“Bu yaptığın saçmalık, ne hakla.. ne hakla.. ahh.! hemen ameliyathanemi terket, çabuk”
"Hayır, askerim burada, ve sonuna kadar burada duracağım, bana laf yetiştireceğine sıçtığımın ameliyatına başla hemen, kan kaybı var, sutür attık sadece, 6 saat yol geldik, kan grubu 0 rh negatif, gelmeden önce bilgi verdik, nasıl doktorsun, kan takviyesi alman lazımdı çabu-"
"Yeter, kes sesini çık hemen buradan, steril değilsin, askerin hayatını tehlikeye atıyorsun, git muayene ol, göğsün kanıyor"
"Bana bak doktor, askerimi iyileştir, buradan sağ çıkacak duydun mu."
"Alın şu deliyi buradan, ameliyata başlamam lazım, bana Doktor Hakan'ı ve Doktor Selim'i çağırın, Ahmet hemen narkozu vermeye başla, bu adam hala neden burada, güvenliği çağırın hadi hadi hemen.!"
Genç kız sedyenin yanında durup askerin başında çalışma arkadaşlarına gerekli talimatları verirken bir anda elektrikler gitti. Ameliyathane ekibini bir anda panik dalgası sardı, bir türlü alışamamışlardı bu duruma ve alışmakta istemiyorlardı açıkcası. Her seferinde Minel hem onlarla hemde hastalarıyla ilgileniyor ekstra bir çaba sarfediyordu. Şimdi ayıkla pirincin taşını, sinirden yine kıpkırmızı olmuş bir şekilde başında dikilen izbandutla mı uğraşsın, arkadaşlarını mı sakinleştirsin
yoksa hastasıyla mı ilgilensin.
"Neden ya, neden ben!"
Sinirden deliye dönmüş bir doktor ve kendini beğenmiş yüzbaşı, tanışmaları ise çok ironi.
***
Baştan başlayalım o zaman,
***
“ Orman yolunun orada çok güzel bir restoran var, oraya gidelim, hem yemek yeriz hem de biraz sahilde dolaşırız.”
“Ya da şey mi yapsak, şurası daha güzel görünüyo-“
“Tamam Minel tamam, ama artık gidelim nöbetten çıktık ve bu kaçıncı? Yola çıktığımız andan itibaren bu üçüncü, neyin var artık anlatır mısın.!”
Bir anda yüzü düşünce Sanem’de farketti arkadaşının iyi olmadığını, biraz yem atmıştı aslında bir durgunluk vardı üzerinde bugün, hatta öğleden sonra gitmesi gerekirken son hastasına baktıktan sonra kararını değiştirip kaldı ve hasta bakmaya devam etti, allah aşkına bu kız robot mu, uyku nedir bilmez mi..
“ Bir şey yok, sadece temiz havaya ihtiyacım var, daralıyorum kapalı yerlerde.”
Yine aynısı oldu, 5 dakika bir şeyler ile uğraşmayınca düşünmeye başlıyor..
Sanem bir taraftan yola bakıp bir taraftan da Minel’in alnında oluşan boncuk boncuk terleri siliyor ve sesini duyurmaya çalışıyordu. Orman yoluna girerse rahatlayacaktı Sanem, arabayı sağa çekip arkadaşıyla ilgilenebilir, en azından öyle düşünüyordu.
Nefes alış verişleri değişmeye başladı genç kızın, geçmiş gözünün önüne geldi,
- Flashback
Burada kal ve sakın hareket etme, nefes sesini bile duymayacağım senin, duydun mu?
Cevap ver, duydun mu dedim sana!
“Ta- tamam, tamam” elini ağzına kapatıp sessizce gözyaşlarını bıraktı genç kız. Karşısında gittikçe yükselen alevler, bağırış sesleri ve simsiyah duman etrafı sarmıştı. Ama o karşısında dikilen kötü kalpli, intikam uğruna gözünü kör eden psikopatın sözünden çıkmadan söylediklerini yapıyordu. Ne vardı peşinden buraya gelecek. Geldiği günden beri pişman olmuştu ama gururundan da ödün vermiyordu.
“ Ne- nefes ala-mıyor-um, ne- fes ala-mıyorum” tekrar krize girmekten korkuyor ne yapacağını bilmiyordu.
Sesler boğuklaşmaya başladı, gözleri yavaş yavaş kapanmaya başladığında bir el kolundan tutup kucağına aldı genç kızı, “iyi misin? Uyuma sakın, gözlerini açık tut, bana bak, adın ne senin” ardı arkası kesilmeyen sorular..
“Mi-minel” aldığın nefes yetmiyordu artık, elini boğazında sanki mucizevi bir şey bekler gibi.. Asker biraz daha eğildi Minel'e, duymuyordu, görmüyordu, yüzünde ki maske zaten her şeye engel oluyordu. Ama kucağına çektiği genç kız dan gelen koku.. neydi bunun adı, ya gözleri? Neler düşünüyordu böyle..
"Bana bak, sakin ol yavaşça nefes al, hadi dene"
- Şimdi ki Zaman
“Minel? Minel daldın, sesimi duyuyor musun, Minel! Minel!”
Aniden titredi genç kız, nerede olduğu anlamaya çalışıyor, sesler netleşmeye başlıyordu, neredeydi, neler oluyordu..
“İyiyim Sanem, sadece.. ımmm sadece" kafasını yola çevirince gördüğü ile şok oldu "karşıya bak, araba, arabaya dikkat et!”
Ani frenle ikisi de kafasını arabanın torpidosuna vurunca sinirden köpüren Sanem’i şimdi kim tutabilir..
“Ah kahretsin, öküz üzerime sürdü resmen, şuna bak! Ben şimdi gösteririm sana” sinirle arabadan inen arkadaşının peşinden gitti. Deli Sanem’in her an nerede ne yapacağı belli olmaz, adı çıkmıştı bir kere. Bu yüzden kaç kere ihtar yemiştir belli değil.
“Bekle Sanem”
“Sanem!” “Ya bi dur, kime diyorum, Saneem, dursana kızım ya”
Sanem sinirlenden kıpkırmızı, elinde ki tokayla sarı saçlarını at kuyruğu yaparak genç adamın yanına giderken söylenmeyi de ihmal etmiyordu “bana bak öküz tek yön burası farkında mısın, hahhh şuna bak Minel, bi de gizemliyi oynuyor," elini arabanın yarım açık olan camına vurarak "çıkar o kafanı arabadan ötlek herif, hey kime diyorum"
"Sanem bi dur ya"
Sessiz bir şekilde "Komutanım ben bu kızı çiğner yutarım, bana bana en cesur askerinize ötlek diyor, ulan ben ki.. "
"Sakin ol aslanım, özrünü dile, ilerle, yaklaşıyorlar hadi," "Ama komutanım bu bana hakaret resmen" gittikçe siyaha dönen gözlerini gören Orkun bir anda kamuflajının üstünü kapatıp, maskesini indirip camı açtı. Sanıyordu ki Sanem'den bu kadar kolay kurtulabilir.
"Kusura bakmayın hanımefendi, kayboldum ormanda, yanlış yola girdim sanırım. Zararınızı karşılayacağımdan emin olabilirsiniz,"
"Hadi Sanem, gidelim artık, acıktım ben." dedi Minel hemen ardından. Sanem ise Orkun'un masmavi gözlerine kilitlenmiş dürüst olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Klasik Sanem her ne olursa olsun bu huyundan vazgeçemiyor, bu durumun ise mesleki deformasyon olduğunu kabul etmiyordu.
"Sanem, yeter bırak dürüst işte, biraz daha bakarsan.."
"Ta-tamam, yok hayır.." arkasını dönüp giderken asiliğinden de ödün vermiyordu, bir anda geriye dönüp,
"Bu devirde çekmeyen telefon yok, her yerde baz istasyonu var hödük herif, aç telefonunu bak, karşıma çıkma bir daha."
"Ah Sanem ah" arkasını dönüp giderken söylenmeyi de ihmal etmedi Minel.