Yola Revan...

1148 Words
Emniyet kemerini taktıktan sonra arka koltuktaki yolcusunu kontrol etti. Güvenliğinin ve konforunun yerinde olduğundan emin olunca da yanındaki kadına "yolculuk başlasın o zaman" diyerek kontağı çalıştırdı. Bu yolculuk onun ilk uzun mesafeli yolculuğuydu. Çok iyi bir şoför olduğunu iddia etmese de kurallara bağlı oluşuna güvenirdi. İstanbul'dan başladıkları yolculuk, 1282 kilometre sonra sona erecekti. Eğer bir aksilik çıkmazsa 13 saatlik yolu dur kalk yaparak yaklaşık iki günde almayı planlıyordu. Kendisine kalsa bu süre daha da kısa olurdu. Uyku ile arası pek yoktu ve sadece bir şeyler yemek içmek ve depoyu doldurmak için mola verir, mümkün olan en kısa sürede yeni görev yerine varırdı. Ama 5 yıl önce henüz 54 yaşındayken Alzheimer ile tanışan annesinin ihtiyaçları oldukça zaman alıyordu. Neyse ki yolculuk boyunca onlara eşlik edecek olan bakıcıları Gülsüm hanım, genç kadının işini oldukça kolaylaştıracaktı. Hukuk fakültesini 6 yıl önce, 21 yaşındayken bitirmiş, 2 yıl süren avukatlık stajının ardından tecrübe edinmek için çalıştığı hukuk bürosu ile yollarını ise kazandığı savcılık sınavı ile ayırmıştı. İlk görev yeri şans eseri Bakırköy adliyesi olmuştu. Geçen ay yayınlanan kararname ile de Şanlıurfa'ya atanmış, 20 günlük mühlet izninde şehre gidip çevreyi tanımış, yaşayacakları evi tutup gerekli eşyaları temin etmişti. İstanbul'da yaşadıkları ev babasından kaldığı için burayı kapatmayı düşünmüyordu. Anne ve babası öğretmendi. Babasının ölüm haberini, okuma yarışında birinci olduğu için kırmızıya boyanan elmasını göstermek üzere, dedesinin dükkanına gittiğinde almıştı. Cama yazılan 'cenaze dolayısıyla kapalıyız' yazısını ilk başta anlayamamış ve komşu esnafa 'Cenaze ne demek Hasan amca?' diye sormuştu. Hasan bey babasının ölümünden bihaber küçük kıza nasıl açıklama yapacağını düşünürken patavatsız çarşı esnaflarından birisi dükkana dalmış ve " Hasan abi duydun mu, Yusuf öğretmen ölmüş. Kalpten gitmiş zavallı genç yaşta." demişti. Küçük kızı kimse tutamamıştı o dakikadan sonra. Üzerindeki kırmızı yağmurluğu ile ağlayarak eve doğru koşuşu kalmıştı mahallelinin zihninde. Hayatları, sonrasında oldukça zorlu geçti. Annesinin içine kapanması, okuldan eve, evden okula kurulmuş bir mekanizma gibi gidip gelmesi, tek çocuğunu, babasının prensesini kendi haline terk etmesi ve onun henüz 7 yaşındayken tanıştığı hayat ile mücadelesi, çoğu insanın kaldırabileceği cinsten değildi. Sonraki birkaç yıl içinde tek destekçisi olan dedesini de kaybedince iyice yalnız kalmıştı. 10 yaşına geldiğinde ise kendi kahvaltısını hazırlayan, önlüğünü ütüleyen ve annesinin kullandığı anti depresanların saatini hatırlatan olgun bir çocuktu. Liseyi yatılı okulda okumayı tercih etmiş, ardından da Ankara üniversitesi Hukuk fakültesini kazanarak şehri terk etmişti. Tekrar döndüğünde ise artık daha ağır bir sorumlulukla karşı karşıya olduğunu öğrendi. Annesinin tutarsız hareketleri, dışarı çıktığında sürekli kaybolması ve sürekli geçmiş üzerine konuşması üzerine gittikleri nörolog, ne yazık ki yaşına göre oldukça hızlı ilerleyen bir Alzheimer türü ile karşı karşıya olduklarını söylemişti. Gülsüm hanım ise bu teşhisten bir kaç ay sonra dahil oldu hayatlarına. Ailenin yeni üyesi Gülsüm; Nevin hanımın eli ayağı, onun ise yoldaşı olmuştu. Yaklaşık 5 saat sonra Ankara'da verdiler ilk uzun molalarını. Öğrenci iken tanışıp yakın bir dostluk kurduğu Zeynep ve sevgili eşi Hakan, onları zevkle ağırlamış, rahat etmeleri için ellerinden geleni yapmıştı. Geceyi geçirdikleri evden, sabah erken saatlerde ayrıldılar. Henüz gidecek oldukça mesafeleri vardı. Nevin hanımın ihtiyaçları için sık sık duruyor, Gülsüm hanım bu ihtiyaçları giderirken kendisi de kahve ve sigara eksiğini karşılıyordu. Sigaraya ne yazık ki annesinin hatalığını öğrendiği yıl başlamıştı. Çoğu içiciye göre tiryaki bile sayılmazdı. İki günde bir paketi ancak bitirir, sadece stresli olduğu zamanlarda standardın dışına çıkardı. Bir sonraki durakları ise Adana'ydı. Şehre yabancı oldukları için güvenlik açısından tek emniyetli yer olan Adalet bakanlığının misafirhanesini tercih ettiler. Öğleden sonra 2 gibi vardıkları şehirde, geceye kadar dinlenecek ve gece yarısından sonra yolculuklarına devem edeceklerdi. Misafirhanede yedikleri yemeğin ardından odalarına çıkmış ve yol yorgunluğunu atmak adına duş alıp uyumaya çalışmışlardı. Yeterince dinlendiklerine kanaat getirdiklerinde ise tekrar yola koyuldular. Şansına Nevin hanım beklediğinden de az problem çıkarmış ve yolculukları nispeten sakin geçmişti. Ancak sabaha karşı, üstelik hedeflerine oldukça yaklaşmışken, Bozova mevkiinde başına giren rahatsız edici ağrı sebebiyle yol kenarına çekmek zorunda kaldı. İlaç çantalarını incelediğinde her zaman kullandığı ağrı kesicinin bittiğini görünce şansına kızmış ve gözleri telefon ekranına bakmaya zorlanırken, güç bela nöbetçi eczanenin adresini öğrenmişti. Yol tarifine baktıktan sonra şehirler arası yoldan ilçe merkezine sapmış ve yaklaşık yarım saat sonra aradığı şeyi bulmuştu. İlçe görünüş itibariyle küçük bir yerdi. Şehirleşmenin yeni yeni başladığı yer, bir inşaat şantiyesini andırıyordu. Ana caddenin bir tarafı tek ve ya iki katlı müstakil yapılardan oluşurken, diğer tarafında çok katlı apartmanlar yükselmişti. Eczane müstakil yapıların bulunduğu tarafta küçük, şirin bir dükkandı. Kapıyı açıp içeri girdiğinde, müşteri geldiğini duyuran zil çalmış ve bu sese karşı baş ağrısı sebebiyle yüzünü buruşturmuştu. İçeride bir erkek bir de bayan iki çalışan vardı. Selam verip istediği ilacı söylediğinde kalfa ilacı bulmak için rafları aramaya başladı. Henüz aradığını bulamamıştı ki, gecenin sessizliğini yaran acı bir fren sesi duyuldu. İçeridekiler ne olduğunu anlayamadan iki adam eczaneye girip apar topar istedikleri şeyleri söylediler. Antibiyotik krem, batikon, gazlı bez, plaster, kuvvetli bir ağrı kesici ve pamuk diye sıraladıkları listeyi genç kız hızlıca hazırlamış ve korkuyla önlerine koymuştu. İçlerinden biri kalfayı yanına çağırıp kulağına bir şeyler söyledi ve aldıklarının parasını ödemeden çekip gittiler. İlçe görev yeri olmadığı ve henüz başlama yazısını almadığı için olanları soruşturmayı erteledi. Zaten bu kargaşaya karışacak hali yoktu. İlacını aldıktan sonra çalışandan bir bardak su istediğinde, genç kızın ellerinin titrediğine şahit oldu. Merak duygusu gittikçe kabarmaya başlamıştı ve daha fazla dayanamayarak az önce gelenlerin kim olduğunu ve neden ödeme yapmadıklarını sordu. Kalfanın bu meraklı müşteriye cevap vermek istemediği her halinden belliydi. Zira kaş göz işaretiyle genç kızı uyarıyor ve konuşmaması gerektiğini söylemeye çalışıyordu. Genç kız heyecanla konuşmaya başlayınca sözünü kesti ve oldukça soğuk bir şekilde onu ilgilendirmediğini ve bu gece gördüklerini unutması gerektiğini söyledi. Aksi takdirde kendisi için iyi olmayacağını da eklemişti. Aklına gelen ihtimaller arasında, gelenlerin terör bağlantılı olabileceği ve bölge esnafını tehditle baskı altında tutuyor oldukları fikri daha baskındı. Göreve başlar başlamaz bölge savcılığı ile bağlantıya geçip, bu eczanenin gözetim altına alınmasını talep etmeyi aklının bir köşesine yazdı. Tekrar direksiyon başına geçtiğinde gün yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Yaklaşık 2 saat sonra da Şanlıurfa merkeze giriş yaptılar. Evi yerleştirdiğinde buzdolabını doldurduğu ve ilk etapta lazım olacak her şeyi temin ettiği için merkezde oyalanmadan evin yolunu tuttu. Günlerden Cuma idi ve o, Pazartesi günü iş başı yapmak zorundaydı. Kiraladığı ev merkeze ve adliye binasına yakın bir konumdaki sitede üçüncü kattaydı. Binanın yeni ve asansörlü olmasına özellikle dikkat etmişti. Kendi hayatını düzene koyarken, kendi önceliklerini es geçip, annesinin konforunu ön planda tutuyordu. Anne ilgisi görmemesine rağmen saygılı ve vicdanlı bir evlattı. Dairenin kapısını açıp içeri adımladıklarında Gülsüm hanım, genç kadının kurduğu düzene hayranlıkla baktı. Annesinin hastalığını göz önünde bulundurarak oldukça sade ve konforlu bir ev dizayn etmişti. Orta yaşlı kadın, gördüklerinden çok memnun kaldığını söylemeden edememiş ve her zaman yaptığı gibi yüzünü okşayıp şefkatle gülümsemişti. Her biri oldukça yorgun olduğu için ellerini yüzlerini yıkayıp, odalarına çekildiler. Cumhuriyet Savcısı Mihriban Güvener için yeni bir macera başlamıştı. Atandığı bu şehir onu nelerle sınayacak, hayatına ne katacak henüz büyük bir bilinmezdi. Tek arzusu görevini layıkıyla yerine getirmek ve Yusuf öğretmene yaraşır bir evlat olmaktı. 'Yusuf Güvener yaşasaydı kızıyla gurur duyardı' diyecekleri bir görev hayatı arzusuyla yorgun gözlerini kapadı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD