☆2.bölüm☆

1537 Words
*** Aradan bir hafta geçerken, babasıyla sonunda yalnız kalan Barlas babasının ağzını aradı. "Yıllardır kızımı yanıma almak için sana yalvardım ama izin vermedin. Niye şimdi bu kararı aldın Haşmet ağa?" Babasına saygı duysada, sesi tehditkar çıkıyordu. "Bora'yı vurmak için Agit ağa adamlarını İstanbula göndermiş ama soysuzların neyseki fırsatı olmamış. Dalga kızımdan haberleri olurlarsa, onu da bu davaya karıştırırlar diye getirtim. Hem yıllardır sanada kızına da yazık etmişim oğlum. Onun evi artık bura." "İnşallah dediklerin doğrudur baba. Aksi takdirde kızımın gözünden akan tek damla göz yaşına dünyayı yakarım, bilesin." Oğlu odadan çıktığında ihtiyar adamın yüzünde sinsi bir sırtıma oluşmuştu. Onun derdi Dalga'yı kurtarmak değil Bora'yı kurtarmaktı. Bora'nın çalışma odasına giren Barlas oğluna direk uyarıda bulundu. "Korumayla artık geziyorsun. Mümkün oldukça da evden çıkma. O şerefsizler İstanbul'a kadar izini sürmüşler." Bora sinirle oturduğu yerden kalkıp, babasına sesini yükselterek konuştu. "Ben o itlerden kaçmam baba.!" "Oğlum kan davası bu, seni gördükleri yerde vururlar. Durmayacaklar, özellikle Welat durmaz." Onları kapıda dinleyen Dalga'yı fark etmemişlerdi ama Bora'nın tehlikede olduğunu duyduğu gibi kız içeri girdi. "Kim abimi vuracak mış? Ne kan davası?" Tedirgin olmuş kızı gördüklerinde, her şeyi açıklama vaktinin geldiğini anladılar. "Otur, konuşalım." Diyen Bora'yla Dalga bir an önce konuyu öğrenmek için hışımla oturunca, ardından Bora ve Barlas'da oturmuştu. "Benim çok iyi bir dostum vardı. Adı Piran'dı." Diye konuya giren Bora, o talihsiz günü hatırlayınca yumruğunu sıktı. "Piran askerden geldiği günün gecesi, beni her zaman gittiğimiz uçuruma çağırdı ve bende gittim. Uçurumun ucunda oturmuş koca adam içim içim ağlıyordu." "Neden?" Diyen kızın meraklı sesiyle, derin bir nefes alarak devam etti. "Sevdiği kızı nişanlandığını duymuştu. Canından çok seviyordu o kızı. Birden cellalendi ve belimdeki silahımı çekip, kendini vurmaya çalışınca engel olmaya çalıştım. O arbede esnasında silah patladı. Dostum dediğim adam tam kafasından vuruldu. Hastahaneye hemen götürdüm, ölmedi ancak komaya girdi ve 6 aydır hala da uyanmadı. O güne kadar ailelerimiz dosttu ama bu olaydan sonra benim oğullarını bilerek vurduğumu söyleyerek bize düşman oldular." "Hiç oturup konuşmadınız mı?" "Konuşmaz olur muyuz güzelim? Konuştuk ama buralarda işler konuşmayla değil kan dökülerek çözülür." "Ne saçma şeyler bunlar?" Diyip ayağa kalkan Dalga, abisinin yanına oturdu. "Ben seni bulmuşken kaybedemem abi, yok mu bunun bir çözüm mü? Ben konuşurum onlarla hatta tüm mal varlığımı onlara veririm." Bora, ona yalvaran kardeşinin saçından öpüp, başını göğsüne yasladı. "Para çözüm olsaydı verirdik güzelim ama değil." "Ne yani, seni öldürecekler mi?" Diyen Dalga ile Bora gülümsedi. "Dalga'nın abisini öldürmek kimin haddine." Genç kız gülümseyip, abisine daha sıkı sarıldı. Barlas ise bu görüntü karşısında yıllardır yarım kalmış yanınının artık tamamlandığını anlamıştı. Pervin içeri destursuz girdiğinde, bu aile tablosu karşısında haset başkalarıyla bakarak iğneleyici konuştu. "Allah muhabbetinizi artırsın." Dalga sessiz bir şekilde, "Başladık yine." Diyince, abisi onu duyup sırıtmıştı. Barlas, karısına "Noldu hanım?" Dediğinde, Pervin genç kıza baktı. "Bir adam gelmiş. Dalga'yı soruyor ağam." Dalga, bilinç dışı heyecanla ayağa kalkıp, "Pusat geldi!" Diyerek odada çıktığı gibi aşağı indi. Merdivenlerden inerken avluda bekleyen Vedat'ı ve adamlarını gördüğünde adımları yavaşlamış, hevesi kursağında kalmıştı ama adamın yanına gidince direk sarıldı. Günler sonra kendine yakın bulduğu bir insanı görmek onu her şeye rağmen rahatlatmıştı. Ayrıldıklarında, gülümseyip adamlarına baktı. "Hoşgeldiniz." "Hoşbulduk efendim." "Bu sürprizi neye borçluyum?" Vedat önce adamlarına sonra kıza baktı. "Seni yalnız bırakmaya gönlümüz razı gelmedi. Patronumuzu korumaya geldik." Dalga buna çok sevinmişti. Abisinin can güvenliği için ekstra bir güvenlik önlemi artık alabilirdi. "İyi yaptınız Vedat." Evin kadınları ise mutfağın camından, avludaki bir düzine adama bakıyordu. "Kim bu adamlar ana?" Diye soran Avşin'le, Dalga'yı çekemediği sesinden bile belli olan Pervin, kızına cevap verdi. "Dalga'nın adamlarıymış." "Güçlü kız, düzine adam yönetiyor." Pervin, eltisi olan Rojin'in bu lafına sinirlenmişti. "Bunca adamın içinde temiz kalacağına aklım ermiyor." Rojin'in kızı Dilzar, yengesi olan Pervin'in bu dediğine göz yumamadı. "Günahtır be yenge. Kızın namusuna da dil uzatma." "Sus kız!" Diye ona çemkiren yengesine göz devirip, mutfaktan çıkmıştı. Bora ise Vedat'ın geldiğini gördüğü gibi yanlarına ilerleyip, direk adamın elini sıktı. "Hoşgeldin Vedat abi. Buyrun salona geçelim." "Yok sağol Bora. Biz patronumuzu sadece görmeye geldik." Dalga hemen lafa girdi. "Nerde kalacaksınız? Size hemen bir otel yada ev tutayım." "Sağolun efendim. Biz gelmeden zaten ev tutuk, yarında artık güvenliğiniz için buralarda olacağız." "Çok iyi edersiniz Vedat. Sağolun geldiğiniz için." "Görevimiz küçük hanım." Genç kız adama gülümseyip onları kapıya kadar uğurlarken, Vedat'ın kolundan tuttu. "Ondan bir haber var mı?" Kızın üzgün sesine, Vedat'da üzülerek cevap verdi. "Maalesef efendim." Dalga başıyla onaylıp, arabalara binene kadar adamlarını izledi. Pusat'an hala haber alamadığı için modu düşmüştü. Patronlarını üzgün görmeye alışık olmayan adamlar, üst üste arabaların kornasına basarak kızın önünde geçtiklerinde, Dalga'nın yüzünü biraz da olsa gülümsetmeyi başarmıştılar. Dalga konağa geri girince, Bora kardeşinin üzgün olduğunu sezmişti. "Noldu güzelim?" "Yok bir şey." Diyip yanından geçecek olan kardeşinin kolundan yakalayıp, geri çekerek önünde durmasını sağladı. "Pusat mı?" Bunu demesiyle Dalga'nın gözleri dolmaya yüz tutmuştu. "B-Ben hava almak istiyorum." Diyip konaktan çıktığında, kardeşinin arkasından bakan Bora derin bir nefes aldı. Onu mutlu etmek istiyordu ama bunun çok zor olduğunun farkındaydı. Dalga kendini dışarı attığı gibi yaşlarını serbest bıraktı. Sevdiği adamın bu kadar da gaddar olmasını beklemiyordu. Gelip onu burdan alır, almasa bile arar diye hep ümit ediyordu ama bu ümit git gide tükeniyordu. Saatlerce tepeye çıka çıka kafe olan bir seyir terasına denk gelmişti. Boş masaları geçip, korkulukları tutarak Mardin'in gün battımını hayranlıkla izlediğinde, hafif esen rüzgar saçlarını tarayarak gidiyordu. Kafe ise tadilatta olduğu için bugün kapalıydı ve garson çocuk kızı uyarmaya tam gidecekken, denetim için gelen patronu oturduğu yerden elini havaya kaldırıp engel oldu. Kafenin kapalı olduğunu anlamayacak kadar dertli olan bu kıza dokunmak istememişti. Dalga ise o ara kafasındaki sorulardan artık kurtulmak için boynundaki kolyeyi çıkarıp, içindeki acıyı konuşturdu. "Sen bana sadık kalmadıysan, ben neden kalayım ki?!" Kolyeyi tam tepeden atacaken, eli havada kalmıştı. Pusat'ın 'hiç çıkarma' diyişi kulaklarında çınladı ve kıyamayıp avuçları arasında tutarak geldiği yoldan döneceken, kolyenin elinin arasından kayıp yere düştüğünü hissetti ama arkasına bakmadan gitti. Bilerek atamıyorsa, bilmeyerek kaybederdi. Giden kızı gören adam hemen ayağa kalkıp ona doğru adımladı ama yere düşen kolyeyi fark ettiğinde durup yerden alarak, tepeden inen kıza seslendi. "Hanfendi kolyenizi düşürdünüz!" Dalga adamın sesini duysa bile arkasına hiç dönemeden, umrumda değil der gibi elini havaya kaldırıp salladı. Kızın bu hareketini gören adam, zincire takılmış kuşa baktı. Divane kuşu sembolünü gördüğü an, kızın derdini anlamıştı. Dalga, konağa geri döndüğünde avluda kurulan yemek masasında oturan yeni ailesinin yanından geçecekken, Pervin konuştu. "Bu saatte nerden böyle, adamlarınla mı sürtüyordun?" Pervin'in bu sözüyle, Dalga'ın tüm sinir sistemi çökmüştü. "Bana bak kadın! Abimin annesi babamın karısı olsanda benim hiç bir şeyim değilsi. Benimle düzgün konuş yoksa alırım ayağımın altına. " "Aa edepsiz!" Diyen Pervin'e, kızı Avşin'de katılmıştı. "Annemle düzgün konuş yoksa ben seni ayağımın altına alırım." "Alsana!" Diye evi inleten Dalga'nın sesiyle, anne kız yerine sinmişti. "Yeter!" Diyerek masaya vuran Haşmet ağa ile Bora hemen duruma el attı. "Dalga sakin. Ana, Avşin sizde Dalga'nın ne yaptığına karşmayın ve onla usturuplu konuşun." Masum sesiyle, "Ne dedik ki oğlum?" Diyen Pervin'e cevap vermeyen Bora, kardeşini alıp yemek yemesi için yanındaki sandalyeye oturttu. Yemekten sonra Barlas'ın kardeşi çaya gelince, Bora bu fırsatı değerlendirip kardeşini halasıyla tanıştırmak istiyordu ve kardeşini odasından almaya gitti. "Seni halamızla tanıştırıcam." "Olur, Allah bilir bu sefer hangi iğneleyici laflara maruz kalıcam." "Zehra hala öyle değildir güzelim." "İyi bakalım." Diyen Dalga, abisiyle beraber salona girdi. "Zehra sultan, işte yeğenini getirdim." Dalga'yı gören Zehra halanın gözleri dolmuştu. "Maşallah maşallah! Güzelliğe bak." Diyip ayağa kalkıp direk kıza sarılmıştı. "Öpeyim hala." Diyen Dalga, kadının elini öpüp doğrulunca, Zehra'da yeğeninin alnını öpmüştü. "Hoşgeldin aramıza kızım. Geç oldu ama kavuştuk." Genç kız, kadına sadece gülümseyerek yetindi. Zehra, kızı izledi gülen gözleriyle. Abisinin parçası, onunda bir parçasıydı. Ayrıca Barlas ve Aysel'in büyük aşkına ve kül gibi yok oluşana yakından şahitlik eden biriydi. "Gel yanımıza otur kızım." Dalga oturanlara göz attıp, "Yok hala, senle sonra uzun uzun otururuz." Dedi çünkü Pervin ve kızının sözlerini çekemeyecekti. Durumu anlayan Zehra, anlayışla karşıladı. Dalga'a hemen odasından çıkıp kendi odasına gidecekken, avluda oturan Haşmet ağanın sesi onu durdurmuştu. "Gel hele senle iki çift laf edelim güzel torunum." Kız oturan dedesine bakarak, yavaş adamlarla yanına ilerleyip sedire oturdu. "Keyfin yerindedir inşallah?" Dalga kısaca, "İdare." Demişti. "Senin kocan nerde kızım?" İhtiyar adamın bu cümlesiyle, Dalga sol yanında yayılan acıyı hissetti. Evlendiği adamın, nerede olduğu konusunda en ufak fikri yoktu. İnsan kocasını nerde olduğunu bilirdi değil mi? Ama o bilmiyordu. Onun için sadece iki ihtimal vardı. Ya terk etmişti yada ölmüştü. Peki bunların dışında, kimsenin tahmin edemeyeceği başka bir ihtimal olabilir miydi..? *** "Welat ağa! Nereye daldın?" Adam elinde tuttuğu kolyeden bakışlarını çekerek, ona seslenen dostuna döndü. "Hiç aşık oldun mu Devran?" Diye aniden sorduğunda, arkadaşı istemeden gülmüştü çünkü Welat ona ilk defa böyle bir soru sormuştu. "Hayırdır lan! Aşık mı oldun?" "Hayır kardeşim ama bugün aşık bir kıza denk geldim." Kolyeyi havada tutarak arkadaşına gösterdi. "O kız bugün kafeye geldiğinde, kafenin kapalı olacağın anlamayacak kadar dalgındı. Yüzünü hiç görmedim ancak aşkın somut haline ilk defa şahit oldum. İşte bu kolye onun, ardında bırakarak öylece gitti. Takılı olan bu Divane kuşu; sadakatin, aşkın sembolüdür. Yani o kız, ya ihanete uğramıştı ya da terk edilmişti." "Aşk işte bu Welat ağa. O tohum bir kere yüreğine düştümü, anında kök sallar. Söküp atmak istediğinde ise canından can alır." Arkadaşının bu sözleriyle, Mardin'in koca ağasının içini ilk defa bir korku sarmıştı. Bu korku ise hiç tatmadığı aşk duygusuna, yenik düşebileceği korkusuydu. Ve bir gün korktuğunun başına geleceğinden habersiz derin bir nefes alarak, kolyeyi cebine attı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD