1.BÖLÜM

1784 Words
Genç adam sabahın erken saatinde odasının kapısını ısrarla çalıp, uykudan uyanmasına sebep olan kişiye okkalı bir küfür savurdu. Yatağının içinde birkaç kez dönüp kapıda bekleyene hala içeri gir demedi. Aslında kapıdaki kişinin neden geldiğini biliyordu. Babası Lord Braylan kahvaltı masasında her sabah olduğu gibi hazır bulunmasını istiyordu. Onun sıkı kuralları ve disiplini canını sıksa da suskun kaldı. On beş yaşına gireli daha birkaç gün olmuştu ama henüz babasına karşı koyabilecek, özgürlüğünü ilan edecek yaşta değildi. Lord Braylan asi ve söz dinlemez oğlunu yola getirmek için bazen acımasız davransa da bir gün öldüğünde topraklarının ve halkının lideri olacak tek varisini iyi yetiştirmek istiyordu. Fernando bunun farkında olsa da baskı altında olmaktan, sürekli birisinin onu yönlendirmesinden çok hoşnut değildi. Braylan kahvaltı masasında kaşlarını çatmış oğlunun gelmesini beklerken, karısı Leydi Annelisa bu durumdan rahatsız oldu. "Çok fazla üstüne gitmiyor musun Braylan?Fernando elinden geleni yapıyor ama bırak da bazen kendi istediği gibi davransın. Her sabah erken uyanmaktan çok hoşlanmıyor biliyorsun." Braylan sürekli oğlunu küçük bir çocuk gibi koruma çabasına giren, kendi koyduğu kurallara uymasını engellemeye çalışan karısına gözlerini kaydırdı. "Senin bu korumacı tavrın yüzün! Her zaman bir şekilde onu savundun. Umursamaz ve söz dinlemez bir çocuk oldu. Artık büyüdüğünü kabul et. Birkaç yıl sonra koca bir adam olacak. Onu eğitmem gerekiyor. İyi bir asker ve yönetici olsun ki gözüm arkada kalmasın." "O çok iyi bir çocuk. Ayrıca iyi de yetiştiriyorsun bundan şüphen olmasın. Ama bazen çok üzerine gidiyorsun. İleride çok büyük sorumluluk altına girecek, bırak da bu günlerini biraz rahat geçirsin. Yaşının gerektirdiği gibi yaşamalı. Her zaman onu kontrol altında tutmaya çalışmasan." Annelisa kocasına gayet sakin ve gülümseyerek cevap verdi. Braylan'in oğluna yüklenmek istemediğinin farkındaydı. Niyetinin güçlü bir erkek yetiştirmek olduğunu da biliyordu. Bu yüzden onunla tartışmaya girmedi. Fernando istemeyerek gözlerini açtı. Anne ve babasının masada onu beklediğinden emindi. "Tamam uyandım. Her kimsen kapımda bir muhafız gibi dikilmeyi bırak ve bizimkilere gelmek üzere olduğumu söyle." "Peki efendim. Kusura bakmayın ama babanız..." Kapıdan uzaklaşan ayak sesleri sonundan gittiğinin habercisiydi. Fernando yatağından kalkıp,bmasanın üzerinde bulunan su dolu tasla yüzünü yıkadı. Üzerinde bulunan pamuksu içlikleri çıkarıp sandalyede duran mavi gömleğini ve kahve tonlarındaki pantolonunu giydi. Siyah saçlarını başının üzerinden arkaya doğru ıslatıp taradı. Henüz yeni çıkmaya başlamış sakallarına dokunup yeterince uzamadıklarına karar verdi. Yeşil gözlerini iyice açıp uykusunu dağıtınca odasından çıkmak için kapıya yöneldi. Genç kız sabahın erken saatinde uyanmış babası ile evlerinin arka bahçesinde yaşayan çiftlik hayvanlarına yemlerini veriyordu. Her sabah aynı şeyi yapmaktan çok sıkılsa da iyice yaşlanmış babasına yardım etmekten rahatsız değildi. İki yıl önce annesini hiç anlayamadıkları bir hastalıktan birden bire kaybedince ikisi baş başa kalmıştı. Isabel yemek yapmayı defalarca deneyerek öğrense de artık yenebilir bir şeyler yapmanın sevincini yaşıyordu. Önce çitlerin içinde yuvarlanan birkaç domuz yavrusunu besledi. Sonra tavuk kümesine geçip, tarladan topladığı mısırları taneleyip önlerine attı. Babasının birkaç gün önce doğmasına yardım ettiği küçük kuzuyu annesinin yanına götürürken çok mutluydu. Onun süt emmesini izlemek hoşuna gitti. İyice kirlenmiş ellerini eski pantolonuna sürüp, arka bahçede bulunan birkaç sebzeyi koparıp sepetine attı. Sonra da eve doğru ilerleyip mutfağa daldı. Kahvaltı için masayı hazırlamaya koyuldu. Evin kapısı çalınınca açmak için o yöne gitti. Karşısında en yakın arkadaşı Anna gülümseyerek ona bakıyordu. "Günaydın Bell! Bakıyorum yine erkencisin. Kahvaltı mı hazırlıyorsun?" "Günaydın Anna. Evet kahvaltı hazırlıyorum.Gelsene birlikte yapalım." Anna siyah saçlarını başının üzerinde küçük bir kumaş parçası ile toplamıştı. İki kızda onbeş yaşını geçeli çok olmamasına rağmen artık vücutları kadınsı hatlara kavuşmaya başlamıştı. Isabel Anna'ya göre daha zayıftı. Kendi göğüslerini onunla kıyaslayınca Anna gözünde besili bir inek gibi göründü. Belki de onun daha çok kadınsı elbiseler giymesi yüzünden oluyordu. Isabel erkek gibi pantolon ve gömlek giyme alışkanlığından vazgeçmemiş, kendini her zaman bu şekilde daha rahat hissetmişti. Çok sevdiği Leydisi Adriana'dan gelen bir sürü güzel elbiseyi Anna ile paylaşırken, kendi payına düşenleri giymek için sebep bulamamıştı. "Isabel bu gün benimle geleceksin değil mi?Bak eğer gelmezsen çok üzülürüm. Anneme seninle ormanda mantar toplayacağımızı söyledim. Eğer Dearly ile buluşacağımı bilse, beni rahibe aforoz ettirip, kesin bu köyden kovdurur. O yüzden yanımda olman şart. Hem onunla başbaşa kalmaktan çekiniyorum biliyorsun." "Of! Ne buluyorsun o çocukta anlamıyorum. Sana bakarken ağzının kenarlarından akan suları gördüğüme yemin edebilirim. Acaba bunun sebebi o koca memelerin olmasın." Anna masaya kahvaltılık bir şeyler koyarken kendisi ile dalga geçen arkadaşına kahkaha ile cevap verdi. "Saçmalama lütfen. Onu hiç göğüslerime bakarken görmedim. Ayrıca ağzından su falan da akmıyor. Gayet kibar ve hoş bir çocuk. Ondan çok hoşlanıyorum biliyorsun. Ve bana da çok iyi davranıyor. Senin sevgilin yok diye benim de mi olmayacak Isabel?" "Yine de seni uyarıyorum Anna. Seni öpmek isterse... Tanrım inanılmaz mide bulandırıcı." "Çok iğrençsin! Daha ilk öpücüğümü almadım ama sen beni bu konudan yeterince soğutmaya kararlısın Isabel. Annemden betersin." "İlk öpücüğün unutamayacağın bir mide bulantısına dönüşmesinde..." İki arkadaş oldukça neşeli sohbetlerine devam ederlerken, Isabel'in babasının gelişi ile konuyu değiştirmeyi başarıp kahvaltı yapmaya koyuldular. Fernando kahvaltısını yaparken, babasının bakışlarını üzerinde hissediyordu. Onu görmemezlikten gelmek daha çok işine geldi. Annelisa Braylan'in oğlunu üzecek bir şey demesinden korkarak dikkatleri başka bir yöne çekmeye çalıştı. "Artık havalar gayet güzel. Sonunda zor bir kışı ve bol yağmurlu baharı atlatıp yaz geldi. Umarım topraklarımıza bereket yağar ve kuraklık olmaz." Braylan karısının ne söylediği ile çok ilgilenmiş görünmedi. Tabağındakileri bitirince sandalyesine doğru yaslanıp gözlerini Fernando'ya dikti. "Fernando artık iyi bir asker gibi yetişmeni istiyorum. Bu konuda sana yardımcı olmaktan yorulduğumu bilmen gerekiyor. Eski gücüm kalmadı. O yüzden seni Desmond'un yanına göndermeye karar verdim. Bu konuda onunla konuştum. Sana bildiği her şeyi öğretmek de kararlı. Bir de bir süre kralın ordusunda eğitilmeni istiyorum. İleride yerime geçecek ve topraklarının başında olacaksın. Burada sadece uyuyarak ve arkadaşlarınla zamanını boş yere geçirerek eğitilmen mümkün gözükmüyor." Annelisa duyduğu şey karşısında çok gerildi. Oğlunun uzaklara gitmesi, onu bir süre görememek içini acıttı. Ama biliyordu ki itiraz etmesinin hiçbir faydası olmayacaktı. Fernando babasını dikkatlice dinleyip, elindeki çatalı yavaşça masaya bıraktı. Ondan gelen bu emre karşı gelmek gibi bir niyeti yoktu. Aslında başka yerler görmek ve yeni insanlar tanımak çok fena fikir değildi. "Siz nasıl isterseniz baba."dedi gayet itaatkar bir sesle. Braylan kendisine olumlu cevap veren oğluna gülümsedi. "İzin verirseniz yapacak birkaç işim var." diyerek masadan ayrıldı Fernando. Arkasından bakan annesi onun için sadece dua etti. Oğlunun bir gün babasının istediği gibi iyi yetişmiş bir asker olacağını biliyordu. Çünkü bu onun kanında vardı. Fernando ormana gitmek için sözleştiği arkadaşı Dearly ile atına binip kalenin kapısından çıkarken gayet keyifliydi. "Dostum ne oldu? Bu gün çok neşelisin."dedi Dearly merakla. "Babamın isteği ile bir süre buralarda olamayacağım. Sanırım kendimi şimdiden özgür hissetmeye başladım." "Sen nasıl istiyorsan öyle olsun. Baban karar verdiyse itiraz edemezsin zaten." İki genç ormanda bir süre yol alıp, eski bir kulübenin önünde durdular. Dearly etrafı inceliyordu. Çok fazla hoşlandığı ve rüyalarına giren kız Anna'nın gelmesini umut etti. Sonra atlarından inip kesilmiş ağaç kütüklerine oturdular. Çok zaman geçmeden karşıdan gelen iki kişi dikkatlerini çekti. Dearly heyecandan ayağa fırladı. Fernando onun bu haline güldü. Bir kız için, bir erkeğin aptallaşması oldukça komikti. Anna ve Isabel hızlı adımlarla kendilerini bekleyen gençlere yaklaşırlarken Isabel Fernando'yu fark etti ve adımları yavaşladı. Fernando Isabel'i tanımakta gecikmedi. Yine o eski pantolonu ve rengi bir garip gömleği ile karşısına çıkmıştı. Yıllardır örgüsünü çözmediği bal rengi saçları beline kadar uzanıyordu. En azından şu an daha temizdi. Çocukken daha pasaklıydı. Bal köpüğü rengi gözlerini Fernando'ya dikti Isabel. Çocukluğundan bu yana hiç anlaşamadığı bu genci görmek onu hiç mutlu etmedi. Sonunda yanlarına gelen kızlara gülümseyerek selam verdiler. Dearly Anna'ya bakarken diğerlerini çoktan unutmuştu. "Anna... Gelmeyeceksin sanıp çok üzüldüm inan." Anna farkında olmadan onun ağzını inceliyordu. Sonra kendini toparlayıp gülümsedi. "Isabel olmasaydı gelemezdim. Annem izin vermezdi." Isabel kendisini baştan ayağa dikkatle izleyen Fernando'ya seslendi. "Beni gördüğüne çok sevinmiş olmalısın küçük lord. Böyle dikkatli baktığına göre de özlemişsin sanırım." Fernando kendisi ile dalga geçen kıza kaba ve sert bir ses tonuyla cevap verdi. "Öyle olmasını umut ederdin değil mi pasaklı Isabel? Ama üzgünüm özlemeyi aklımdan geçireceğim son insan sensin. Sadece dikkatimi çekti de... Ne zaman gerçek bir kız gibi olacaksın? Hala çocukluğunda giydiğin aynı elbiselerin içine sıkışmış yaşıyorsun." "Giysilerim seni neden rahatsız ediyor? Bir gün bu toprakların sahibi olursan, bunları giymemi yasaklarsın. Ben de çıplak dolaşırım." "Tanrım bu daha korkunç olurdu!" "Küstah!" Isabel ve Fernando çocukluklarından bu yana çok iyi anlaşamaz her fırsatta kavga ederlerdi. Isabel'in alaycı tavırları, Fernando'nun aşağılayan bakışları hiç değişmemişti. "Sen bir kulübe faresisin Isabel. Ne yaparsan yap bu değişmeyecek. Bir gün bu toprakların Lordu olursam, burada yaşamana izin vermeyeceğim." "Gerçekten mi? Ah... Ulu İsa... Yüce Tanrım... Bu adamın merhametinize sığınmam gerekiyor ama lütfen onu affedin. Tanrım... lütfen bana yardım et. Bu fare suratlı, sümüklü böceğin bana acıması için ne yapmalıyım bilmiyorum." Fernando'nun yüzündeki ifade daha çok sertleşti. "Sen hayatımda gördüğüm en çirkin kızsın!" "Sen de en aptal adamsın!" "Umarım bir daha asla seni görmem!" "Bir gün ben seni istemeyeceğim kim bilir?Yaşadığım ve nefes aldığım herhangi bir yerde senin olmandan nefret edeceğim." Fernando onun kendinden çok emin sözlerine kahkaha atarak karşılık verdi. "Seninle aynı yerde olacağımı kim söyledi?Dünyada sen ben kalmış olsak, seninle karşılaşmamak için elimden geleni yaparım inan bana köylü kızı." Isabel genç adamın kendisi ile dalga geçmesine oldukça sinirlendi. "Keşke seni çocukken biraz daha hırpalasaydım aptal. O zaman benden korkar ve şimdi karşımda böyle konuşamazdın. Eskiden de aptal olduğunu düşünüyordum, şimdi de aptalsın canım hiç değişmemişsin." "Aslında o zamanlar elimden hep son anda kurtuldun.Fare gibi kaçıyordun unuttun mu? Biraz dayak yeseydin dilin bu kadar uzamazdı!" Anna ve Dearly onları izlerken ne diyeceklerini bilemediler. Bu ikiliyi karşılaştırmak çok büyük hataydı. "Sen mi beni dövecektin? Asıl ben seni döverdim. Bana fare diyene bak! Kendisi aslan sanki? Duyan da bir zamanlar cesur bir çocuk olduğunu sanacak çok yazık." Isabel kendisine doğru kızarak bir adım atan gence gözlerini dikti. Fernando bu kez çok sinirliydi. "Çok geç kalmış sayılmam aslında. Şimdi bile temiz bir dayağı hak ediyorsun farecik. Gel buraya!" diye bağırdı Fernando. Isabel söylediği şeyde çok emin olan ve üzerine doğru gelen gençten korkmadı. Anna ve Dearly daha ne olduğunu anlayıp aralarına girene kadar Isabelin sert yumruğu istediği hedefi buldu. Fernando yüzünün üzerine gelen darbe ile sarsıldı. Isabel hangi cesaretle kendisine vurabilmişti? "Seni uğursuz kız! Bu ne cesaret!"diye bağırdı Isabel'in üzerine doğru giderken. Ama onu tutan Dearly sakinleşmesi için yalvarıyordu. "Yapma dostum! O bir kız.Onu dövecek misin?" "Ne kızı dostum. Böylelerine kız denmez. Isabel yürüyen bir bela sadece!" Isabel ona aldırmadan arkasını dönüp gitti. Veda... Annelisa Fernando kaleden ayrılırken dimdik ayaktaydı. Oğlunun geleceği günü iple çekiyordu. Fernando atıyla kaleden ayrılırken gözleri Isabel'in evine kaydı. Dün ormanda yüzüne iyi bir yumruk sallayan kız kapısının önünde onun gidişini izliyordu. Önünden geçerken göz göze geldiler. Onu görmekten rahatsız oldu. Isabel de aynı duyguyu hissetti. Atını onun önünde durdu ve Isabel'e doğru seslendi. "Umarım geldiğimde burada olmazsın küçük fare!" "Umarım geri dönmezsin salyangoz suratlı! Cehenneme gitmen için her gün kiliseye gidip dua edeceğim!" "Ben de senin için dua edeceğim! Tanrım lütfen bu kızı hayatım boyunca karşıma çıkarma!" Genç adama dil çıkarıp, eve girdi Isabel. Fernando da atıyla hızla oradan uzaklaştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD