Yıllar önce, Duru ailesinin ve özellikle babasının isteği üzerine, henüz 10 yaşında iken eğitim için Finlandiya'ya taşındı. Burası, babası tarafından en uygun yer olarak görülmüştü. Duru, ilk başta küçüktü ve yeni bir ülkeye alışmak oldukça zordu. Ancak zamanla dilini öğrenmiş, kültürüne adapte olmuş ve Finlandiya'yı tamamen benimsemişti. Babası onu sık sık ziyaret etmesine rağmen Ailesinin yanına yalnız yaz tatillerinde gidebiliyordu.
Okul dönemi oldukça güzel geçmişti ve başarıyla mezun olmuştu. Şimdi ise bir an önce ailesinin yanına dönmeyi istiyordu. Fakat burada da kendine bir aile edinmişti; yıllardır birlikte olduğu dadısı Ayten, en yakın arkadaşıydı.Ayrıca bir çok arkadaş da edinmişti uzun yıllardır burda olmasından dolayı. Ailesinden çok, onlarla zaman geçirmişti. Ama nihayetinde, kendi vatanına, toprağına dönme arzusuyla içi doluydu.
Bir gün, babasıyla telefonda konuşurken, Duru “Artık dönmek istiyorum” dedi.
Babasının sesi, her zaman olduğu gibi, biraz endişeli ve kararlıydı
"Duru, orada her şey çok daha iyi. Yeni fırsatlar var, senin geleceğinin orda şekillenmesini istiyorum yine istediğin zaman gelip gidersin ama oradaki fırsatlara burada sahip olmazsın," "Ailen seni tabiî ki yanında istiyor ama önceliğimiz senin geleceğin kızım.
Duru, babasının sözlerine dikkatle kulak verse de memleketine dönme isteği her geçen gün daha da kuvvetleniyordu. Finlandiya'da çok şey kazanmıştı: Başarılı bir eğitim, yeni arkadaşlar, iyi bir hayat. Ama yine de kalbinde bir eksiklik vardı. Ailesinin yanına gitmek, onları görmek istiyordu.
Bir süre sessiz kaldı ve ardından babasına duygularını tüm samimiyetiyle açıkladı:
“Baba, burada çok şey kazandım ama ben vatanımda olmak istiyorum. Artık dönmek istiyorum.”Ailemin yanında olmak istiyorum annemi,ablamı,ağabeylerimi çok özledim onlarla daha fazla zaman geçirmek istiyorum.
Babasının sesi biraz daha yumuşadı ve düşünerek yanıt verdi:
“Tamam, Duru. Buraya temelli dönmeni kabul ediyorum, ama benim yanımda olacaksın uzun bir süre benimle çalışacaksın başka bir yerde çalışmayı aklının ucundan bile geçirme,. Eğer birgün iş anlamında kendi yolunu çizmek istersen ve bu seni mutlu edecekse, o zaman yapmam gerekeni yapar yine arkanda dururum sen benim en kıymetlimsin duru bunu hiçbir zaman unutma."
Duru’nun gözleri doldu, ağlamaklı bir şekilde, “Babacığım seni çok seviyorum, seni hiç üzmem, biliyorsun değil mi?” dedi.
Babası gülümsedi, “Biliyorum güzel kızım. Ama bir şartım daha var.”
“Ne o?” diye sordu Duru, merakla.
“Yüksek lisansını bitirdikten sonra buraya döneceksin.”
“Tamam, babacığım, altı ayım kaldı zaten.” Sevinçle yanıtladı Duru, babasıyla biraz daha konuşmaya devam etti. Sonunda telefonu kapatırken, gözlerinde minnettarlık vardı.
Sonra büyük bir heyecanla annesini aradı. Ama annesi , her zamanki soğuk sesiyle cevap verdi:
“Efendim, Duru? Bir sorun mu var?”
Duru, annesinin soğukluğuna alışmıştı. Yıllar boyunca annesinin duygusal mesafesi, onu derinden etkilemişti. Babası duruya annesi onu doğurduktan sonra depresyona girdiğini ve bu davranışlarının bundan kaynaklandığını anlatıyordu. Annen seni çok seviyor sadece bu sevgisini gösteremiyor.o dönem yaşadığı psikolojik nedenlerden dolayı deyip yıllardır duruyu bunlara inandırmıştı duruda bir süre sonra annesinin bu soğukluğunu artık kabullenmeye başlamıştı zaten 10 yaşından beri farklı bir ülkede farklı bir hayat yaşıyordu annesiyle daha yakın olmayı çok isterdi ama annesi bu yakınlığa hiçbir zaman izin vermemişti.
Duru, uzun bir sessizlikten sonra, annesinin by soğukluğunu yok sayıp annesine sevinçle müjdeyi verdi:
“Anneciğim, artık Türkiye’ye dönüyorum.”
“Bunu nereden çıkardın, Duru? Orada bir düzenin var.”
Duru, sabırla devam etti:
“Babamla konuştum. Yüksek lisansımı bitirdikten sonra, yani altı ay sonra, Türkiye’ye döneceğim.”
Annesi bir an duraksadı, ancak sonrasında yine duygusuz bir ses tonuyla, “Baban bu durumu kabul etti yani ?” diye sordu.
Evet, anneciğim, babam kabul etti,” dedi Duru, sabırlı bir şekilde.
Annesi soğuk bir şekilde, “Tamam, Duru. Şu anda uygun değilim, daha sonra bu konuyu tekrar konuşuruz,” diyerek telefonu kapattı. Annesinin bu tavrını duruyu yine üzmüştü ama içindeki umut hiç kaybolmamıştı. Türkiye’ye döndükten sonra, belki aralarındaki buzlar eriyecek ve daha yakın olabileceklerdi.
Duru, içindeki sevincini, yıllardır birlikte olduğu ve en çok sevdiği kişi olan dadısı Ayten ile paylaştı. Ayten, Duru’nun en yakın arkadaşı ve neredeyse annesi gibiydi.ve babasından sonra bu hayattaki en kıymetlisiydi. Ayten’in yüzünde de aynı sevgi ve mutluluk vardı. Onlar için bir dönem sona eriyordu, ancak bir başka dönem başlamaktaydı. Duru, altı ay içinde okulunu bitirip, sonrasında Türkiye’ye dönecek ve sevdikleriyle yeniden bir araya gelecekti.
Duru burada bulunacağı son altı ayla arkadaşlarıyla bol bol zaman geçirip gönlünce eğlenmeyi planlıyordu.
Okulda çok sevdiği bir arkadaş grubu vardı ville,roope,jess,anna,emila ve helka yıllardır birlikteydiler artık arkadaştan öte dost kardeş olmuşlardı.okuldan sonra akşam dışarı çıkmak için sözleştiler klube gidip gönüllerince eğleneceklerdi
Duru hazırlandı siyah bir şort üzerine beyaz bir crop giydi hafif bir Makyaj yapti açık kumral saçlarını açık kullanmayı çok severdi hafif bir dalga vergi durunun gözleri elanın en açık tonuydu ve çok güzel bir kızdı gözleri bu güzelliğini taçlandırıyordu. Hazırlanıp ville ve roope evden alıp klube geçmek için onları aradı hazırlanmaları için hep birlite klube geçip tam sahnenin karşında güzel bir masaya yerleştiler.Birlikte hem içkilerini yudumlayıp kahkahalar eşliğinde sohbet ediyorlardı ville ve roope sarmaş dolaş bir şekilde dikkatleri üzerlerine çekiyorlardı jess ve helkada 3 yıldır beraberdiler ve çok uyumlu bir çiftiler duru anna ve emila ise yalnız takılmayı tercih ediyorlardı.
Klubün içinde müzikler yükselmeye başlamıştı. Duru, Anna ile sahneye çıkarak dans etmeye başladı. Her ikisi de güzellikleriyle dikkat çekiyor, sahnede oldukça uyumlu bir şekilde dans ediyorlardı. Ancak Duru’nun dikkatini bir adam çekmeye başladı.
Adam, siyah dalgalı saçları, uzun boyu, kaslı vücudu ve büyüleyici duruşuyla dikkatleri üzerine çekiyordu. Ama Duru’nun ilgisini çeken sadece görünüşü değildi; o adamı diğerlerinden ayıran şey keskin yüz hatları delici bakışlarından öte bir aurası vardı. Bir şekilde Duru’nun gözleri, istemeden de olsa adama kayıyordu. Bunun yanlış olduğunu biliyordu ama kendini ondan alamıyordu.Duru kendini toplayıp adama sırtını dönüp dans etmeye devam etti.
Anna, Duru’yu rahatsız eden bir şekilde, “Harika bir parça değil mi?” dedi. Duru, gözlerini adamdan kaçırarak, “Evet, çok yakışıklı ,” dedi. Anna, “Eğer ilgileniyorsan, şansını dene,” dedi,Duru ananın bu tavrından rahatsız olmuştu ama ona gülümseyip dans etmeye devam etti..
Bir süre daha dans ettiler ve sonunda masalarına geçip içkilerini yudumlayıp sohbet etmeye başladılar. Duru’nun aklı ise hala o adamdaydı. Bir süre sonra, gözleri adamı masasında göremeyince buruk bir hissiyatla doldu. Demek gitmişti.o adamı düşünmemeye çalışarak eğlenmeye devam etti.
Bu gün durunun yakın arkadaşlarından biri kulüpte sahne alacaktı.Arkadaşı sahnede şarkı söylerken. Bir anda, Duru’yu sahneye yanına çağırdı. “Hadi Duru, sen de bizimle bir parça söylesene!” dedi.
Duru’nun yüreği hızlıca çarptı. Sahneye çıkmak, her zaman onu biraz heyecanlandırmıştı. Ama arkadaşını kıramazdı, dolayısıyla tereddüt etmeden mikrofonu aldı.şarkı söylemeyi çok seviyordu.
Şarkıyı söylemeye başladığında, kalabalığı görmezden gelerek sadece şarkının sözlerine odaklandı. Ancak bir şey vardı; gözleri, tam karşısında duran, salondaki diğer her şeyin kaybolmasına neden olan o adamı fark etti yine. O adam, kendine özgü bir şekilde, siyah gözleriyle Duru’yu izliyordu. Keskin bakışları, Duru’nun tüm dikkatini üzerinde toplayıp onu bir mıknatıs gibi kendine çekiyordu. Bir an için sanki sadece ikisi varmış gibi hissetti. Adamın bakışları, onu sarmalayan bir yoğunlukla Duru’nun içine işledi.
Bunun farkında olsa da, Duru, şarkıyı söylerken adama bakmamaya özen gösterdi. Ancak yüreğinde, bir hareketlenme vardı. Gözleri, istemeden de olsa, tekrar o adamın üzerine kayıyordu.
Şarkı bitip de büyük alkışlar kopunca, Duru rahatladı ve arkadaşlarıyla sahneden indi. Yalnızca birkaç adım atmıştı ki Ville ve Roope ona bakarak gülümsediler.
“Duru, adam seni gözleriyle yedi!” dedi Ville.
Duru, onlara gülümseyerek: “Sadece şarkım güzeldi bence dikkatini çeken şey ben değildim sadece şarkım dı dedi.” Ama içindeki huzursuzluğu bastırmak istese de, adamın gözleri hala aklının bir köşesindeydi.
İçeriye geri dönerken, kulüp biraz daha boğucu hissettirmeye başlamıştı. Müzikler bir yandan kulakları zorlar gibi çalarken, Duru, hem yorgun hem de bunalmış hissediyordu. Helka’ya, lavaboya gitmek için yanlarından ayrılacağını söyledi ve hızla kulüpten uzaklaştı.
Lavaboya gitti, ellerini yıkadı ve yüzünü soğuk suyla ıslattı. Biraz ferahlamak için elinden geleni yapmıştı ama bu, ona pek de yeterli gelmedi. Kararını verdi: Kulübün arkasındaki terasa gitmek için dışarı çıkacaktı.
Terasa adım attığında, onu harika bir gökyüzü karşıladı. Finlandiya'nın berrak, yıldızlarla dolu gecesi, her zaman Duru’nun en sevdiği şeylerden biriydi. Her şey o kadar huzurluydu ki, bir anda içindeki kaygı ve gerginlik kayboldu. Yine de, doğanın bu muazzam güzelliğiyle iç içe bir ülkede olmak, ona kendini huzurlu hissettiriyordu. Kış aylarında soğuk, yaz aylarında ise kısacık günler bir tür hüzün yaratıyordu, ama Duru, burada geçirdiği zamanları asla unutmayacaktı.
Havanın soğuk olmasıyla biraz üşümeye başlamıştı, tam geri dönüp kulübe girecekken, birine çarptı. Büyük, iri bir bedene. Hemen kafasını kaldırıp özür dileyecekken, karşısında yine o gizemli adamı gördü.
Adam, o kadar etkileyiciydi ki, sadece duruşuyla bile insanı büyüleyebiliyordu. Onunla göz göze gelmek, sanki zamanın durması gibiydi. Fakat o an, Duru’nun dikkatini çeken bir şey daha vardı: Adamın etrafında, insanı rahatlatan, baharatları anımsatan bir koku vardı üstünde. Duru, bu kokuyu içselleştirdi ve kendini bir an için kaybolmuş gibi hissetti.
Adamın gözleri, Duru’nun gözlerinden ayrılmıyordu. Duru kendini toparlamaya çalıştı, hızla Türkçe özür diledi. Sonra ne yaptığını fark edip. Hemen Fince özür dileyerek, onu geçmeye çalıştı. Ancak adam, “Önemli değil, benim dikkatsizliğim,” diyerek, ona bakmaya devam etti.
Duru’nun şaşkınlığına bir de, adamın ardından söyledikleri eklendi:
“Türk müsünüz?” dedi merakla.
Duru, bu soruyu sorduğunda irkilerek gözlerini tekrar adamın gözlerine dikti. Adam, başını sallayarak gülümsedi ve elini uzattı:
“Kerim, ben,” dedi.
Duru, bir an ne yapacağını bilemedi. Ama kibarlıkla elini uzatıp, “Duru,” dedi.
İkisi arasındaki ellerin birleşmesiyle, sanki havada bir kıvılcım çaktı. O an, sanki tüm dünyada sadece ikisi vardı. Gözlerinin birleşmesiyle içlerinde bir şeylerin harekete geçtiğini hissettiler.
Duru, bu karşılaşmanın, hayatındaki her şeyi değiştireceğini o an bilemezdi. Ama işte o gece, her şeyin başlangıcıydı olan geceydi
Duru için yeni bir hayat başlayacaktı bu geceden sonra…