***
Eve döndüğümde, avludaki sedirlerde oturan Haşmet ağa, babam ve abimin yanına hızlı adımlarımla gittim.
Bora'nın yanına oturduğumda beni baştan aşağı süzdü.
"Noldu abicim? Elindeki bu kanlar ne?"
"Welat ağa denen o adam beni kaçırdı."
"Ne diyorsun kızım sen?!"
Telaşlı babama bakıp, açıklama yaptım.
"Aklınca beni kaçırarak, abimi oraya çekip öldürecekti ama planını bozduğum için beni saldı."
"Bu iş iyice çığırından çıktı. Ağaları toplayak bir hal çaresine bakalım." Diyen Haşmet dedeye, babamda katılmıştı.
"İyi edersin baba."
Ağalar kim lan? Kaç ağa var?
Hala çözemdim bu işi.
"Bu kanlar neyin nesi Dalga? Sana bir şey yaptılarsa söyle, onları olduğu yere gömerim."
Öfkeli abime gülümsedim.
Beni koruyan bir abim var!
"Bana değil ama olan onun adamlarına oldu abi. Söylemesi ayıp hepsini dövdüm de."
Bora rahatlayarak derin bir nefes alıp saçlarımı karıştırdı. Kendimi tek başıma savunuyor olmam hoşuna gidiyordu.
"Neyse ben üstümü değiştireyim diğer işimi unuttum. Görüşürüz." Diyip ayağa kalktım.
"Dalga kendine dikkat et."
"Tamam abim." Diyerek hızla odama giderek toz içinde kalan kıyafetimi çıkarıp, temiz şeyler giyinerek konaktan çıktım. Bu Welat ağa denen adam yüzünden kolyemi az kalsın unutuyordum.
O seyir terasına varınca, gördüğüm ilk garsona sordum.
"Meraba, ben dün burda bir kolyemi düşürdüm sonra bir adam bana seslendi ama geri dönmedim. Kolye o adamda mı acaba yoksa zaten o adam siz miydiniz?"
"Yok hanfendi o adam ben değilim ama evet, dün kolyenizi bizim patronumuz gördü ve siz almayınca kendisiyle götürdü."
"Ona nasıl ulaşabilirim?"
"Şu anda kendisi mekanın arka tarafındaki ona özel olan bölümde oturuyor ve oraya kimsenin gelmesini istemez."
"Benim onda bir emanetim var kardeşim, almam şart."
"Hanfendi gerçekten başıma bela almak istemiyorum."
"Tüm sorumluluk bende ya, sakin." Diyip masaların arasından geçip mekanın arka tarafına gittiğimde, burdaki manzaranın daha güzel olduğunu gördüm.
Bakışlarımı manzaradan alıp, oturan iki adama dikince kaşlarım şaşkınlıktan havalandı, ki onunda beni beklemediği aşikardı.
Ona doğru ilerleyip masanın önünde durdum.
"Yine mi sen?"
"Senin ne işin var burda?"
"Kolyemi almaya geldim. Hanginiz buranın patronu?" Diyerek ona ve arkadaşına baktım.
Kolye kelimesini duyan Welat'ın çatık kaşları daha çok çatılmıştı.
"Benim." Dediğinde ona daha fazla tahammül edemezken,
"Güzel. Şimdi kolyemi ver." Dedim.
"Veririm ama önce bana velet dediğin için özür dile."
Sesli gülerek, sakinleşmek için gökyüzüne baktım. Velet demem beliki onun çok zoruna gitmiş. Başımı eğip tepeden ona bakarken de yüzüne eyildim.
"Bana bak, ya şimdi bana kolyemi ver yada senin de sonun adamlarından farklı olmaz."
"Öyle mi küçük hanım?"
Emin ses tonumla,
"Öyle." Dedim.
"Vermiyorum o zaman. Şimdi kapı orda, gidebilirsin."
"Kolyemi ver adam!" Diye ona bağırıp üstünü aramaya başladığımda,
"Sapık mısın kadın?" Diyip ellerimi üstümden itmeye çalışıyordu ama ben sapık olmayı bile göze alarak kolyemi aradım. Elimi ceketinin iç cebine tam atacaken, beni iterek ayağa kalktı.
"Ne ilet bir kadın çıktın?!" Diye bana bağırırken, korkulukların yanına giderek cebinden çıkardığı kolyemi aşağı sarkıtı.
"Benden özür dile yoksa bu kıymetli kolyen düşerse bir daha bulamazsın."
Doğru söylüyordu aşağısı bitki örtüsünden ibaretti.
Gözlerimi yumup derin bir nefes alıp sonra ona baktım.
"Tamam, özür dilerim. Oldu mu?"
"Hayır." Dediğinde, tüm sinir sistemim çökmüştü.
"Sana Velet ağa dediğim için özür dilerim lan!"
Bu onun hoşuna gitmiş olacak ki, hafif sırıttı.
"Güzel. Şimdi bu kolyenin neden bu kadar önemli olduğunu söyle?"
Şerefsiz adam, bundan sanane ki.
"Kocamın hediyesi."
Birden yüz ifadesi değişirken daha ciddi bir yüz ifadesine büründü.
Gelip tam karşımda durunca,
"Evli misin?" Diye sordu.
"Evet evliyim."
Elimdeki nişan ve tek taş yüzüğümü gösterdim.
"Evliysen ne diye başka adamların iffetine göz dikiyorsun?"
Ağzımdan çıkan şaşırma nidasıyla,
"A-a pislik adam!" Diyerek yüzüne çemkirdim.
"Tabi buldun kaslı adamı haliyle dokunmak istedin."
Bu adam kendini ne sanıyor?
Hayır yani sen kimsin de sana dokunmak isteyeyim.
"Kocam sana bin çeker be! Protein tozu."
Lafıma sinirlendiği şişen damarlarından anlayabiliyordum.
"Ulan bu dille, kocanı yemişsindir sen!"
Gözlerimi kısarak, ayıplar gibi onu süzdüm.
"Sen bana kurban ol be, edepsiz adam."
"Kocan kurban olsun sana çirkef kadın."
Yumruğumu sıkarak yüzüne baktım. Diyecek bir söz bulamıyorum, resmen beynim error verdi.
"Noldu? Dut yemiş bülbüle döndün."
Dişlerimi sıkarak elimi uzattım.
"Kolyemi ver."
Kolyeyi avcuma bıraktığında hemen alıp cebime attım.
"Hoşçakal..."
Tam gidecekken, aklıma gelen fikirle hınzırca gülerek ona döndüm.
"Velet ağa."
"Ulan!" Diyip tam konuşacakken, buna fırsat vermeden arkama bile bakmadan hızla ordan uzaklaştım.
●Yazar'ın dilinden●
Dalga'nın gidişini izleyen adam sinirle oturdu. Özür dilediğine rağmen yine rahat durmayıp ona velet demişti.
Olanlara şahit olan Devran'ın aklı karışmıştı.
"Senin o aşık dediğin kız, bugünkü hırçın kız mı çıktı?"
"Aynen öyle kardeşim."
"Duygusal bir tipe benzemiyor ama maşallah cesur kız. Sana Velet ağa demesi..."
Devran alayla güldüğünde ona cevap vermeyen arkdaşı dikkatini çekince Welat'a doğru döndü.
"Bana bak lan. Kadının evli olduğunu duyduğunda niye moralin bozuldu?"
Welat, arkadaşına öfkeli bakışlarını diktiğinde, Devran birden sırıttı.
"Yoksa sen bu kadından hoşlandın mı?"
"Saçmalamayı kes Devran, ne hoşlanacam bu cins kadından."
Devran imalı sesiyle,
"İyi öyle olsun kardeşim zaten evli." Dedi.
Welat ise her iki kolunu açıp koltuğun başlığına dayayarak manzarayı izlerken, sinirle soluk alıp veriyordu. Dalga'nın evliyim demesi nedense kulaklarında çınlıyordu.
***
Pusat yine her zamanki gibi sırtını duvara yaslamış, Dalga'yı düşünüyordu. Kendisiyle baş başa kalınca kızı ne kadar üzdüğünü daha iyi anlamıştı. Üstelik bide onu vurduğunu düşündükçe deliriyordu.
Kapı açılma sesini duysada oraya dönemdi çünkü o adamı gördükçe nevri dönüyordu.
"Oo uyanmışsın oğlum! Güzel güzel."
Adama baktığında elinde bir kağıt tuttuğunu gördü ve bir sandalye çekip oturduğunda, konuşmuştu.
"Dün senin yanına gelmeden önce karınla dertleştik. Torunumu çok üzmüşsün evlat. Senden nefret ederek hep bahsetti. E tabi kızcağız haklı."
Pusat dişlerini sıkarak ihtiyar adamı izliyordu. Dalga'nın ondan nefret etmesi en son isteyeceği şeydi ama Haşmet Ağa'nın, Dalga adına yalan söylediğini bilmiyordu.
"Bugün de evleneceği adamla tanışmış."
"Ne diyorsun lan, ne evlenmesi?!"
Evlenme lafını duyan Pusat kızgın bir boğa gibi adamın yüzüne kükremişti.
"Anlatım ya oğlum, sen benden daha önce bunadın her hal."
Geçen günler Haşmet ağanın dedikleri aklına geldi. Bora'nın kan davalıları olduğunu söylemişti.
"Sanırsam hatırladın. Bora'nın kurtulması için Dalga çıkış bileti."
"Dalga'yı kurban edeceksin yani!"
"Yok damat. Bora'yı ölümden, Dalga'yı da senin gibi adamdan kurtaracağım. O yüzden şimdi bu boşanma protokolünü imzala."
"İmzalamıyorum lan! Sevdiğim kadını benden ayıramazsın."
Haşmet ağa bıyıkları altından, tutsak ettiği adama gülümsemişti.
"Ben ayıramam ama ölüm ayırır oğlum. Torunum Bora ölürse..."
Devamını getirmeyerek tehditini beyan etmişti.
"Ulan Dalga'da senin torunun!"
"Dalga torunumsa, Bora benim canımdır."
Pusat'a doğru kağıdı ve kalemi fırlatınca, adam yere düşen kağıda baktı.
İmzalayarak Dalga'yı başka adamın kollarına mı itecekti yoksa imzalamayıp sevdiği kadını bir kez daha hayatan mı koparacaktı?
Ne yapacağını bilmiyordu.
Hem mecazen hemde gerçek anlamda eli kolu bağlıydı ve bu zoruna gidiyordu. İhtiyar adamın kafasına koyduğu şeyleri eninde sonunda yaptığına yakından şahit olmuştu. Kısaca gözünü kırpmadan Dalga'yı öldürürdü.
Hem zaten Dalga'nın zoraki bir evliliğe boyun eğmeyeceğini bilmek onu az çok rahatlatıyordu ama ya o adama çoktan aşık olmuşsa diye düşünmeden de edemiyordu.
***
Eve giden Dalga, direk odasına giderek boynuna kolyesini taktığında içini bir huzur kaplarken, karşısındaki aynaya bakıyordu.
"Ben sana yine sadık kalmayı seçtim Pusat. Sende bana artık geri dön."
Göğüs dekoltesini açarak, iyileşmiş yara izine baktı.
"Beni vurmanı dahi affederim. Biliyorum, bilerek yapmamışsındır. Sevdiğim adam bana kıyamazdı ve sen bana yine kıyamayıp geri döneceksin." Diyince gözünden boncuk misali yaşlar aktı.
Sevdiği adama güvensede yinede içinde bir tereddüt vardı.
"Döneceksin değil mi?"
Eli kolyesindeyken, gözleri yansımasındaydı.
"Ben ölmedim, sende ölme. Sonumuz değil, aşkımız Divane kuşu gibi olsun Pusat."...