3. KALP ÇARPINTISI

1976 Words
Kerim ile Nida yaşadıkları sıcak dakikalardan sonra arabaya binmiş ve yola çıkmıştı. İkisi de sırılsıklamdı. Lakin bu yağmur sanki üzerlerine örtülmüş ölü toprağını da yıkamıştı. Çünkü adam bir saniye olsun yanındaki kadının elini bırakmıyordu. Ara sıra sıcak ve büyük avuç içindeki eline bakan genç kadın alt dudağının kıyısını dişliyor kalbi heyecandan patlayacak kadar çok hızlı atıyordu. Aracın rotası Kerim’in gözlerden uzak sakin ve büyük evinin yoluna döndüğünde Nida daha da heyecanlandı. “Ben eve gitseydim?” “Önce kuru bir şeyler giyip sıcak çorbamızı içelim. Hem daha konuşacak şeylerimiz var ve yeterince zaman kaybettik. Merak etme sonra seni eve bırakacağım.” Nida sesini çıkarmadı. Bahçeye girdiklerinde araba durdu ve önce Kerim indi. Ardından inen genç kadın eve hayran olmadan edemedi. Kendi konakta yaşasa da burası da konaktan aşağı kalır değildi. Daha modern mimarisi daha günümüze uygun evin beyaz ile turkuaz karşımı renkleri iç açıcıydı. Aslında bunun yanıltıcı olduğunu kapıdan içeri girdiğinde gördü. Aslında dışarıdaki renklerin içeri de yansıdığını düşünmüştü ama büyük bir yanılgı içindeydi. Çünkü ağırlık olarak gri siyah ve gümüş rengi vardı. Araya serpiştirilmiş krem tonları kaybolup gidiyordu. Adam kadının mimiklerinden tepkilerini ölçmeye çalışıyordu. Hemen arkasında durup nefesini nemli saçları arasına verirken “İnsanın mezarı sadece toprak altında olmuyor Nida. Ben yıllardır bu mezarın içindeyim. Ruhumdaki kasvetin yansıması hepsi ama artık böylesi bir kasvete ve karanlığa ihtiyacım yok. Bu evi seninle birlikte yaşanılır hale getirmek istiyorum. Ev gibi olsun, yuva hissi versin şu kapıdan içeri girdiğimde. Anlıyor musun?” dediğinde sesi oldukça kışkırtıcı e aynı zaman da yardım dilenir haldeydi. Soluğunu tuttuğunu ciğerleri hava diye çıldırırken anlayan Nida dudaklarını araladı ve usul usul soluklar almaya başladı. Yavaşça arkasını döndüğünde adam püs dikkat onu izliyordu. Anlamak ister gibi mavilerine bakarken “Çok hızlı olmuyor mu her şey?” diye sorarken mantıklı yanı ceketinin önünü iliklemiş ciddi bir ifade ile vereceği cevabı bekliyordu. Aşık ve tutkulu kadın yanı ise hevesle dudaklarını yalıyor, elini sol yanının üzerine koyup duruyordu. Kerim başını kızın yüzüne eğerken fısıltı şekilde “Zaten yeterince zaman kaybetmedik mi Nida? Benim aptallığım senin inadın dokuz yıla mâl olmadı mı?” derken dudakları Nida’nın dudaklarına değiyordu. İçmeden sarhoş olmak, aklın bulanması sislenmesi ve kalbin tüm gidişatı ele alması. Nida'nın yaşadığı tam da buydu. Tek kelime etmedi ama dudak kıyılarında dolanan ılık nefesin yumuşak sıcak dudakların tadına bu defa milimlik bir hareketle kendi baktı. Ateş iki bedeni de harlarken Kerim elini kızın ensesine koydu ve kendine daha da çekti. Bedenleri birleşmişti. Adama göre kısa olan Nida parmak ucuna yükselirken hemen arkasındaki masaya beli yaslanmıştı. Kerim onu tek eliyle kalçasından tutarak masaya oturttuğunda biraz daha rahattı çünkü boyları biraz da olsa eşitlenmişti. Geri çekilen adam kızın irislerindeki o yangını gördükçe daha da ileri gitmeyi onu kendine katmayı ve bir daha da bırakmamayı düşünse de yapamazdı. Sevdiği kadına değer vermeliydi. Onu karısı olduğunda almalı o ana kadar sadece dudaklarının kıyısındaki aşk şarabını yudumlamalıydı. “Nida, şu an sana neler yapmak istiyorum bilsen arkana bakmadan kaçarsın ama olmaz. Bizim ilkimiz özel olmalı. Tamamen birbirimize ait olduğumuz an da tenlerimiz birleşmeli. O yüzden önce abinle sonra da ailenle konuşacağım. Karım olduğunda bu ev de senin ışığınla değişecek.” Yüzünü kızın boynuna soktu ve derince soluklar alırken dudakları ince deriyi öpüyor ufacık ısırıklar bırakıp emiyordu. “Bu kokuyla uyuyup uyanınca, tamamen benim kokuma tamamen senin kokuna bulanana kadar seviştiğimiz de bir olacağız.” Başını geri çektiğinde onun dolmuş gözleri ile dudağının ucu kıvrıldı. Her ne kadar dişli ve sert görünmeye çalışsa da içindeki o yumuşak yan, heyecanlı genç kız, tutkuya aç kadın kendini belli ediyordu. “Nida. Biliyorum çok saçma bir haldeyiz belki ama artık beklemek için nedenimiz yok. Aşığım sana. Dokunmadan, kıyılarına varmadan, dersimi vere vere sevmeyi öğrettin bana. Sonunda okulundan mezun oldum. Geç oldu lakin artık güç olsun istemiyorum. Tüm aptallıklarıma, kasıntı hallerime, değişik ruh dünyama, tembelliğime rağmen benimle evlenir misin? Karım, ışığım, ateşim olur musun?” Gözleri dolan kadın ne dese bilmiyordu. Sadece saatler önce Kerim Bey dediğini uzaktan sevip kalbinin kıvrandığı adam şimdi soluklarına göz dikmişken, dudaklarının tadına bulanmışken ve en önemlisi ona aşkını ilan ederken evlenme teklifini de önüne sürüyordu. Şaşkındı. Mutluydu. Korkuyordu. Kırılmak, üzülmek, hayal kırıklığı yaşamak istemiyordu. Adamın mavilerine bakarken “Eğer için tamamen benle doluysa, duyguların gerçek ve safsa, kırmayacağına söz verebiliyorsan o zaman bu teklifini düşünürüm. Ama benden hemen şimdi bir cevap bekleme. Çok hızlı, fazla çabuk oluyor her şey yetişemiyorum.” dediğinde onun anlayışla başını sallaması ile rahatladığını hissetti. Uzanıp elini tutan adam kaldırıp kendi kalbinin üzerine koydu. “Hisset. Ben şu an sadece senle nefes alabiliyorum. Senin için atıyor. Genç bir delikanlı değilim Nida. Bu yaşıma kadar hep ne istediğimi bildim. Acımı yaşadım. Yasımı tuttum ve artık yaşamam gerektiğini biliyorum. Onlar hep bir yerlerde olacak ama yanımda koynumda ruhumda kalbimde sen varsın. Yavaş yavaş emin adımlarla yürüdün tüm yolları ve sonunda kapalı kapılarımın kilidini sadece sessiz sedasız severek kırdın. Burası artık senin.” Parmak uçlarını öpüp şakağına götürdü. Hafif hafif vururken “Burası da artık tamamen senin.” dedi. Şakaklarından aşağıya kaydırdığı ince parmakları bu defa da dudaklarına götürdü. Yeniden öptü. “Burası ve” deyip gözlerine kaldırdı. Nida’nın parmakları ile gözlerini kaparken kirpiklerine dokundurdu. “Burası.” Dakikalar geçti. Bir süre daha öptüğü kızı elinden tutarak odasına çıkardı ve kendi dolabından eşya ayarladı. Kendi elbiselerini alıp çıkarken “Ilık su ile yıkan ve giyin. Ben çorba yapıyor olacağım” dediğinde gözleri parlayan kız odada yalnız kaldığında alt dudağını ısırdı. Odadaki banyoya girdiğinde şaşırmadan edemedi. Fayanslar siyah ve kremdi. Bir de bekar bir adama göre oldukça temiz ve düzenliydi. Kabine girdiğinde üzerindekileri çıkardı. Ardından suyu biraz sıcağa ayarlayıp yıkandı. Adamın duş jelinden bedenine kullandı ama saçına şampuan sürmedi. Durulandığında çıktı. Hemen aynanın yanındaki dolapta büyük küçük birçok havlu vardı. Birini hızlıca bedenine küçüğünü de saçlarına doladı ve odaya geçti. Kıyafetlere baktığında yanakları kızarmadan edemedi. Açılmamış baksır ve atlet vardı. Gri bir eşofmanla siyah sweatşhirt kurtarıcı gibi olmuştu. Tek sıkıntı sütyeni ıslaktı ve giyemeyecekti. O sırada kapısı tıklandı. Saçlarındaki havlu ile uğraşırken “Gel” dediğinde üzerini değiştirmiş ve kuru saçlarla Kerim içeri girdi. “Çamaşırları hemen havlu dolabının içindeki makineye atarsan kısa programda yıkanır ve kurutmada halledilir. Eve benim giysilerimle gitmemiş olursun. Aslında bunu çok istesem de sana kavuşmadan töreye kurban gitmek istemem.” Bu söylediğine Nida gülerken aklına gelen şeyle “Telefon, telefonumu şarja takmam lazım. En azından aradıklarında bana ulaşmalılar” dedi. Kerim “Benim telefonla aynı senin telefonun aşağıda şarja takarız. Saçlarını kurutmadan aşağıya inme sakın. Çorba on dakikaya hazır olur.” deyip çıktı. Saçlarını kurutmak için makineyi ararken makineyi bulup çamaşırları attı. Kısa programa ayarlayıp çalıştırdı. Fön makinesi ile de saçlarını kuruttu. Komodinin üzerindeki kalemle saçlarını toplarken heyecandan ellerinin titrediğini hissetti. Dudaklarında öyle saf bir tebessüm vardı ki kalbi mutluluktan çatlayacak gibiydi. *** Oylum okul çıkışı arkadaşları ile bir kafede oturmak istediğinde hemen karşı masasında Behman ve birkaç arkadaş vardı. Genç adamı uzaktan izliyor son olaydan beri doğru dürüst konuşamamanın verdiği o sıkıntı ile baş ediyordu. Meyve sularını içerlerken bakışlarını mecburi kesip sohbete dönen kızı bu defa da Behman izlemeye başladı. Yanlarına siparişleri bırakmak için gelen garsona kızların masasını işaret edip vişneli limonlu küçük pastalardan götürmesini söyledi. Ela gözlü açık kumrala dönmeye başlayan saçları ile küçük cadısı çok seviyordu. Bahar'a çok saygı duyuyordu. Oylum onu ağır şekilde kırdığında kıza çok sinirlense de kıyamamıştı. Arkadaşlarının dediklerini dinlerken bir çift ela göz ile irisleri çarpıştı. Önlerine konan pasta ile gözleri ışıldayan genç kız adama sıcacık tebessüm etti. Başı ile selam verirken Behman’ın göz kırpması ile yanakları kızardı. On altısına girmiş kanı deli akıyordu ama her ne olursa olsun Behman’dan vazgeçmiyordu. Onun davranışlarındaki sınırı anlıyor üzülse de on sekiz olana kadar sabretmeyi deniyordu. O zaman karşısına geçip seviyorum diyebilirdi. Hevesle pastasından yerken kızlar nerden geldiğini sorduğunda kıkırdadı. Gözleri ile arkalarındaki bir masayı işaret ettiğinde boş bulunan ikili baktı ve gördüğü kişi ile “Ay ilerdeki eniştemiz mi yollamış?” dediklerinde gözlerini büyüten Oylum susmalarını işaret etti. Sesleri biraz fazla çıktığı için Behman duymuş bıyık altı gülmeden edememişti. Elbette şimdi o gözle bakıp nefis kabartamazdı. Oylum daha çocuktu. Lakin gönlünde daha çocukluklarından beri o vardı. Bu nedenle hiçbir kızla konuşmuyor sevgili olup dokunmuyordu. Behman “Temiz kız istiyorsan temiz kalacaksın” kafasından olanlardandı. Ama biri vardı ki ne kadar azarlarsa azarlasın düzgünce izah ederse etsin sınırını had ve hududunu bilmiyordu. Mihri. Üniversiteden arkadaşı aynı zaman da aile dostlarından birinin kızı. Kafeye girmesi ile arkadan Behman’ın gözlerine ellerini koyup “Bil bakalım ben kimim?” diye ince ve cırlak sesiyle sorarken ağzındaki lokmayı zor tutan Oylum elinin ayağının titrediğini hissetti. Elaları dolarken irislerini bir an bile çekmedi. Behman kaşlarını çatarken gözündeki elleri sinirle çekti. Geri dönüp sertçe Mihri’ye bakarken “Aman be hiç de şakaya gelemez” diyen kızla göz devirdi. Bakışları anında Oylum’a dönerken onun sertçe yutkunuşunu ve büyük bir hezimetle gözlerini çekişini izledi. Saniyeler geçerken önündeki pastayı iyice didikleyen kız derince solurken “Kalkalım mı? Zişan abla kolu kırık evde yatıyor yanında olsam iyi olur” dediğinde kızlar az çok durumu anladığından itiraz etmedi. Garsona el işareti yaptığında gelen çocuktan hesap istediler. “Hesabınız ödendi efendim.” “Kim ödedi bizim masamızın ücretini?” Çocuk Behman’ın masasını işaret ettiğinde kaşları çatılan kız “O zaman aldığını o parayı bahşiş olarak düşünün ve bizim hesabı getirin.” dediğinde “Ama efendim” diyen çocuğa dik dik bakmaya başladı. Sonunda bakışlardan yılan çocuk hesabı getirirken Behman gözlerini kısmış izliyordu. Mihri bir şeyler söylüyor koluna dokunup temas ediyordu ama adamın umurunda değildi. Sonunda Oylum hesabı ödeyip hep birlikte kalktıklarında bir kez bile bakmadan kafeden çıktı. Arkasından kalkan Behman biraz koşması gerekse de kızları yakaladığında Oylum’un kolunu tuttu. “Küçük cadı konağa gidiyorsanız ben bırakayım sizi.” Kızlar Oylum’a baktı. Burnundan büyük bir soluk alan kız “Gerek yok. Biz gideriz. Zaten Turgay abi köşede bizi bekliyor. Sen iyisi mi cırtlak Mihri’yi tek bırakma. Maazallah ilgi ve alakasızlıktan komaya girer falan yazık kıza.” dediği gibi arkasını döndü. Kızlar önden giderken arabanın yanına kadar Oylum ile yürüyen Behman konuşmaya çalıştı. “Biliyorsun fazla samimi bir kız. Ne desem vazgeçmiyor bu huyundan.” “Eeee. Bundan banane. Sonuçta yılıştığı kişi rahatsız değilse kız neden vazgeçsin ki?” “Oylum.” “Efendim.” “Lütfen.” “Lütfen? Ben ne yaptım da bana lütfen oluyor şimdi?” Göz deviren kız sırt çantasını tek koluna taktığı için içindekini alması kolay oldu. Küçük bir hediye paketi çıkardığında gözleri dolu dolu olmuştu. Kafeye gelmeden önce onun için hediye almıştı. Daha sonra vermeyi düşünüyordu lakin şimdi vermek daha iyiydi. Çünkü bir süre konuşmak istemiyordu. En azından kendi kendine kalıp düşünmek için fırsattı. Adama uzatıp "Sana almıştım." dedi. Behman kutuyu aldığında kaşları şaşkınlıkla kalktı. "Bu ne içindi ufaklık?" Dişlerini sıkan Oylum burnundan soludu. "Elinin körü içindi. Hani bugün tedavim sonuçlanmış kanseri yenmişim ya. Yanımda olduğun için teşekkür etmek istedim hatırlamasam da. Ama boşver ya bak Mihri Hanım seni bekliyor koş." Hırsla arkasını dönüp arabaya yürüdü ve bindi. Behman ise bir elindeki kutuya bir giden aracın arkasına bir de arkasından ona seslenen kıza bakıyordu. Kafeye geri döndüğünde "Ya Behman o küçük Oylum değil miydi? Nasıl da büyümüş çok şeker olmuş." diyen kızla kaşlarını çattı. "Mihri, seni defalarca kez uyardım. Bu tür yılışık hallerden hoşlanmıyorum yapma, çevre doğru karşılamaz, laf çıkar diye her defasında söyledim. Öyle yurt dışındaki gibi değil burada hayat. Kendine çeki düzen ver. Kalbini kırmak istemiyorum ama artık bu işin feci şekilde suyu çıktı. Rica ediyorum bir daha toplum içinde ya da yanlızken bu tür cıvık hareketleri yapmayacaksın. Son kez uyarıyorum." Sözleri biterken ceketini aldı ve arkadaşlarıyla vedalaşıp kafeden çıktı. Mihri dolan gözleri ile giden adamın ardından bakarken Behman'ın arkadaşı Vedat "Mihri, onlar çocukluktan hatta bebeklikten bağlılar birbirleriyle. O yüzden çok da uğraşma. Behmah bir kez sinirlenir de silerse dostu olarak dahi kalamazsın etrafında." dediğinde gözlerini kısan genç kız tek kelime etmedi. Etmedi ama içinde deli denizler yaşıyordu. Behman arabaya bindiğinde elindeki hediye kutusunu açtı. İçinden kehribar tesbih, özel yapım baş harfinin işli olduğu çakmak ve onun tarzı saat çıktığında başını geri aracın koltuğuna yaslayan adam "Ben seninle ne yapacağım ufaklık" diye fısıldadı. Tesbih çoktan avucunun içinde yerini almıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD