Yüzyıllardır Mardinlilerin gözbebeği olan konağın üstüne güneş doğmak üzereydi fakat içindeki hane halkı çoktan uyanmış telaşlı bir koşuşturmayla hazırlık içine girmişti bile. Onlarca odası olan konağın açılıp kapanan kapı seslerini sıkıntı içinde dinleyen Roj büyük terasta çayını yudumluyordu. Çayından ne tat alıyor ne de doğan güneşin kurak tepeden doğuşunu izleyecek iyi bir ruh hali vardı. Bu sabah hayranlıkla izlediği memleketine bile göz ucuyla bakamıyordu. Şexheseni konağı nikah hazırlığı içinde koşturuyordu ama sessizliklerinde büyük bir yasın ateşi yanıyordu.
Roj elindeki yarısını zar zor içtiği zift gibi çaya bakıp kaşlarını derinden çattı. Kaçak çayın acılığını severdi ama zehir gibi boğazını yakmaktan başka bir tat vermiyordu. Tam bitirmediği ince belli bardağı küçük sehpaya bırakarak geriye doğru yaslanıp derin bir off çekti.
Babasının katili olan adamın kızını Şexheseni konağına sokmak ne acıydı.
Babası Ferzan ağa Doğunun Güneydoğunun önünde eğildiği dağ gibi bir ağaydı.
Roj babasının gölgesi için binlerce dağı devirirdi ama hasta yatağındaki anası kocasının acısını çıkarmak için tehlikeli bir işe girişmek istediğini söylediğinde onu daha fazla üzmemek için ne dediyse kabul etmişti. Fakat bir tek düşmanının kızı acı çekmeyecekti yengesi de yıkılacaktı. Karı kız peşinde koşan abisini asla yola sokamayan kadın yorulmuştu ama kumayı da kaldıramazdı.
“Apo!”
Roj başını sesin geldiği yöne çevirip pembe yöresel kıyafetler içerisinde kedisine doğru koşan abisinin küçük kızı Asmin’e gülümsedi. Sapsarı uzun saçları arkasında dalgalanırken kocaman yeşil gözlerinde yaramazlık pırıltıları neşesini katlıyordu.
“Apo! Daye!” diye koşan küçük kızı karşılamak için yerinden kalkıp dizlerini kırdı. Asmin kendini göğsüne atarken Roj küçük kızı kucaklayıp doğruldu. Küçük kolların boynuna dolanması en büyük mutluluğuydu.
“Asmin ne oldu?” diye telaşlanmış gibi sordu. Yine yaramazlık yaptığı için annesinden kaçtığını biliyordu ama her zaman Asmin den yana olduğu için konuyu Asmin den ilgiyle dinleyecekmiş gibi yapacaktı.
“Annem saçlarımı toplamak istiyor. Saçlarımı toplamasın apo!” diyen küçük kız annesinden saklanırcasına başını amcasının boynuna gömdü. Amcası ne isterse alır ne derse tamam derdi. Babası bile bu kadar isteklerinin peşinde koşmazdı.
Roj, Asmin’in yumuşak ince telli saçlarını okşayıp “Tamam delalamın toplamayız. Kimse sana karışamaz.” dediğinde küçük kız sevinerek amcasının boynundan ayrıldı. “Annem dedem için hala bağlamak istiyor. Ayıpmış saçlarımı açmam.”
Roj bir daha eskisi gibi mutlu olamayan hanesinin babası için tuttuğu yası ve saygıyı anlıyordu ama Asmin kar tanesiydi. “Sen aç saçlarını nasıl istiyorsan öyle bırak.” diyerek kırık canını yakan bir gülümsemeyle pembe yanakları okşadı.
“Amin!”
Viyan yengesi kızının adını kısık sesle bağırınca Roj döndü ve yengesinin sinirli adımlarla kendilerine doğru geldiğini gördü. Saçlarını sıkı bir topuz yapmış şalının altında saklamıştı. Üç yıl önce saçlarını açar konakta tek gelin olmanın gururuyla dolaşırdı. Şimdi siyah şalı başında siyahları üstünden eksik ol olmazdı.
“Yenge kızma Asmine.” dedi Roj daha yengesi ağzını açmadan. Viyan, amca yeğenin yanına gelirken oflayarak omuzlarını düşürdü. “Roj senin sözünü dinliyor Allah aşkına söyle saçlarını bağlasın.” Siyah sürme çektiği koyu gözlerini kaynının gök mavisi gözlerine yalvarırcasına dikti. Kaynı yine küçük kızının her bir dediğine kafa sallamış olmasın? “Demedin, değil mi?”
Roj bir şey olmaz der gibi gözlerini yavaşça açıp kapattı. “Asmin’e ne zaman hayır dediğimi gördün yenge? O güzel sarı saçlarını açmak istiyormuş. Açsın.” dediğinde Asmin zafer kazanmışçasına amcasının kucağında kasıldı ve daha sonra dayanamayıp kıkırdadı. Roj kucağındaki neşe kaynağına bakarken onu yaslara boğmanın nasıl da yanlış olduğunu fark etti. Küçük kız ne anlayacaktı ölümden yas tutmaktan. Kalpleri acıları barındıramayacak kadar küçüktü.
“Şal takacak o zaman.” dedi Viyan çenesini kaldırıp. Annesinin sözünü bir yerde dinlemesi gerekiyordu.
Roj yengesine katılırcasına başını aşağı yukarı salladı ve hayat kaynağı olan kızın yeşil gözlerine döndü. “Asmin şalın sana çok yakışıyor. Sana aldığım altın tokaları da tak.”
Asmin büyük bir edayla başını başını sallayarak önce annesine daha sonra amcasına baktı. “Tamam amca takacağım.”
“Eee tamam kızım hadi amcanı bırak hazırlansın. Bugün nikahı var.” dedi Viyan kaynının kucağındaki kızına kollarını uzatıp. Kızını kucağına alan Viyan aslında kızının saçlarını salmayı çok istemişti ama kaynanası Xate ana bir keresinde kızıp ortalığı karıştırınca korkudan kızını kısıtlamaya başlamıştı. Ama Roj açık kalacak dediyse kimse sözüne karşı gelemezdi. Kocası Şerwan bile kardeşine gelmekte çekinirdi.
“Niye düğün yapmıyoruz anne? Amcamın düğünü de olsun. Ardıl amca kendine düğün yaptı amcam da düğün yapsın.” diye Asmin üzülerek geçen ay düğün yapan amca oğullarından bahsettiğinde gerilen Viyan Roj’a kaçamak bir bakış attı. Kaşlarını burnunun üstüne düşüren genç adam evlilik işinden sonunda kaçamamış teslim olmuştu kaderine. Babasının kanını yerde bırakmayacağını sanırken evlenmesi herkes için hala aşılmamış bir şoktu. Kimse ne hayırlısı olsun diyordu ne de babanın kanı nasıl yerde kalır diye sorabiliyordu.
“Kızım büyüklerin bileceği iş, biz karışmayalım.” dedi Viyan sorunlardan kaçarak. “Hadi şalını takalım.”
Anne kızın uzaklaşmasını çatık kaşlarının altında izleyen Roj merdivenleri çıktıklarında bakışlarını alıp odasından çıkan abisine çevirdi. Kendisinden bir karış kısa olan Şerwan abisi saçlarının önleri dökülmesine rağmen yine eski moda alışkanlığıyla jöleyle şekillendirmiş buradan bile belli olan parlaklığı kazandırmıştı. Yakışıklılığı tartışılırdı ama diliyle bütün dikkatleri üzerine çektiğine defalarca şahit olmuştu. Ama keşke bu kadarıyla kalabilseydi. Abisini bildi bileli çapkın ve karısını defalarca aldatmaktan geri kalmayan zamparanın tekiydi. Yıllardır uyarmasına rağmen geri adım atmamış kimi kadınlara ev açmış kimilerini tatile götürüp gözlerini boyamıştı. Hep kuma alacağını tahmin etmişti ama kırk üç yaşına gelmesine rağmen böyle bir niyeti olduğunu hiç söylememişti. Ama anneleri tuzaktan bahsedince hemen atlamış keyiflenmişçesine bıyıklarını uzatmıştı. Kızı görmüş müydü diye kendine soran Roj asıl meseleye daha cok sinirlenmişti. Abisi babasının yerde kalan kanını hiç sorgulamamıştı bile.
Roj, abisinin karısına ve kızına en güzel takımıyla yürümesini izledi. Damat olduğunu bağırıyordu ama kimse bunu göremüyordu. Özellikle her türlü pisliğine katlanan gülümseyerek kocasına doğru yürüyen yengesi. Midesinde düğümlenen huzursuzlukla bakışlarını hemen kaçırdı. Yengesi daha otuz beş yaşında genç bir kadındı. Şexhesini aşiretine üç evlat vermiş üçünü de göz bebeğine bakar gibi büyütmüştü. Bedirhan, Ferzan ve Asmin üçü de babalarının tam tersi amcalarına çeken güzel çocuklardı.
“Zava!”
Şerwan abisinin alaylı tonlamasıyla başını sağına ve soluna kıran Roj omuzlarını gerdi. Saygısızlığın bu kültürde yeri yoktu bu yüzden abisine dönmek zorunda kaldı. Yakından gördüğü adam daha da beter parlıyordu. Yüzünü bile parlatmıştı.
“Hiç de zava gibi görünmüyorsun be bremın.” diyerek dişlerini göstererek gülen abisinin öne çıkmış ve titreyen göbeğinden gözlerini alıp güneşin tepelerin ardından yükselişini izlemeye koyuldu. Bu sabah farklıydı rengi. Kan gibi kızıllara bulanmıştı bütün Mardine olacakları haber ediyordu.
“Böyle iyiyim.” dedi abisini cevapsız bırakamamak için. Bu kadar kuma almaya meraklı olduğunu bilmiyordu. Acaba kız çok mu güzeldi diye bir kez daha düşündü. Çünkü abisinin güzel kızlara zaafı vardı.
“Kızlar geldi mi? Sonuçta son beşiğimiz evleniyor herkes burada olmalı.” diyerek taş trabzanların kenarına yaklaştı ve aşağıdaki geniş avluya baktı. “Sandıklar hazırlanmış bakıyorum. Daye kusursuz bir nikah peşinde anlaşılan. Öyle kusursuz ki millet şok olacak.”
Roj abisinin bu hallerine daha fazla katlanamayarak annesinin odasına gitmek için merdivenlere yöneldi. “Ben anama bir uğrayıp geliyorum. Kızlar yarım saate burada olacaklarını söyledi.” dedi ablalarının geleceğini de bildirerek.
Babasının kanı yerde kurumuş üstüne toprak susuzluktan çatlamış annesi ölüm döşeğinde ölen kocasının sayıklarken abisi ikinci eşi için damatlık giyip etrafta toy delikanlı gibi dolaşıyordu. Karısının Asmin’in yüzüne nasıl bakmıştı az önce? O yüzler bir daha eskisi gibi gülmeyecek aynı gözlerle kimseye bakamayacaktı. Kendisinin de çok büyük hatası vardı ama ölüm döşeğindeki annesinin tek arzusu öç almakken gücü yetmemişti olmaz demeye. Hem Roj bir erkeğin canını alarak ödeşmek istemiyordu o ailenin erkeklerini yer yüzünden silmek istiyordu. Barış konuşulurken kalleşçe babası öldürülmüştü bu hiçbir kitaba sığmazdı. Kana kan farz diye inliyordu. Ama... ama... Ellerinde eriyen anası da intikam diye inliyordu.
Roj büyük havludan merdivenleri çıkıp en doğudaki odaya doğru yürüdü. Annesi aylardır odasından çıkmıyor kocasına kavuşacağı günü bekliyor oluşunu içi kan ağlayarak izlemekten başka bir şey yapamıyordu.
Roj yüzyıllık eski tahta kapının önünde durup yuvarlak demir kolunu çekti. Kapıyı aralayıp içerideki karanlığa doğru derin bir nefes alarak yürüdü. Annesi kedine güneşi yasak etmişti kocam kara toprağın altındayken nasıl yüzüm güneşe bakar diye diye kendini hapsetmişti karanlığa. Roj kaç kere kalın perdeleri açıp annesine güneşin doğduğunu seyretmek istemişti ama ağlayan yürek yakan kadınla geri kapatmak zorunda kalmıştı.
“Roj?” Annesi kısık hasta sesiyle hissetmiş gibi adını seslenmişti.
“Ere daye.” dedi yatağına yaklaşırken. Yorganın altındaki gün geçtikçe zayıflayan annesinin bedenine bakıp acı yumruyu zor olsa da yuttu. “Birazdan çıkacağız. Benden istediğin bir şey var mı?”
Xate hanımağa bitkin bit halde yatağında kıpırdanıp elini başında bekleyen oğluna uzattı. Roj beklemeden annesinin kemikleşmiş yumuşak ellerini tuttu. “Yok oğlum. Bana o kızı getirin yeter. Babasının gülüymüş, üstüne titrerlermiş, bir dediği iki edilmezmiş...” Nefesi yetmediği için dinlenen yaşlı kadın kuru dudaklarını ıslattı ve son gücüyle devam etti. “Babası ölüm döşeğindeyken hastalıktan değil kızına olanlar yüzünden ölecek. Benim öldüğüm gibi ölecek. Diğerleri de onlarla verem olacak. Ferzan Şexheseni’nin canını alanların üstüne lanet yağacak! Bunu da sen yapacaksın!”