3.Bölüm:Pusu

2644 Words
Roj ayak bastığı konağı yakma isteğine direnerek sıraya dizilmiş Şerefanlılara kin dolu bakışlarla bakmakla yetindi. Babasını öldüren adamlara selam vermek yerine başını kesmeyi tercih ederdi. Ama abisi fırsatı bulmuş kendisine selam her bir ağaya selam vermiş hatta elini uzatana bile elini uzatmıştı. Burnundan soluyarak ters ters bakmakla yetindi. Anasının ölüm döşeğinde yalvararak söz verdirdiğini yapmaktan başka çaresi yoktu. Bir anası kalmıştı onu gözleri açık gönderemezdi. Roj’un ablaları arkalarından içeri ellerinde bohçalarla girmek zorunda kaldı. Yüzlerinde ne bir düğünün mutluluğu ne de kardeşlerinin evliliğinden duydukları heyecan vardı. Yas akıyordu yüzlerinden. Sürmeli her bir çift gözden büyük bir acı ve dik duruşun hikayesi dökülüyordu. Her biri çıplak elleriyle buradaki adamları öldürecek güçte ve istekte kadınlardı ama susup bohçalarıyla kadınlara ayrılan salonlara geçtiler. Roj, Viyan yengesine ve annesinin elini tutan Asmin’e bakıp utançtan bakışlarını kaçırdı bir daha onların yüzüne eskisi bakamayacaktı. Suçluydu günahlarını almıştı ama bazen Roj’un da gücü bir yere kadar yetiyordu. Erkekleri buyur ettikleri salona geçerken Roj’un gözü konağı bile görmüyordu. Tarihine, kültürüne ve insanına aşık bir gençti. Her bir konağın hikayesi olduğuna inanır uzun uzun incelerdi fakat bu duvarlarda tek gördüğü kandı. Babasının kanını dökenlerin kanı. Şexheseni aşiretinin büyüklerini en iyi şekilde karşılayan Şerefanların önlerinde pervane olmalarını tiksinerek izleyen Roj bir an önce nikahın kıyılması için dakikaları saymaya başlayacaktı neredeyse. Abisi Şerwan babasından sonra aşiretin başına geçmişti ancak babasının yerini tutacak vasfa ve erdeme sahip değildi. Kansızlarla sohbet edecek kadar kendini kaybetmişti. Roj öfkesinden oturduğu yerden aşirette sevdiği saygı gösterdiği planından haberdar olan Kıyam ağaya başını belli belirsiz salladı. Siyah şalvarlı yaşlı adam nikah için sabırsızlanan adam için bir an önce söze girmek için boğazını temizledi. “Barış için konağınızın kapılarını açtınız biz de bize ne kadar zor gelse de geldik. Bir an önce bu barışın temelini atalım.” diyen Kıyam ağanın sözlerinden sonra onlarca ağa sessizliğe gömülürken herkesin gözü Roj’un üstüne kaydı. Çoğu ağa zavallı kızın ölümden beter bir hayat yaşayacağını bilerek daha çok sessizliğe gömüldü. Genç ağa buz gibi gözleriyle her bir Şerefanlıyı öldürmek istediğini çekinmeden bağırıyordu. Rojgûl’ün en büyük abisi Rıfat ağa kendisinden küçük kardeşine işaret edip kız kardeşlerini getirmesini istedi. Kan davası yüzünden ne kendini yakardı ne de erkek kardeşlerini. Babaları beş yıldır kanserdi ve ağalığı kendisine verdiği için hüküm kendisindeydi. Babası Ferzan ağadan babasının intikamını alamadığı için kanser olmuştu öleceğini bilerek Ferzan ağayı vurmuştu ama Şexhesesini aşiretinde Roj gibi gözü kara ağayı dikkate almamıştı. Hasta adamı vuracak gücü kendine yakıştırmamıştı. Üç yıldır kendilerinden birini vurmamışsa daha büyük düşünüyor daha büyük bir kıyım için gün sayıyordu.Rıfat ağa kendi canı için tek kız kardeşlerini on beş yaşında ortaya atmış almaları için onlarca ağaya dil dökmüştü. Sonunda ikna etmişti ya… Roj denilen adamdan kurtulmuşlardı. “Hoca, nikah kıyılacak.” dedi Kıyam ağa kendileriyle getirdikleri aşiretlerinden olan hocaya. Hoca besmele çekip yerinden kalktığında orta yere dizlerinin üstüne çöktü ve önüne bir kalem kağıt koydu. “Damat gelsin.” Herkes korkudan çaktırmadan Roj’a bakarken yerinden kalkan Şerwan’a dikkat edemediler. Şerwan hocanın önüne diz çöküp şaşkın bakışları üzerine çektiğinde derin bir uğultu duyuldu. Öyle ki Şexheseni aşiretindekiler bile şaşırmış neler olduğunu anlamak için Roj ağaya bakmışlardı. Rıfat ağa “Neler olur burada Kıyam ağa?” diyerek evli ve kırk yaşının üstündeki Şerwan ağaya yan gözle baktı. “Barış için evlilik dediniz Rıfat ağa. Biz de tamam dedik. Başka ne istersin?” diyerek olanı biteni normalmiş gibi anlatan Kıyam ağa elindeki ata yadigarı tespihinden bir taş daha çekti. “Ağa! Bekar kardeş dururken evli adam neden evlendirilir? Benim kız kardeşim on sekiz yaşındadır!” diyen Rıfat ağa kardeşi için sesini çıkarmamıştı. Roj gibi bir adamı damatları yapamadıkları için sinirlenmişti. Şerwan bir hiçti. Başı okşandıkça uysallaşan bir it gibiydi. Ama gözü kara deli cesareti ve aklıyla yaşlı ağaların bile saygıyla bahsettiği Roj kükreyen bir aslandı. Kimse onu zapt edemezdi. Damatları olmazsa düşmanları olarak kalacaktı. Eninde sonunda silahı onlara doğrulturdu. “Kabul etmiyoruz Kıyam ağa! Benim kardeşim küçük!” diye yalandan elini kaldırıp rest çektiğini gösteren adamla Roj burnunu çekip başını yana eğdi. “Kabul etmezsen gözümü hiç kırpmam Rıfat ağa! En başta da seninle başlarım!” Roj’la derin bir sessizlik daha yayıldı ve Rıfat ağa kimseye belli etmeden yutkunup bakışlarını kaçırdı. Roj’un sözünü yerde bıraktığı görülmemişti. Mecburiyetten sesini çıkaramadı. Şerwan itine kaldıklarını düşündükçe kafayı yiyecekti hergün. Roj, it gibi kuyruğunu bacaklarının arasına kıstıran ağa bozuntusundan tiksindiğini belli eden bakışlarını kimseden çekinmeden atıp yüzünü çevirdi. Derdini sezmişti. Kız kardeşini düşündüğü falan yoktu. Tek dertleri kendisini zapt edememeleriydi. Bir süre daha canlarını bağışlayacaktı. Bir on iki sene kadar. Roj bakışlarını Şerefanlıların üstünden alıp kapıdaki hareketliliğe çevirdi. Rıfat’ın bir küçüğü Mahmut’un kolundan çekip içeri sokmaya çalıştığı kızın ince kolunu görünce kaşlarını bununun üstüne düşürdü. Siyah bir elbise giymişti ama daha yüzü belli olmuyordu. Mahmut zor kullanarak kızı içeri çektiğinde burnundan soludu. Sinirlenmişti. Fakat kızın yüzünü gördüğünde karşısındakine inanamadı. Simsiyah uzun saçları olan kızın su yeşili gözleri gözlerine değdiğinde nefesini tuttu. Bakışları içini görürcesine derindi. Makyajsız yüzünün güzelliği… Hayatı boyunca bu kadar güzel bir kız görmediğine emindi. Ay gibi parlayan yüzü belinden kalçalarına değen saçlarıyla bütün Şexheseni ağalarının nefesini kesmişti. Yer yüzünde böyle bir güzellik yok diye düşünen Roj su yeşili gözlerdeki yıkımı ve şoku sonradan fark etti. Şerwan abisine bakıp göz yaşlarına boğulan kız bekar ağayla evleneceğini düşünmüştü elbette ama Roj’un anasına verdiği bir söz vardı. Söz vermese de bu kızla evlenemezdi ya. Adını hala öğrenemediği kızın kaçmak için hareket ettiğini fark ettiğinde koltuğun kolunu sıktı. Herkesi anında öldürürdü. Ama Mahmut kızı çeke çeke Şerwan’ın yanına getirdiğinde beter bir karmaşayla dolup taştı. Öldürmek çok daha iyi bir fikir gibi gelmişti. Özellikle abisinin kıza salyalarını akıta akıta bakmasıyla içindeki ölüm isteğine direnmeye çalıştı. Kızın kolundan tuttuğu gibi odadan atar bütün Şerafanlıları kurşuna dizerdi. Hayali bile gözlerini parlatmıştı. Ama ölüm döşeğinde annesine verdiği sözü hatırlayınca hızla atan kalbini sakinleştirmek için derin bir nefes aldı. Göz yumacaktı zayıf omuzlarıyla içli içli ağlayan kıza. Ağlayışı daha çok öfkelendirince hocanın bile kıza daldığını fark ederek kaşlarını çatıp gözlerini kıstı. Öfke içinde delicesine yanarken gözlerini karattı. “Nikahı kıyın!” derken buldu kendini. Korkudan titreyen kız başını kaldırıp yine direkt gözlerine baktığında Roj kurşun yemiş gibi kasılıp kaldı. Masum bakışı derdini anlatırcasına yalvarıyordu sanki. Ne demek istediği o kadar belliydi ki… Roj kızın yüzündeki küçük burnundaki kızarıkla biraz daha çığırından çıkan kalp gümbürtüsüne çare bulmak için kendini sıktı. Biraz daha bakıp yalvarırsa hiç düşünmeden yerinden kalkıp elini beline atacaktı. Roj sınırlarında dolaştığı çılgınlığın sert rüzgarında savrulurken kızın bakışlarını kaçırmasıyla kendini bıraktı. Hoca, nikah şahitlerini istediğinde aşiretten iki ağa Şerwan abisinin yanına geçti. Hoca mehri kıza sorduğunda ise tek yaptığı ağlamaya devam etmek oldu. Şerwan abisinin sabırsızlıkla mehri geçiştirmesiyle Roj örf adet bilmeyen abisinden hiç olmadığı kadar soğudu. Onun yerine “Otuz bilezik yaz.” dedi sinirle. Kız daha fazlasına sahip olurdu ama bu durumda en makulü bu sayıydı. “Dilda ve Xalis kızı Rojgûl,….” Roj beklemediği anda kızın adını öğrendiğinde ödü kopmuş gibi kalbi tekledi soluğunu kesen tesadüfle kaşlarını daha da derinden çatarak kıza bilinmeyen bir bilmece gibi baktı. Rojgûl… Nasıl olur bu? Roj dışarıdan kana susamış bir katil gibi görünüyordu fakat içindeki sorgu sualin haddi hesabı yoktu. Tesadüf her şeyi silip süpürmüştü. Rojgûl hocanın ettin mi sorusuna cevap vermeyip iç çekerek ağlamaya devam edince Roj, Şerwan abisinin sınırları aşan terbiyesizliğini bir kez daha işitti. Genç ağa burnundan soluyarak hocanın kızı ikna etmesini izledi. Kendi isteğiyle evlenmiyordu benimle de evlenseydi bu halde ağlayarak evlenecekti diye düşündü ama abisi gibi bir adama gitti için kesin acısı farklıydı. Sonuçta kuma olacaktı, annesinden kız kardeşlerinden eziyet görecek derdini babasına yakaracaktı. Annesine yakaracaktı. Şerefanlılar kan kusacaktı küçük kızlarıyla. Göğsüne ağır bir darbe almış gibi nefes alamadı Roj. Bir şeyler içinde eziliyormuş gibi hissetti. Dal gibi ince kızın bütün zulümlere nasıl dayanacağını düşünürken buldu kendini. Gül gibi boynu gün geçtikçe bükülecek yaprakları solmaya içi kararak birer birer dökülmeye başlayacaktı. Bütün güzelliğini yitiren kuru bir dal kalacaktı geriye. Güzelliğiyle herkesi lal eden kızın yaşayacaklarını kabullenemedi. Babası ne kadar babasını vurup öldürmüşse de o bir kadındı. Roj’un kadınlarla açılmış hiçbir defteri yoktu. Olmayacaktı da. Ancak... Ölüm döşeğindeki annesinin son sözleri ve solgun hali gözlerinin önüne geldiğinde bu acıya erkek elinin değmeyeceğini dair kendine söz verdi. Ona acı verecek hiçbir erkek olmayacaktı. Abisinin bile bir sınırı olacaktı. Roj gözünü kırpmadan izlediği kızın hala cevap vermeyişiyle “Olmaz böyle! Kabul ettiğini duyacağız!” diyerek koltuğun kolunu biraz daha sıktı. Adının zihninde bile yankılanmasına izin vermeyen Roj şu yeşili yaşlarla daha da parlak görünen gözlerin üzerine çevrilmesiyle kendini sıktı bakışlarını sert tutmak adına direndi. Anlık bakıştan sonra kız önüne geri döndü ve abisinin arkasında belirip konuşmasıyla rengi iyice soldu. Kızı herkesin içinde tehdit eden adamı aklına iyice kazıdı. Vakti gelip ölüm saçtığında fazladan kurşun sıkacaktı bu ite. Kızın yüzü giderek korkuyla gerilmeye başladığında sanki aradığı biri varmış gibi yine bakışlarını gözlerine dikti. Onu kandırdığını düşündüğü için mi devamlı bakıp hesap sorarcasına gözlerini dikiyordu? Roj kızın gözlerine daldığını ve o halde kızarmış dudaklarını kıpırdatıp ‘Ettim.’ demesiyle bir yerlerde içini ürküten bir bomba sesi duyar gibi oldu. İnce, insanın içini okşayan sesiyle tam iki kere daha korku ve dehşet içinde ettim dedi. Göğsünün tam orta yerine sinen ağırlık nefesini keserken hoca abisi Şerwan’a sorularını sordu ve dakikalar içinde duasına başladı. Bu evliliği kendi rızasıyla kurmuş içine sinmeyen oyuna kalkışmış ve suçu olmayan bir kızı annesinin hıncını alması için ailesinin önüne atmıştı. Bunun için dua etmeyecekti. Kurban seçilen kız gözlerine böyle derdini anlatırcasına bakmaya devam ederse hiç tahmin etmeyeceği şeyler yapacaktı. Özellikle abisinin kızın üzerine eğilip konuşmaya başlamasıyla... Midesindeki bulantı ve tiksintiyle zor durdu. Ama abisi kızı kolundan tutup kaldırdığında daha fazla dayamadı ve gül gibi kızın yanında yaban otu gibi duran abisinin kulağına yakın “Bırak ailesiyle görüşsün. Kapıda bekleyelim.” diyerek elini koluna geçirdi. Roj başı eğik kızın içli nefes alışverişiyle öylesine yüzüne baktı ancak yakından gördüğü kusursuz yüzün masumiyeti ve ıstırabıyla bir kez daha kurşun yemiş gibi kasılıp kaldı. Güzelliği karşısında yutkunacakken yüzüne tokat gibi çarpan gerçekle abisini çekiştirdi. O kız artık abisinin karısıydı. Konaktan çıkıp yol üstünde arabalara yakın bir yerde sigarasını yakan Roj avluda ağlayan kadınların yakarışlarıyla tahmin ettiği rahatlamayı hissedemedi. Ne olmuştu şimdi? Babasını öldüren erkekler canları kurtulduğu için sevinirken kadınlar acı içinde kıvranıyor yeri göğü inletecek ağıtlar yakıyordu. Roj ailesinin en küçüğüydü kadının yerini değerini kendisinden büyük ablalarının çektikleriyle öğrenmişti. Her bir ablasının ölüm için inlediği geceler hala aklındaydı. Babasına aşık bir gençti ama kızlarına sormadan kendi isteğine göre evlendirip kefenle çıkacaksınız sözüne karşıydı. Ne yazık ki her bir ablası tahmin edemeyeceği kadar acı çekmiş gençliklerini kurban etmişlerdi. Yaklaşık on dakika sonra konağın kapısı açıldı ve Rojgûl siyah, dizlerinin altında boğazına kadar kapalı elbisesiyle göründü. Bitkin ve yorgun bedenini Mahmut abisi koluna girerek dik tutmaya çalışıyordu. İnce beline gümüş kemer kollarına ve boynuna altınlar takılmıştı. Ama içindeki kız nefes aldıkça çöküyordu sanki. Roj abisine uzatılan kızı alıp eşi ve kızıyla geldiği arabaya doğru sürüklerken ön tarafa geçmek için kapısını açtı. Gözü ikilinin üstündeydi ama. Şerwan abisi arka kapıyı açıp kızı geçmesi için bekledi ancak kız donmuş bir halde arabanın içine bakarak gözyaşlarına boğulmuştu yine. Şerwan abisi “Ağlamayı kes bin arabaya!” diye kıza sinirlenip ince bedenini iteklediğinde Roj elini kendi kapısından çekip abisine sinirle yanaştı. “Bu kız elimizde kalırsa olacakları sana söylemek bile istemiyorum! Arabaya binmesini bekle.” Şerwan kendisine dikkatle bakan ağalara sabırsızlıkla göz atıp yeni karısının arabaya binmesini beklemek zorunda kaldı. İştahı hiç olmadığı kadar kabarmıştı. Dünya üzerindeki en güzel kızı aldığına yemin edebilirdi. Güzelliğini duymuş fakat o kadar da ihtimal vermemişti. Nikah için içeri girdiğini gördüğünde ise söylenenlerin az olduğunu bile düşündü. Bir an önce bu güzelliğin keyfini ve tadını çıkarmak için deliriyordu. Roj kızın arabaya binmemek için direneceğini sanırken yine kaçamak bakışlarla kendisine baktığını ve derin bir nefes alarak kendini sıktığını gördü. Bu bakışların altında Roj her şeyi unutup kızın derdine yoğunlaşıyor bulmak için can atıyordu. Zoraki evlilikten başka bir derdi vardı bu kızın. Şerwan’ın sabırsız solukları Rojgûl’ü korkutunca kendini içeri atarak en köşeye geçti. Öyle ki kapıya yapıştı. Şerwan kimseye bir selam vermeden arabaya binip kapısını kapattığında Roj damarlarında zonklayan bir baş kaldırışla dolduğunu hissetti. Abisinin arsız sabırsızlığı dengesini bozuyordu. Onu bekleyen Şexheseni aşiretine selam verip arabaya geçti. Gözleri direkt dikiz aynasına kaydı. Kız en köşeye geçmiş zayıf bedeniyle kendini küçültmüştü. Başı eğik korkudan omuzları titriyordu. “Sürsene Memo!” dedi Şerwan şoförleri olan genç çocuğa. Memo kendini toparlayıp arabayı çalıştırdığında Roj ters bir bakışla genç çocuğa döndü. Kıza uzun süre bakan herkesten nefret etme eğiliminde olması tuhaf ve gittikçe sinirlerini bozan bir durumdu. “Konağa mı ağam?” dedi genç başını eğerek. Roj bu yüzden bu adamı seçmişti ya. Hatasını tekrarlamıyordu. Fakat sorusuna ne diyeceğini bilemedi. Dar sokakları ölüm sessizliğinin çöktüğü Midyat sokaklarında nereye gideceklerini bilemedi. Konakta yengesi ve çocukları varken ne ben ne de abim içeri girebilir diye düşünürken abisi cevap verdi. “Dağ evine sür Memo. Bir hafta orada kalırız.” Abisinin kasıla kasıla söyledikleriyle roj yumruklarını sıkıp başını cama çevirdi. Aynada kıza baksa orada ruhunu vermek üzere olan kızı görürdü ve şuan bunu kaldıramayacak bir haldeydi. “Tamam ağam yalnız yolda çalışma varmış bir iki saat daha yol uzayacak.” demesiyle Roj abadan kendini atmak istedi. O kadar yol boyunca açlıkla kızı süzen abisini görmek midesini allak bullak edecekti. Kız zaten sesini çıkarsan korkudan bayılacak gibiyken işkenceye şahit olacak olmak iyice dengesini sarstı. Konağa gidip kızı anasının eline teslim etmek daha az zarar verirdi. “Otele götür o halde.” diyen Şerwan abisiyle Roj başını çevirip abisine inanılmaz gözlerle bakmak zorunda kaldı. Bu adam aklını kaybetmişti! “Abi!” dedi dişlerinin arasında. “Dağ evi münasiptir. Bizi aşiretin ağzına düşürme!” Şerwan kendi isteklerine göre yaşar hesap vermeyi konumuna yakıştırmazdı. Şexheseni aşiretinin başıydı kime ne onun yaptığından ettiğinden susup hadlerini bilmeleri gerekiyordu ama küçük kardeşi Roj’un baskın ahlak anlayışına karşı gelemiyordu. Deliliğini gençken yaptıklarından görmüştü. Hiç istemese de yapacaklarından korkuyordu. Bir kez daha sadece onun karşısında sustu. “Aşiretin başı benim. Kimsenin haddine değil arkamdan konuşması. Ama gelinim için huzur istiyorum. Dağ evine gidelim.” dedi kendini karısının gözünde büyütüp. Roj rahatlayarak önüne döndü ancak içi hiç rahatlamıyordu. Ortada koca bir yanlış vardı herkes bunu normal kabul ediyordu. Bu geceden soran şehir dışına çıkıp biraz kafa dinlemeye karar verdi. Cebindeki telefonunu çıkartıp şirketteki yardımcısını aradı. “Alo Hüseyin bana yarın sabaha bilet ayarla. İstanbul’a gideceğim.” dedi Midyat’ın çıkışsına doğru ilerlediklerinde. “Tamam Roj ağam hallediyordum. Hayırlı olsun bu arada.” diyen gençle omuzlarını geren Roj dikiz aynasına bakmamak için direndi. Bütün Mardin kendisinin evlendiğini sanıyordu. Ama Roj herkesi kandırmıştı. Hüseyin’e “Sağ ol. Görüşürüz.” diyerek telefonu kapattığında önüne kaşlarını derinden çatarak döndü. Bir şeylerin değiştiğini ve hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını hissediyordu. Ve bu ilk kez kalbine korku veriyordu. Yol boyunca Roj önüne bakmak için büyük bir mücadele verdi çünkü abisi Şerwan rahat durmamış kıza doğru kaymış rahatsız edecek kadar alçalmıştı. Kızın iyice kapıya yapıştığını gözünün ucuyla gördüğünde Memo’ya çocuk kilidini işaret etti. Çünkü kız kendini arabadan atacak kadar korku içindeydi. Görmese bile Roj hissediyordu. Arkasındaki kızın bir o yana bir bu yana savrulan hislerini gözünü kırpmadan içine çekiyordu. İki saat geçti ve Roj sabrının sonlarına gelmek üzere oluşunu içinden sabır çekerek geçiştirmeye çalıştı. İki köyü de geçtiklerinde dağ evine ulaşacaklardı. Gökyüzü sabah günlük güneşlikken kara bulutlarını her bir yana dağıtmış her şeyin daha kötü olacağını haber veriyordu sanki. Roj yaklaştıkları köyün solgun sarı taşlı duvarlarına bakıp iç çekti. Son bir köy… Köyün içinden geçmek zorunda kaldıklarından yolun bozuk oluşuyla yavaşlamak zorunda kaldılar. Roj köyde evlerinin önünde kurutmalıklarını toplayan yaşlı kadın çocuğa bakarken odunlarını yağmurdan korumak için acele eden adamlarla dudaklarını gerdi. Boş vakitlerinde kendilerine bağlı köylere gelir muhtarın yapamadığını yapar dertlerini dinler yardımcı olurdu. Yaşlılarla sohbet etmeyi sever elleri öpülesi nenelerin hayır dualarını almadan gitmezdi. Küçük çocuklara her zaman vereceği çikolatası arabasının bagajında kutu kutu hazır olurdu. Bütün gün peşinden ayrılmayan bir çocuk sürüsüyle her sokağa girer çıkardı. Çocukları severdi kendi çocuklarını hayal ettiği bile olmuştu ama zamanı vardı. “Ağam bu yol kapalı.” dedi Memo şaşırarak. Arabayı durdurup bekledi. Roj bakışlarını camdan alıp önündeki yolu kütüklerle kapatılmış olduğunu görünce elini hiç beklemeden beline attı. “Başınızı eğin! Geri geri sür Memo!” diye bağırdı. Pusu kurulmuştu! Herkes panik içinde etrafına bakarken silah sesi duyuldu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD