Davet sonrası ofise dönülen ilk gün, Aksel Tower'daki hava buz kesmişti. Rüzgar'ın davetteki açık meydan okuması, sadece Melis'i değil, tüm Holding personelini şok etmişti. Fısıltılar durmuyordu. Ece, Rüzgar'ın arkasındaki masada otururken, Rüzgar'ın gücünün ve pervasızlığının ne denli büyük olduğunu bir kez daha anladı.
Öğleden sonra, Melis Aksel beklemedik bir hamle yaptı. Burcu Hanım, Ece'ye titreyen bir sesle yaklaştı.
"Ece, Bayan Aksel'in isteği... Bay Aksel'in özel takvimini Melis Hanım'ın bilgisayarına kopyalaman gerekiyormuş. Acilmiş."
Ece kaşlarını çattı. Bu, tamamen kurallara aykırıydı. Rüzgar'ın takvimi, son derece gizli iş toplantılarının yanı sıra, Ece ile olan gizli tahsilatlarının zamanlarını da içeriyordu. Her ne kadar bu randevular şifreli notlarla (örneğin: 51. Kat, Saat 14:00 – Evrak Kontrol) belirtilse de, Melis'in şüphesini çekmeye yeterdi.
"Bu mümkün değil, Burcu. Bay Aksel'in takvimi kişiseldir ve yetkilendirme olmadan kopyalanamaz."
"Melis Hanım, yetkilendirmenin kendisi olduğunu söyledi," dedi Burcu, neredeyse ağlayarak. "Babasını arayacağını ve Holding'e sızdığınızı söyleyeceğini... Eğer yapmazsanız, bizi kovmakla tehdit etti."
Ece, tuzağa düşürüldüğünü anladı. Melis, Ece'yi Rüzgar'a ihanet etmeye zorluyordu. Ya Rüzgar'ın emirlerine karşı gelip Melis'e yardım edecekti, ya da işini ve belki de Burcu'nun işini tehlikeye atacaktı.
Ece, hızla Rüzgar'ın ofisine girdi. Rüzgar, bir anlaşmayı inceliyordu.
"Melis Aksel, özel takviminizi istiyor," dedi Ece, sesi keskin ve kararlıydı. "Melis Hanım, takvimi kopyalamazsam benim ve Burcu'nun kovulmasıyla tehdit etti."
Rüzgar, başını dosyalardan kaldırdı. Gözlerinde, Ece'nin beklediği öfke yerine, soğuk ve hesapçı bir parıltı vardı. Sanki bu hamleyi bekliyormuş gibiydi.
"Ve sen ne yapacaksın?" diye sordu, sesi sakindi.
"Ben... Elbette yapmayacağım. Ama Melis Hanım..."
Rüzgar, bir el hareketiyle Ece'yi susturdu. Koltuğuna yaslandı ve alaycı bir şekilde gülümsedi. "Yap. İstediğini yap, Ece."
Ece şaşkınlıkla baktı. "Ne? Ama bu... Bu gizliliğimizin ihlali olur!"
"Biliyorum," dedi Rüzgar, sanki bu hoşuna gidiyormuş gibi. "Melis'in senden takvimimi istemesinin tek sebebi, senin ne kadar itaatkar olduğunu test etmek. Ve benim sana ne kadar güvendiğimi görmek. Kopyala ve gönder."
Ece'nin midesi kasıldı. Rüzgar, bu tehlikeli hamleyi bile Ece üzerindeki kontrolünü test etmek ve Melis'e karşı bir koz olarak kullanmak için çeviriyordu. Rüzgar, Melis'in Ece'yi kendi tarafına çekme çabasını, Ece'nin Rüzgar'a koşulsuz itaatini kanıtlama fırsatına çevirmişti.Ece, Rüzgar'ın emriyle bilgisayarın başına geçti ve Rüzgar'ın özel takviminin bir kopyasını Melis Aksel'e gönderdi. Bu ihanet eylemini yaparken, eli titredi. Kardeşinin hayatını kurtarmak için başladığı bu anlaşma, şimdi onu etik sınırların çok ötesine taşıyordu.
Bir saat sonra, Melis'ten Ece'ye tek satırlık bir mesaj geldi: "Teşekkürler, Ece. Sen gerçekten akıllı bir kızsın."
Bu mesaj, Ece'nin ruhunda bir yara açtı. Melis, Ece'yi kendi piyonu sanıyordu.
Ancak Rüzgar, bir adım öndeydi. Akşam saatlerinde Rüzgar, Ece'yi odasına çağırdı.
"Gel," dedi, masasına oturmadan Ece'nin elini tuttu ve onu odanın köşesindeki, kimsenin görmediği bir dinlenme koltuğuna oturttu.
Rüzgar, Ece'ye doğru eğildi, sesi fısıltıdan farksızdı. "Melis, takvime baktı. Ve şimdi, takvimdeki o şifreli notların sadece iş randevuları olduğunu sanıyor."
Rüzgar, bir elini Ece'nin yanağına koydu. "Ama Melis'e unuttuğu bir şey var, Ece. Ben kuralları istediğim an değiştirebilirim."
Rüzgar, Ece'nin kulağına doğru eğildi. "Takvimde, yarın akşam saat sekizde 'Tedarikçi Görüşmesi' yazıyor, değil mi?"
Ece, şaşkınlıkla kafa salladı.
Rüzgar'ın sesi, şimdi daha alçak ve daha karanlıktı: "O görüşme iptal oldu. Yarın akşam, tam saat sekizde, Melis'in en sevdiği restorana, Holding'in en büyük iş ortaklarıyla akşam yemeğine gidiyoruz. Sen de benim yanımdasın."
"Ama Melis de orada olacak," dedi Ece, nefesi kesilerek. "O, en sevdiği restoranı asla kaçırmaz."
Rüzgar'ın yüzünde, Ece'nin daha önce görmediği, tehlikeli bir heyecan vardı.
"Elbette orada olacak," dedi Rüzgar, Ece'nin gümüş bileziğini okşayarak. "Ve Melis, seninle olan ilişkimizin sadece 'iş' olduğunu sanarken, ben sana olan sahipliğimi, kamuoyu önünde, Melis'in gözlerinin içine bakarak ispatlayacağım."
Rüzgar, Ece'nin elini tuttu ve avucuna küçük, sert bir kartvizit bıraktı. Üzerinde sadece bir otel adı ve bir oda numarası yazıyordu.
"Yemekten sonra," diye fısıldadı Rüzgar. "Melis'in bizi asla bulamayacağı bir yerde buluşacağız. Ve sen, bana olan sadakatini, Melis'in sana gönderdiği o takvim kopyasından çok daha etkili bir şekilde kanıtlayacaksın."
Ece, kartviziti avucunda sıktı. Rüzgar, bu oyunu, Ece'nin vicdanı ve Melis'in intikam tehdidi arasında en tehlikeli seviyeye taşıyordu. Ece'nin kalbi, bu yasak ve yüksek riskli plan karşısında hem korkuyla hem de karşı konulmaz bir arzuyla çarpıyordu. Rüzgar'ın istediği buydu: Kontrol ve Tehlike.
Ece, odayı terk etmek için arkasını döndüğünde, Rüzgar'ın sesi onu durdurdu.
"Bir şey daha, Ece."
Rüzgar, masasına uzandı ve küçük, siyah, kadife bir kutu çıkardı. Kutuyu Ece'ye doğru uzattı.
"Yarın akşam, bu bileziğin yanına bunu takacaksın."
Ece, kutuyu açtı. İçinde, gümüş bilezikle aynı tarzda, ancak daha ince ve daha zarif bir gümüş kolye vardı. Kolyenin ucunda, Rüzgar'ın annesinin bileziğindeki gibi minik, oyulmuş bir 'A' harfi parlıyordu.
"Bu da... annenizden mi?" diye sordu Ece, sesi fısıltıdan farksızdı. Melis'in bileziğe gösterdiği tepkiyi hatırlayınca, bu kolyenin ne kadar büyük bir sembol olduğunu anladı.
Rüzgar'ın gözlerinde, ilk kez, duygusal bir kırılma anı belirdi. Bu an, anında kayboldu ama Ece yakalamıştı.
"Evet," dedi Rüzgar, sesi düşük ve gergindi. "O, anneme aitti. Ve şimdi, bana ait olan bir şeye ait olduğunu gösteriyor."
Bu iki takı, şimdi Ece’nin boynunu ve bileğini süsleyecekti. Bunlar, Rüzgar'ın annesine ait olan, ancak şimdi Rüzgar'ın mülkiyeti ve oyunu için kullanılan zincirlerdi. Rüzgar, Ece'yi bu kadar kişisel ve sembolik eşyalarla donatarak, onu Melis'in gözünde daha büyük bir tehdit ve kendi hayatının daha kalıcı bir parçası haline getiriyordu.
Ece, kolyeyi eline aldı. Soğuk gümüş, avucunda ağırlık yapıyordu. Rüzgar'ın intikam oyunu, Ece'yi kendi ailesinin en mahrem sırlarının içine çekiyordu.
"Yarın akşam, Bay Aksel," dedi Ece, başını dikleştirerek. "Sizin oyununuzda piyon olmaya hazırım."
Rüzgar'ın yüzünde, Ece'nin aradığı onaylayıcı, hatta belki hayran bir gülümseme belirdi. "İşte bu, Ece. Senden beklediğim tek şey buydu."
Ece, Rüzgar'ın tehlikeli planının ve Melis'in tehdidinin ortasında, kendi isteğiyle daha derin sulara yelken açıyordu.Gümüş bilezik ve kolye, artık sadece Rüzgar'a ait olmanın değil, Melis'in kıskançlığının ve Rüzgar'ın annesinin gölgesinin de sembolüydü. Ece, bu iki parçayı takarak Melis'e karşı açık bir cephe açtığını biliyordu. Ancak, Rüzgar'ın beklenmedik koruma dürtüsü, Ece'nin mantığını bulandırıyordu. Rüzgar onu sadece bir piyon olarak mı kullanıyordu, yoksa bu sahiplenme, kontrol edemediği başka bir duygunun yansıması mıydı? Ece, kalbindeki fırtınayla ofisten çıktı. Yarınki akşam yemeği, Melis için bir tuzağın, kendisi için ise bir ateşle imtihanın başlangıcı olacaktı.