Adriana Isabel'i görünce yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.
"Isabel lütfen içeri gel tatlım."
Adriana'yı duyan iki adam salonun köşesindeki oturdukları koltukta başlarını kaldırıp Isabel'e doğru baktılar. Adriana kucağındaki küçük kızını dadıya verip içeri girmek konusunda kararsız olan Isabel'e doğru ilerlediğinde, Isabel bir anda yanında belirip elini tutan kadına gülümsedi.
"Kusura bakmayı işlerim biraz uzadı ve geç kaldım. Aslında çok yorgunum... Bu akşam beni affetseniz ve evime dönsem.."diyebildi sadece usulca.
"Yemekte sohbet edeceğiz. Lütfen bizi kendinden mahrum etme."
Isabel onun ısrarına çaresiz boyun eğdi. Bu arada kendisini sürükleyip götüren kadınla birlikte salonun köşesine doğru ilerledi. Lord Desmond uzun süredir ilk defa gördüğü genç kızı gülümseyerek karşıladı. Isabel bu adamın hayatında inanılmaz güzel şeyler olmasına sebep olmuştu. Küçük bir kızken cesareti ve sevimliliği ile çok büyük bir beladan kurtulmasını sağlamıştı. Onu görmeyeli ne kadar değiştini fark etti. Artık tam bir genç kızdı.
"Isabel iyi ki geldin. Seni çok özlediğimizi bilmeni istiyorum." derken ciddiydi. "Ama doğrusu güzel bir hanımefendi olduğunu hiç tahmin etmemiştim."
"Ben de sizi gördüğüm için çok mutlu oldum Lordum. İnanın siz hiç değişmemişsiniz. Hala çok genç bir adamsınız."
Fernando onları sessizce izlerken, Desmond'un söylediklerine hak vermekten kendini alamadı. Bakışları genç kızın üzerinde geziniyor, onu son gördüğü günden bu yana inanılmaz bir değişim geçirdiğini ise fark edebiliyordu. Beyaz teni, bal sarısı, kavisli kaşları, minik ama muntazam duran burnu, yanaklarında çukur oluşturan gamzeleri ve bal köpüğü renginde gözleri, kırmızı dolgun dudakları...
Saçlarını küçük bir kız çocuğu örmüş ve omuzlarından aşağı bırakmıştı. Üzerine giydiği kıyafete rağmen bu kadar güzel görünmesi çok ilginçti. Gözlerini ondan anlamamasının sebebi yıllar sonra ilk defa karşısına çıkmasıydı.
Başka bir sebebi olamazdı...
Pasaklı, erkek çocukları gibi kavga etmeyi, her şeye burnunu sokmayı seven küçük kulübe faresinin bu kadar büyük bir değişim geçirmesi gerçekten çok şaşırtıcıydı.
Göz göze geldiklerinde, Isabel yüzüne dikkatlice bakan adama soğuk bir bakış atarak, gözlerini devirdi. Fernando ile anlaşamamalarının sebebini şimdi çok iyi anlıyordu. Bu adamın kalbinde merhamet yoktu. İnsanları küçük gören, ezen bakışları ve tavrı ise hala aynıydı. Buraya gelmemeliydi ama Adriana'nın nazik davetine hayır diyememişti. O ve eşi olmasa bu kaleye asla adım atmaz, Fernando ile aynı yerde bulunmazdı.
"Isabel." dedi Fernando. Soğuk ve kabaydı. Genç kızı gördüğüne memnun olmadığı ancak bu kadar açık bir şekilde belli edebilirdi.
"Lord Fernando."diye cevap verdi Isabel. Kendisi de onun gibi soğuk ve resmi bir tavır sergiledi.
Masaya geçip yerlerine oturduklarında Isabel tabağının etrafında bulunan çatal ve kaşıklara bakıyor, önce hangisini kullanacağına dair karar vermeye çalışıyordu. Aslında hiç aç değildi. Bir an önce bu gecenin bitmesini ve evine dönmeyi istiyordu. Kendini bu kaleye ait hissetmezken, aslında bu ülkeye ait olmadığını bilmek şimdi onun için daha zordu.
"Isabel kocam ve ben sana güzel bir teklifte bulunmak istiyoruz. Sana çok değer verdiğimizi biliyorsun. Ve ne kadar çok sevdiğimizi... Çocuklarımı yetiştirirken bana yardımcı olacak birine ihtiyacım var. Bu kişinin de sen olmasını istiyorum. Bizimle gelmen beni çok mutlu edecek. Evlenene kadar yanımızda yaşarsın. Hem böylece sen de yalnız kalmamış olursun. Ne dersin?" dedi Adriana.
Isabel kendisine yapılan teklifi gülümseyerek karşıladı. Belki daha önce kabul etmekte tereddüt etmezdi ama bugün öğrendiklerinden sonra bu asla mümkün değildi.Tanımak istediği bir ülkesi ve görmeyi çok istediği kendi kanından insanlar vardı.
"Teşekkür ederim Leydim. Bu konuda bana güvenmeniz inanın gururumu okşadı ama kabul edemeyeceğim."
"Neden Isabel? Buradan daha iyi bir hayatın olacak. Üstelik sana emeklerinin karşılığını mutlaka vereceğiz. Belki çok iyi bir gençle tanışıp evlenir, bizim topraklarımızda yaşarsın."
Fernando onları izlerken Isabel'in ne diyeceğini çok merak ediyordu.
"Benim için elinizden geleni yapacağınızı çok iyi biliyorum fakat geleceğim içim başka planlarım var."
Fernando bu sözüne alaycı bir şekilde gülümsedi. Köyde yaşayan basit bir kızının ne gibi planları olabilirdi ki? Kendini tutamayıp aralarına girdi.
"Ne gibi planların var Isabel? Kendine birkaç hayvan daha mı edineceksin ya da biraz daha fazla toprak? Bir kaç adamı daha hırpalar belki de sonunda sana zorla sahip olan bir adamla evlenirsin."
Isabel onun bu küçümseyen tavrına çok sinirlendi. Yine o aşağılayıcı bakışları ve tavrı...
"Planlarımı seninle paylaşacak kadar yakın olduğumuzu düşünmüyorum. Ayrıca da sana ne?Belki dediklerini yapacağım. Ya da buradan çekip gideceğim."
"Gitmek mi Isabel?" dedi Adriana "Nereye? Tek başına bir kadın hiç bilmediği yerlere gitmeye nasıl cesaret edebilir? Lütfen sakın böyle bir şey yapma!"
"Neden yapmayayım? Belki burda olduğumdan daha mutlu olacağım. Kimbilir?"
Adriana onun bu tavrının arkasında bir erkek olduğunu düşündü.
"Yoksa aşık olduğun bir adam mı var? Onunla gitmeni mi istiyor?"
Fernando farkında olmadan gerildiğini hissetti. Gözlerini Isabel'e doğru dikip vereceği cevabı bekledi.
"Aşk yada başka bir şey. Gitmem gerektiğine inanıyorsam beni kimse engelleyemez."
Yemek sonrası iki kadın salonun bir köşesinde sohbet ederken, Isabel diğer köşede onu izleyen adamın farkında değildi. Fernando bir zamanlar yüzünü dahi görmek istemediği bu köylü kızının gitmek için plan yaptığını öğrenince şaşklınlık ve merak içindeydi. Aklına kar yağan bir kış günü anısı geldi. Henüz sekiz yaşlarında Isabel'in erkek çocuklarının arasında eline geçirdiği eski çoraplarla etrafa kar topu atması gözünün önündeydi. O gün bu asi kız başına attığı kar topu ile canını çok yakmıştı. Peşinden koştuğu halde onu yakalayamamıştı. Kendi kendine gülümsedi. Ve o zamanlar çocuk kalbiyle ona aşık olduğunu hatırladı. Ne tuhaftır ki şimdi hiç sevmediği bu güzel kadın bir zamanlar onun ilk kalp çarpıntısı ve aşkıydı... Hayat ne garipti...