BÖLÜM 2 — “Sustuğum Yer”

534 Words
Savaş: O çukurun başına geldiğimizde önce bölgeyi taradım. Yer sertti, kar hâlâ kalın. Telsizden gelen bilgi sınırlıydı ama sivillerin bölgeye bu kadar yaklaşmış olması beni anında gerdi. Kimin sorumsuzluğuydu, kimdi bu üç kişi? Gözlerim aşağıya kaydığında o an Zaman durmadı, bıçak gibi kesildi. Seher. İşte oradaydı. Karda yatıyordu ama gözleri açıktı. Yıllar önce “çocuk” diyerek sırtımı döndüğüm kadın… Şimdi orada, karın içinde yatıyordu. Ama çocuk değildi artık. Gözleri büyümüştü. Yüzündeki o eski naz, yerini acıya bırakmıştı. Ve o an içimde tanımlayamadığım bir şey kıpırdadı. Tanımamış gibi yaptım. Bir kelime bile etmeden başımı çevirdim. Çünkü eğer bir şey söyleseydim sesinde hâlâ eski Seher’i bulursam kalbim çözülürdü. Benim için bu görevler, sınırlar, disiplin; bir parça kalbin susmasıyla yürürdü. Ama o, o gözlerle bakarsa ben susamazdım. “Tuğrul, sen gir,” dedim. Sesi bile çıkmasın istedim. Ben görmeyeyim, duymayayım. Çünkü Seher hâlâ tehlikeydi benim için. Tuğrul şaşkınlıkla döndü bana. “Komutanım?” Gözleri ‘sen onu tanıyorsun’ diyordu. Ama ben bakmadım bile. Tekrar söyledim: “Sen ilgilen.” Tuğrul aşağı indiğinde, gözlerimi bir an çukurdan kaçırdım. Ama kulaklarım, onunla Seher arasındaki konuşmaları yakaladı. Sesindeki tanıma Seher’in ona güvenle yaklaşması… Boğazımda bir düğüm oluştu. O düğüm, yıllar önce “beni bir daha arama” dediğim anın yankısıydı. Ben öyle demiştim. Sert, umursamaz ve acımasızca. Çünkü Seher’le birlikte olmak, benim koruma duvarlarımın yerlebir olmasıydı. Onu sevmiştim. Evet. Ama korkmuştum da. ** Yukarı çıktıklarında ilk sarılan o adam oldu. Can. Sarılışına tahammül edemedim. Omzuna yaslanışı… Adamın ona “Gün ışığım” deyişi İçimi kemirdi. Neydi bu yakınlık? Seher’in gözlerindeki o sıcaklık,benimle birlikteyken bu kadar parladığını hiç hatırlamıyordum. Ben onun gözlerinde hep ‘tedirginliği’ görmüştüm. Ama Can’a baktığında güven vardı. Kabul edilmişlik. Belki de sevgi. Can’a haddinden fazla yakın oluşu, kalbime ince bir kıskançlık iğnesi sapladı. Ben hâlâ Seher’in o “çocuk” yanını bırakmadığını düşünüyordum. Ama çocuklar bu kadar güzel parlamazdı. Bu kadar güçlü duramazdı. Ve başka bir adamın yanında böyle huzurlu görünmezdi. ** Elif’i gördüm sonra. İlk geldiğimizde dikkat etmemiştim ama onu da tanımıştım. Üniversitede gölgede kalırdı. Sessiz, silik, hep arka planda. Ama şimdi zaman ona zarafet katmıştı. Güzelleşmişti. Ama hâlâ bir çocuğun iç dünyasında yaşıyor gibiydi. Bakışları ürkekti. Beni tanıdı mı bilmiyorum ama ben onu tanımazlıktan geldim. Tıpkı Seher gibi. Çünkü o dünyadan kaçmıştım ben. Artık kimseye ait olmak istemiyordum. Hiçbir anıya. ** Tuğrul yukarı çıktığında yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Seher’e farklı bir gözle bakıyordu. Sadece görev gibi değildi. O eski mesafeli Tuğrul gitmiş, yerine daha sıcak bir adam gelmişti. Ve ben bunu da kıskandım. Onu çukurdan ben çıkarsaydım ne olurdu? Göz göze gelseydik bir şey değişir miydi? Belki de değişmemeliydi. Çünkü ben hâlâ doğru düzgün sevmesini bilmiyordum. Sevgim hep suskun, hep yarım, hep zarar vericiydi. Ve Seher, artık zarar görmeyecek kadar güçlüydü. ** Gece çökerken Tuğrul yanıma gelip rapor verdi. Gözleri bir şey saklıyordu. Ben farkındaydım ama üstüne gitmedim. “Sana bir şey diyeceğim,” dedi sessizce. “Seher, artık senin hatırladığın Seher değil.” Sadece başımı salladım. “Biliyorum.” Ama aslında bilmiyordum. Çünkü hâlâ o sesi hatırlıyordum. Kırılgan, ince, ürkek sesiyle bana sarıldığı o ilk geceyi. Kızarmış yanaklarını. “Ben seni hiç üzmem,” deyişini. Ona en çok neyi yapmıştım biliyor musun? Üzmeyi. Ve şimdi adını bile anmadan, kendimle yüzleşmek zorunda kalıyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD