Zeki öğretmenler odasında, cam kenarındaki köşedeki sandalyeye oturmuş, derin düşüncelere dalmıştı. Melis’i Melih’le o şekilde görmek içini kemirmişti. Öfkeyle sıkılmış çenesini gevşetmeye çalışsa da, göğsünün sıkışmasını engelleyemiyordu. Kendini de, onu da tüketiyordu. Hem onu deli gibi istiyor, hem de her seferinde geri çekiliyordu. Ne yapacağını bilemez halde başını ellerinin arasına aldı. Tam o sırada kapı açıldı ve Kemal içeri girerek gülümseyerek yanına yaklaştı. “Oğlum, duyduk ki yazın nişanlanmışsın, bize hiç söylemiyorsun!” dedi, dirseğiyle Zeki’nin omzuna hafifçe dokunarak. Zeki başını kaldırdı, yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yerleştirerek omuz silkti. “Aceleye geldi,” diye yanıtladı. “Aileler baskı yapınca, askerden dönünce bir anda kendimi nişanlı olarak buldum.” Kem

