O anlık ofis kaçamağının ardından, Ece'nin elleri titremeye devam ediyordu. Rüzgar'ın pervasızlığı sınır tanımıyordu. Melis'in Ozan'ın dosyalarına uzanması, Rüzgar'ı o kadar sinirlendirmişti ki, kendi kontrolünü ispatlamak için her yerde Ece'yi talep edebiliyordu. Ece, elmas yüzüğün varlığını parmağında hissederek, ertesi günkü basın toplantısı için hazırlanmaya başladı. Bu, Rüzgar'ın Melis'e karşı açtığı savaşın en büyük cephesi olacaktı.
Ertesi akşam, Aksel Holding'in yıllık basın toplantısının düzenlendiği otelin balo salonu, flaşların ve gazetecilerin gölgesi altındaydı. Ece, Rüzgar’ın yanındaki limuzinden indiğinde, üzerindeki sade, ancak vücudunu hatasız gösteren, lacivert elbisesiyle dikkat çekiyordu. Boynunda Rüzgar’ın annesine ait olan zarif gümüş kolye, bileğinde ise aynı desenli zincir parlıyordu. En önemlisi, sol elindeki elmas yüzük, yüzlerce kameranın objektifini üzerine çekmek için sabırsızlanıyordu. Ece, bu takıların Melis için ne anlama geldiğini biliyordu; bu, Rüzgar’ın açık bir savaş ilanıydı.
Melis Aksel, salonun hemen girişinde, babası Turan Bey ile birlikte duruyordu. Melis, Ece'yi ve parmağındaki yüzüğü gördüğünde, yüzündeki şok ifadesi anlık ve yıkıcıydı. Beyazlaşan yüzü, Rüzgar'ın hamlesinin ne kadar etkili olduğunu gösteriyordu. Rüzgar, bu anın tadını çıkarırcasına, Ece'yi daha sıkı tuttu ve Ece'nin sırtını okşayarak ona cesaret verdi.
"Sana haddini bildireceğim, Rüzgar!" diye fısıldadı Melis, dişlerini sıkarak.
"Haddin, bu geceden itibaren benim işlerime ve kararlarıma karışmamaktır, Melis," diye yanıtladı Rüzgar, bir bakışıyla Melis'i susturdu.
Rüzgar ve Ece, basın masasına yöneldiler. Rüzgar'ın sağında Melis'e ayrılan sandalye boştu; onun yerine Ece oturuyordu. Gazeteciler, bu açık gösteri karşısında fısıldaşmaya başladı ve flaşlar ardı ardına patladı.
Rüzgar, konuşmasına başladığında, sesi soğuk ve profesyoneldi, ancak tüm gözler Ece'nin elindeki yüzükteydi. Basın toplantısının ortasında, Rüzgar beklenmedik bir şey yaptı.
"Son günlerde özel hayatımla ilgili çıkan spekülasyonlara bir açıklık getirmek istiyorum," dedi Rüzgar, tüm kameralar kendisine çevrilmişken. Gözleri, Melis'in şok içinde oturduğu masaya kaydı.
Rüzgar, Ece'nin elini tuttu ve havaya kaldırdı, elmas yüzük parlıyordu.
"Ece Kalkan," dedi Rüzgar, kararlılıkla. "Kendisi, sadece benim sekreterim değil, aynı zamanda bana ait olan her şeyin yönetiminde yetkili kıldığım kişidir. Onun kararları, benim kararlarımdır."
Bu açıklama, nişan yüzüğünün yanında, Ece'ye Holding'in yönetiminde de söz hakkı verileceği anlamına geliyordu. Bu, Melis'e ve babası Turan Bey'e karşı yapılmış, hem kişisel hem de ticari bir darbeydi. Ece, Rüzgar'ın bu hamlesinin ne kadar büyük bir risk taşıdığını ve Holding'deki dengeleri nasıl değiştireceğini hayal bile edemiyordu.
Melis, ayağa fırladı. "Yalan söylüyorsun! Bu kadın sadece bir hizmetçi!"
Turan Bey, Melis'i zorla yerine oturttu, yüzü bembeyazdı. Rüzgar'ın bu hamlesi, Melis'in intikamını tamamen baltalamıştı ve Rüzgar'ın gücü, Melis'in babasını bile diz çöktürmüştü.
Basın toplantısı bir anda kaosa dönüştü. Gazeteciler, Ece'ye ve Rüzgar'a yüzükle ilgili sorular sormak için masaya yığılırken, Rüzgar, Ece'yi ayağa kaldırdı.
"Artık gitme vakti," dedi Rüzgar, Ece'yi kolundan yakalayarak.
Melis, kalabalığın arasından sıyrıldı ve Ece'nin önünü kesti. Gözlerinde nefrete ek olarak, korku vardı. Melis, Ece'nin varlığının Rüzgar'ın tüm iş hayatını ve ailesel düzenini tehdit ettiğini görmüştü.
"Paris'e gitmeyeceksiniz!" diye tısladı Melis. "Babam, tüm yönetim kurulu üyelerini arıyor. Bu yüzük ve bu açıklama yüzünden... Holding'i..."
Rüzgar, Melis'in kolunu yakaladı. Sesi, etraftaki gürültüye rağmen ürkütücüydü. "Baban, benim Holding'imi yönetemez, Melis. Bunu çok iyi biliyorsun. Ve sen, benim işlerime ve Ece'ye bir daha dokunmaya kalkarsan, bedelini çok ağır ödersin."
Rüzgar, Melis'i kenara itti ve Ece ile birlikte arka kapıdan çıktı. Arabaya bindiklerinde, Ece hala titriyordu. Rüzgar, sadece onu sahiplenmekle kalmamış, aynı zamanda Melis'in babasına karşı da bir intikam hamlesi yapmıştı; Ece, Rüzgar'ın ne kadar tehlikeli ve acımasız olabileceğini bir kez daha görmüştü.
Rüzgar, telefonda Burcu Hanım'a Paris uçuş planlarını onaylatırken, Ece parmağındaki yüzüğe bakıyordu.
"Bu bir nişan yüzüğü değil," dedi Ece, sessizliği bozarak. "Neden böyle söylediniz? Bu, Melis'i kalıcı olarak size düşman etti."
Rüzgar, Ece'ye döndü. "Çünkü Melis'in ne kadar ileri gidebileceğini görmek istedim. Ve sen, Ece, benim yanımdaki yerini aldın. Şimdi, bu yüzük sadece Melis için bir tehdit değil, Holding için de bir güvencedir. Kimse, benim sevgilime ve iş ortağıma dokunamaz."
Rüzgar, arabanın içindeki klimayı kapattı ve Ece'ye yaklaştı.
"Paris'e gidiyoruz," dedi Rüzgar, gözleri Ece'nin gözlerine kenetlenmişti. "Melis, uçağına atlayana kadar, biz çoktan Eyfel Kulesi'nin gölgesinde olacağız. Ve o gece..."
Rüzgar, Ece'nin elini tuttu ve parmağındaki yüzüğü öptü. "O gece, seninle aramızdaki tüm kural ve anlaşmaları yeniden yazacağız. Paris, bizim şehrimiz olacak. Melis'in ulaşamayacağı, sadece bize ait olan bir şehir."
Ece, Rüzgar'ın bu tehlikeli planının getirdiği heyecana karşı koyamadı. Rüzgar, onu sadece korumakla kalmıyor, aynı zamanda Ece'ye karşı olan duygularını da bu yasak yollarla ifade ediyordu. Rüzgar'ın elini tuttu ve bu bilinmezliğe doğru yola çıktı.
Ece, Rüzgar'ın elini tuttu ve bu bilinmezliğe doğru yola çıktı. Rüzgar, arabayı havaalanına yönlendirirken, telefonuna gelen bir mesaj sesiyle irkildi. Rüzgar, mesajı okudu ve yüzü, karanlık bir gölgeyle kaplandı.
"Melis'ten mi?" diye sordu Ece, gerginlikle.
Rüzgar, telefonu Ece’ye uzattı. Mesaj, Melis'in e-posta ile gönderdiği, tek cümlelik bir metindi:
"Unutma Rüzgar, sen onun için sadece bir bankasın. Ve ben, onun kardeşinin nerede tedavi gördüğünü biliyorum."
Ece'nin nefesi kesildi. Melis, Ozan’ın yerini bulmuştu. Bu, sadece bir tehdit değil, doğrudan bir tehlike anlamına geliyordu. Rüzgar'ın tüm koruma çabaları, Melis'in kararlılığı karşısında anlamsız kalabilirdi. Melis, Ece'nin en zayıf noktasını bulmuştu ve şimdi oradan vuruyordu.
Rüzgar, telefonu Ece'nin elinden aldı ve avucunda sıktı. "Ona dokunmaya cesaret edemez," dedi Rüzgar, sesi tehlikeli bir sakinlik taşıyordu. Ancak Ece, Rüzgar'ın da ilk kez bu kadar gerildiğini hissetti.
"Paris'e gitmeliyiz," diye emretti Rüzgar, şoföre. "Hemen. Melis, bize ulaşamadan önce. Oradan her şeyi yöneteceğim."
Ece, gümüş kolyesini ve elmas yüzüğünü tuttu. Artık bu, bir aşk oyunu değil, kardeşinin hayatını korumak için verilen son bir mücadeleydi. Ve bu mücadelenin tek kuralı, Rüzgar'a kayıtsız şartsız itaat etmekti. Paris, ne romantik bir kaçış ne de basit bir tahsilat mekânı olacaktı; orası, Ece'nin Rüzgar'a olan mutlak teslimiyetinin test edileceği, tehlikeli bir sığınaktı.
Ece, gümüş kolyesini ve elmas yüzüğünü tuttu. Artık bu, bir aşk oyunu değil, kardeşinin hayatını korumak için verilen son bir mücadeleydi. Ve bu mücadelenin tek kuralı, Rüzgar'a kayıtsız şartsız itaat etmekti. Paris, ne romantik bir kaçış ne de basit bir tahsilat mekânı olacaktı; orası, Ece'nin Rüzgar'a olan mutlak teslimiyetinin test edileceği, tehlikeli bir sığınaktı.
Rüzgar, Ece’nin gerginliğini fark etti. Hızla Ece’ye döndü ve onun yüzünü ellerinin arasına aldı. Gözleri, Ece’nin korku dolu gözlerine kenetlendi.
"Korkma," dedi Rüzgar, sesi ilk kez bu kadar koruyucuydu. Bu an, patronluktan çok, tehlike altındaki bir kadını koruyan bir erkeğin sesiydi. "Melis, Ozan'a ulaşmaya çalışırsa, onu Holding'in tüm gücüyle ezerim. Benim himayemdesin, Ece. Sana olan borcumu öderken, kimsenin sana dokunmasına izin vermem."
Ece, bu beklenmedik şefkat karşısında yutkundu. Rüzgar'ın kendisini bir "savaş ganimeti" olarak görmesine rağmen, bu anlık koruma dürtüsü, Ece'nin Rüzgar'a karşı olan karmaşık duygularını daha da derinleştirdi. O an, Rüzgar'ın acımasızlığının, aslında gücünü kullanarak sevdiklerini koruma arzusundan kaynaklandığını fark etti.
Rüzgar, Ece’yi kendine çekti ve alnına uzun, kararlı bir öpücük bıraktı. "Uçağa binelim. Paris'te güvende olacaksın. Ve o gece, sana ait olduğun gerçeğini bir kez daha kanıtlayacaksın. Ama önce, güvenlik."
Lüks limuzin, pistin hemen yanına yanaştı. Uçağın kapısı açılırken, Ece son bir kez arkasına, İstanbul'un parlayan ışıklarına baktı. Melis'in tehdidi ve Rüzgar'ın sahiplenmesi arasında sıkışmış, bilinmez bir yolculuğa çıkıyordu.