BÖLÜM 6 - BAŞLANGIÇLARA ADIM ADIM

1549 Words
"Sanem?" Minel arkadaşını uyandırmak için önce kibarca seslendi. "Sanemm!" Bir tık daha yüksek sesle bir kere daha seslendi. Baktı tık yok Emniyet kemerini kontrol etti Minel, koltuğuna iyice yerleşti, aynaları kontrol etti gelen ya da arkalarında araba var mı diye, toprak yolda gidiyorlardı bu yüzden camları kapattı, müziğinin sesini biraz daha açtı ve ani frenle durdu. "Noluyo, noluyo, Minel kalk deprem oluyo, hadi" Minel dudaklarını ısırıyordu gülmemek için, artık nasıl bir rüya görüyorsa nerede olduğunun bile farkında değildi "Ne! ne depremi, atla hemen koş sarı" durdu, etrafına baktı, saçlarını düzeltti kafasını çevirip Minel'e boynunda ki yastığı fırlattı "Ya sen gerçekten, gerçekten.." eline aldığı su şosenin dibinde bir miktar kalan suyu Minel'e fırlattı, " “Hahh-haa Sanem çok tatlısın ama uyan yeter sıkıldım, geldik sayılır." kontağı çevirdi yeniden hareket ettiler, "Bir şey soracağım Sanem," "Ouvv, bu ses tonunu biliyorum, bir şeyler geliyor," üzerinde durmadan devam etti Minel, "Eğer olur da bazı şeyleri düzeltemezsek, ya da üstesinden gelemezsek tebdil-i mekan değişikliği yapar mıyız yine? "İçimden bir ses buranın bize -" Yolu kısa kesmek için haritadan köy yoluna girmişlerdi, ve Minel panikle, "Sanem kafanı eğ hemen!" aniden karşıdan büyük zırhlı araç üzerilerine geliyordu, "Ne! noluyor, sağa çek hemen" "Hayır bekle!" Minel başka bir sokağa sapmış ve dikiz aynasından arkasını kontrol ediyordu sürekli, Sanem ise arkasını dönmüş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu "Yarım saatimiz kaldı haritaya göre Sanem, sakin olur musun, beni de panik ediyorsun." "Sakinim, hadi gidelim biran önce, ve ana yola çıkar mısın artık camı açmak istiyorum." "Tamam canım," İkisi de içinden umarım mantıklı karar vermişizdir. diye düşündü. “Yarım kaldı sorum, konuşalım mı sonra?” Dedi Minel ve önüne döndü, Sanem o bakıyormuş gibi kafasını salladı ve “hı-hım..” dedi. *** Kiraladıkları evin önüne gelmişlerdi, bahçeli ev bulmak onlar için zor olmuştu. Çünkü iki genç kızda keyiflerine çok düşkün ve gökyüzünü izlemeye bayılıyorlardı. Burada böyle evler çoktu ama hep mülk sahibi insanların evleriydi. Valizlerini indirdiler kapının önüne kadar geldiler, etrafa şöyle bir göz gezdirip kapıyı açıp içeri girdiler, Demir kapı, iç kapı ve boş bir alan sonra bir kapı daha. Arada ki küçük hol bile genişti. Eşyalıydı ev, ev sahibiyle görüştüklerinde çok fazla kullanılmış değil, yakın tarihte değiştirildi bazı mobilyalar demişti "Minel ev sence de çok iyi değil mi?" kiralık ve dışı eski gibi görünen bir yere göre gerçekten içi çok iyiydi. Mutfağa geçtiler, bulaşık makinası vardı. "Şaka yapıyorsun bulaşık makinası mı o?" gülerek makinanın yanına uçtu Sanem, buraya gelmeden önce Minel ile bunun pazarlığını yapıyordu, "Hadi yine iyisin Sarı, doldur geç", "Ha ha ve ha" Odalara da göz gezdirdiler, Sanem kapının girişinde sol tarafta kalan odaya yerleşmeye başlamıştı bile, Minel ise sağ tarafta bulunan odaya göz gezdirdi. Geniş bir odaydı, büyük bir penceresi vardı. Ona göre oda büyüktü, oda Sanemlikti açıkcası. "Saneeemmm!" "Sarı sen o odaya sığacağına emin misin? Değiştirelim istersen?" Konuşarak Sanem'in odasına doğru ilerledi, şok olmuş şekilde, "Kız ne ara yerleştin?" "Çok açım Minel, bir an önce yerleşip yemek yemeğe gidelim, öğleni geçti saat." Sanem konuşurken dolabın önüne geldi Minel ve kapağını açmaya korkarak, "Bence yavaşça oradan uzaklaş kırmızı kafa" dolabın kapağına elini dahi sürmeden kendi odasına uçarak gitti Minel "Ne ben geldim ne de sen beni çağırdın. Hadi yemek yemeğe gidelim!" Pasaklı diyerek söylenmeyi de ihmal etmedi. Evi gelmeden önce ev sahibinden rica edip temizlettirmişlerdi, havalandırılmıştı hatta, yine de Minel'in için rahat etmedi akşam tekrar bir üzerinden geçeyim ben dolabın, tuvalet ve banyoyu da yıkarım diye düşünüyordu. Sonbahar aylarındaydılar, batı bölgesi çok soğuk olmasada bu havalarda, doğuda sert rüzgarların olduğu biliyorlardı. Yanlarına montlarını da alarak yürüyerek çarşıya inmeyi düşündüler. Tabi Sanem'in söylenmeleri biterse biraz daha hızlanabilirlerdi. "Minel ya, kim dedi sana yürüyelim diye," "Minel robot olabilir misin?" "Minel kuşum bak ben çok üşüdüm, geri dönüp arabamızla mı gitsek?" "Ama yeter ya, işlemiyor mu kızım havanın soğuğu sana, nesin sen?" "Aayh yeter da, geldik işte ne söylendin, soğuk değil rüzgar hafif esiyor, baksana şu havaya kızıl kızıl" "Manyak arkadaşım benim, yazın bile battaniye kullanan biriyim, bence isyanına kulak ver, bak şuraya girelim, açık alanıda var ısıtıcıları da var" Kafasını salladı Minel iflah olmazsın sen diyerek Sanem'in çekiştirmesine izin verdi. Ona kalsa biraz daha çarşının içine girer oralarda neler var diye bakardı. Ellerini birbirine sürerek mekana göz gezdirdi Sanem, hemen bir tane genç bir çocuk masalarına yaklaştı, "Buyur abla, ne yemek istersiniz?" diye sordu. "Merhaba delikanlı, en hızlı ne getirebilirsin bize?" diye sordu Sanem, "Abla en hızlı abdigör köftesi getireyim, yanına da içecek olarak ne istersiniz?" "Acılı şalgam alayım ben" dedi Minel, "bende ayran." diyerek siparişlerini verdiler. Merkeze yakın değillerdi, burada cami, hastane ve çarşı köyün biraz dışarısında kalıyordu. Karargah biraz daha dışarıda kalıyordu. Kızların görev yerleri karargaha yakındı, özel bir poliklinik gibi bir yerdeydi ancak Minel eşzamanlı olarak karargahta tabip teymene destek için haftanın bir kaç günü orada olacaktı. Bu bölgede ev bulmaları da bu yüzdendi. Ancak hala nerede tam olarak arazi de nerede görev yapacaklarını bilmiyorlardı. Minel başını dışarıya çevirdi, sağ elini çenesinin altına koydu, gözlerini kapadı ve dışarının sesini dinlemeye başladı. Hava hafiften kararmaya başlamıştı, İzmir'de ki gibi Efes Antik Kenti gibi ya da Hireapolis gibi değildi. Farklı bir aurası vardı buranın. Belki de yeni yeni keşfediyordu. ** Çınar ve Mert şakalaşarak restoranın bahçe alanına doğru ilerlemeye başladılar. "Hadi ama, şakası bile kötü, o işler senin uzmanlık alanın beni bulaştırma." dedi Mert. Sahada olması gerekiyordu, o neydi öyle özel görev falan, hiç uğraşamazdı öyle şeylerle. "Ama bak şimdi kalbimi kırdın Avcı, senin alanın işte avlanmaya götürüyüm seni de" gülmesini zor tutuyordu Çınar, arada arkasını da kontrol ediyordu komutanı da geliyor mu diye, bugün uzun aradan sonra rahat bir nefes alabilmişlerdi, arazi taramasından döndükten sonra hepsi neredeyse isyan bayrağı çekecekti, normal bir et yemek için. Dağda sürüngen eti yemekten mideleri isyan bayraklarıyla vücutlarına sinyal gönderip duruyordu. "Bırak da onu bunu, şu kokuya bak sen, heyt be sonunda bi kuzu incik görecek minik midem, ne kadar zaman oldu otlanan hayvan eti yemeyeli böyle, demi komutanım." dedi imayla Avcı, "Bana ne bakıyon oğlum, muhatabın orada" dedi Orkun, aradan sıyrılıp, bu muhabbetin sonunu biliyordu nereye varacak. "Çok konuşmada yürü aslanım, önüne bak, gelmeden verdin siparişini işte, hadi hadi." Yüzbaşı başını hafifçe salladı, iflah olmazsın sen der gibi. Gözüyle etrafı tararken arkasından da timi geliyordu, sıkıntılı bir durum var mı diye ileriye ve sağ tarafa açık alana bakıyordu, Orkun da arkasından onu takip ediyordu. Bir anda durdu Yüzbaşı, tanıdık bir koku aldı. Biliyordu bu kokuyu, bu nergis kokusuydu. Nerde kokusunu alsa tanırdı. Minel'in kokusu bu. Burada ne işi vardı Allah aşkına Alpay, takıldın kaldın bu kadına.. kendine kendine kafasını salladı, bir anlık duraksamanın ardından yürümeye devam etti, timi farketmemeişti bile, İçeriyi tam olarak görebileceği şekilde oturdu masasına, "Mahmut, gel aslanım." diye seslendi garson çocuğa, "Yettim abi, buyur suyun, şalgamın." diyerek koşar adım Yüzbaşın'ın yanına gitti hemen delikanlı. Delikanlının omuzuna iki kere hafifçe vurdu, "sağol koçum." "Mahmut, bize acil meze getir aslanım önden yer açalım" dedi Orkun, dile pek getiremiyordu ama uzun zaman olmuştu doğru düzgün yemek yemeyeli. Konservelerle ya da yenilebilir her türlü yaprak böcek hayvan tüketmekten midesi isyana kalkmıştı. "Hemen Orkun abim." diyerek koşarak gitti Mahmut. Yüzbaşı çevreye göz gezdirmeye devam ederken, kıvırcık kızıl saçlı bir kadın dikkatini çekti. Yanından geçtiği bir an nergis kokusunu aldığı yerdi orası. Daha dikkatli bakmaya başladı. Minel ise hala her şeyden habersin dışarının sesini dinliyor, arada Sanem'in söylediklerine cevap veriyordu. Orkun, komutanının dikkatlice baktığı yere bakınca gördüklerine inanamadı, "Sanem mi o?" diye istemsizce söylendi. "Evet evet, bu o, ama nasıl" şok olmuş şekilde komutanıma baktı. "Rütbede miyiz?" diye seslice sordu, diğerlerinin de dikkatini çekti. Yüzbaşı duydu ancak cevap vermek istemedi o an. "Yüzbaşım, rütbede miyiz?" diye tekrarladı soruyu Yiğit. "Hayır, aslanım." dedi en sonunda. "Abi! Minel o !" dedi Yiğit, En son ormanda ki karşılaşmalarından sonra Yüzbaşı Yiğit'ten detaylı bir araştırma istemişti. Minel kimdir, nedir neyin nesidir. Ne iş yapar, nelerle uğraşır.. vs. vs. Artık bu kadersel bir şey miydi yoksa tamamen kasten yapılan bir şey miydi anlamak istiyordu. Bilinmezlikten nefret ederdi. Ancak o günden sonra sanki Minel kuş gibi yok olmuştu. Hiç bir yerde bulamamıştı. Yanlış yerde mi arıyordu yoksa arama yöntemi mi yanlıştı anlamıyordu. "Sen nerden biliyorsun Minel'i aslanım? Görmedin" "Abi sayende ekip olarak Minel'e çok hakimiz, ancak sen değil gibisin." Dedi Orkun yavaşça sandalyesinde gerindi. Ben onu kokusundan bulurum bulmasına da.. içten içten söylendi Alpay. Orkun arkadan kaş göz işaretiyle Yiğit’e sus diyordu.. "Ooo Mahmut sonunda, kurt gibi açım ya hu, meze istedik sen donattın masayı bak" dedi gülerek avcı konuyu değiştirerek. "Abi sizin siparişleri öne çektim, şurada ki ablaların siparişleri hazırlanırken araya koydum bu sefer. Bayadır gelmiyorsunuz özlemişsinizdir diye düşündüm." dedi delikanlı. Minel ile Sanem'in masasını göstererek. "Şalgamımı ver hemen Mahmut, bu minik kuzu şalgamsız gitmiyor." dedi bardağını kaldırırken. Alkol yoktu bugün bu masada ancak onu bile özlemişlerdi. Alpay'ın aklı o masada, gözleri o saçlarda, duruşu oraya dönmüş, en ufak bir rahatsızlıkta koşup gidecek gibi hazır olda bekliyordu. Timin dikkatini çekmişti bu durum ancak belli etmeden sohbetlerine devam ettiler. ** "Minel, iyi misin?" diye sordu Sanem. "İyiyim iyiyim ama sanki bir his var içimde Sanem, ya tarif edemiyorum bunu. Değişik bir şey." dedi Minel rahat ama tanımlayamadığı için de huzursuz bir şekilde. "Nasıl canım? Kalkalım mı? Eve gidelim hadi, rahat ederiz, ya da dur park bulalım oraya gidelim, sohbet ederiz." dedi Sanem, şuan Minel'i kapalı bir ortama sokmak istemezcesine. Tereddütle kalktı sandalyesinden ve Minel'in yanında ki sandalyeye oturup sırtını sıvazladı. "Hayır kötü değil, iyi bir his. Güzel bir his." dedi yönünü hafif ona dönerek. Yüzbaşı’nın kendisini izlediğinden bi haber..
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD