Çiftlik

1361 Words
Yürüyerek geçtiği, uçsuz bucaksız yeşil arazilerin ortasındaki tozlu yolda kısa bir an durup, nefeslendi. Omzundaki askılı bir valizden başka bir şey yoktu elinde. Şehrin bir hayli dışında kalan, bir çiftliğe gidiyordu iş için. Biraz nefeslenince, etrafına bakındı. Kuş uçmaz kervan geçmez deyimini hakkıyla veren bir yerdi. Üzerindeki gömleğin kollarını biraz daha yukarı doğru sıvayıp, önündeki bir kaç düğmeyi açtı. Yaz aylarının ilk zamanları olmasına rağmen bulundukları bozkırın şartlarında epey bir sıcaktı hava. Uzun zamandır yürümenin de etkisiyle, terlemişti. Hem yüzünden hem de boynundan süzülerek akıyordu tuzlu sular. Valizini yere koyup, fermuarını açtı ve içinden bir tişört çıkarttı. Güzelce açıp, yüzündeki ve boynundaki terleri sildi. Bunu yaparken bir yandan da onu buraya getiren kadere homurdanarak sövüyordu. Ah şu işler diye içinden sövmeye devam ederken, elindeki tişörtle işi bitince valize aldığı gibi değilde, gelişi güzel tıktı. Fermuarı kapayıp yeniden omzuna taktı valizini ve yola düştü. Telefonununda şarjı bitmişti. ‘Bitmeseydi müzik falan dinlerdim’ diye düşündü. ‘Elektrik bari vardır inşallah’ diye de geçirdi içinden. Fazla yamaçlı olmayan bir tepeyi aşınca nihayet çiftliği görebilmişti. Derin bir nefes alıp, hızını biraz daha arttırdı. Gider gitmez soğuk bir su isteyecekti. Feci halde susamıştı. Dili damağına yapışmış, dudakları bile çatlamıştı az çok. Bahçe kapısına yaklaştığında açıp içeri girdi. Geniş bir bahçeydi burası. Evin yan tarafında da ahır vardı galiba. Etrafta keçi, koyun, tavuk ne ararsan vardı. Evin büyük kapısına doğru ilerleyip, bir kaç kere vurdu. Az sonra yavaşça açıldı kapı. Kapı açılırken de bir baş kenardan uzanmış ona bakıyordu. Adamla göz göze geldi, Kartal. Epeyce yaşlı biriydi. Adam kapıyı tamamen açtı ve Kartal’a bakmaya başladı. “Buyrun, neden gelmiştiniz?” Kartal öyle bir geçerken uğradım diye espri yapacaktı şimdi. Sinirleri epeyce bozulmuştu. “Adam arıyormuşsunuz çiftlikte çalışacak. Onun için geldim ben.” Yaşlı adam baştan aşağı süzdü Kartal’ı. Gençti, gücü kuvveti de yerindeydi ama ne işi olurdu böyle bir adamın küçücük çiftlikte. Hanımı almazdı bu adamı, kesin. Verecekleri üç kuruş paraydı zaten. Bütün işleri de o yapacaktı. Tamah edeceğini sanmıyordu. Yine de bir hanımı görüşse iyi olurdu. Ondan habersiz iş yapması doğru olmazdı. “Gel bakalım genç adam. Hanımım biraz gezintiye çıktı az sonra gelir.” Kenara çekilerek Kartal’ın geçmesi için yolu açtı. Kartal omzundaki valizi eline alıp, avluya benzeyen yere geçti. Hemen köşede karşılıklı duran iki sedir vardı. Yaşlı adam sedirlerin yanına giderken, Kartal da onu takip etti. “Gel otur burada da biraz dinlen. Bende sana bol köpüklü soğuk bir ayran getireyim.” Kartal başını sallayıp, sedirlerden birine oturdu. Mabadı rahat bir yer görmüştü artık. Valizini açıp, yolda gelirken terini sildiği tişörtü çıkarttı tekrar. Gömleğinin bir düğmesini daha açarken, gelişi güzel terini sildi. Elindeki tişörtü yine aynı şekilde valizine tıkıp, fermuarı kapattı. Etrafına bakınmaya başladı. Hemen sol tarafında bir kapı vardı. Büyük ihtimalle ahıra içerden gidilen kapıydı. Başını kaldırıp, eve baktı. İki katlı oldukça bakımlı bir evdi. Yaşlı adam çok geçmeden yeniden göründüğünde elinde büyük bir bardakta ayran vardı. Etrafa bakmayı bırakıp, avına kitlenen avcı gibi ayrana bakmaya başladı. Dili damağı kurumuştu nihayetinde. Yaşlı adam yanına gelince ayranı uzattı. Hemen bardağı eline alıp, başına dikti. Kana kana beş saniyede içmişti ayranı. Bardağı ağzından çekerken, epey bir memnundu halinden. “Eee anlat bakalım genç adam, nereden geldin, kimsin, necisin?” Kartal, ağzını elinin tersiyle silip, yaşlı adama baktı. “Civrili köyünden geliyorum. Yakın değil buraya ama uzak da sayılmaz. Öyle kahvede otururken duymuştum bu çiftliğe çalışan arandığını. Yapacak bir işim yoktu benim de, kalktım geldim.” Yaşlı adam başını sallayarak anladığını belirtti. “Benim adım Yusuf oğlum. Yıllardır bu çiftlikte eşimle birlikte dururuz. Önceki hanımımız Birgül hanımdı. O ölünce buralar yeğeni Berşan hanıma kaldı. Onunda kocası vefat edince buraya geldi temelli olarak. Yetiyorduk işlere de malum yaşlılık gelince yetişemez olduk. Ben dediydim hanımıma birini alalım diye. Şehre epey uzak olduğundan senden başka gelen olmadı.” Kartal başını salladı. Epeyce yol yürümüştü buraya gelmek için, otobüsten inince. “Benim kimim kimsen yok amca. Çalışırım burada, o konuda bir sıkıntınız olmasın. İki güne bahane bulup kaçmam. Hem gürültüden uzak mis gibi yer bulmuşum.” Yusuf amca hayırlısı diye söylendi. Böyle genç birini hanımı çalıştırmazdı ona göre. “Yaşın kaç evlat? Gençsin bayağı.” Kartal, Yusuf amcaya baktı. “24 yaşındayım amca.” Genç olduğunu tahmin etmişti zaten Yusuf amca. “Bayağı gençsin. Hanımım çalıştırır mı seni bilemem, hayırlısı olsun ne diyelim?” Kartal çatık kaşlarla baktı Yusuf amcaya. “Neden çalıştırmasın amca? Şimdiden bir kusurum mu oldu?” Yusuf amca gülerek sırtını patpatladı. “Estağfirullah oğlum, olmadı bir kusurun. Gençsin ama hanımım daha çok orta yaşlı birini istiyordu. Sen çekip çevirir misin bilemem. Bir de alacağın ücret var. Çok istersen yine çalıştırmaz seni.” Kartal, çatılan kaşlarını düzeltti. “Yok amcam ben çok para istemem. Hanımın ne kadar verirse o kadarı kafi bana.” Yusuf amca şaşkınlıkla baktı, Kartal’a. Eğer dediğinde doğruysa kendi de konuşurdu hanımıyla. Genç biri bütün işlere yetişirdi. “Hadi bakalım hayırlısı olsun. Seni gözü tutarsa alır hanımım.” Kartal buna cevap vermeyip etrafına bakındı. Saat epey bir ilerlemiş olmalıydı. “Ne zaman gelir hanımın? Uzak mı gittiği yer?” Yusuf amca yerinden kalkıp kapıya doğru gitti. “Yok gelir şimdi.” Sözlerini bitirip kapının iki kanadını da açtı. Arabayla gelecek galiba diye düşündü, Kartal. Fazla bir zaman geçmeden, nal sesleri duyuldu önce. Sonrada kapıdan kahverengi bir atın üzerinde bir kadın girdi. Kadın yuları Yusuf amcaya verip, çevik bir hareketle attan indi. Kahverengi uzun saçları vardı beline kadar örülü. Beyaz da bir elbise giymişti. Kartal bu kadar güzel bir kadın beklemiyordu kesinlikle. Ağzı bir karış açık kalmış kadına bakıyordu öylece. “Yusuf amca Ahlas’ın yemini suyunu verebilir misin? Bende üzerimi değiştirmeye gideyim. Nurdan sultan, yemeği hazırladı mı? Karnım epeyce bir acıktı.” Yusuf amca başını salladı. “Hazır hanımım hazır. Ben şimdi Ahlas’la ilgilenirim.” Kartal birbirleriyle konuşan ikiliye baktı. Görünmez falan mıydı acaba? Çünkü ona bakan yoktu. Hafifçe boğazını temizlediğinde Yusuf amcanın hatırına gelmişti. “Ah hanımım az kalsın unutuyordum. Bu genç adamın adı Kartal. Burada çalışmak için gelmiş.” Kartal kendisinden bahsedilmesiyle yerinden kalktı. Gözlerinde bariz bir hayranlıkla kadına bakıyordu. Berşan ona baktığında, gözleri adamın düğmelerinin açık olduğu göğsüne kaydı ilk. Kaşları çatılırken bakışlarını adamın gözlerine çıkardı. “Tamam Yusuf amca sen Ahlas’ı götür.” Yusuf amca atı ahıra doğru ilerletmeye başladı. Kapıdan çıktığında Berşan aynı çatılı kaşlarla, Kartal’a bakıyordu. “İçeri gelin, konuşalım.” Arkasını dönüp evin içine girdi. Kartal da hemen onu takip etti. Berşan önde Kartal arkada oturma odasına ilerlediler. Berşan koltuklardan birine otururken, eliyle de diğerini Kartal’ın oturması için gösterdi. Kartal gösterilen yere geçip otururken, gözleri Berşan’ın üzerindeydi. “Açık konuşmak gerekirse, orta yaşlı birileri gelir diye düşünüyordum. Siz çok gençsiniz.” Kartal yine açılan yaş muhabbetine karşın derin bir nefes verdi. “Sizde genç görünüyorsunuz hanımım. Bu yaş sıkıntısı nereden geliyor anlamadım?” Berşan bakmak istemese de halen açık olan ve kasların oldukça belli olduğu göğse baktı. Genç biri olmazdı işte şirazesi kayabilirdi. Dul biriydi ve genç birinin çiftlikte çalışması dedikoduya sebebiyet verebilirdi. “Ben otuz yaşındayım ve sizden büyük olduğuma da eminim. Ayrıca yüksek bir meblağ zaten veremem size. Buraya kadar boşuna zahmet etmişsiniz.” Kartal samimi bir ifadeyle gülümsedi. “Siz ne kadar verirseniz kafi, hanımım.” Berşan en güvendiği noktada tıkanınca bazı ağır şartlar ekleyip bir kural listesi ayarladı kafasında hızlıca. “Belirli kurallar vardır. Akşam yemeğinden sonra herkes yatar. Sabah erkenden kalkılır, şehre iki haftada bir inilir, televizyon da yok, bir de her yerde telefon çekmez.” Kartal başını sallayarak dinlemişti kuralları. “Sıkıntı yok hanımım. Sabah erken kalkarım ben zaten. Spor yapmak için. Akşamları da erken yatarım çoğu zaman. Şehire inileceği vakit alacaklarımın listesini ayarlar, alırım. Televizyon izlemeyi de sevmem. Arayacak kimsem de yok.” Berşan yenilgiyle bakındı sağına soluna. “Giyimine kuşamına dikkat et o zaman. Gömleğini öylece açıp gezme!” Kartal başını gömleğine indirip baktı. Açık düğmeleri görünce dudağına yerleşen bir sırıtışla kapatmaya başladı. “Emredersiniz hanımım.” Berşan sıkıntılı bir ifadeyle yerinden kalktı. “Birazdan yemek yiyeceğiz. Yemekler hep birlikte yenir burada. Üç kişiydik zaten şimdide dört kişi olduk. Yemek saatlerini kaçırırsan başka bir şey yemene izin vermez Nurdan sultan, haberin olsun.” Kartal’ın herhangi bir cevap vermesini beklemeden merdivenlerden çıkıp, üzerini değiştirmek için odasına gitti. Kartal giden kadının arkasından bakındı bir müddet. Güzel olduğu söylenmişti ama bu kadar güzel olacağını beklemiyordu. ‘Kocasının ölmesi yaramış kadına’ diye geçirdi içinden.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD