Fernando babasının, yanına ona eşlik etmek için verdiği bir düzine askerle Lord Desmnod'un kalesine iki günlük yorucu bir yolculuğun ardından ulaşmayı başardı. Ablası Leydi Adriana ile yıllar önce çok zorluklar yaşayarak evlenen Lord Desmond kayınbiraderinin kalesine geleceğinden haberdar olduğu için onu kalenin bahçesinde bekliyordu. Askerler bahçeye giriş yapınca gözleri Fernando'yu aradı. Uzun süredir görmediği gencin büyümüş ve delikanlı olmuş olduğunu görünce gülümsedi. Fernando'yu seve seve eğiteceğini, onunla her konuda ilgileneceğini Lord Braylan'e bir mektupla bildirirken aslında daha küçük bir çocuk bekliyordu ama karşısındaki kişi ergenliğe girmiş, gayet yakışıklı ve asil görünen bir adamdı. İşinin daha kolay olacağını düşündü. Karısının ailesine değer veriyordu. Fernando da onun için ayrı bir değere sahipti.
Fernando atını onun önüne doğru sürüp, hızla yere indi. Kendisine doğru bakan lorda başıyla selam verdi.
"Fernando... Seni görmekten fazlasıyla mutlu oldum. Doğrusu karşımda daha küçük bir çocuk beklerken senin bu kadar büyümüş olduğunu tahmin etmemiştim."
"Lordum... Beni kabul etmeniz benim için bir onur. Haklısınız çok uzun süredir görüşemedik. Bu yüzden hala o küçük Fernando olarak hatırlandığım için bu halim sizi şaşırtmış olmalı. Ama bilmenizi isterim siz hala aynısınız."
Desmond oldukça kibar olan gence doğru yaklaşıp bir elini onun omuzuna koydu ve kalenin giriş kapısına doğru yürümeye başladılar.
"Hala genç olmamın sebebi sevgili ablandır. Onunla yaşadığım her gün nasıl geçiyor bilmiyorum. Ruhum genç hissettikçe bedenim de genç kalıyor sanırım ama haksızlık etmeyelim hala otuzlu yaşlardayız ve daha uzun bir ömür bizi bekliyor. Gerçi senin yanında daha yaşlıyız değil mi?"
"Kesinlikle değilsiniz. Sizi tanıdığım gün nasılsanız inan yine öylesiniz. Babam size güvenmeseydi beni size emanet etmezdi. Artık sorumluluk alıp, gerçek bir asker gibi yetişmemi istiyor. Kendisi yaşlandıkça bana yardım edemediğini düşündü."
"Bu benim için ayrı bir onur Fernando. Senin gibi bir gence elimden geldiğince yardım edeceğim. Lord Braylan'inin yaşlandığını düşünmüyorum ancak bu işlerle uğraşacak yaşı geçtiği de ortada. Sana destek olacağımdan emin olabilirsin. Burası senin için iyi bir başlangıç olacak."
"Teşekkür ederim. Zaten eminim ve bu yüzden buradayım."
Birlikte kalenin içine girip büyük salona doğru yol aldıkları sırada merdivenlerden neşeyle aşağı inen ablasını gördü. Adriana küçük kardeşini görmenin sevincini yaşıyordu. Kucağında henüz iki yaşını yeni geçmiş kızı ile onlara doğru geldi. Kızını Desmond'a verip Fernando'ya sıkıca sarıldı.
"Canım kardeşim, sonunda gelebildin. Desmond geleceğini söylediği andan beri merakla seni bekliyordum. Ne kadar büyümüş ve yakışıklı bir genç olmuşsun böyle."
"Sen de hala çok güzelsin leydim. İki çocuk annesi olmana rağmen genç kızları kıskandıracak kadar hoş görünüyorsun sevgili ablacığım."
Adriana kendisine iltifat eden kardeşine keyifle gülümsedi.
"Ayrıca da tam bir beyefendi gibi kibarsın. Büyüdüğünü şimdi görebiliyorum."
"Çok kibar olduğum söylenemez ama gerekli gördüğüm yerde elimden geldiğince beyefendi olmaya çabalıyorum diyebilirim."
Akşam yemeği oldukça neşeli geçti. Fernando yemek sonrası küçük yeğenleri ile bir süre zaman geçirdi. Adriana kardeşine dinlenmesi için odasını gösterirken içten bir iyi geceler diledi. Fernando'nun gelişi onu çok mutlu etmişti.
Sabah kahvaltı masasında Adriana ve Fernando birçok şeyden sohbete daldılar. Desmond onları bir süre yalnız bırakıp yoğun olan işleri ile ilgileneceğini söylemişti. Adriana'nın kocasına olan sevgi dolu bakışları Fernando'nun dikkatinden kaçmamıştı.
"Kocana olan sevgin... Bir insanı uzun yıllar aynı derecede sevmek mümkün mü merak ediyorum abla? Bir süre sonra sıkılmaya başlarsın gibi geliyor."
"Neden sıkılasın ki? Gerçek aşk hiç bitmiyor. Hatta her geçen gün onu daha çok sevdiğini ve varlığına alıştığını hissediyorsun. Bir gün sen de yaşayacaksın. Yeterince olgunlaşıp büyüdüğünde bu kaçınılmaz olacak."diye cevap verdi Adriana gülümseyerek.
"Ben mi? Henüz bu duygular bana çok uzak diyebilirim. Kızlar konusunda çok tecrübe sahibi değilim ama tek bildiğim şey onların anlaşılması zor varlıklar olduğu. Bence hepsinin aklı sadece aşk için çalışıyor. Hayallerinin erkeğini aramaktan başka dertleri yok."
Fernando bunu söylerken hem ciddi hem de alaycı bir tavır takındı. Adriana kızlar konusuna giren kardeşine merak ettiği şeyi sormak için fırsat yakalamıştı.
"Kızlar demişken... Bizim iyilik meleğimiz Isabel nerelerde? Onu gördün mü?Annesi ölmeden önce epey bir süre yanımızda kaldı ama babası tek kalınca gitmek istedi. Onu çok özledik. Biliyorsun eğer o olmasaydı kocam ve ben belki de bir araya gelemeyecektik. Isabel'e çok şey borçluyuz."
Fernando hiç hoşlanmadığı kızın ismini duyunca gerildi. Aklına dahi getirmek istemediği tek insan şu anda oydu.
"Melek mi dedin? Sanırım o cadı gözlerinizi kör etmiş. Ben onu çocukluğundan bu yana tanıyorum ama henüz melek diyebileceğim bir yönünü göremedim. Ayrıca giyim konusunda seçimine bakarsan kız gibi olmamak için fazlasıyla direniyor. En son karşılaşmamızda beni yine sinirlendirmeyi başardı küçük fare."
Fernando bunu söylerken oldukça ciddi ve kızgındı. Adriana onu izlerken çocukken yaşadıkları o kavgalar aklına geldi. Anlaşılan hala birbirlerine karşı çok nazik değillerdi.
"O kız çok iyi biri Fernando. İkinizin anlaşamıyor olması onun cadı olduğu anlamına gelmiyor. Ayrıca neden ona fare diyorsun? Bu çok ayıp. Sakın bunu yüzüne söyleme. Senin gibi kibar bir gence yakışmıyor."
"Isabel bu konuda çok rahatsız değil. Kendisi hakkında ne düşündüğümü çok iyi biliyor. İçimden geçenleri söylemekten çekinmiyorum."
"Ama ben ikiniz için çok farklı şeyler hayal etmiştim. Çok iyi anlaşan hatta birbirini sevebilecek harika bir çift olabileceğinizi düşündüm. Isabel'i şu an baktığın gibi değil de, daha farklı bir gözle görebilseydin belki..."
"Ben ve O kız mı? Benim için layık gördüğün kişi o mu? Sana inanamıyorum abla! Hiç anlaşamadığım ve anlaşamayacağım bir kıza karşı duygusal bir şeyler beslemem mümkün değil. Ayrıca onu nasıl sevmemi istersin? Bir erkek arkadaş gibi mi? İkimizin de aynı giysilerle dolaşması oldukça komik bence?"d
"Bilmiyorum Fernando belki de onu çok sevdiğimiz için aileden biri olmasını istedim. Tabii seçim senin. Kalbinin kimi seçeceğini bilemeyiz "
"O kızı seçmeyeceği kesin! Bu konuda kendini çok yorma!" dedi kesin bir dille genç adam.
Adriana onun yüzündeki ciddiyeti fark etti. Fakat kendi yaşadıklarını hatırlayınca aklına gelen tek şey oldu, asla kesin diye bir şey yoktu.Ne olacağını kimse bilemezdi.
Fernando birkaç gün sonra Desmond'un askerleri ile kılıç eğtimlerine başladı. Aslında daha önce babasından bu konuda ders almıştı fakat bu kez daha ciddi ve işi zordu. Desmond ona bildiği her şeyi öğretmek de kararlıydı.
Uzun bir eğitimin ardından Desmond bahçenin bir köşesinde oturan genç adamın yanına gitti.
"Yoruldun galiba Fernando? İyi gittiğini söyleyebilirim. Çok yeteneklisin. Kısa sürede ilerleme kaydettin."
"Siz de çok iyi bir askersiniz lordum. Yetenekleriniz tartışılmaz."
İki adam bir süre hala kılıç talimi yapan askerleri izlediler. Kendilerine dinlenmek için zaman tanımışlardı. Desmond sessizliği bozdu.
"Isabel nasıl? Onu gördün mü? Uzun süredir görmediğimiz için o tatlı kızı özledik."dedi gülerek.
Fernando kaşlarını çatarak Desmond'a baktı
"Neden herkes bana Isabel'i soruyor anlamıyorum? Onunla ne gibi bir yakınlığım var çözemedim. Sanki Isabel hayatımdan çıkmamak için gizli bir oyun oynuyor. Bu durumdan çok sıkılmaya başladım."
Desmond söylediklerine birden bire tepki gösteren gence gülerek baktı ve Isabel'in adını duyunca neden bu kadar sinirlendiğini anlamaya çalıştı. Tek eliyle genç adamın omuzuna dokundu.
"Hadi kalk çalışmaya devam. Daha çok yolumuz var... Kadınlar konusuna gelince, bunu sana ben asla öğretemem. Kendin yaşayarak öğreneceksin."