8.BÖLÜM

1314 Words
Isabel salona inmeyen ve ortalıklarda görünmeyen Leydi Annelisa'yı çok merak ediyordu. Onun hala kocasının yasını tutuyor olması çok duygusaldı ve gerçek aşk buydu. Onların birbirini ne kadar çok sevdiğini tahmin edebiliyordu. Birgün kendisinin de bir erkek için böyle güzel duygular besleyeceğini düşünmek istedi. Adriana'yı küçük kızı ile izlerken anne olmanın muhteşem bir duygu olduğunu hissetti. Güzel bir gecenin ardından evine gitme vakti geldiğinde yine yalnızlığına ve ailesi ile yaşadığı anılarına dönmek canını yaksa da elinden bir şey gelmiyordu. Adriana genç kıza sarılırken, aslında kardeşi Fernando'nun onu neden göremediğini düşündü. Isabel Adriana'nın hayalinde onun karısı ve çocuklarının annesiydi. Bu geceden sonra bu hayalin gerçek olamayacağına tamamıyla inandı. Kardeşinin evlenmeyi kafasına koyduğu Leydi Clara tüm umutlarını yitirmesine sebep olmuştu. Isabel kaleden çıkmak için kapıya yöneldiğinde onu eve götürmek için gelen uzun boylu ve askerle gözgöze geldi. Hava kararmış olduğu için tek başına gitmesine müsaade etmemişlerdi. "Ben gidebilirdim Lordum. Evim uzak değil biliyorsunuz." "Senin tek başına gitmene izin veremem Isabel. Bu yüzden itiraz etme."dedi Desmond ciddi bir sesle. Isabel itiraz etmedi. Aslında o da karanlıkta orman yolunda yürümenin güvenli olmadığını biliyordu. Fernando onların vedalaşmasını izlerken yanında bulunan askerin bakışlarından hiç hoşlanmadı. "İyi geceler. Bir daha ki sefere sizi evimde ağırlamaktan onur duyarım." Yanında askerle bahçeye doğru yürümeye başladı. Adam atının yanına gidince Isabel bir an tereddüt etti. Tanımadığı bir adamla aynı atın üzerinde yolculuk yapmak hoşuna gitmedi. "Yürüsek olmaz mı?At ile gitmemize gerek yok diye düşünüyorum."dedi endişeli bir sesle. "Gece karanlıkta yürümek tehlikeli olur." Isabel çaresiz ne diyeceğini düşünürken arkasından gelen bir sesle irkildi. "İn o attan asker.Onu evine ben götüreceğim." Isabel Fernando'nun neden böyle bir şey yaptığını anlayamadı. Bir anda onu karşısında görmeyi hiç beklemiyordu. Yanından geçen genç adam askerin indiği ata binip ona doğru elini uzattı. "Hadi gel. Çekinmene gerek yok. Sadece evine gidiyoruz."dedi sert bir sesle Fernando. "Beni zaten o evime bırakacaktı. Senin gelmene hiç gerek yoktu. Neden böyle bir şey yaptın?" "Evime gelen misafirin sağsalim evine döndüğünü görmek istedim diyelim. Üstelik bu misafir yalnız bir bayansa. Yani şuan benim sorumluluğumdasın. İtiraz etmeyi bırakta elim tut." Isabel atın üzerinde birbirlerine çok yakın olacaklarını düşününce gerildi. Neyse ki gidecekleri yol yakındı. Kısa bir süre bu duruma katlanabilirdi. Fernando'nun yardımıyla atın üzerine binmeyi başardı. Aslında ata binmek konusunda hiç tecrübesi yoktu. Hatta onlardan korktuğu bile söylenebilirdi. Fernando onu önüne oturtup bir eliyle belinden sardı. Isabel'in attan korktuğunu fark etmişti. "Sakin ol... Seni düşürmeyeceğim. Senin gibi cesur bir kızın ata binmeyi öğrenmemesi çok garip." "Ata binmek için bir sebebim olmadı diyelim." Fernando atını hareket ettirmeden önce Isabel'in biraz daha rahatlamasını bekledi. Sonra bahçenin büyük kapısına yöneldi. Isabel nefesini ensesinde hissettiği adama bakmamak için başını geri çevirmedi. Fernando saçlarının kokusunu aldığı kadını daha çok kendine yasladı. Çünkü Isabel ondan uzaklaşmak için kendini attın üzerinden düşüreceğinin farkında değildi. "Çok fazla hareket edersen düşebilirsin. Sana bir şey yapmayacağım. Benden kaçmana gerek yok." "Senden kaçmıyorum. Sadece bu kadar yakın olmamız..."dedi Isabel hafifçe yanakları kızarırken sustu. "Bu kadar yakın olmamız ne... Lütfen söyler misin? Seni neden korkutuyorum? Çocukken benden hiç korkmuyordun."dedi gülümseyerek genç adam. "Şimdi de korkmuyorum. O zamanlar çocuktuk.Oysa şimdi iki yetişkiniz." "Ve yetişkin bir bayan ve erkek çok yakın olmamalı sence öyle mi?" dedi Fernando imalı bir bakışla. "Evet öyle... Siz erkeklere çok güvenmemek gerek. Kadınlar konusunda oldukça..." Fernando o an bir kahkaha attı. "Demek zayıfız. Belki de bunda suçlu olan sizsiniz. Aklımızı başımızdan almayı bir şekilde başarıyorsunuz." "Biz mi? Bence sizin akıl yönünden sıkıntılarınız var. Güzel bir kadın için ölmeye dahi razı olabiliyorsunuz." "Uğrunda ölmek için o kadını çok sevmek gerekir. Ama bu konuda çok değmeyeceğini düşünüyorum. Aşk için ölmek çok saçma." "Bence değil. Birbirlerini gerçekten sevenler ölümden bile korkmazlar. Bir gün sevdiğin kadın için ölümü bile göze alabilirsin." diye cevap verdi Isabel, yanındaki adamın kalbinin taş gibi olduğuna şimdi daha çok inanarak. Clara için kendini ölümün kollarına atabilir miydi? Bu sorunun cevabı şimdilik kafasında yoktu. Bir süre daha yol aldılar. Etraf çok karanlık ve sessizdi. Konuşmadan ilerlediler. Sonunda Isabel'in evine ulaştılar. Fernando attan inip Isabel'in yere inmesine yardımcı oldu. Isabel yere ayak basınca bir an onunla gözgöze geldi. Daha sonra evine doğru yöneldi. "Teşekkür ederim. Kendinizi benim için yordunuz"dedi kibarca ona doğru bakıp. "Hiç sorun değil. Sadece görevimi yaptım. Şimdi evine gir,iyi geceler."diye cevap verdi ciddi bir sesle Fernando. Isabel evine girince bir mum yaktı. Sonra pencereye doğru yürüdü. Fernando henüz atına binmemişti.Işığı görünce atına binip yola doğru koyuldu. Fernando daha kaleye varmadan arkasından büyük bir ateşin parladığını fark etti.Dönüp baktığında ileride bir yangının çıktığını anladı. Atını hızla o yöne doğru sürmeye başladı.Yanan yer az önce Isabel'i bıraktığı evdi. Eve yaklaşınca hızla atından indi. Alevler tahtadan yapılan evin hemen hemen her yönünü bir anda sarmıştı. "Isabel!Isabel! Nerdesin!Lanet olsun!"diye bağırmaya başladı. Isabel ortalıklarda görünmüyordu. Evin yanan kapısına doğru koştu. Önünde yükselen ateş hiç umrunda değildi. Ayağı ile tahta kapıyı yere indirdi ve korkmadan evin içine daldı. Etrafı yoğun bir duman sarmıştı. Hala adını haykırdı. Önüne çıkan bir kapıyı daha ayağı ile kırıp odaya girdi. Isabel yere doğru uzanmış, belkide bayılmıştı. "Lanet olsun. Ne olur ölme! Sakın ölme!"diye bağırarak onu kucağına alıp hızla dış kapıya yöneldi. Evin her yerinden sanki ateş fışkırıyordu.Kucağındaki kadın hiçbir şeyin farkında değildi. Kapana kısılmış gibi etrafta koştu ve sonunda arka bahçeye açılan kapıdan dışarı çıkmayı başardı. Evden olabildiğince uzağa koşup Isabel'i toprak zemine yatırdı. Büyük ihtimal dumandan dolayı bayılmıştı. Nefes alabilmesi için ağzına doğru bir kaç kez üfledi. Sonunda Isabel şiddetli bir öksürükle derin bir nefes almayı başardı. Gözlerini açınca Fernando'nun yüzü ile karşılaştı.Ama büyük bir şoka girmişti. Yangının nasıl çıktığını ve ne olduğunu hiç hatırlamıyordu. Birden ağlamaya başladı. Fernando derin derin nefes alıp verirken onu kendine geldiğini görünce rahatladı ve gülümsedi. Yere oturup yanan eve doğru baktı. Isabel yaşadığı korkuyla Fernando'ya daha çok yaklaşıp kollarının arasına girdi ve ona sıkıca sarıldı.Fernando onu kendine daha çok çekip saçlarını okşadı. Yaşadığı şey yüzünden kendinde olmadığını biliyordu. Çenesine değen anlına bir öpücük bıraktı. "Sakin ol bitti. Artık güvendesin.Sakın korkma yanındayım."dedi usulca. Ama Isabel gözyaşlarına hakim olamıyordu. Konuşmak için kendinde güç bulamadı. Kendisini hayatını tehlikeye atıp kurtaran adama minnet dolu bir ifadeyle baktı.Fernando onu sakinleştirmeye çalışırken alnından yüzüne ve sonra dudaklarına doğru kaydı. Geçtiği her noktayı sıcacık bir şefkatle öpüyor, bunu neden yaptığını bile bilmiyordu. Isabel gözlerini kapatıp kendini güvenli kollarına bıraktı. Aslında hala korkusunu atmış değildi. Kalbinin çarpıntısı geçmemişti. Sonra Fernando'nun dudaklarını dudaklarında hissetti. Genç adam onu yumuşak ve şefkatli dokunuşlarla öperken Isabel bu ana karşı koyamadı. Sanki şuan ihtiyacı olduğu tek şey buydu.Fernando dudalarının arasına aldığı harika dudaklara öyle narin davranıyordu ki hiç acelesi yoktu. Tadı ve yumuşaklığı heyecanını arttırdı.Sanki ilk defa bir kadını öpüyormuşcasına titredi. Kendisine engel olmak istiyor ama bir türlü başaramıyordu. Bir kadının çaresizliği ve korkusundan yararlanmak ona göre değildi. Etrafta koşan köylüler yanan evi söndürmeye çalışıyorlar ve kimse onların ne yaptığı ile ilgilenmiyordu. Isabel ilk defa tattığı bu garip duyguyu çözemese de daha önce bir erkeği öpmemesine rağmen Fernando'ya karşılık vermekten kendini alamadı. Yaptığının yanlış olduğunu biliyordu ama bu anın hiç bitmesini de istemiyordu. Fernando son bir güçle kendini Isabel den ayırmayı başardı. "Hadi Isabel kaleye dönelim." Isabel gözlerini açıp yıllarını geçirdiği yanan evine bakarken kendini hiç hissetmediği kadar yalnız hissetti. Elinde geçmişini hatırlatan hiçbir şey kalmamış, bütün anıları,eşyaları yanan ateşle kül olup gidiyordu. "Kaleye mi?" "Başka nereye gideceksin? Bizden başka kimsen yok Isabel. Bırak da sana yardım edelim. Bu durumda bile gurur yapma." Isabel çaresizliğine üzülürken, ait olduğu yere, İrlanda'ya gitme fikrine kapıldı. O adam gerçekten doğruyu söylüyorsa orada bir yerlerde kendisine değer verecek ve kabul edecek akrabaları olabilirdi. Neden yalan söylesin ki? Bunun için ne gibi bir sebep olabilirdi? Ya babası... O neden geçmişini gizleme gereği duymuştu? Soyundan nefret eden insanların arasında çok fazla kalamazdı. İrlandalı olduğu duyurlursa burada nasıl kalacaktı? ** İki asker ormanda hızla at sürerken biraz sonra yavaşladılar. Geriye dönüp bakınca gökyüzünü aydınlatan yangının ateşini hala görebiliyorlardı. "Lanet olsun dostum! Tam başardık derken o adam nereden çıktı?Kızı hiç korkmadan ateşlerin arasından çekip aldı."  Diğer adam da aynı şeyi düşünüyordu.  "Daha bitmedi jejus! Gerekirse kaleyi de ateşe verir o kadını yine öldürürüz. Asla pes etmek yok asla!" I
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD