Zorlu Yolculuk ve Fısıltıların Gücü

1013 Words
Kaçış ​Ayaz kesiciydi. Hakkâri gecesi bıçak gibiydi. ​Asmira titredi. Soğuktan değildi. Korku. ​Asi, zorlu patikalarda ilerliyordu. Kar derinleşiyordu. Atın nal sesleri, çevredeki sessizliği kesiyordu. Her adım, yakalanma riskini artırıyordu. ​Mert, Asi’nin sırtında zorlukla tutunuyordu. Yaralıydı. Bacağındaki bandaj, kara bulanmıştı. Kan. ​Asmira öne eğildi. Yelek, çizmeler, puşi. Bir gölgeydi. Ama ağır bir gölge. ​“Dayan,” diye fısıldadı. Sesini rüzgâr yutuyordu. ​Mert inledi. Acı, sessizliğe karıştı. ​“Ne kadar kaldı?” Mert’in sesi kuru ve kısık. ​“Sessiz ol,” dedi Asmira. “Konak uyanmıştır.” ​Takip,avlu ,konağın ortasında, Berdel masası. ​X işareti. Kaba. Keskin. Açık bir isyan. ​Ağa’nın sesi yankılandı. Gök gürültüsü gibi. Duvarlar titredi. ​“Kız kaçmış! Asi de yok!” ​Baran öfkeyle tüfeğini kavradı. O biliyordu. O gece Asmira’nın yalanını yutmuştu. Şimdi bedeli ödüyordu. ​“Peşine düşün! Her yeri arayın! Canlı bulun!” ​Kar, çizme sesleriyle ezildi. Köpekler havladı. Takip başlamıştı. Kanın bedeli ödenecekti. ​Rota ​Asmira biliyordu. Büyük yollar kapalıydı. ​Rota: Yeraltı Hattı. Eski kaçakçı patikaları. Kayalıklar. Mağaralar. Kimsenin bilmediği, aşiretlerin bile korktuğu yerler. ​Asi kayalara tırmandı. Her kas gerilmesi, Mert’e yeni bir acı veriyordu. ​“Ne yapıyorsun?” Mert fısıldadı. ​“Seni güvenliğe götürüyorum.” ​“Bu güvenli değil. Bu… intihar.” ​“İntihar,” dedi Asmira, rüzgâr yüzünü yaladı. “Konakta kalmaktı.” ​Durdular. Küçük, loş bir mağara. Soğuk, kemik dondurucu. ​Asmira, Mert’i dikkatle yere indirdi. Sedye yoktu. Sadece kaya ve kar. ​Mert’in ateşi yükseliyordu. Yarasından enfeksiyon yayılıyordu. ​Asmira, yaraya baktı. Ciddiydi. Kendi imkanlarıyla temizledi. Bıçağını ısıttı. Dezenfekte etti. ​Mert’in dişleri kenetlendi. Acı, çığlık olup mağaranın duvarlarına çarptı. ​“Neden… bana yardım ediyorsun?” Mert titredi. ​Asmira, gözlerini ondan kaçırdı. Dışarıdaki rüzgar, mağaranın girişindeki çamurlu toprağı yaladı. ​“Çünkü,” dedi Asmira. Sesi bir fısıltıydı. “Senin kanunların, benimkilerden daha temiz.” ​Gölge ​Kapı rüzgârla çarptı. ​Mert başını kaldırdı. “Bir şey var.” ​Asmira hızla kalktı. Asi huzursuzdu. Dışarıdaki sesler yaklaşıyordu. İnsan sesleri. ​Baran’ın adamlarıydı. Patikada hızla ilerliyorlardı. ​Mağaranın girişi dardı. Asmira, elinde bıçakla kayaların arasına sinmişti. ​Konuşmalar yaklaştı. ​“İz burada kesilmiş. At izleri yeni.” ​“Bu yol... Bu lanetli yoldan gitmiş olamaz.” ​Baran’ın gür sesi. Öfkeli. “Mağaraları kontrol edin! Her taşın altına bakın!” ​Asmira nefesini tuttu. Kalbi göğsünde gümbürdüyordu. Avuç içleri terlemişti. ​Mert, yarasına rağmen kıpırdadı. Silahı yoktu. ​Asmira, Mert’in gözlerine baktı. O an, iki farklı dünyadan gelen bu iki insanın kaderi mühürlendi. ​Bir gölge, mağaranın dar girişine vurdu. Elinde tüfek. Asmira’nın tam önünde. ​“Orada kim var?” ​Asmira’nın parmakları bıçağın kabzasına yapıştı. Nefesini tuttu bı süre bekledi. Gölgenin sahibi, yüzü puşiyle kaplı, iri bir adamdı. Gözleri mağaranın loşluğuna alışmaya çalışıyordu. Silahı, Asmira'nın üzerine çevrili, hazır bir tehditti. ​Asmira, anlık bir karar verdi. Ne Mert'in ne de kendisinin kaçış şansı vardı. Geri çekilmek, yakalanmak demekti. ​Harekete geçti. ​Bıçak, Hakkâri gecesinin bıçağından daha keskin bir hızla fırladı. Kolunu uzattı ve bileğiyle hafif bir bilek hareketi yaparak, adamın tüfeği tutan elini hedef aldı. ​Şrak! ​Çarpışmanın sesi, mağaranın yankılanan sessizliğini deldi. Adamın parmaklarına isabet eden bıçağın ucu, beklenmedik acıyla adamı yerinden sıçrattı. Tüfek elinden kayıp, karla kaplı zemine düştü. ​Adam küfürler savurarak geriye sendeledi. Acıdan gözleri yaşarmıştı. Bu sırada Asmira, bir gölge gibi kayaların arasından sıyrılıp dışarı fırladı. Düşen tüfeği almak için eğildi ama adamın hızla toparlandığını gördü. ​"Buradalar! Vuruldu!" diye bağırdı adam, sesinin boğukluğu karın ve rüzgârın sesine karışarak patikada yankılandı. ​Baran'ın adamları telaşla sesin geldiği yöne koşmaya başladılar. ​Asmira, tüfeği bıraktı. Silah sesi, diğerlerini buraya daha hızlı çekerdi. Tek şansı, düşmanın beklemediği hız ve patikaların karmaşıklığıydı. Hızla mağaranın girişine geri döndü. ​Mert, yerde zorlukla nefes alıyordu, ancak gözlerindeki korku gitmiş, yerini hayranlık ve panik karışımı bir ifade almıştı. ​"Koş!" diye fısıldadı Asmira. ​Mert, dişlerini sıktı. "Yürüyemem. Sürünürüm." ​"Hayır," dedi Asmira, kararlılıkla. Eğildi ve güçlü kollarıyla Mert'in yaralı gövdesini kavradı. Onu sırtına yükledi. Ağırlık, omuzlarını zorladı ama sarsılmadı. "Beni yavaşlatma." ​⛰️ Tırmanış ​Mağaranın diğer ucunda, bir deliği fark etmişti. Yeraltı Hattı'nın bir koluydu. ​Asmira, Mert'i sırtında taşıyarak dar geçitten geçti. Geçit, aşağıya doğru inen, ıslak ve buzlu bir yarıktı. Her kayma, düşme tehlikesi demekti. Mert'in ateşi onu zorluyor, ara sıra inlemeleri Asmira'nın kulağına ulaşıyordu. ​Dışarıda, Baran'ın adamlarının ayak sesleri ve öfkeli bağırışları netleşmişti. "Nerede o ibne? Patika aşağıya bak! İzi kaybetmeyin!" ​Asmira, geçidin sonunda daha geniş bir mağaraya ulaştı. Burası, kaçakçıların yüz yıllardır kullandığı, dar, karanlık ve nemli bir tünel sistemiydi. Hava, toprağın ve ıslak taşın ağır kokusuyla doluydu. ​Mert, bilinci yarı açık, fısıldadı: "Neredeyiz?" ​"Derinlerde," diye cevapladı Asmira. "Ağanın güneşi buraya işlemez." ​Bir süre sessizce yürüdüler. Sadece Asmira'nın ağır nefesleri ve taşlardan damlayan suyun sesi duyuluyordu. Sonunda, Asmira bir köşede durdu. Mert'i yavaşça yere indirdi. ​"Dinlenmeliyiz," dedi. "İlerideki koldan büyük mağaraya geçeceğiz. Oradan da köye inen eski bir patika var." ​Mert, titreyen eliyle Asmira'nın elini tuttu. Yüzü terden ve ateşten parlıyordu. ​"Baran... o seni yakalarsa," sesi kesildi. ​Asmira, elini çekti. Gözleri Mert'in gözlerine kenetlendi. İlk defa, gölge değil, kendi yüzü görünüyordu. Yorgun, kararlı ve hüzünlü. ​"Biliyorum," dedi. Sesi artık rüzgârın yuttuğu bir fısıltı değildi. Sert ve kesindi. "Berdel masasına dönmek, ölmekten beter." ​"Peki ya neden... Benim kanunlarımın temiz olduğunu söyledin?" diye sordu Mert, son bir güçle. ​Asmira, tünelin karanlığına baktı. "Konak'taki kanunlar... kadınların kanıdır. Senin kanunlarınsa... senin kanınla yazılıyor. Ben, hayatımı kendi kanımla yazmak istiyorum." ​⏳ Nefeslenme ​Tam o anda, tünelin girişinden bir taş yuvarlandı. ​Bir ses duyuldu. Köpek havlaması. ​Asmira'nın gözleri irileşti. Ağa'nın tazılarıydı. Koku izini kaybetmemişlerdi. ​"Hemen!" diye emretti. Mert'i yerden kaldırdı. "Bir saniyemiz bile yok." ​Tünelin sonuna doğru koştular. Asmira'nın kalbi göğsünü dövüyor, ciğerleri havayı yakıyordu. Tam köşeyi döndüklerinde, büyük bir kaya parçasıyla engellenmiş, dar bir geçit gördüler. Geçidin ötesinde bir ışık süzülüyordu.Gecenin karanlığına açılan bir delik. Özgürlük. ​Ama önce o kayayı hareket ettirmeleri gerekiyordu. Ve arkalarından gelen tazıların sesi, bir ölüm fısıltısı gibi yaklaşıyordu. ​
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD