A.S.H. 1. BÖLÜM

1276 Words
Hayat denen maraton öyle zorluydu ki insanoğlu için, çoğu pes edip hayalleri yerine olması gerekene odaklanırken küçük bir kısmı hedefine ulaşmak için kendine imkânlar yaratıyordu. Tıpkı üzerindeki mezuniyet cübbesine gurur ve sevinçle ama en çokta burukça bakan Asya gibi. Gururlu ve sevinçliydi çünkü hedefi olan bölümü üstün başarı ile bitirmişti ki bu artık iş konusunda da geleceği konusunda büyük bir adımdı. Burukluk vardı; kokusunu duyamadığı annesinin, gözleri önünde vefat eden babasının yanında olmayışından. Ama dimdik kaldırdı başını yine de ve saçlarına vuran güneşin tüm bedenine nüfuz etmesine izin verdi. Bugün ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ (SAMSUN) ÖZEL EĞİTİM ÖĞRETMENLİĞİ bölümünden mezun oluyordu. Arkadaşlarının adı okunmaya başladığında titreyen ellerine bakıp tebessüm etti. Heyecan sarmıştı dört bir yanını. Açık kahve gözleri bu defa ailelerin oturduğu kısma çevrildi. Teyzesi ve eniştesi kocaman gülen yüzler ve gururlu bakışlarla onu izliyor dolan gözleri yeğenlerine sevgilerini gösteriyordu. Genç kız bu defa açık alanda olan tören sayesinde bahçenin köşesindeki yaşlı çınar ağacının oraya baktı. Onu yaşlı gözlerle izleyen babasını ve teyzesinden çok dinlediği kendi gibi altın saçlı annesini gördü. İçinden geçen serin rüzgâr sanki ağacın dallarını sallıyor onların görüntüsünü irislerine taşıyor gibiydi. O an anladı ki Asya alsa yalnız değildi. Anne ve babası her daim evladının yanında onun yüreğindeydi. Bu defa onun ismi okundu mikrofona karşı ve alana yayıldı. "Asya Aydemir" Derin soluklar ve alkışlarla eşliğinde diplomasını ona verecek rektörün karşısına geçip tebrik için uzanan eli büyük bir özgüven ile sıktı. Eline aldığı rulo halinde mavi kurdele ile fiyonk yapılmış kâğıda baktı. Yılların emeği avuçlarının arasındaydı. Rektör Asya'nın gitmesine müsaade etmeden önündeki ahşap kürsüde bulunan mikrofona yaklaşıp konuşmaya başladı. Ama adam konuştukça herkes gurur duyarken Asya utanmış beyaz tenli yanakları kızarmaya başlamıştı. "Bugün mezun olan öğrencilerimiz arasında öyle biri var ki hem bölümünü hem üniversitemizi derece ile bitirerek göğsümüzü kabarttı. Özel durumundan ötürü ciddi anlamda zorlandığı zamanlar çok oldu farkındayım ama o yılmadı. Beklentimizin üzerinde bir başarı örneği gösterdi. Evet, o özel bir insan. Konuşma yetisini kaybetse de elleri parmakları ona ses oldu ve üniversitemiz tarihinde ikinci defa konuşma sorunu yaşayan bir öğrenciyi gururla mezun etti. Umuyorum ki geri kalan hayatında da bu kadar başarılı ve hayallerinin her daim peşinde olacak. Çalışma arkadaşlarımın ve sizlerin huzurunda kendisini tebrik ediyor birkaç cümleyi bizim tercümemizle sizlere iletmesini rica ediyorum" İşte şimdi tamamen kırmızı pancara dönmüştü. Adamın konuşmasından etkilense de çıkıp ne diyecekti ki. Ona hevesle ve istekle bakan herkeste gözlerini gezdirdiğinde, kendi kendine içinden "Yapabilirsin, sen güçlüsün ve bunu da başarabilirsin" diye söylendi. Zaten yapabildiği tek şey içinden konuşmaktı. Birkaç adım atıp kürsünün yanına geldiğinde herkesin onu görebileceği bir noktada durup ellerini oynatmaya başladı. "Öncelikle ne söylemeliyim bilmiyorum. Ama hocalarım arkadaşlarım ve çevremdeki herkese teşekkür etmem gerektiğinin farkındayım. Onların sabrı, bana karşı takındıkları hoş görülü tavır, özel durumundan ötürü tolerans göstermek yerine zorlamaları ve şuan da aldığım diplomaya katkıları asla göz ardı edilemez. Hepsine hepinize çok teşekkür ediyorum. İnanmak başarmanın yarısıdır denir. Ben hep yaşam şartları ile hayallerin ortak yürütülebileceğine inandım. Bunu nefes alan ve aklını kullana bilen her canlı başarabilir. Sözümü çok uzatmayacağım. Bu hayatta bazen karşımıza çıkan engellerin yanından geçmek üzerinden atlamaya çalışmak yerine onlarla ilerlemeyi öğrendiğimizde aslında o engelin sadece bizim için sınav olduğunu fark edeceğiz. Beni zaman ayırıp dinlediğiniz için siz ailelere arkadaşlarıma ve hocalarıma yeniden teşekkür ederim" Ellerini indirdiğinde işaret dili bilen rektör de tercüme etmeyi bitirdi. Herkes ayakta alkışlarken Asya elindeki diplomasına daha bir sıkı tutundu. **** Kep atma töreninden sonra aileleri ile fotoğraf çekinenler birbirinden ayrılacağı için üzülen arkadaşlar ve akşamki mezuniyet partisi için plan yapanlar büyük bir curcuna oluşturmuştu. Teyzesi ve eniştesine sarılan kız saçlarına konan şefkat öpücükleri ile gülümsüyor güneşi sanki gülüşüne sığdırıyor gibiydi. Enişte birkaç fotoğrafını çekip sonrasında eve geçerek akşam olacak partiye hazırlanmasını sağladı. Genç kız eve geldiklerinde odasında üzerindeki giysilerini çıkarıp duşa girerken salonda oturan Halime ve Nihat çifti ondan haber bekleyen yaşlı kadına Asya'nın mezuniyet konuşmasını ve çekilen resimleri yolladı. Yıllardır kadın onlardan haber alıyor kimseye söylemeden maddi manevi destekte bulunuyordu. *** Meryem Hanım tekerlekli sandalyesinde sahibi olduğu büyük kurumun müdür odasında otururken elindeki telefona gelen bildirim sesi ile hemen parmak izini okutup ekranın açılmasını sağladı. Yaşı ilerlemiş olabilirdi ama uğraştığı işler teknolojiyi iyi bilmesine neden olmuştu. Gelen mesajları tek tek açtığında seneler önce kucağına konan o küçük bebeğin nasıl da başı dik güzel ve cesaretli durduğunu görünce gözleri doldu. Hele videodaki konuşma dudaklarından bir hıçkırığın kaçmasını sağladı. Güzel kızı ne de akıllı olgun ve kendinden emindi öyle. Altın kızı başarmış konuşamamasını asla bir engel olarak görmeyip hedeflerinden birine ulaşmıştı. Diğer resimlere bakarken telefonun ekranından kızın gülen yüzünü okşadı parmaklarıyla. Çok ağırdı vicdanının yükü. Bakışları genç kızın resmine dalıp geçmişe gidince vefat eden babasının sözleri saplandı ciğerine. "Hanımım bu at yabani. Hırçın. Diğer atlara yaklaştıramıyoruz zarar vermesin diye. Özgür olmayı ister. Gönderelim ya da salalım araziye. Kapalı kaldıkça daha beter olacak" Aldığı soluk boğazına tıkanan kadın mırıldandı. "Keşke Rıza kardeşim, keşke dediğini o gün yapsaydık da inadımıza sen kurban gitmeseydin" Bakışlarını telefondan tıklanan kapı ile kaldırıp hemen kilidi kapatarak masaya bıraktı. Elleri ile gözleri silerken "Gel" diye kapıda bekleyen kişiye seslendi. İçeri giren genç adam ve kızla gülümsemeye çalıştı. Fakat oğlu bir şeyler olduğunu anlamıştı. Genç adam "Sultanım sen iyi misin?" diye sorunca kadın "Sana da merhaba oğlum. Evet, iyiyim neden sordun?" dediğinde titreyen sesi ele veriyordu onu. Bu defa kızı "Merhaba anne de sen ağladın mı? Ağrın mı var?" diye telaşla kadının yanına gidip önünce diz çöktü. Meryem Hanım oğlu Ertuğrul'una ve güzel kızı Yeşim'ine bakıp "Ay yok bir şey çocuklar. Aklıma eskiler geldi. Öyle duygulandım işte. Siz bana bakmayın da abi kardeş ziyaretinizi neye borçluyuz onu söyleyin bakalım" diyerek isyan edip konuyu kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Abi kardeş birbirine bakıp annelerine döndüğünde yine unuttuğunu anlamışlardı. Bu defa diğer yanına geçip diz çöken Ertuğrul "Annem, sultanım dalma geçmişe. Seni ağlatacak hiçbir şeyi takma o güzel kafana. Hem bugün senin doğum günün ve sen yine unuttun değil mi?" dedi. Bal sarısı gözleri ile annesinin gözlerine bakarken. Meryem Hanım tebessüm edip "Bu yaştan sonra doğum gününü hatırlayıp da ne yapayım oğlum, zamanı ezberlemeyi çoktan bıraktım" diyerek gülümsedi. Kızı Yeşim "Olmaz anne. Abim her seneki gibi bizi restoranına götürecek ve yemek yapacak. Gelenek oldu artık kaçışın yok" diye sızlandı. Masada duran gözlüğünü gözüne takan kadın iki evladına da bakıp iç çekerek "İyi bakalım. Gidelim. Bu defa neler yedireceksin bize oğlum?" deyip dikkatle bakınca oğlu gülümseyip "Sürpriz annem sürpriz" dedi. Kurumdan çıkan aile üyeleri araca bindiğinde önden ve arkadan birer koruma aracı onlara eşlik ediyordu. Yaşlı kadın oğlunun elini tutup "Ne zaman bitecek bu karanlık, ne zaman bırakacaksın bu işleri?" diyerek oğluna sorsa da genç adam o sevecen halinden buz dağı görünümüne geçip "Sen bunlarla yorma kafanı sultanım" dedi ve camdan dışarıyı izledi. Meryem Hanım otuzuna girecek oğluna üzgün gözlerle baktı. Kumral saçları kirli sakallı güzel yüzü bal rengi gözleri ve iri bedeni ile birçok kişiye korku salarken ailesine karşı hep sıcak ve bağlı olmuştu. Evlenip yuva kurmak bir yana tek gecelik ilişkilere bile karşıydı. Bir defasında "Hayatında hiç mi kadın yok be oğlum" diye soran annesine "Yok annem. Ben hayatıma bir kadın alırsam canı yanar. Tek geceliklerde bana yakışmaz. Kadın dediğin kıymetlidir. Ben bir nefesle değil ömrümce soluk alacağım bedenle ömür geçirmek isterim gerisi lafı güzaf bana. Ama dediğim gibi bir kadını hayatıma sokarsam üzülür kırılır canı yanar. Bende bunu neden olan kim varsa soluğunu keser sonu olurum. Bu ben olsam bile. Kısacası sultanım sen ve Yeşim benim hayatımdaki kadın kontenjanını doldurdunuz" demiş konu bir daha açılmamak üzere kapanmıştı. Oğlunun bu huyunu seviyordu. Ne olursa olsun kadına kıymet verip ona saygı duymak her erkeğin aslında yapması gereken ama bu günlerde çok azının yaptığı bir olaydı. Oğlu tıpkı rahmetli eşi Nedim, dedeleri Muhsin ve Ferit gibiydi. Derin bir soluk alıp elleri avucunun içinde olan kızının saçlarına bir öpücük kondurdu. "Çok şükür" dedi yüreğinden. "Sizi verene çok şükür"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD