BÖLÜM 6- OTEL SIRRI

1000 Words
Rüzgar’ın arabası, İstanbul’un ışıklarının altından hızla süzülerek lüks bir otele vardı. Ece, Rüzgar’ın yanında oturuyordu, Rüzgar’ın vücudundan yayılan güçlü koku ve sessiz sabırsızlık, Ece’yi daha yolda titretmeye başlamıştı. Takım elbisesiz Rüzgar, daha vahşi ve daha tehlikeli görünüyordu; ofis masasının arkasındaki kontrol manyağı CEO gitmiş, yerine Ece’nin tek bir emirle sahip olduğu bedenini talep edecek adam gelmişti. Otel lobisi, zarif bir kalabalıkla doluydu. Rüzgar, elini Ece’nin beline yerleştirdi, bu hareket herkesin önünde "Bu kadın bana ait" diye bağıran, kibirli bir sahiplenme işaretiydi. Ece, bu gösteriden nefret ediyor, ancak Rüzgar'ın dokunuşunun ona verdiği yoğun heyecana da karşı koyamıyordu. Rüzgar, Ece’yi doğrudan 30. kattaki süite çıkardı. Kapı açıldığında Ece’nin nefesi kesildi. Boğaz manzarasına hakim, devasa cam duvarlar, ipek çarşaflı lüks yatak ve pahalı sanat eserleriyle döşenmiş bir rezidanstı burası. Rüzgar, Ece’ye ait odayı değil, kendine ait olan süiti ayırmıştı. "Toplantı mı?" diye sordu Ece, alayla. Rüzgar, kapıyı kilitledi ve anahtarı cebine attı. "Toplantı bitti, Ece. Geldikleri gibi gittiler. Geriye sadece tahsilat kaldı." Rüzgar, Ece’ye yaklaştı, aralarındaki mesafe hızla kapandı. Elini Ece’nin boynuna attı, başparmağı çenesini okşarken Ece gözlerini kapattı. "Bütün gün sabrettim. Şimdi, aramızdaki anlaşmanın yeni bir maddesini icra etme vakti." "Bu kadar acele etmeyin, Bay Aksel," dedi Ece, son bir meydan okumayla. "Unutmayın, ben sizin sekreterinizim. Belki önce bir içki almalıyız?" Rüzgar alaycı bir şekilde gülümsedi. "Benim istediğim içki sensin, Ece. Ve sekreterim, benden izin almadan nefes bile alamaz." Rüzgar, Ece'yi belinden yakaladı ve onu sertçe, yatağın kenarına doğru itti. Ece, yumuşak yatağa düşerken gümüş bileziği şilteye çarptı. "Kıyafetlerini çıkar," diye emretti Rüzgar, sesi düşük, ama emrediciydi. "Sana ne kadar ait olduğunu sonuna kadar hissetmek istiyorum." Ece’nin elleri titredi. Bu emir, önceki tahsilatlardan farklıydı. Rüzgar, onun tamamen gönüllü bir teslimiyet göstermesini istiyordu. Ece, gözlerini Rüzgar'ın üzerine dikti. Bu adamdan nefret etmesi gerekiyordu, ama Rüzgar'ın bu emri, Ece'nin içinde bastıramadığı bir ateşi tutuşturmuştu. Ece, yavaşça bluzunun düğmelerini çözmeye başladı. Her düğme açılışında, Rüzgar'ın gözleri daha da koyulaşıyor, gerilim artıyordu. Rüzgar, Ece'nin tüm vücudunu gözleriyle yiyip bitiriyordu. "Bu, benim kararım değil," diye fısıldadı Ece, kendi kendine ikna etmeye çalışarak. Rüzgar, bir anda Ece'nin üzerindeki bluzu yırttı. "Yalan söylemeyi bırak. Bu, benim ve senin ortak arzumuzun kararı. Ve yalanlarınla oynamayacağım." Rüzgar, Ece'nin çıplak omuzlarından tuttu ve onu kendine çekti. Öpücüğü vahşi, talepkar ve sabırsızdı. Rüzgar'ın öpücüğü, Ece'nin zihnindeki tüm direnişi sildi. Ece, bu kez kendini tamamen bıraktı. Ellerini Rüzgar'ın saçlarına daldırdı ve ona karşılık verdi; bu, Rüzgar'ın beklediği ve talep ettiği karşılıktı. Rüzgar, bir anlığına geri çekildi, gözleri Ece’nin arzuyla parlayan gözleriyle kilitlendi. "İşte bu," diye hırladı. "Bana ait olan arzu." Rüzgar, Ece’yi yatağa yatırdı. Üzerindeki kalan kıyafetler hızla çıkarıldı. Rüzgar, bir sonraki saniye kendi kıyafetlerinden de kurtulmuştu. Ece, Rüzgar'ın güçlü, kaslı vücuduna bakarken nefesi kesildi. Bu vücut, onun hem koruyucusu hem de celladıydı. Rüzgar Ece'nin üstünde ileri geri giderken Ece zevkten inliyordu. İçindeki tutkuyu daha rahatça dışarı çıkarmaya başladı. tırnaklarını Rüzgarın sırtına geçirirken ikiside zevkten çıldırmıştı. Ece bir hamleyle Rüzgar'ın altından kurtuldu onu yatağa sırt üstü yatırıp üzerine çıktı. içine aldığı erkekliği daha da çok hissederek aşağı yukarı zıplarken Rüzgar Ece'nin kusursuz bedeni ve zıplayan iri göğüslerini izleyerek zevkin doruk noktasına geldi. sıkıca kavradığı göğüslerini tutarak oturur pozisyona geldi ve ikiside hazzı derinlerde hissetti. O yoğun anın ardından, ikisi de nefes nefese yataktaydılar. Rüzgar, yorgun ama doymuş bir ifadeyle Ece'nin yanına uzandı. Eli, hemen Ece'nin bileğindeki gümüş bileziğe gitti. "Bu gece," dedi Rüzgar, sesi yorgun ve derindi. "Sana ait olduğun gerçeğini bir kez daha öğrettim. Ve sen, her seferinde daha çok istiyorsun, Ece." Ece, Rüzgar’a döndü. "Ben sadece borcumu ödüyorum, Bay Aksel." Rüzgar, alaycı bir şekilde güldü. "Borcun mu? Öyle olsaydı, gözlerin böyle parlamazdı." Rüzgar, aniden sertleşti. "Unutma, Melis yarın sabah ilk uçakla geri dönüyor. Bu gece burada kaldığını kimse bilmeyecek. Burcu bile." Rüzgar, Ece’yi kendine çekti. "O bilezik, seni benden ayıracak tek şeyin Melis'in tehdidi olduğunu hatırlatıyor. Ama bil ki, Ece, o kadının sana zarar vermesine izin vermeyeceğim. Sen, artık benimsin. Benim himayemdesin." Bu sözler, Ece’nin kafasını karıştırdı. Rüzgar onu koruyor muydu? Yoksa sadece kendi mülkiyetini mi savunuyordu? Sabaha karşı, güneş Boğaz'ın üzerinde doğarken, Rüzgar Ece’yi uyandırdı. "Gitme vakti," diye emretti. Ece, hızla hazırlanırken, Rüzgar’ın ona verdiği lüksün ve yaşadığı tehlikeli tutkunun tadını son kez çıkardı. Rüzgar onu kapıya kadar uğurladı. "Bekle," dedi Rüzgar. Geri döndü ve Ece’yi sertçe kendine çekti. Bu son öpücük, dünkü tüm yoğun anlardan daha yakıcıydı. "Git ve rolünü oyna. Ve bekle. Bir sonraki tahsilat, Melis'in hiç beklemediği bir anda olacak." Ece, otel odasını terk ederken, Melis'in intikamının ve Rüzgar'ın bilinmeyen koruma dürtüsünün arasında kaldığını biliyordu. Ece, hızla hazırlanırken, Rüzgar’ın ona verdiği lüksün ve yaşadığı tehlikeli tutkunun tadını son kez çıkardı. Rüzgar onu kapıya kadar uğurladı. "Bekle," dedi Rüzgar. Geri döndü ve Ece’yi sertçe kendine çekti. Bu son öpücük, dünkü tüm yoğun anlardan daha yakıcıydı. Rüzgar'ın dudakları, Ece'nin dudaklarında bir mühür bırakmak istercesine baskıcıydı. Ece, bu öpücükte ne bir sevgi ne de bir nefret bulabildi; sadece sahip olma hissi vardı. Rüzgar, Ece'nin bedenine ve zihnine ne kadar işlediğini bu öpücükle kanıtlıyordu. Rüzgar, Ece'yi bıraktı ve alnını alnına dayadı. Nefesleri birbirine karışıyordu. "Git ve rolünü oyna," diye fısıldadı. "Ve bekle. Bir sonraki tahsilat, Melis'in hiç beklemediği bir anda olacak. Şirketin içinde, Melis'in gözünün önünde... nerede istediğime ben karar vereceğim." Ece, bu tehdit karşısında ürperdi. Rüzgar'ın oyunu tehlikeli bir hal alıyordu. Rüzgar, Ece'nin eline, içinde kalın bir deste para olan küçük, deri bir zarf tutuşturdu. "Bunlar, masrafların için. Ve unutmaman için: sen benim mülkümsün." Ece, parayı otomatik olarak çantasına attı. O an paraya değil, Rüzgar'ın ona olan bu zalim sahiplenme şekline odaklanmıştı. "Melis Hanım..." diye fısıldadı Ece, Rüzgar'ın karısının adını bilerek anarak. Rüzgar'ın yüzü karardı. "Melis'in adını benim yanımda anma. O, bu anlaşmanın bir parçası değil. O, benim geçmişim. Sen ise şimdimsin." Bu sözler Ece’nin kalbine bir bıçak gibi saplandı. Rüzgar, Melis'i geçmiş, Ece'yi ise geçici bir şimdiki zaman olarak görüyordu. Ece, otel odasını terk ederken, Melis'in intikamının ve Rüzgar'ın bilinmeyen koruma dürtüsünün arasında kaldığını biliyordu. Şoför, onu evine bırakmak için lobiye indiğinde, Ece, kendini hem kullanılmış hem de karşı konulmaz bir şekilde Rüzgar'a bağlanmış hissediyordu. Bileğindeki gümüş bilezik, artık bir zincirdi ve o zincir, Ece'yi Rüzgar'ın karanlık, tehlikeli dünyasına çekiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD