●Dalga'nın dilinden●
Koca konağın kapısı açıldığında, abimin kolunu sıkıca tutmuş bir şekilde içeri doğru adımladım ve işte tam o anda sevinçten zılgıtlar çalmaya başladı.
Gözlerimi kısıp bu durumu garipserken, tam yan tarafımızdaki duvarın dibinde bir koyun kesildi ve sıçrayan kan duvarı süsledi. İnsan keselerdi bu kadar içim acımazdı.
Bu sevinç gösterileri benim için miydi?
"Oğlum!" Diye abime sarılan kadınla, geriye doğru tökezledim ve müthiş bir ağrı hala iyileşmemiş yarama girdiğinde, refleksle elimi yarama götürdüm.
Evet, bu sevinç ve mutluluk gösterisi ben geldiğim için değil abim geldiği içindi.
"Ana gözünü seveyim yavaş, kız yaralı." Diyip kadını tersleyerek yanıma gelen Bora, elimi tuttu.
Ana mı dedi o? Üvey annesi mi var?
"İyi misin?"
Başımı salayıp, gülümsemek için kendimi zorladım.
Etrafa bakındığımda ailenin her bir ferdinin gözleri benim üstümdeydi.
"Kızım!" Diye öne atılan kır saçlı bir adamla, tek kaşım havalandı.
Bu muydu benim babam?
Tıpkı benim anneme benzediğim gibi Bora'da ona benziyordu.
Tam karşımda durunca, gözlerinin kızardığına şahit oldum. Elini yanağıma koyduğunda, o sıcaklığı hissetmemle gözlerim doldu.
"Yavrum benim."
Gözlerinin içine hiç bir tepki vermeden öylece bakakaldım.
"Allah seni bize bağışladı." Diyerek bana sarıldığında, sarılamadım ama hissetim. Babamın varlığını ilk defa hissettim.
"Mis kokulu kızım."
Hiç ayrılmadan saçlarımı okşuyorken, Bora'da mutlu bir şekilde bizi izliyordu. Kollarından tutarak kendimi biraz geri çektim.
"Bana biraz zaman verin."
Bana baktığında, derin bir nefes alarak başını salladı anlayışla.
"Elbette yavrum."
Onca yaşadıklarımdan sonra boynuna sarılıp 'babam' diye ağlamamı kimse beklemesin.
Düşünmeden edemiyorum, bu koca konağa bir ben mi fazla gelmiştim?
"Hoşgeldin oğlum!"
Otoriter sesiyle bunu diyen ihtiyar ama hala dinç olan adama baktım.
Onun da bakışları bana kaydığında, yüzündeki ifadeye anlam veremedim.
"Sende hoşgeldin kızım."
Elini havaya kaldırmasıyla, eline baktım. Bide el öpmemi mi istiyorlar?
"Benim buraya gelmem yanlış anlaşılmış herhalde beybaba. Ben buraya abim için geldim. Sizinle aile saadeti yaşamaya değil.!"
Gür kaşlarını sinirle çatarak elini indirince, diğer aile fertleri bana ayıplayarak baktılar ama bu pek umrumda değildi.
"Bunu toyluğuna ve yılların sana çektirdiği acıya vererek görmezden geliyorum kızım ama benimle bu şekil haddini aşarak konuşamazsın.!"
Göz devirip başka bir şey demedim.
"Deden kızım o senin." Diyen babam olacak adama baktım.
"Dedem miş, babam mış? Allah allah! Yıllardır bu sıfatları taşırken, nerdeydiniz? Ben annemi kaybederken, babam bildiğim adamın annemin katili olduğunu öğrenirken, evlendiğim adam beni ortada bırakırken, siz nerdeydiniz?!!"
İkisi arasında gözlerim mekik dokurken, güldüm.
"Ben söyleyeyim. Yoktunuz! Gerçek babamın olduğunu bile ben öğrendim ben.!"
Kalbime giren ağrıyla nefesimin kesildiğini hissediyordum ama susmadım.
"Şimdi benden ne saygı ne de sevgi bekleyin!"
Ayaklarım hissizleşmeye başladığında yanımdaki abime tuttundum.
"Kızım!" Diyen babam beni tutacaken, elimi kaldırdım durması için ve bana telaşlı bakan abime sadece
"Beni götür." Diye bildim.
Beni hemen kucağına aldığında, kaybolmak için başımı göğsüne gömdüm.
Hiç bir şey görmediğimde, sanki kimse beni görmeyecek gibi geliyordu. Oysa herkesin bakışlarının yükünü omuzlarımda hissediyordum.
Kapı açılma sessinden sonra sırtım yumuşak bir yatakla buluştu.
Abim hemen yanıma oturup elimi öptü.
"İyi misin güzelim benim?"
"Değilim."
"Bak Dalga. Biliyorum, bu yaşananlar senin için çok zor ama zamana bırakmayı dene. O zaman herşey yoluna girer, inan bana."
Yanağımı okşadığında, gözlerimden yaşlar aktı.
"Evet çok zor ve onların hiç bir şey olmamış gibi davranması daha zor."
"Burası İstanbul değil güzelim. Şu anda bambaşka bir kültürün içindesin. İnsanlar hoşuna gitmeyecek şeyler yapmanı bazen isteyecekler, bekleyecekler. Zorlanacaksın en başta ama alışacaksın ve bu yolda ben daima senin yanında olacağım. Anlaştık mı?"
Yaşlarımı silerek,
"Anlaştık." Dedim. Onu da kendimle beraber üzmek istemiyordum.
Konuyu hemen başka yere götürdü.
"Bu odayı kardeşime özel hazırlattım. Beğendin mi?"
Odaya baktığımda, taş duvarların mimarisine göre hazırlanmıştı ve sevdiğim gibi gri renkler daha çok kullanılmıştı. Hem modern hem spesifik duruyordu.
"Çok güzel olmuş. Teşekkür ederim."
Ayağa kalkıp alnımdan öptü.
"Beğenmene sevindim güzelim. Sen şimdi biraz dinlen, ben doktor çağıracağım."
"Peki." Dediğimde, üzerime ince bir battaniye serip gittiğinde, kafamın içindeki sorularla beraber uykuya daldım.
***
"Dalga."
Abimin sesiyle gözlerimi yavaşça açtım.
"Doktor geldi güzelim."
"Tamam." Dediğimde, doktorun isteği üzerine tişörtümü çıkardım. Dikkatlice yaramı muane edip, ayağa kalktı.
"Dikişleriniz zorlanmış. Ayrıca ağır bir ameliyat geçirdiniz Dalga hanım. Lütfen heycan ve sıkıntı yapmayınız. Kalbinizin kendisini toparlaması için uzun bir zamana ihtiyacı var."
"Peki doktor bey."
"Geçmiş olsun." Diyip gittiğinde, içeri o kadın girdi.
"Kız abinin yanında bu ne hal?!"
Üstüme baktığımda yarım atletim vardı.
"Ne varmış halimde?"
"Kız sen ayıp nedir bilmez misin?"
"Ana yeter! Kız zaten rahatsız, sen gelmiş ayıptan bahsediyorsun. Hadi biz çıkalım da dinlensin."
Bora, beni rahatlamak için gülümseyip göz kırptı.
"Akşam yemeğine az kaldı güzelim, rahat bir şeyler giyip terasa gel."
"Tamam abi."
Kapıyı kapatıp gittiğinde, ayağa kalkıp valizimdeki eşyaları yatağın üstüne boşlatarak rahat bir şeyler bulup giydim.
Odadan çıktığımda, taştan yapılma korkuluğa elimi yaslayıp aşağı avluya bakınca, onları gördüm.
"Kerata top öyle sektirilmez." Diyen babamın, o çocuğa mutlu bir şekilde top sektirmeyi öğretirken, Bora yanlarına geldi.
"Sıra bende Barlas ağa!" Diyip babamdan topu alıp kendisi sektirdi.
"Oo Ronaldo ve Messi karşılaşması.!" Diyen bir kız, gülerek topa vurunca Bora sahte bir kızgınlıkla saçlarını karıştırdı.
"Onlar benim tırnağım bile olamazlar küçük sıçan."
"He abi he." demişti kız dalga geçerek.
Bu mutlu aile tablosunu izlediğimde, yanaklarımdan akıp giden yaşları şimdi fark etmiştim.
Şu ortama ne kadar hasret kalmışım ben.
Tuğra'nın bana bıçak fırlatmayı, silahla doğru hedefi tutturmayı, adam dövmeyi ve daha bir çok şeyi öğretmesi gözümde canlandı. Kabul biraz farklı şeyler öğretmiş ama ben yinede o zamanlar çok mutluydum ve şimdi bana niye onları öğretiğini daha iyi anlıyorum.
Gerçekleri öğrendiğimde yıkılmayayım, üzülmeyeyim diye beni bu kadar güçlü bir kız olarak yetiştirmiş. Aksi takdirde bu yaşadıklarımla asla dayanamazdım.
Onu asla affetmeyeceğim ama bana kattığı bu güzel şeyleri de asla unutmayacağım.
"Ne kadar mutlular değil mi?"
Duyduğum sesle, yaşlarımı silip yanıma gelen kadına baktım. Bora'nın anne dediği kadındı.
Aşağıda babasıyla konuşan Bora'ya bakarken de konuştu.
"Ben Bora'yı öz evladım gibi büyüttüm."
Kara kalem çektiği gözlerini gözlerimde buluşturdu.
"Sen de çok zorluk çektin, hepimiz biliyoruz ama." Dediğinde, bakışlarından nefret okunuyordu.
"Uğursuzluğunu aileme bulaştırmayacağım. Bizim de mutluluğumuzu bozamayacaksın. Geldiğin yere geri dön.!"
Beni uğursuz biri olarak mı görüyorlardı?
Hiç bir şeyin suçlusu değilken, tüm günahlar yine bana kalmıştı.
"Siz ne derseniz diyin ama ben abimi tekrar kaybetmeyeceğim. Ayrıca mutluluğunuzda gözüm yok. Merak etmeyin."
Odama girdiğimde, kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yaslayarak yaşlarımı serbest bıraktım.
Ne umuştum, ne buldum.
Allahım ben hiç bir zaman mutlu olamayacak mıyım?
Bora'nın akşam yemeği için beni beklediği aklıma gelince hemen yaşlarımı sildim. Odadan tekrar çıkıp teras kattına çıktığımda, uzun bir masaya kurulmuş sofraya baktım.
Oturan aile fertleri bana baktıklarında, abim ayağa kalkıp yanıma geldi.
"Yemekten önce sana aileyi tanıtayım güzellim."
"Büyükbabamız Haşmet ağa ve büyükannemiz Tanya sultan." Diyerek gülüp diyerlerini gösterdi.
"Babamız Barlas, annem Pervin, bunlarda kardeşlerim Adar ve Avşin."
Adar ve Dilzar benden bir kaç yaş küçüktüler.
"Amcam Serhat, karısı Rojin ve çocukları Civan, Baver ve Dilzar."
Çoğu ilk defa duyduğum isimlerdi ama kulağa güzel geliyordu.
Serhat amcanın çocukları benden büyüktüler sanırsam ama Baver hariç. O daha liseli olmalıydı.
"Memnun oldum." Dediğimde, Avşin kaba bir ses tonuyla,
"Biz olmadık." Dedi.
"Avşin!" Diye bağıran Bora'nın kolundan tuttum.
"Onun bir suçu yok Bora."
İstenmediğim yerde durmayı sevmediğim için
"Neyse size afiyet olsun." Diyip gidecekken, abim kolumdan tuttu.
"Dalga, sabahtan beri bir şey yemedin."
"Kızım, gel otur. Sizin için bu yemekler." Diyen Tanya nine ile mecbur oturdum.
İştah kalmadı ki!
Önüme aldığım şeylerle oyalanıp, herkesten önce kalkıp odama giderek yatağıma boşlatığım elbiselerimi dolaba yerleştirdim. İşim bittiğinde, yorgun olduğum için tam yatağıma gireceğim sırada kapım tıklandı.
"Gel."
Abim elinde bir poşet ile odaya girmişti. Yanıma gelip, küçük poşeti uzatınca elinden aldım.
"Hastahanedeyken vermişlerdi, karmaşanın içinde unuttum vermeyi."
Poşetin içindeki saatimi ve kolyemi çıkardığımda, Pusat'ın bana aldığı kolyeye avcumun içine koydum.
"Allah rahatlık versin güzelim."
Abim tam kapıyı kapatacakken,
"Sen de beni bırakmayacaksın değil mi?" Dediğimde, durmuştu. Başını yavaşça bana çevirip içtenlikle gülümsedi.
"Beni senden sadece ölüm ayırır Dalga. İyi geceler."
Kapıyı kapatınca, avcumdaki kolyeye bakıp kendi kendime konuştum.
"O da gitmem demişti ama gitti."
Pusat bu kolyeyi verdiğinde anlamını benim bulmamı istemişti ve ben bulmuştum.
Divane kuşu, eşine aşık ve sadık bir kuştu. Eşi öldüğünde ise taş yutarak intihar edermiş.
'Aşkından divaneye döndüm.' Sözüde işte tam burdan geliyormuş.
Bana bu kolyeyi anlamıyla beraber hediye etti ama o, bu kuş kadar sadık olamadı.
Beni sevdiğini söylerken, gözünü kırpmadan vurdu. Hastahanede ise gözlerim ilk onu ararken, bulamadı çünkü o çoktan beni bırakıp gitmişti.
Ama yinede merak ediyorum.
Nereye gittiğini, nerde kaldığını çok merak ediyorum. Utanmadan bide onu özlüyorum. Bana dalıp gittiği o derin bakışlarını, Asi kızım diyişini çok ama çok özlüyorum.
Aptalım biliyorum ama yüreğime söz geçiremiyorum.
●Yazar'ın dilinden●
•6 gün önce•
"Ulan ben size Bora'yı vurun dedim, siz bir kızı vurup mu geldiniz?!"
"Ağam yanlışlıkla oldu. Yeminle Bora'yı hedef almıştım sonra birden o kız öne atlayınca kurşun ona isabet etti."
"Sizin yapacağınız işe tüküreyim!" Diye bağıran kır saçlı adam yani Agit ağa, oğluna baktı.
Oğlu ise o sırada yeni çıkmış sakallarını okşayarak derin düşüncelere dalmıştı.
"Welat!" Diye sinirle ona seslenen babasıyla, kendine gelerek
"Buyur baba?" Dedi.
"Kafan nerde oğul?"
Welat, çatmış olduğu kaşlarıyla babasına bakarken de ayağa kalkıp tam karşısında durdu. Babasının sorduğu soruyu cevapsız bırakarak, o bir soru sordu.
"Niye Bora'nın ayağına gidiyoruz Agit ağa? Ölmek için kendisi ayağımıza gelsin."
Agit ağa, oğlunun bu lafı üzerine sırıttı.
"Getir o zaman Welat."
Oğlunun omzunu sıkarak odadan çıktığında, Welat ağa keskin bakışlarını adamlarına dikti ve her şeyin başlangıcı olacak o ilk adımı attı...