1. HER ANNE ÖDÜN VERİR

1724 Words
GELECEKTEN... Kırılırcasına vurulan konak kapısı herkesi yatağından kaldırırken Hamit ile Haşmet çatık kaşlarla merdivenleri iniyorlardı. Amcaları Bahadır ve Adar da arkalarından gelirken iki el silah sesi duyuldu. Herkes önce irkilse de sonrasında birbirine baktı. Bahar odasından çıkıp sabahlığının kuşağını bağlarken “Neler oluyor abi? Bu sesler de ne? Silah mıydı o?” diyor basamakları iniyordu. Bahadır “Yenge siz hele geri durun biz bakalım kimmiş dertleri neymiş?” dediğinde herkesten önce o öne çıktı ve büyük kapıya ulaşıp açtı. Dışarıda beş araba sıra sıra dizilmiş duruyordu. Ellerinde tüfeklerle onlarca adam etrafı sarmışken iri yapılı babayiğit bir delikanlı öne çıktı. “Siz de kimsiniz? Sabahın kör vakti bu kapıya dayanacak kadar canınıza mı susadınız?” Bahadır'ın sözlerinden sonra delikanlı “Biz canımıza susamadık ama Hazar Acarbulut benim bacımı kaçırarak canına epey bir susadı. Derhal onları bize teslim edin.” derken sesi gür çıkmıştı. Kapının hemen kıyısında olan Haşmet ile Hamit ellerini alınlarına vururken aynı anda “Aptal” diye homurdandılar. Adar “Ne kızı ne kaçırması? Hazar yeğenim konakta odasında uyuyor. Aklınızı mı kaçırdınız? Derhal çekilin kapının önünden. Benim yeğenim böyle bir şey yapmaz.” dedi ama Haşmet sıkıntılı bir tonla “Amca” deyip mırıldandı. Sinirle alay arası bir gülümseme sunan delikanlı “Ben Alihan Hasenan. Hanemden kaçan bacım sizin uyuyor dediğiniz Hazar Acarbulut ile ortalardan kayboldu. Andım olsun. Kan akmadan geri dönmek yok.” derken sesi tehditkardı. Bahar, Hamit’in kolunu tuttu ve “Kardeşiniz nerede?” diye sordu kapıya çıkmadan. “Anne.” “Bir soru sordum oğlum. Hazar nerede?” Haşmet başını eğdi. “Gece bir ara avluda gördüm hepimiz yattıktan sonra ama sonra yoktu. Yatağı bozulmamıştı.” Oylum, rahmetli Hamit’in kızı Seher ve Mahmut’un kızı Zişan korkulu gözlerle birbirlerine baktılar. O korku solgun orman yeşillerinde de vardı. Büyük yemin etmişti Bahar, ne oğullarını ne de kızını töreye kurban vermeyecekti. Ama şimdi işler öyle bir hale girmişti ki çıkabilen şöyle gelip otursundu. ŞİMDİ... Hayat bir suyu andırır kimi zaman insana. Akıp giden geri dönmeyen asla telafisi olmayan bir olguydu. Oylum annesine üvey olduğunu üzerine basa basa söyleyeli üç gün olmuştu. Üç gündür Bahar bir sorun yokmuş gibi her şeye koşarken kalbi sızlıyordu. Afşın bunu biliyor kızıyla konuşmak istiyor ama sinirlerine hakim olamamaktan korkuyordu. Ceylan, genç kızla konuşsa da onun sessiz hali üzülmesine yetiyordu. Okula giden genç kız ise arkadaşlarının olduğu grubun yanına geldiğinde kaşları çatık sinirliydi. Emine sırıtarak “Oylum neden gelmedin? Ya çok eğlendik. Üvey annen izin mi vermedi yoksa?” dediğinde çantasını sıraya atan kız “Kes sesini” diye hırladı. Kaşları çatılan Emine “Noluyo ya, kafayı yedin herhalde” derken karşısına dikilen Oylum omuzundan itti. “Senin yüzünden. Hepsi senin yüzünden anladın mı? Annemi senin pis sözlerin yüzünden kırdım.” İtme ile sarsılsa da diğer kızın kolundan tutmasıyla düşmekten kurtuldu ve carlamaya başladı. “Kızım, yolarım sen çek lan elini üzerimden. Ne yapmışım ben de üvey ananı kırdın? Mal mısın amına koyim bas git.” “Senin dediklerine uydum. Pis zihniyetinin yoluna girdim. Hakkı olmadığı halde kötü sözler söyledim ona.” Sırıtan Emine “Eee banane. Söylemeseydin. Kafana silah mı dayadım amına koyim söyle diye. Ne kıymetli anan varmış da iki lafa kırılmış. Hem yalan mı be. Anan ölmüş üstüne gelmiş. Babadan da üç çocuk peydahlamış yerini garantilemiş. Ne oldu? Baban o karıyı mı tuttu sana mı kızdı yoksa?” deyip gülerken gözleri dolan Oylum sus diyene kadar arkasında varlığını gösteren Zeynep “Kes sesini. O lağım dolu ağzını kapa. Ne amcamın ne de yengemin lafını etmek senin boyunu aşar paçoz şey.” derken sesi sertti. “Sen ne diyorsun be?” “Ben diyorum ki, kendi leş düşüncelerinizi bu kıza aşılayıp sonra da dalga geçmeyin. Ailemizin hakkında konuşmak sizi aşar. Bundan sonra Oylum’dan uzak duracaksınız. Yoksa sizi üst üste koyar çöp kovasına sığdırırım.” Emine bir an üstüne gitmek istedi ama Samet ile Berdan da Zeynep’in arkasında yerini alırken geri adım attı. Yüzünü buruşturup “Aman be, ne yapalım sizin mızmız aptal kuzeninizi. Bir daha yanımıza gelmesin” değip yanından omuzlarına çarpa çarpa çıktı. Oylum sinirden titrerken sıraya oturup ellerini yüzüne kaparken “Ben ne yaptım ya ne yaptım” diye ağlamaya başladı. Zeynep yanına otururken sırtını sıvazlarken “Üzülme. Bunların yüzünü de görmüş oldun. Bak biz bir konak içinde kaç çocuk büyüyoruz. Babamlar, amcamlar derken kaç aile var. Onlar ellerinden gelen en iyi şekilde bizi büyütmeye çabalıyorlar. Kötü arkadaşlar edinip onları üzmeye emeklerini çöp etmeye gerek var mı? Bahar yengem hepimize öyle iyi şeyler öğretti gösterdi ki hakkını öz annemiz kadar ödeyemeyiz. Berivan yengem rahmetli olmuş olsa da Bahar yengem senin üzerine nasıl titredi gözümüz gördü. Üvey anne denebilecek tek bir hareketini görmedik.” derken Samet “Zeynep haklı. Halam hiçbirimizi diğerinden ayırmadı. Seni de öyle seviyor ki başkası görse hayran olur. Şimdi sen böyle değince ne kadar kırıldığını tahmin ediyorsun değil mi?” dedi. Kaşları çatıktı. Berdan yutkundu. “Geçmişte olanları tam hatırlayamıyorum. Ama babamın yaptıklarından sonra kardeşlerimle beni bırakabilecekken yanında tuttu. Evladı gibi sevdi. Eniştem de babamın göstermediği sevgiyi gösterdi. Düzgün insanlar olalım istediler. Halam, hangimize kaş karartıp kalbimizi kırkı söylesene.” Oylum hıçkırdı. Elini çekip göz yaşını silerken “Ben ne yapacağım?” derken zorlukla soluk alıyordu. Zeynep “Özür dile canım. Ona onu ne kadar sevdiğini anlat. Bence halam bunu anlayacaktır. Zaten sana kızmamıştır. Sadece kırılmıştır. Bir anne evladından vazgeçer mi?” Samet “Bence de. Kalpten bir özür ve karşılıksız sevgi her şeyi düzeltir.” Berdan “Sevdiği bir hediye al ve edebiyatın dibini sıyırarak konuşma yap. Hayır kalp kırıklığı varsa bile kadın kurtulmak adına affeder seni.” Ortamı yumuşatmak için ettiği laflara karşı diğerleri gerçekten mi der gibi baktı. Dudağına fermuar çeken delikanlı sustu. Oylum yeniden akan göz yaşını silerken düşündü. Annesinin gönlünü almak için fikirler üretmeye çalıştı. Ankara da olan mezuniyet törenine tüm konak ahalisi arabalara doluşup gitti. Okulu ikincilikle bitiren Seher gururla aldı diplomasını ve ona gururla bakan ailesine gülümsedi. Kep atma töreni sonrası yemeğe gittiklerinde genç kız bir şeylerin olduğunu sezmişti. Lakin ne olduğunu bilmiyordu. Kimse ona durumu anlatmamıştı. Halasının solgun yüzü, hüzünlü gözleri, Oylum’un keyifsiz ve üzgün hali gözlemine takılmıştı. Kardeşi Melike’nin yanına eğilip “Neler oluyor?” diye fısıldadı. Genç kız sağa sola bakındı normal bir şeymiş gibi. Ardından telefonundan ablasına mesaj yazdı. “Bende net bilmiyorum abla ama galiba Oylum halama kimsin sen üvey annemsin karışma bana gibi şeyler demiş.” Mesajı diğerleri sohbet ederken masanın kıyısına getirdiği telefondan okuyan genç kız kaşlarını kaldırdı. Yeşilleri meyve suyunu yudumlarken hüzünle Oylum’a bakan halasında sabitlendi. İçi acıdı. Oylum’a ise ister istemez kızdı çünkü böylesi sözleri halası hak etmiyordu. Yemek sonrası eşyalarını toplamak için kalacak olan Seher halasına “Benimle iki gün kalır mısın?” dediğinde Afşın karısına ısrar etti. Kafasının dağılmasını havasının değişmesini istiyordu. Çocuklar Bahar’a sarılıp arabalara doluşurken en sona Oylum kaldı. Seher, kardeşlerine el sallarken Bahar da aynı şekilde el sallayıp eve girmek için bahçe kapısından giriyordu ki en öndeki aracın kapısı açıldı. Oylum arabadan çıkıp ağlar halde “Anne!” diye bağırdığında Bahar’ın kalbi tekledi. Arkasını döndüğünde yüzünde beliren o tebessüm anne olan her kadının anlayacağı türdendi. Oylum koşmaya başlamadan önce yeniden “Anne!” diyerek bağırırken Bahar yola adımladı ve “Annem” dedi. Oylum koştu. Bahar hareket edemedi ama kollarını açtı. Evladının ona bir daha kopmayacak bir bağ ile yeniden bağlanması için bekledi. Arabadakiler de inmiş koşan kızı ve ona kol açan anneyi izliyordu. Kadınların gözleri dolmuştu. Üçüzler birbirine bakıp gülümsedi. Afşın ise kızının gerçekleri görüp kendine gelmesine sevindi. Biliyordu. Karısı bu defa da her şeyi sineye çekip evladını sarıp sarmalayacak tüm şefkatini ona sunacaktı. Bu hiç değişmemişti. Sonunda kalp kıran kız hakkını ödeyemeyeceği annesinin koynuna sığındı. Kollarına atladığı kadını sıkı sıkıya sararken “Özür dilerim annem. Ne olur affet beni. Çok pişmanım anne, her kelimem için deli gibi azap çekiyorum. Affet. Hakkını helal et. Beni bırakma anne bırakma.” diyor ağlamaktan soluğu ara ara kesiliyordu. Bahar kollarını sardığı evladının saçlarını koklaya koklaya öptü. Sanki biri eline fırçasını almış kırıklarının etrafına küçük çiçekler çizerek onları değiştiriyordu. Seher dolan gözleri yüzünden başını diğer tarafa çevirirken Oylum yeniden “Affet annem” diye inledi. Kızını daha sıkı saran kadın “Affedilecek bir şey yok kızım. Sen benim kızımsın. İnsan evladına küsebilir mi? Can parçamsın sen benim. Hadi güzel gözlüm ağlama. Bak bakayım bana” derken geri çekilip ellerini kızın yüzüne koydu. “Oy yavrum benim gözlerin ne hale gelmiş. Annen kurban olsun her bir göz yaşına.” Başındaki şalın ucunu tutup kızının yanaklarını sildi. Alnını öpüp “Gül kokulum” diye mırıldandı. Sonra gözleri onları izleyen adama kaydı. “Kızım benimle kalsın Afşın. Üçümüz döneriz birkaç güne.” Göz yaşları silindi. Adam başını sallarken Hazar koşup ikisine de sarıldı. “Banane ya bende gitmiyorum.” Haşmet göz devirse de kardeşine katılıp o da koştu. Hamit ise “Arkadaş benim neyi eksik ya?” diye homurdandı. Afşın üçüzlerin de kalma isteğine karşın “Başka isteyen var mı?” dedi. Kimseden ses çıkmadı. Herkes Bahar’ın biraz da olsa mutlu olmasını istiyordu. Arabalar uzaklaşırken “Hadi bakalım, doğru eve.” diyen kadınla çocuklar eve girdi. Seher “Hala ben köşedeki fırından ekmek alayım.” “Tamam yavrum, çok gecikme.” Eve girdiklerinde salona geçip oturan anne kız sarmaş dolaş otururken üçüzler karşılarına geçti. Hamit “Fazla sevgi pıtırcığı oldular.” Hazar “Bence de.” Haşmet “Maç yapacağım gelen var mı?” Üçüzler birbirine baktığında anında telefonlarını ceplerinden çıkardılar ve Seher’in misafir odasına koştular. Bahar arkalarından bağırdı. “Yine çok düştünüz o telefonlara. En fazla bir saat. Anlaştık mı?” Hazar kapı kıyısından başını uzattı. “Annelerin en güzeli gel şunu iki yapalım.” Haşmet salona girip annesinin yanağını öperken “Can içim benim gel şunu üç saat yapalım he” dedi. Hamit ise karşısına geçip diz çöktü ve ellerini çenesi altında birleştirip “Anam, güzel anam, çilekeş garip mahsun anam. Bizim her derdimizi çeken anam. Kuralları belli anam. Biz bu işi beş saate bağlayalım” derken adeta yalvarıyordu. Oylum kıkırdarken tipik anne hareketi ile usulca ayağına giydiği terliğe uzanan kadın “Benim sözümün üzerine söz mü?” dediği an odaya kaçan üçlü “Allah yazdıysa bozsun hatun yok öyle bir şey. Bir saat sonra telefonlar kapanacak” diyordu. Bahar aslında onlara hiç vurmamıştı. Şiddet çözüm değildi. İlk elden tecrübeliydi. Bunu bilen üçüzler de o her bu hareketi yaptığında işi gırgıra vurup annelerinin dediğini yapıyorlardı. Anne kız tüm yaralarına kırıklarına incecik çiçekler yaptılar. Bahar, aynı yerden yine kırılsa da evladı için kendinden ödün verdi. Zaten anneler ve eşler hep bir parça kendilerinden ödün vermiyorlar mıydı?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD