Paris'teki ikinci sabah, Ece'yi, Melis'in tehdidi ve Rüzgar'ın beklenmedik koruma dürtüsü arasındaki karmaşık bir duygu yumağıyla karşıladı. Sabah kahvesini Eyfel Kulesi manzarasına karşı içerken, Rüzgar yanındaydı, sürekli telefon görüşmeleri yapıyor, Melis'in hamlesini geri püskürtmek için uluslararası hukuk ekibini yönetiyordu.
Ece, dün gece imzaladığı vekaletnameyi düşündü. Bu belge, onu bir anda Türkiye'nin en büyük Holding'lerinden birinin kaderinde söz sahibi yapmıştı. Bu kadar büyük bir gücün, sadece bir borç ve zorunlu itaat üzerine kurulmuş olması, Ece'ye hem baş döndürücü hem de mide bulandırıcı geliyordu.
Rüzgar, nihayet telefonu kapattı. Yüzünde, uzun bir savaşın yorgunluğu ama zaferin ilk ışıkları vardı.
"Melis'in hamlesi geri tepti," dedi Rüzgar, Ece'ye bir zafer gülümsemesiyle bakarak. "Yönetim kuruluna, Melis'in hisse devir planının şirketin çıkarlarına aykırı olduğunu kanıtladık. Senin vekaletnamen, bu oylamada kilit rol oynadı."
Ece, bu ticari zafer karşısında ne sevinmeli ne de üzülmeliydi. "Yani Melis Hanım kaybetti mi?" diye sordu.
"Kaybetti. Ve bu, ona vereceğim ilk bedel," dedi Rüzgar, gözleri parlıyordu. "Melis, şimdi babasının gözünden düşecek. Turan Bey, başarısızlığı affetmez."
Rüzgar, Melis'e sadece ticari bir darbe vurmakla kalmamıştı; aynı zamanda Ece'nin vicdanını da hedef almıştı. Ece, Melis'in de bir kurban olabileceği düşüncesiyle boğuşuyordu.
"Melis Hanım..." diye başladı Ece, sesi tereddütlüydü. "O da mutsuz bir evlilik içindeydi. Belki de bu intikam... Sadece acısını dindirmek içindir."
Rüzgar'ın yüzü anında karardı. Ece'nin bu merhamet anı, Rüzgar'ı öfkelendirmişti.
"Melis'e merhamet etmek mi?" Rüzgar alaycı bir şekilde güldü. "Melis, Turan Bey'in isteklerine itaat ederek bu evliliği kendisi seçti. Ozan'ı tehdit etti, Ece! Senin kardeşini! Merhamet, ihanet edenler için değildir. Hele ki benim ailemden kalan takıları kullanarak beni aldatan biri için hiç değil."
Rüzgar, Ece'nin bileğindeki gümüş bileziği sıktı. "Sen benim borçlumsun, Ece. Ama Melis, benim karımdı ve ihanet etti. İhanetin bedeli, borcun bedelinden her zaman daha ağırdır."
Rüzgar'ın bu sözleri, Ece'ye aralarındaki ilişkinin temelini hatırlattı: Rüzgar, Melis'e duyduğu öfkeyi, Ece üzerindeki kontrolüyle dindiriyordu. Ece, Rüzgar için bir tür intikam aracı ve aynı zamanda yara bandıydı.
Öğleden sonra, Rüzgar ve Ece, bir sonraki ticari görüşme için otelden ayrılmak üzereyken, Rüzgar'a Melis'ten son bir mesaj geldi. Melis, Paris'in başka bir otelinden yazıyordu.
"Kazandın, Rüzgar. Ama Ozan'ın dosyasını bir gazeteciye göndermem, sana yetkiyi geri aldırmaktan daha çok zarar verir. Bu kadının gerçek yüzünü ortaya çıkarırım."
Rüzgar'ın gözleri tehlikeli bir şekilde kısıldı. "Blöf yapıyor," dedi Rüzgar. "Ama riske atamayız."
Rüzgar, hızla Ece'ye döndü. "Plan değişiyor. Paris'te kalmayacağız. Hemen İstanbul'a dönüyoruz. Ozan'ın hastanesine, avukatımı göndereceğim. Orada sen de olacaksın. Ozan'ın dosyasının tamamen güvende olduğundan emin olacağız."
Ece, rahat bir nefes aldı. Rüzgar'ın nihayet Ozan'ın güvenliğini her şeyin önüne koyması, Ece için büyük bir teselliydi. Bu, Rüzgar'ın acımasızlığının ardında, sözüne sadık kalma gibi güçlü bir prensip olduğunu gösteriyordu.
Havaalanına giderken, Rüzgar ve Ece'nin arasındaki gerilim, yerini sessiz bir dayanışmaya bırakmıştı. Rüzgar, Ece'nin elini tuttu.
"İstanbul'a döndüğümüzde, bu oyunun kuralları yeniden yazılacak," dedi Rüzgar. "Melis'in tehdidi bittiğinde, seni sözleşmeli sevgilim olmaktan çıkaracağım. Ve evet, Melis'ten boşanmak için gereken tüm adımları atacağım. Artık bu oyunu sürdürmenin bir anlamı kalmadı."
Ece'nin kalbi hızla çarptı. Rüzgar, Melis'ten boşanacak mıydı? Bu, Ece için ne anlama geliyordu? Ece'nin borcu bittiğinde, Rüzgar onu serbest mi bırakacaktı? Yoksa...
"Peki borcum bittiğinde..." diye sordu Ece, sesi zar zor duyuluyordu. "Serbest kalacak mıyım?"
Rüzgar, gözlerini Ece'ye dikti. O gri gözlerdeki ifade, Ece'nin çözemediği bir kararlılıktı. "Artık serbest kalmak, senin vereceğin bir karar değil, Ece. Sen benim için Melis'in ihanetini unutturan tek şeysin. Unutma, sana olan ihtiyacım, senin borcundan daha büyük."
Bu sözler, Ece'nin zihninde tüm alarm zillerini çaldırdı. Rüzgar'ın kontrolü, anlaşmanın sınırlarını aşmıştı. İstanbul'a dönüş, bir kurtuluş değil, Rüzgar'ın ona olan yeni ve daha tehlikeli bağının başlangıcı olacaktı.
Ece, Rüzgar'ın elini tutarken, içinde bulunduğu bu durumun karmaşıklığıyla mücadele ediyordu. Rüzgar'ın sözleri zihninde yankılanıyordu: "Sana olan ihtiyacım, senin borcundan daha büyük." Bu ifade, Ece'nin borç ödeme planını bitirebilecekken, Rüzgar'ın onu bırakmayacağını gösteriyordu. Ece, bu yeni bağımlılığın, Melis'in intikamından bile daha zorlayıcı olduğunu fark etti. Rüzgar'ın, Melis'ten boşanma kararı alması, Ece'nin kendisini kocasından ayıran kişi olduğu gerçeğini daha da ağırlaştırıyordu.
Uçak, Paris'in sabah sisini yararak İstanbul'a doğru yükselirken, Rüzgar, Ece'yi yanına çekti. Ece, yorgunluğun ve duygusal yükün etkisiyle başını Rüzgar'ın omzuna yasladı. Bu, zorunlu bir hareketten çok, samimi bir sığınmaydı. Rüzgar, Ece'nin saçlarını okşadı.
"İstanbul'a vardığımızda ilk iş, Ozan'ın bulunduğu hastaneye gidiyoruz. Orada avukatımla buluşacaksınız. Her şeyin hukuki olarak güvence altında olduğundan emin olmalısın," dedi Rüzgar, sesi sakin ve güvence vericiydi. "Bundan sonra, hiçbir tehdidin sana ulaşmasına izin vermeyeceğim."
Ece, Rüzgar'ın bu kadar kapsamlı bir koruma sağlamasına şaşırdı. Rüzgar, sadece ticari bir ortaklık değil, gerçekten kişisel bir sorumluluk almıştı.
Ancak Rüzgar'ın bir sonraki hareketi, Ece'nin rahatlığını hemen bitirdi. Rüzgar, ceketinin iç cebinden küçük, kadife bir kutu daha çıkardı. Kutuyu açtığında, içinde elmas yüzükle aynı parlaklıkta, ancak daha büyük, göz alıcı bir yüzük vardı.
"Bu ne?" diye sordu Ece, şaşkınlıkla.
"Nişan yüzüğü," dedi Rüzgar, basitçe. "Melis'in tehdidi Holding içinde itibarımızı sarstı. Yönetim kuruluna, aramızdaki ilişkinin ciddiyetini kanıtlamalıyız. İstanbul'da, bunu resmileştireceğiz."
Ece şaşkına döndü. "Ama siz... Melis'ten boşanacağınızı söylediniz. Bu bir yalan olur!"
"Melis'ten boşanacağım, Ece. Ama Turan Bey'in ve yönetim kurulunun gözünde, benim hayatıma giren tek kadın sensin," dedi Rüzgar, yüzünde acımasız bir mantık vardı. "Bu, ticari bir hamle. Sen benim yasal vekaletimsin. Ve benim nişanlım, benim işlerime kimsenin karışamayacağının en güçlü ispatıdır."
Rüzgar, Ece'nin parmağındaki elmas yüzüğü çıkardı ve yerine bu yeni, gösterişli nişan yüzüğünü taktı. Yeni yüzüğün ağırlığı, Ece'nin omuzlarına binen sorumluluğu kat kat artırmıştı.
Ece, sessizce, "Peki ya Ozan?" diye sordu. "Benim nişanlandığımı öğrenirse..."
Rüzgar'ın yüz ifadesi yumuşadı. "Ozan'a her şeyi anlatmak zorunda değilsin. Sadece onu korumak için attığımız adımlar olduğunu bilmeli. Zaten avukatlarım, hastane yetkililerine hiçbir bilginin dışarı sızmayacağına dair güvence verecekler. Sen sadece nişanlım rolünü oyna."
Rüzgar, Ece'nin elini tuttu ve nişan yüzüğünü okşadı. "İstanbul'da, yeni bir evde kalacağız. Melis'in ulaşamayacağı, basından tamamen izole edilmiş bir yer. Artık ofise gelmeyeceksin. Bütün işlerimizi oradan yürüteceğiz."
Bu, Ece için hem rahatlatıcı hem de ürkütücüydü. Rüzgar, onu Melis'in tehditlerinden korurken, aynı zamanda kendi kişisel hapishanesine kapatıyordu. Dış dünyadan tamamen koparılmak, Rüzgar'ın kontrolünü mutlak hale getiriyordu. Ece, bu yeni rolün getirdiği lüksün ve tehlikenin ağırlığı altında eziliyordu.
Uçak, İstanbul semalarında alçalmaya başladığında, Rüzgar son hazırlıklarını yaptı. Ece'nin yeni nişanlısı olarak basına nasıl görünmesi gerektiği konusunda son talimatları veriyordu.
"Gözlerin bana olan bağlılığını göstermeli. Utangaç ama kararlı. Melis'in bıraktığı boşluğu tamamen dolduran kadın imajı," dedi Rüzgar, Ece'nin çenesini nazikçe tutarak.
Ece, Rüzgar'ın gözlerine baktı. Bu kadar zorla uygulanan bir bağlılığın, nasıl bu kadar gerçekçi oynanacağını düşündü. Ama Rüzgar'ın koruma sözü, Ece'nin en büyük motivasyonuydu.
"Ne isterseniz yapacağım, Rüzgar," diye fısıldadı Ece. "Yeter ki Ozan güvende olsun."
Rüzgar'ın yüzünde, Ece'nin beklediği acımasız gülümseme değil, memnuniyetle karışık, hafif bir huzur vardı. "Güzel. Çünkü bu oyun, daha yeni başlıyor, nişanlım."
Uçağın iniş takımları açılırken, Ece, İstanbul'un gri gökyüzünün altında, hayatının en büyük yalanına adım atmak üzere olduğunu biliyordu.