok söylendin. Bu gece sen yatakta yatarsın" Ulaş zorlukla doğrulup oturdu. Selin'i yanağından öpüp kollarını boynuna doladı "Teşekkür ederim, sen çok iyi bir insansın" dedi. Selin boynundaki kollarla kısılmış hareket edemezken içinden 'Kesin deli' demeyi ihmal etmedi. Kendini kurtarabildiğinde soluklandı. Geçirdikleri iki gün birbirlerini tanıma ve kaynaşma ile geçti. Sakin doğalı insanların Ulaş'ın enerjisine ayak uydurmaları zor olsa da eğlenceli yapısı sayesinde eğleniyorlardı. Zamanlarının büyük kısmı deniz kenarında geçiyor, güneşin tadı çıkarılıyor ve eve gelip tıka basa yemek yeniyordu. Seda'nın ben evde kalayım demelerine kulak asmayan Cem onu da peşinden sürüklüyordu. Cem'in kibar davranışları karşısında zaman zaman kendini kötü hissediyordu. Burada bulunma amacına ters düşen durumlar yaşıyor olmaktan rahatsızdı. Sanki yardımcı değil de arkadaşı gibi davranan Cem'e minnet duymaya başladı. Aslında aradığı sakinlik burasıydı. Geçmişini neredeyse hatırlamayacak kadar içini dolduruyorlardı. Cem denize girerken kaymaması için elinden tutuyor, çıktıklarında ilk onun havlusunu alıp üzerine sarıyordu. Evde de aynı yardımı eksik etmiyordu. Mutfağı toparlarken, teras yıkanırken mutlaka bir işin ucundan tutuyordu. Bu duruma ikisi de alışmaya başladı sanki yıllardır beraber bu işleri yapıyor gibilerdi. Arada Cem'in sakarlıklarına söylenirken terası yıkarken sessizce gelip kendisini ıslatan adama hem kızıyor hem gülüyordu. Önceki hayatını unutmuş burada yeni bir dünya kurmuştu. Ulaş ve Cem eksikleri almak için Seda'nın ellerine tutuşturduğu liste ile markete gittiler. İki kız baş başa kalınca sohbetin vazgeçilmezi Türk kahvelerini yapıp oturdular. "Ayağın nasıl Selin? Geldiğine göre daha iyi gözüküyor" "Kesinlikle daha iyi, üzerine basabiliyorum ama korku geldi, hala tedirginim" "Eh normal tabii... Nasıl oldu? Hiç anlatmadın" "Ben Ulaş'ın arkasında dans eden dansçılardan biriyim, biliyorsun. Son konserinde solo dans ediyordum. Sahnenin yerdeki tahtalarından biri içe çökmüş, fark etmedim. Biz hep geride kaldığımız için ön taraf ile ilgimiz pek olmaz. Ulaş dansçılar ile ilgilenen biri değil. Ayağımda pointler vardı ve takıldım. O an gözümde şimşekler çaktı, nasıl bir acı anlatamam." "Off tahmin edebiliyorum" "Ulaş'ın ara vermeden önceki son şarkısıydı ve herkes büyülenmiş gibi onu dinliyordu. Ulaş da şarkıyı söylemiyor adeta yaşıyordu. O anda düşüp ortamı bozmam tam bir felaket olurdu. Konserin başarısı bir anda gider ve gündeme benim düşmem otururdu ki bu hiç iyi olmazdı. Tüm olabilecek kötü senaryolar acım ile beraber gözlerimin önünden geçince acıya rağmen dans etmeye devam ettim." "Çok zor olmalı" "Hem de nasıl... Sonra nasıl oldu bilmiyorum, Ulaş acı çektiğimi fark etti. Beni yanına çekip çaktırmadan ne olduğunu sordu ve benden ayrılma, destek al dedi. Şarkının geri kalanında beraber dans ettik. Yani insanlar öyle sandı. Aslında ben tek ayağımın üzerinde dönüyordum Ulaş da bana destek veriyordu. Sona geldiğimizde artık acım dayanılmaz bir hal aldı. Sakatlanan ayağım yetmiyormuş gibi diğer ayağıma yüklendiğim için onunda hali haraptı. En son Ulaş beni kucağına aldı ve şarkı bitti. İnsanları selamlayıp içeri girdik. Sonrası buz, doktor falan..." "Senin yaptığın büyük bir fedakârlık, resmen canını ortaya koymuşsun ama Ulaş da karşılığını vermiş" "Yardımı sadece sahnede kalmadı ki... Neden burada olduğumu sanıyorsun? Adam çanta gibi beni yanında taşıyor. Tüm karşı gelmelerime rağmen beni dinlemiyor, kendi kafasına göre hareket ediyor." "Bu özelliğini öğrendim canım. Ailen yok mu? Sana yardımcı olacak kimse." "Babamı kaybedince annem dedemlerden kalan eve yerleşti, uzakta yani. Üzülmesin diye söylemedim de. Onun dışında kimsem yok, biz pek aile bağları kuvvetli bir aile değiliz." Selin'in yüzündeki hüzün Seda'yı çok etkiledi. Başını öne eğmesinden, uzaklara dalıp gitmesinden anlamıştı dertli olduğunu. İnsanların hayatlarını çok deşmeyi sevmemesine rağmen Selin onda merak uyandırdı. "Çok tatlı bir hikâyen yok sanırım. Yani bu anlattıklarının dışında da..." "Tatlı mı? Zehir bile daha iyidir." "Anlatmak istersen dinlerim. Çözüm olmaz belki ama rahatlarsın" Selin yaşadıklarını hiç kimseye anlatmamıştı. Yaşlı annesine anlatıp üzmek istememiş, yakın bir dostu da olmadığından hep kendi içinde kalmıştı. Arkadaşlıkları ya yüzeysel ya da çıkara dayalı olmuştu şimdiye kadar. En büyük kıskançlığı eski dost olan insanlardı, imrenirdi onların yakınlığına. Şimdi ilk defa içini dökebileceği biri vardı karşısında, anlatma ihtiyacını gidermek istedi. "Okul bittikten sonra dans etmeye devam ettim. Bale benim hayatımdı, çok seviyordum. Zaten sevilmese katlanılacak bir iş değil. Uzaktan ne kadar güzel ve ulaşılmaz gözükse de zorluğu onun iki katıdır. Çalışmalar çok ağırdır, zordur, canın yanar, ayakların kopacak sanırsın, kan revan içinde kalır... Biriyle tanıştım, bizim meslekten değildi. İyi anlaşıyorduk sonra sevgili olduk, beraber yaşamaya başladık. Hep kendi işini kurma hayali vardı. Her akşam planlar yapardı, şöyle olur, böyle olur, şunu yaparım, bunu yaparım... Öyle güzel anlatıyordu ki bende bu heyecana kapıldım, inandım. Uzun hesaplar yaptık, bazen sabahlara kadar uyumadık. Sonunda kuralım bu işi dedim. Bankadan kredi çektik, yani ben çektim ve şirketi kurduk. Ben işin sahibi olarak gözüküyordum o çalışan. Kadın girişimcilere destek verildiği için bunun daha avantajlı olacağını söylemişti. Çalışmaya başladık. İşler gerçekten de dediği gibi yolunda gitmeye başlamıştı. İki sene sonra artık büyümemiz gerektiğini söyledi. Başka krediler çektim ama evdeki hesap çarşıya uymadı. İş büyüyünce paranın miktarı da büyümeye başladı, ödemeler aksadı, gecikti. Her gün bir banka arıyor gecikme var demeye başladılar. Bir yandan vergileri ödeyemiyorduk, onlara da faiz bindi ve biz üç senenin sonunda iflas bayrağını çektik. Dükkânı devrettim, elime geçen para kredileri kapatmaya yetti ama üzerime kalan vergi borçları vardı. Onları ödeyemedim. Sonra eve geç gelmeler başladı. O arada şu an çalıştığım dans grubu ile anlaşma yaptım, para kazanmam gerekiyordu. Bir gün çok büyük kavga ettik, buraya kadarmış diyerek kapıyı çarpıp gitti. Daha sonra zengin bir kızı tavladığını falan duydum ama açıkçası pek ilgilenmedim. Benim derdim bana yetiyordu birde onun aşk meşki ile uğraşamazdım. Zaten aramızda ne sevgi ne de saygı kalmıştı. Dibe vurdum derken aslında daha gidecek derinler varmış. Oturduğum evin kirası ağır gelmeye başladı. Oradan çıkıp şimdiki oturduğum eve geçtim. Tabii adı ev... Bir apartmanın bodrum katı, tek odası var. Bir camı var o da yolun altında kalıyor. Yani hava alayım deyip camı açmaya kalkarsan yoldan geçen arabanın çamuru ile yıkanabiliyorsun. Anlayacağın şu an ne yaptığımı bilmeden debeleniyorum, hayatta kalmaya çalışıyorum. İnsanlara güvenim gitti, hayattan zevk alacağım hiçbir şey kalmadı." "Ben ne diyeceğimi bilemedim, çok üzüldüm. Güzel bir kadınsın, anladığım kadarıyla yeteneklisin ama bu yaşadıklarına rağmen ayakta kalmayı başarman çok önemli. Ulaş bunları biliyor mu?" "Tabii ki hayır... Sadece evimi gördü, o da hastaneden çıkınca beni evime kadar taşıdığı için. Evi görünce bana acıdı galiba kalmama izin vermedi." "Ulaş'ı çok iyi tanımıyorum ama acıma olarak düşünme bence" "Ne fark eder ki? Sonunda döneceğim yer orası... Ee benden bu kadar, senin hikâyen ne? Bir hostes neden buraya gelip ev işlerinde yardımcı olmak ister?" "Benim hikâyem de seninkinin farklı versiyonu" "Sende mi dolandırıldın?" "Param değil ama kalbim dolandırıldı diyebilirim. Vedat, erkek arkadaşım olmaya layık gördüğüm soysuz. Beraberdik, mutluyduk, hayatlarımıza kısıtlama getirmeden yaşıyorduk. Uçuş hostesi olduğum için haftanın en az üç günü bazen daha fazla evde olmuyordum. Onunda seyahatleri olduğu için haftanın iki ya da üç günü olmuyordu. Evde olacağı zamanı özellikle benimde olduğum zamana denk getiriyordu. Böylelikle birbirimizi görüyorduk, sorun yoktu. Yoktu diyorum çünkü karşında duran kadın bildiğin süzme salak. Bir gün uçuştan eve geldim, yorgunum ayakta zor duruyorum. Apartmanın merdivenlerinde bir kadın ve yanında çocuk bekliyordu. Tanımadığım için yanında geçtim ama kadın arkamdan seslendi ve kendini tanıttı. Kadın Vedat'ın karısıymış, yanındaki de çocukları." Selin'in dehşetli hayret nidaları bahçede yankılanırken gözleri olağanca açılmıştı. Bir adamın birlikte oldukları süre boyunca hiç açık vermeden iki hayatı yaşamasına inanamadı. "Neler hissettiğimi bir kadın olarak anlayabiliyorsundur. Hatta benzer bir ilişki yaşadığın için daha iyi anlıyorsundur. Dediğim gibi benim kalbim dolandırıldı. Meğersem Vedat iflah olmaz bir aldatma makinesiymiş. Ben ilk değilmişim, son olur muyum bilmiyorum." "Peki, o kadın neden hala onunla berabermiş?" "O an anlamadım ama daha sonra anlattıklarını düşününce sanırım intikam için. Sakin bir hali olmasına rağmen içinde fırtınalar koptuğuna eminim. Sonunda Vedat'ın ona döneceğine inanıyor ve son vuruşu kendi yapmak istiyor galiba." "İntikam insanın kendine eziyet etmesinden başka bir şey değil. Karşındakinden önce kendin yıpranırsın, hırpalarsın, kendini tüketmen bittiği anda sıra karşındakine gelir. Belki başarırsın ama senden gidenler geri gelmez" "Ben kindar bir insan hiç olmadım. İntikam almayı ise hiç düşünmedim. Sadece uzaklaşmak istedim. Bundan sonra hayatımda Vedat diye biri olmayacak. Keşke yaşadıklarımı silebilsem" "Burada olmak iyi geldi mi?" "Ah... Burası ayrı bir âlem... Cem ile ortak bir arkadaşımız sayesinde bu işi buldum fakat geldiğimden beri herkes bana 'yenge' diyor. Bir anda tanımadığım bir sürü kişinin yengesi oldum. Başta bende Cem de çok uğraştık ama bunun boşa bir çaba olduğunu görünce vazgeçtik." "Bence insanlara hak vermen lazım Seda... Cem'in seninle ilgilenişi, her daim yanında olması hiç işveren çalışan ilişkisi gibi durmuyor. Karşıdan sevgili gibi duruyorsunuz. Cem'in sana ilgisi olabileceğini hiç düşündün mü?" "Hayır, gerçek işim bu olmadığı için bu şekilde davranıyor" "Emin misin?" Seda tabii ki emin değildi. Cevap olarak sadece omuzlarını kaldırıp indirdi. Cem'in etkileyici bir adam olduğunu kabul ediyordu. Her ne kadar iri de olsa kendisine bakılacak özelliklere sahipti. Geldiğinden beri altında şort dışında bir kıyafet giymiyordu. Bir yere gideceği zaman üzerine sporcu atletini geçiriyor dönünce tekrar çıkartıyordu. Sporcu olduğu için oldukça şekilli bir vücuda sahipti. Aşırı şişirilmiş kasları yoktu fakat hareket ettikçe ortaya çıkmaları biraz fazla dikkat çekebiliyordu. Seda'nın gözünün takıldığı anlar çok olmuştu. Arada kendini beğenmiş espriler yapsa da genel konuşması kibar ve seviyeliydi. Bakışları Seda'nın üzerinde olduğu zamanlarda bile hiç rahatsız olmamıştı. Yiyecek gibi bakmıyordu daha çok beğeni gibi, özenli bir bakıştı. Erkekler elleri torbalarla dolu halde alışverişten döndüler. Mutfağın ortasına torbaları bırakıp aynı anda kendilerine sandalyeye attılar. "Seda bundan sonra listeyi sen yapma be güzelim, maymuna döndük" Seda poşetlerin içini kontrol etti. "İyi de bunların yarısını ben istemedim ki" Cem uzun bacaklarını uzatıp başını duvara yasladı. "Seda bakma sen bunun dediğine. Adam savaş çıkacakmış gibi alışveriş yapıyor. Ne kadar zararlı abur cubur varsa aldı." "Tatildeyim kardeşim" "Tatil sonunda koca bir göbekle döneceksin, haberin var mı? Sonra 'Cem, bana antreman programı yaaazz' diye ağlarsın" "Ohoo daha yemeden burnumdan getirdin. Sen, Seda'ya yardım et, ben Selinciğimin yanına gidiyorum" "Aman bir işin ucundan tutarsın" "Starım ben kardeşim, star" "Götü kalkmış star. Pardon Seda, bu adamın arkadaş hali iyi de star hali adamı çileden çıkarıyor" Seda gülümseyip poşetleri boşaltmaya başladı. Cem tüm yorgunluğuna rağmen yardım etti. Bunu zorunlu yapmıyordu. Seda ile aynı ortamda olmak, onunla anı paylaşmak zevk vericiydi. Seda pratik bir kadındı, aynı anda birçok işin üstesinden gelebiliyordu. Bazen Cem onu takip etmekte zorlanıp olduğu yerde kalıyordu. Öğleden sonra çimlere çıkardıkları şezlonglara yayılmışken Ulaş'ın akşama marinaya gidelim teklifini kabul ettiler. Ulaş'ın fanları yüzünden dolaşmak biraz zor olsa da yapacak bir şey yoktu. Ülkece tanınan bir adamın arkadaşı olmanın getirisiydi. Daha marinanın giriş kapısında engeller başladı. Kimi sarılıyor, kimi fotoğraf çektirmek istiyordu. Ulaş kimseyi kırmadan teklifleri kabul ediyor sonra kendisinden uzaklaşan arkadaşlarına yetişiyordu. Ne kadar zorlansa da hayranlarını kırmak istemezdi. Sonuçta onu seven insanlardı ve onlar sayesinde para kazanıyordu. Her an göz önünde olmak kolay değildi, psikolojik olarak yıpratıcı bile olabiliyordu. Sıcak havaya rağmen nispeten biraz esintili olan deniz kenarında yürürken dondurmacının önünden geçtikleri sıra "Kooç" naraları bir anda yükseldi Cem gayri ihtiyari başını yana çevirince Tayfun ve arkadaşlarını gördü. Gençlerin konusu tabii ki basketbolken Cem'i görmeleri ile mutlulukla ona seslendiler. Cem onlar için sadece takım koçu değil aynı zamanda dertlerine ortak olan, akıl danıştıkları yol göstericileriydi. "İşte kurtuluşum olmayacak develerim buradaymış" "Sen bizsiz yapamazsın ki koç. Merhaba yenge" Her biri sırayla Seda'ya "Merhaba yenge" dediler. Seda artık sadece sırıtmakla yetiniyorken Cem onu düşürdüğü bu durumdan dolayı sıkılıyordu. Çaresizce Seda'ya sırıttı. Çocukların ilgisinin Cem'den Ulaş'a dönmesi uzun sürmedi. Onun Cem'in yakın arkadaşı olduğunu biliyorlar ve birkaç defa sohbet etme şansı buldukları için samimiyetle ona da "Merhaba Ulaş abi" demişlerdi. Ulaş'ın yanında Selin'de yenge sıfatına nail oldu. Selin kendisine yenge denilmesinin şaşkınlığı ile Seda'ya baktı. Durumdan tecrübeli kadın kulağına eğilip "Sakın düzeltmeye kalkma, ben denedim olmuyor" dedi. Selin'de yengeliği sessizce kabullendi. Çocuklar her ne kadar yanlarına oturmalarını istese de Cem'in "Uzak durun bizden" uyarısını gülerek kabul ettiler. Ulaş, Selin'in koltuk değneğini alarak oturmasına yardım ettikten sonra yanındaki sandalyeye oturdu. Kahve siparişlerini verdiler. Selin başını lüks yatlara çevirip onları izledi. Burnundan derin nefes alarak iyot kokusunu içine çektikten sonra yavaşça geri verdi. Bir hafta önce olduğu yerle şimdiki arasında uçurum vardı. Neden burada olduğunu ve daha ne kadar kalacağını bilmiyordu. Artık ayağı neredeyse iyileşmişti. Bu aşamadan sonra Ulaş'ın onu yanında tutmasının hiçbir nedeni kalmayacaktı. Selin iyiliğini yapmış Ulaş karşılığını vermiş olacaktı. Denizin üzerinde yavaşça sallanan yatları seyretmeye devam etti. Denizi her zaman severdi buna rağmen böyle lüks bir yata sahip olmayı hiç hayal etmemişti. Tek hoşuna giden onların dans eder gibi salınmalarıydı. Sessizliğinin içinde önüne konulan kahveyi bile fark etmedi. Ulaş yavaşça koluna dokundu. "Kahven geldi" "Ah fark etmedim" "Hangisi ile denize açıldın?" "Hiçbiriyle, sadece sallanmalarını izliyordum" "Dans etmeyi mi özledin?" "Sanırım... Her gün ayna karşısında dans etmeye alışkınım fakat son bir haftadır tek yaptığım ayna karşısında saçlarımı toplamak" "Toplama, açık kalsın" "Alışkanlık" Ulaş, Selin'in sarı mısır püskülü gibi uzanan saçlarını seviyordu. Her ne kadar topluyken uzun boynu ve zümrüt yeşili gözleri ortaya çıkıyor olsa da açık hali daha doğaldı. Kızın tokasına uzanıp atkuyruğu yaptığı saçlarını serbest bırakıp eliyle düzeltti. "Böyle çok güzel" Selin mahcup gülümsemeyle kahvesine uzandı. Utanmıştı ve belli olmasını istemiyordu. Cem onların arasındaki bakışları fark edip Seda'nın da görmesi için sandalyenin üzerinde duran eline dokunmuş ve üzerinden çekmemişti. Tamamen bilinçsiz yapılan bir hareketti sanki doğal olarak gelmiş ve böyle olması gerekiyordu. Bir süre karşılarında oturan çiftin farkında olmadan birbirleri arasındaki elektriği izledikten sonra dönüp bakıştılar ve gülümsediler. Seda elindeki sıcaklığı fark edip başını indirdiği anda Cem'in de gözleri ellerine kaydı. Ne kadar zamandır el ele durduklarını bilmiyorlardı. Ellerini ani bir hareketle çekip başka yönlere baktılar. Masanın karşısındaki elektriğin aynısı onlarda da oldu. Şaşkın ve kızarmış suratlarla otururken Ulaş'ın "Ee Şimdi ne yapacağız" demesi ile düştükleri halden çıktılar. "Ulaş her an bir şey yapmamız gerekmiyor, oturuyoruz işte" "Uf Cem, için ölmüş senin birader" "Ulaş, senin hiperaktifliğine hepimiz ayak uyduramayız" "Ben hiperaktif değilim sadece eğlenmeyi seviyorum. Ayrıca istediğim zaman gayet oturaklı ve sakin olabilirim" Masada kıkırdamalar başlayınca gözlerini kısarak teker teker onlara baktı. Geldiğinden beri oturduğu hiç görülmemişti ki bu sadece geçirdikleri kısa zaman için geçerli değildi. Ulaş'ın ikna çabalarını çalan telefonu böldü. Arayan menajeri Bartu idi. "Aradığınız kişi şu an tatilde ve özellikle menajeri ile görüşmek istemiyor. Sinyal sesinden sonra hemen telefonu kapatın." "Ulaş'ım..." "Hayır Bartu, kabul etmiyorum" "Daha ne olduğunu bile söylemedim" "Neden seninle ilgili hiç yanılmıyorum?" "Sadece yarım güncük, inan çok eğlenceli olacak" "Öf söyle be adam, yine ne bağladın?" "Spor dergisi için fotoğraf çekimi, hem buraya gelmene de gerek yok. Çekim orada olacak, ben bütün ayarlamaları yaptım. Yalnız..." "Yalnız... Bartu düz giden yolda tökezleten taş gibisin. Yalnız ne?" "Çekimi tek başına yapmayacaksın. Şu yanından ayırmadığın dansçın ile olacak" "Ne?" "Hee... Son konserde o muhteşem seksi dansınız olay olduğu için... E bu da spor dergisi olduğu için..." "Çekimi beraber istediler" "Evet, akıl küpü starım benim" "Ne zaman?" "Yarın" "Çüş! Ya kabul etmeseydim?" "Edeceğini ikimizde biliyoruz. Ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi yazdım satırlara" "Bartucum bir ara hatırlat, bildiğim bütün küfürleri bir star ağzı ile sana sıralayacağım" "He olur, yeri sana mesaj atacağım. Şimdi kapatıyorum çünkü beni bekleyen afetim sıkılmaya başladı" "İnşallah yine terk edilirsin" Ulaş telefonu kapatıp Selin'e döndü. "Yarın çekimimiz var" "Ne çekimi?" "Fotoğraf çekimi. Bir spor dergisi bizimle çekim yapmak istemiş, bir ikide soru sorarlar." "Ben niye?" Ulaş gözlerini baştan ayağa kızın üzerinde beğeni ile gezdirdikten sonra "Senden daha iyi model olamazda ondan" dedi. "Ben ne anlarım fotoğraf çekiminden?" "Canım bence kabul et yoksa Bartu'nun yarım saatlik bezdirici konuşmasına maruz kalırsın ve bunu deneyimlemiş biri olarak hiç tavsiye etmem" Konser gününden beri hayatının akışı elinden gitmiş olan kız yine yeni bir maceraya sürükleniyordu. Bartu'dan önce Ulaş'ın dedim oldu tavrı devreye gireceği için sessizce başı ile onayladı. Ertesi gün erken kalkmaları gerektiği için geceyi burada noktalamak zorunda kaldılar ve eve döndüler. Ulaş her ne kadar enerjik daldan dala konan bir adam olsa da iş disiplini vardı. Dinlenmiş bedenin en üst performansı göstereceğini bilecek kadar tecrübeliydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD