6 bölüm

1490 Words
"Masum'un ölümü" Baran... Eliyle gözünü kapatmaya çalışarak yataktan kalktı. Kimdi bu sabah sabah camları açan diye hayıflanıyordu. Kendi evinde olmadığı fark etmesi belki birkaç saniyesini almıştı. Çünkü başı deli gibi ağrıyordu. Telefonun saatine baktığında neredeyse akşam olmak üzereydi. "O son şişeyi açtırmayacaktım" dedi kendi kendine. Yatakta uzanan yarı çıplak kadına baktı. Buda kimdi? İsmini hatırlamaya çalışmak boşunaydı, büyük ihtimalle gece tanıştığı kızlardan biriydi. Ama sağlam paralı bir hatun olmalıydı. Çünkü boğaz manzarasını sanırım dokuzuncu kattan görüyordu. Belki eskort bile olabilirdi. Hatırlamıyordu. Yine zom olmuştu. Yerdeki kıyafetlerini topladı. Pantolonunu üstüne geçirdi. Telefonundaki yirmiye yakın cevapsız aramayı evden çıkarken görmüştü. "Hatunu uyandırmadan ufak ufak kaçmakta fayda var" dedi gülerek. Uzun sarı saçlarını düzeltti. Kaslı, uzun boylu, zengin ve her kızın hayalindeki beyaz atlı prensti. Ama beyaz atı yoktu. Hatta arabasının nerede olduğunu bile bilmiyordu. Asistanından gelen sonsuz mesajlara bakarken günün pazartesi olduğunu ve babasının kendisini aradığını anladı. Taksi çevirip atladı. "Babam beni arıyor sanırım" dedi telefonun ucundaki kadına. "Beni bir saat daha oyalarsan sana o kırmızı ayakkabıları alırım" Önce evine geçti. Hizmetçi kız kapıyı açtı. Hemen yukarı çıkıp hızlı bir duş almalı, üstünü değiştirip şirkete geçmeliydi. Baran... Levent'in arkadaş grubundaki en eğlenceli, en umursamaz kişiydi. Mavi gözleri ile kızların başını döndürürdü. Ergenliğinden beri tek arzusu kadınlardı. Aslında tek ilgi alanı... Babasının şirketinde Proje müdürü olarak çalışıyordu ama bu göstermelik bir pozisyondu. Babası devamlı başını belaya soktuğu için gözünün önünde durmasını istemişti. Özgür ruhlu bir adamdı. Masa başı işler ona göre değildi. Ama babası kredi kartlarını iptal edip altındaki arabasını alınca buna mecbur kalmıştı. İşinin güzel yani seksi, güzel asistanları olmasıydı. Ve Baran bunu hep kullanmayı bilmişti. Tabi en sonuncuyla sevişirken abisine yakalana kadar. Babası durumu öğrenince önce çok sinirlenmiş sonrasında da yıllarca kendisine asistanlık yapmış olan Meral Hanım'ı atamıştı. Fedai Bey birkaç yıldır şirket işlerini bıraksa da bir eli hep onların üstünde olmuştu. Ancak Baran'ın şansı her zaman ki gibi yaver gitmiş ve işin komik tarafı Meral Hanım ve Baran oldukça iyi anlaşmışlardı. O Baran'ı koruyor, Baran'da ona istediği zamanlarda izin veriyor. Pahalı hediyelerle şımartıyordu. Duştan çıkıp beline havlusunu doladı, dolaptan güzel fiyakalı bir gömlek ve pantolon çıkardı. Bu esnada da en yakın arkadaşı olan Doruk'u arıyordu. "Oğlum benim arabam nerede lan?" dedi Baran gülerek. "Kafam davul oldu, daha uyanalı bir saat olmadı" "Yuh lan hala uyuyor muydun? Sen gece o kızı alıp gittin. Arabayı da bana bıraktın. Ama çok sarhoştum, mekânın otoparkındaydı" dedi Doruk gülerek "Manita nasıldı?" "Siktir et manitayı kafam fena zonkluyor, ne bok içirdiniz lan bana dün gece?" "Biz mi içirdik oğlum? Neyse kapatıyorum Yasemen'i alacağım. Dün geceyle ilgili ağzını açma, ağzına ederim senin" 'Pısırık' diye düşündü Baran gülerek. Üstünü giymiş alt kata inmişti bile. "Senin arabanı alıyorum" diye bağırdı, bahçede güneşlenen kadına. Yasemen... Gece üçe geliyordu. Hala çizim masasının başında oturmuş bir şeyler karalıyordu. Sanatçı ruhu onu asla uyutmazdı. Belki de kendisi uyumak istemiyordu. Beyoğlu'nda küçük stüdyo bir dairede tek başına yaşıyordu. Diğerlerinden farklıydı. İçine kapanıktı. Kimseyle konuşmazdı, tek arzusu çizim yapmaktı. Karikatürist olmuştu. Yeni baskı için bir aile draması çiziyordu. Kendi başına olmayı seven bir kızdı. Levent'in grubundaki en sessiz kişiydi. Arkadaşları olsa da insanlarla pek bir şey paylaşmaz, kendi içinde yaşardı her şeyini. Çizim yaptığı tableti bırakarak kurşun kalem aldı. Karikatür çalışmalarını genelde tablet üstünden yapsa da bazen kaleme dokunmak, eline bulaşan siyahlık daha iyi hissetmesine yardımcı oluyordu. Çizim yaptığında rahatlasa da çoğunlukla aklına babası gelirdi. Her seferinde İşletme eğitimini bırakıp güzel sanatlara geçmesine babasının ne denli kızdığını hatırlardı. 'Ressam olacağım ben' diye işletmeyi bıraktığında babası onu evden kovmaktan beter etmişti. Aslında Yasemen ressam olma niyetiyle başlasa da bunu başaramamıştı. Hala mezun olmamıştı ve insanlar onun çizdiklerini anlamıyordu. Sonra daha güzel bir şey bulmuştu kendisine. Karikatürler... Babası onu evlatlıktan reddedecek konuma gelse de Yasemen dediğini yapmıştı. Ama resmi de bırakmamıştı. Kendi sanat galerisini açacak kadar çok tablosu vardı, onları satmak için can atıyordu. İnsanlar onu takdir etsin istiyordu. Birileri onu takdir etsin... Ailesi onu takdir etmemişti ama birileri yanında olsun ve onu sadece kendisi olduğu için sevsin istiyordu. Güzel bir kızdı, iri kahverengi gözleri vardı. Dolgun dudakları da ona farklı bir hava katıyordu. Yuvarlak yüz yapısı, siyah saçları ile güzeldi ama Yasemen asla kendisini güzel hissetmiyordu. Küçükken çirkin ördek yavrusu gibi hissetmesinin en yegâne sebebi diş tellerinin olması ve herkesin bununla alay etmesiydi. Büyüyüp genç kız olduğunda da özgüveni gelişmemişti. Kendisini diğer kızların yanında çirkin ve sevilmeyecek hissediyordu. Telefonunun ekranından saati kontrol etti. Bu gece bunu bitirmeliydi. Ama kafasını çizime veremiyordu. Kilit ekranında kızıl saçlı bir adamla sarılmış fotoğrafı vardı. Bu sevgilisi Doruk'tan başkası değildi. Çocukluk aşkı... Yasemen kendisini bildi bilesi Doruk'u sevmişti. Hayatında ondan başkasına yer yoktu. Lise birinci sınıfa başladığında onu koridorda görmüştü. Ve o an tutulmuştu. Sivilceleri olan kızıl saçlı bir çocuktu. Kendisi gibi görmüştü onu kendisine benzetmişti. Dış görünüşleri için yadırganacak iki kişiydiler ama Doruk arkadaş canlısıydı, komikti, özgüvenliydi, şeytan tüyü vardı. Zamanla tanıdıkça Yasemen ona daha çok bağlanmıştı. Aralarında arkadaşlık dışında bir şey olmasa da onu uzaktan sevmişti. Kızlarla takılması canını acıtsa da Doruk'a yakın olmak için grubun içinde kalmıştı. Onun Levent'in grubunda olmasının tek sebebi Doruk'tu. Doruk... Beyoğlu'nun dar sokaklarında lüks aracıyla ilerlemeye çalışırken genç adam pek sinirliydi. Sinirinin kaynağı sürekli yolları mantarla kapatmalarıydı. Kız arkadaşının bu hizbe binada oturmasına da kızıyordu. Yasemen'in evinin önüne park etti. Araçtan inip bir sigara yaktı. Sabaha karşı uyuduğundan beyni zonkluyordu. Ama en azından Baran gibi başkasının evinde uyanmamıştı ve yanında yatan hatunun adını hatırlıyordu. Hoş Doruk sevgilisi olduğu için daha tedbirli davranıyor, başına bela olacak hatunlardan uzak duruyordu. Sigarasından bir fırt daha çekti. Karşıdaki apartmandan çıkan iki kızın kendisine baktığını fark edince güneş gözlüklerini çıkarıp onlara gülümsedi. Her ortamda ilgi çekmek gibi bir yeteneği vardı. Yasemen eli kolu çizimlerle dolu merdivenlerden inip aracın arka kapısını açtı. "Hani bırakmıştın aşkım?" dedi sigara içen sevgilisine. "Benimle arabam var diye çıkıyorsun sanıyorum" dedi Doruk sigarayı atarak. Yasemen'e sarıldı. "Hala babanla konuşmamakta bu hizbe apartmanda oturmaya ve resimlerini satmaya çalışmaya devam mı?" Doruk bu soruyu her hafta soruyordu. Ama Yasemen babasından daha inattı. Onu evlatlıktan reddetmekle tehdit eden bir adamla uğraşmayacaktı. Aynı anda birkaç işle birlikte uğraşacak kadar da yoğundu ve babasıyla uğraşmaya dermanı yoktu. Mimar Sinan'da Resim bölümünde okuyordu. Babası eski kafalı bir adamdı. Sanatla karnını zor doyurursun demişti kızına. Yasemen bir dönem sokaklarda kara kalem resim yaparak geçinmişti. Çok gururluydu. Çok fazla inatçıydı. Kendine has sorunlarını insanlara anlatmazdı. Hayatında sadece Doruk'a yer vardı. Çocukluk aşkına... Lisedeyken daha da içine kapanık bir kızdı. Sadece resim çizer, kendisini sayfalarca çizimle anlatırdı. Bu hayatta en çok sevdiği şey resim çizmek ve Doruk'tu. İşletmeyi bıraktıktan sonra yakınlaşmış ve sevgili olmuşlardı. Doruk ona iyi geliyordu. Onu seviyordu ama bu sadece Yasemen'in bildiği kısımdı. Aslında çok sevdiği güvendiği adam onu aldatıyor, aptal yerine koyuyordu. Sadece ailesi onayladığı için onunla çıkıyordu. "Teslim geçmemiş miydi?" dedi Doruk Beyoğlu'ndan çıkmışlardı. Beşiktaş istikametine doğru gidiyorlardı. "Aslında teslim geçen haftaydı. Profesör ile görüştüm. Ek süre verdi" dedi Yasemen siyah saçlarını düzelterek. Makyaj çantasını çıkardı. Dolgun pembe dudaklarına kırmızı ruj sürdü. "Oldu mu?" dedi Doruk'a dönerek. Ama Doruk onu öperek rujunu bozmuştu bile. "Ama Doruk" Tekrar rujunu sürdü. Dudaklarını yaladı, yuvarlak yüz hatları oldukça güzeldi. Kahverengi yuvarlak gözleri de Türkan Şoray'ı andırıyordu. "Sana tabloyu göstereyim mi?" Yasemen arka koltuğa bıraktığı tabloya uzandı. Kâğıt bir ambalaja sarmıştı. Bantlı yerlerinden kaldırıp ambalajı çıkardı. "Çok kıymetli Nefes Ahu Yıldırım Kadiroğlu bunu görünce ne yapacak bakalım" dedi gülerek "İspanyol ismi gibi oldu. Kadın koca bulunca onunda soyadını aldı" Tabloya şöyle bir baktı, kendi yapmasına rağmen mest olmuştu. Doruk'a nasıl olmuş der gibi baktı. Doruk'un gördüğü şeyden bir şey anlamadığı ortadaydı ama kız arkadaşını bozmamak adına güzel olmuş dedi. "Adını ne koymuştun tablonun?" dedi Doruk ciddi manada tabloya bakarak. Yüksek bir merdivenin dibinde yatan beyaz elbiseli bir kız vardı. Elbisesinin bir kısmı kan olmuştu. Başında da toplanmış onu izleyen bir sürü suliet vardı. Hiç birinin yüzü belli değildi. Her şey bir sis bulutunun ardındaydı. "Masum'un ölümü" dedi Yasemen tabloya bakarak. "Bunu rüyamda gördüğüme inanabiliyor musun? Ahu hoca eminim buna bayılacak" Okulun bahçesinden geçtiklerinde Yasemen araçtan indi. Doruk'ta işin ne kadar süreceğini bilmediğinden arabasını park etti. Bir sigara yaktı. Bahçede öğrenci doluydu. Genelde çok artist olan güzel sanatlar öğrencilerden hoşlanmıyordu. Hepsi öyle değildi elbette. Ancak pek kafası okul işlerini almazdı. Okulun bahçesindeki kafeye geçti. Yasemen çıkana kadar onu bekleyecekti en azından biraz keyif yapmalıydı. "Latte alabilir miyim?" dedi garsona el sallayarak. Çok fazla sigara tüketen biriydi. Yeni bitirmişken bir tane daha yaktı. Genelde sigaralarını özel yaptırır, özel tütün sardırırdı. Telefonunun titrediğini fark edince elini cebine attı. Ekranda 'Peder Bey' yazıyordu. Doruk ve babası zoraki bir ilişki içindelerdi. Doruk babasından gerçek manada nefret ediyordu. Ölse bir gram üzülmeyeceğine adı kadar emindi. Babası her daim parayı ondan önde tutmuştu. Yasemen ile ilişkiye başlaması içinde onu zorlamıştı. Çünkü ucunda kendi menfaati vardı. "Neredesin sen? Neden ofise uğramadın bugün?" dedi babası bağırarak. Oğluna pek düzgün davrandığı söylenemezdi. Ama Doruk'ta onu umursamıyordu. Aile de göze batan tek kişi kendisiydi. Dört çocuğun en ufağıydı. Baran gibi babasından çekinmiyor aksine babasına ters gidebilecek her şeyi yapıyordu. Her ne kadar Yasemen ile ilişkisi onun eseri olsa da zaman geçtikçe ona bağlanmıştı. Hayatta karşılıksız onu seven tek kişi olduğundan Yasemen'i karşı savunmasızdı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD