Zeki’nin yüzü, içeriye sızan güneşin son solgun ışıklarında keskin hatlarıyla daha da belirginleşiyordu. Geniş omuzları gevşemiş, karanlık gözleri Melis’in gözlerine mıhlanmıştı. O an, zaman sanki ağırlaşmıştı. Odanın içindeki hava, bir anda soğuyup ağır bir bulut gibi üzerlerine çökmüştü. Dudakları aralandı, sesi neredeyse bir fısıltı kadar yumuşak ama içinde keskin bir bıçak kadar sertti. "Bakire olduğunu neden söylemedin?" Sözler dudaklarından döküldüğü anda, Melis’in içindeki tüm mutluluk sarsıldı. Ama bunu belli etmeye niyeti yoktu. Çenesini hafifçe yukarı kaldırdı, gözlerini kaçırmadan ona baktı. Umursamaz görünmeye çalıştı; ya da en azından öyle görünmek için kendini zorladı. Çünkü ona zayıf görünmek istemiyordu. "Bunun önemli olduğunu düşünmedim," dedi, sesi ince bir ip gibi ge

