four

877 Words
"Efkan bana tost alsana."  Yankı geldiğinden beri hızını kesmeden konuşmuştu, susmasının sebebinin karnının acıkması olunca derin bir nefes alıp Efkan'ın yerine ben kalktım. "Başka bir şey isteyen var mı?" diye masaya yönelttiğim soruyla Yankı yine atlayıp cevap verdi: "Berceste de ister, sabah da benimle yemedi zaten acıkmıştır değil mi?" Berceste'nin cevabını beklemeden: "Kalkıp kendi alabilir herhalde hizmetçisi yok burada." dememle Berceste tek kaşını kaldırıp cüzdanını çantasından çıkarttı. İçinden belli bir miktar para alıp ayağa kalkınca masadakilere dönüp: "Başka bir şey isteyen var mı?" diye sorunca herkes olumsuz yönde başını sallamıştı. Gülümseyerek yanımdan geçerken sessizce: "Almayacaksan şov yapmana gerek yoktu." dediğinde yanağımı kaşıyarak arkasından ilerlemeye başladım. Aynı anda kantine girdiğimizde önüme geçmişti. Dönüp bana bakarak: "Yankı kaşarlı mı yiyor, karışık mı?" diye sorunca kaşlarımı çatarak ona baktım: "Gerek yok ben alırım."  "İyi o zaman, abla bana iki kaşarlı tost iki tane de ayran." Benim tersime gitmek hoşuna mı gidiyordu bilmiyorum ama gayet lafımı yutturmuştu. İstedikleriyle birlikte dönen ablaya teşekkür ederken parasını uzatırken kolumu omzunun üstünden uzatıp ablaya benden almasını söyledim. Beni tanıyan abla Berceste'nin parasına bakmadan parayı benden alıp para üstünü verdiğinde aldığım paraları cebime atıp arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım.  Arkamdan duyduğum adım sesleri giderek hızlanmış ve yakınlaşmıştı. "Ne yaptığını sanıyorsun?" "Ismarladım sadece bir dahakine sen alırsın." Umursamayarak verdiğim cevapla zaten çatmış olduğu kaşları iyice çatılmıştı. Garip bir şekilde gözüme tatlı gelmeye başlamıştı ama anlık bir heves olduğuna emin olduğum için üstünde çok durmayarak ilerlemeye devam ettim.  Masanın yanına yaklaştığımızda çatılmış kaşlarını düzelterek gülümsemeye çalışarak ilerlemeye devam etti. Yankı'nın önüne tostunu ve ayranını bıraktıktan sonra yerine oturduğunda arkasından da ben oturdum. Dağhan gerinerek: "Kanka size mi gitsek ben bi tık sıkıldım sanki ya." dediğinde Efkanla birlikte bunu bekliyormuş gibi aynı anda ayaklandığımızda Yankı da ayaklanarak: "Biz de gelelim mi noluur." diye yalvararak Efkan'a bakmıştı. Efkan: "Siz Berceste'yle gezmeyecek miydiniz?" dediğinde Yankı hazır cevaplılıkla: "E o da gelsin." dedi. "Kızım manyak mısın ailesi niye izin versin tanımadığı insanlara gitmesine?" yönelttiğim soruyla Berceste gülümseyerek cevap verdi: "Ailem vefat etti, teyzemlerle kalıyorum ben ve sorun değil Yankı başka bir zaman da çıkarız siz eğlenin benim için sorun yok." Patavatsızca konuşmamın önüne geçmem gerekiyordu. Yankı ise hala gelmesi konusunda ısrarcıydı. "Teyzenle konuşsak izin vermez mi, lütfen gel." "Teyzem haber verdiğim sürece istediğimi yapmama izin veriyor ama size sonradan katılan birisi olarak rahatsız etmeye hiç niyetim yok. Başka bir zaman yaparız." diye Yankı'yı yanıtlayan Berceste'ye istemsizce yaptığım vicdanla beraber dönüp: "Rahatsız olacağımızı söylediğimi sanmıyorum. Teyzene yolda haber verirsin, çantanızı alın çıkalım."  Berceste tam itiraz edecekken Efkan: "Ev sahibi olarak çağırmayan bir ben kaldım, sakın azğıını açma bize geliyorsun." diyerek onu engelledi. Yankı sevinçle zıplarken Berceste ise sadece teşekkür etmişti. Sınıflara dağılıp çantalarımızı almaya giderken Dağhan bana dönerek: "Lan sığır, kızın annesi babası yokmuş, ne patavatsız patavatsız konuşuyorsun?" dediğinde ona bakıp: "Lan manyak haberim mi vardı, rollenme bana boş boş." Efkan da Dağhan'ı destekleyerek: "Kızdan özür dilemen lazım kardeşim, sana öyle bir şey deseler sen de üzülürdün." dediğinde elimle onları geçiştirip sınıfa girdim. Masanın üzerinde süs olsun diye getirdiğim defterim ve kalemimi çantama atıp montumu giyerek sınıftan çıktım. Arkamdan gelen Efkan ve Dağhanla birlikte merdivenleri hızlıca inip kantinin arkasına gittik. Bizden önce hazırlanıp gelmiş olan Yankı ve Berceste'yi görünce çantalarımızı demirlerden dışarı atıp tırmanmaya başladık. Berceste'nin yardıma ihtiyacı olup olmadığına bakmak için kafamı arkama çevirdiğimde çoktan demir tellerin üstünde olduğunu fark etmemle aşağıya doğru atladım. Hepimiz indiğimizde çantaları tek tek alıp yürümeye başladık.  Biz yürürken Berceste ise telefonunu çantasından çıkarıp tahminimce teyzesini arayacaktı. Birkaç dokunuştan sonra telefonunu kulağına götürüp adımlarını hızlandırdı ve yanımıza geldi. "Alo."  "..."  "It is not said that." (Öyle söylenmiyor.) Gülerek kurduğu cümleyle birlikte hepimiz şaşkınlıkla ona dönmüştük. O ise hala konuşmaya devam ediyordu. En sonunda konuşmaları bittiğinde telefonu kapatıp bize döndü. "Konumu atmamı istedi, bir de çok geç kalmamam gerekiyormuş, sıkıntı yok yani."  Dağhan hepimizin sesi olarak: "Niye ingilizce konuşuyorsun ki?" dediğinde saçlarını toplayan elleri durmuş Dağhan'ı cevaplamaya başlamıştı. "Annemler dedemin işi yüzünden yurtdışında yaşamışlar uzun yıllar boyunca, teyzem de Amerika'da doğmuş. Bu yüzden Türkçe'yi çok az biliyor. Yavaş yavaş öğrenmeye çalışıyor."  Efkan şaşkınlıkla: "El alem Amerikalarda doğuyor biz daha mahalleden dışarı çıkamadık." dediğinde gülümseyerek ilerlemeye devam ettik. Yol boyunca Yankı, Berceste'ye milyonlarca soru sormuş Berceste ise bıkmadan onun sorularını cevaplamıştı. Yankı bana bu kadar soru sorsa kafama sıkar giderdim büyük ihtimalle, sabırlı olmak çok zor. Yankı en önde Berceste onun arkasında Efkanların bahçesine girdiğimizde Berceste etkilenerek bahçedeki meyve ağaçlarına bakıyordu. Onu ne ara ve niye bu kadar incelemeye başlamıştım bilmiyorum ama tepkileri veya mimiklerini izlemek çok güzeldi.  Yankı, çantasından anahtarı çıkarıp kapıyı açınca hepimiz sırayla eve girdik. Biz montlarımız ve çantamızı yere fırlatırken Yankı ise montunu askıya asmıştı. Berceste ne yapacağını bilemeden bize bakıyordu. Yankı üstündeki çekiştirerek: "Versene üstündekini asayım." dediğinde Berceste montunu üstünden çıkararak ona yardımcı oldu. Çantasını da montların yanına koyduktan sonra Yankı'nın ardından salona geçti. Biz de onların arkasından salona geçip koltuklara oturduk. İkisi aynı koltuğa oturmuş telefondan bir şeye bakıyorlardı.  Dağhan sıkıntıyla koltuktan fırlayarak yanıma geldi.  "Oğlum bu Berceste çok güzel ya." dediğinde ona dönüp gülerek:  "Yengen olmasın mı?" dedim. Kaşını kaldırarak: "Olsun valla, ne zaman?"  "Dalga geçiyorum lan." dediğimde kafama vurarak "Görürüz." dedi. Dağhanla konuşurken kafamı kaldırıp Yankılara baktığımda Berceste'nin de bana baktığını gördüm. Göz kırptığımda gülümseyerek kafasını telefonuna çevirdi. Gelen bildirim sesiyle telefonumu elime alıp baktığımda Berceste'den olduğunu gördüm. berceste: bana öyle bakma berceste: anlayacaklar pelit: o zaman pelit: seni kendime sakladım 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD