Kör Nota | Kız Kulesi

2739 Words
Kör Nota | Kız Kulesi Yok olmanın, fiziken ortandan kaybolmak olmadığını o an anlamıştım. Kendimi sahne arkasını süpüren bir görevli kadar sıradan hissettim. Bütün alkışlar toplanmış, tozu bana kalmıştı. Spot ışıklarının altında tüm iştihamıyla gülümseyen bir kadının karanlıkta bıraktığı gölge gibiydim. Öylesine belirsiz ve kendi değil... Yok olmuştum, yoktum işte. Vardım ama kimse beni görmüyordu. Bağırmak istedim, tokat atmak. Elimi kolumu sallayarak konuşmak. Ama yapamadım. Ruhuma çöken bu eziklik beynime ve kelimelerime de çökmüştü. Biraz güç bulup bir şeyler söyledim. Daha ben bile duyamıyordum sesimi. Konuşmuyor muydum yoksa? İç çekip gülümseyerek biraz daha izledim kalabalağı. Gürültüler, gülüşmeler bir matkap gibi delerken beynimi orada daha fazla kalamayacağımı anladım. Çantamı alıp çıkışa doğru yöneldiğimde arkamdan birisinin adımı ses- Sandalyemin çekilmesiyle dikkatimi gelen kişiye yönelttim. " Selam! " dedi, Yankı. " Ne yapıyorsun? " Yazdıklarımı kaydedip laptobu kapattım. " Bir şeyler yazıyordum. " Masanın üzerindeki sigaradan alıp yaktığında " Ne? " diye, sordu. " Kitap. " dedim, göğsümü kabartıp. Kısa bir kahkaha attı. " Sen ne anlarsın be kitap yazmaktan? " Kaşlarım çatılırken yüzümü tamamen ona doğru döndüm. " Neden anlamayacakmışım? " Omzunu silkti. " Cin Ali serisinin yeni versiyonunu falan mı yazıyorsun? Oya yerine Afra. Ali yerine Meriç falan. " Söylediği komik gelmişti ama gülmedim. " Tabii tek kitap kültürün Cin Ali serisi olduğu için anlamazsın. " " Okumak isterim. " dedi, gözlüklerini çıkartıp. Kollarımı göğsümde bağlayıp yan döndüm. " Gıdıklasalar okutmam artık sana. " " Aman aman küsermiş de. " dedi, " Uzanıp kafama vurdu. " Tamam yapma böyle. " Bu ne biçim bir gönül alma şekliydi. Daha fazla uzatmayıp konuyu değiştirdim. " Sen ne yapıyorsun? " " Dersten çıktım, seni gördüm geldim işte. " " Ekim nerede? " dedim, " O da sizin sınıftaydı. " Gözlüğünün camlarını silerken bir an durup yüzüme baktı. " Nasıl bizim sınıfta? " " Psikoloji bölümünde değil misin oğlum sen? " " Aynen. " " O da öyle. " " Ben neden ilk defa senin yanında gördüm peki? " " O biraz asosyal sanırım. " dedim, o sırada bize doğru gelen Ekim ve Sare'yi gördüm. " Geliyorlar ona sorarsın. " Kızlar masaya oturduğunda sohbeti yeniden başa sardık. " Şu sınıfta en arka sırada oturup derslerde uyuyan kızı biliyor musun? " dedi, Ekim. " Evet, duydum. " dedi, Yankı. " Ha! İşte o benim." Masadan kısa bir gülüşme geçerken Ekim'de gülüyordu. " Sınıf arkadaşımı da yeni gelen birisi sayesinde tanımam da. " dedi, Yankı. " Biraz salaklık gibi. " diye, tamamladı Sare. " Bence biraz Füsun'un şovu. " diye, Ekim düzeltti. Biraz sonra çok farklı konuşmalar dönerken Yankı'nın önündeki gözlüğü alıp kendime taktım. " Yakıştı mı? " dedim. " Nenemle kapışırsın. " dedi, Yankı. " Benim nenem seni geçer. " diye, gülerek cevap verdi Sare. Onlara dil çıkartıp telefonun yansımasından kendime baktım. Bana son derece haksızlık ediyorlardı çünkü o kadar kötü değildim, en azından nenelerini geçerdim. " Ekim, senin dedeye talibim. " " Benim dede sana bakmaz. " dedi, ciddi bir sesle. " Kendisi güzel kadın seviyor. " " Bu beni üzer. " dedim, dudaklarımı büzerek. " Fotoğraf falan gönder yakışıklıya, belki fikri değişir. " Telefonunu alıp birkaç tane fotoğrafımı çekti. Birkaç dakika sonra hepimizin telefonuna aynı anda bildirim geldi. Açılan bir w******p grubu ve benim fotoğraflarım vardı. " Ben numara verdiğimi hatırlamıyorum. " dedi, Yankı. Ekim sırıtarak yüzümüze baktı. " İyi bir stalkerimdir. " " Bence ürkütücü. " " Bence havalı. Senin yerinde olsam kendi rozetimi çıkarırdım. Adım daa... " dedim, a harflerini uzatırken sesime gizemli bir tını katıp cümlemi tamamladım. " S.S.B olurdu. " " S.S.B ne? " " Son Stalker Bükücü. " Ekim gözlerini devirip baygınca yüzüme baktı. " Oksijensiz doğmak beyninde kalıcı bir hasar yaptı sanırım. " Gözlerimi dehteşle açıp kekeleyerek konuştum. " Sen nereden biliyorsun? " ✶ Hayvanımsı bir ses çıkartarak kendimi sırt üstü yatağa bıraktım. Sol kolumun üstünden Ekim'e doğru döndüm.Yurda geldiğimizden beri benim dağınıklığıma küfrederek odayı temizliyordu. Sülaleme itinayla geçirirken en çok ebemde oyalanıyordu. Hortumun ucunu yatağımın altına soktuğunda ağzına yapışmış çorapla beraber geri çıkardı. Ayağıyla makineyi durdurup yüzünü buruşturarak tiksintiyle çorabı parmaklarında tutup havaya kaldırdı. " Yatağının altından hayvan ölüsü çıktı, lan. " " O sadece geçen gün tekini kaybettim diye ağladığım fosforlu sarı çorabım. " " Çöpe atıyorum. " " Ver ya yıkarım ben onu. " dedim, ayağa kalkıp çorabı elinden kaptım. " Yatağını da topla bitiyor işler. " dedi, makineyi koridora doğru çekerken. " Neden ki yeniden yatacağım nasıl olsa. " Başını yukarı kaldırıp derin bir nefes aldı. " Kız yurtlarında çıkan cinayetlere şaşırmamak lazım. " " Tamam, canım. " dedim, çarşafımı hızlıca çekip. " Kimsenin ölmesine gerek yok. Hem daha öğretmen olmadım ben. " Yastıkları birbirine vururken devam ettim. " Baksana hallettim bile çok kolaymış. " " Gerçekten seni öldüreceğimi mi düşündün? " dedi, bir adım yanıma yaklaşırken. " Temizlik yapmadın diye. " gülümserken benden bi' cevap bekledi. " Belli olmaz o yüzden topluyorum. " dedim, " Hem sen onu bunu bırak da ben Deniz'i görmek istiyorum, nasıl olacak? " " Bir bahane bulup buluşmak istediğini söyle. " " Ne bahanesi bulacağım ki ya? " " Ağzını ara biraz, hemen hevesli görünme. " " ' Gözlerim, gözlerinle sevişmeyi özledi ey deniz gözlüm. ' nasıl bir bahane? " Cık sesi çıkarıp başını iki yana salladı. " Bence yeterli değil, ara ve nikah dairesinde buluşmak istediğini söyle." Başımı kaşıdım. " Çok hızlı olmaz mı? " " Füsuncuğum, " dedi, parmaklarının üzerinde kalkıp başımın üzerine baktı. " Kafanın içinde ne taşıdığını cidden çok merak ediyorum. " Dalga geçtiğini anladığımda artık çok geçti. " Komik! " dedim, yüzümü buruşturarak. Gülüp arkasını döndü ve yarım bıraktığı işine devam etti. Yatağımın üzerinde duran telefonu ağzıma doğru götürdüm. Hâlâ ne diye arayacağıma karar verememiştim. Hoş, numarasını alırken de amaç yine görüşmek değil miydi? Her ne kadar ağzım çok kolay laf yapsa da o gün bankta otururken numarasını istemek hiç de kolay olmamıştı. Derin bir nefes alıp ekranda yazan isminin üzerini kaydırdım. Birkaç çalmadan sonra duyduğum sesle güneş altında kalmış dondurma gibi eriyip yatağa oturdum. " Alo! " Ne güzel alo demekti öyle. Grambell bey, sanki senin için söylemişti bu kelimeyi. " Alo! " dedi, tekrar. Düşüncelerimden sıyrılıp cevap verdim. " Benim, Füsun. " " Nasılsın? " " İyiyim. " dedim, yirmi altı diş sırıtarak. " Sen nasılsın? " " Ben de aynı işte bildiğin gibi. " " Üç gündür stabilsin yani. " Güldü. " Füsun ve tuhaf anlayışları. " " Buluşalım mı? " dedim, daha fazla uzatmadan. " Evdeyim, gelir misin? " Seninle mezara bile giderdim ama kapısına kadar. Neden durduk yere öleyim ki? " Adresi ver. " " Zenginler semti, elitisimsi mahalle, 1190kelime sokak, yedinci ev. " Söylediği adresi not alıp telefonu kapattım. Hızlıca üzerime siyah bir kot ve bordo kazak geçirip lavoba aynasının karşısına geçtim. Elektriklenmiş saçlarımı ellerimi hafif ıslatarak düzeltmeye çalıştım ama olmuyordu. " Ekim! " diye seslendim nerde olduğunu bilmiyordum. Birkaç saniye sonra Niğman'ların odasından çıkıp sorar gözlerle baktı. " Saçlarımı örsene böyle çok kötü. " " Tamam. " " Bir de Niğman'dan şu yanaklarım için pudra ister misin? " Başını sallayıp içeri geçti bu sefer Niğman'la beraber geri döndü. Niğman makyaj çantasını gösterip gülümsedi. " Birileri boyanmak mı istemiş? " Korkuyla yüzüne baktım. " Sadece pudra istedim. " " Ben seni cilalayıp parlatayım bir. " " Arkadaşım, çok iyisin ama buna vaktim de isteğim de yok. " " Kız sen makyajdan korkuyor musun? " " Bir şeyi gözüme sokma fikri çok da masum görünmüyor. " İkisi de gülerken oflayıp konuştum. " Hadi ama sadece saçımı örüp yanaklarıma pudra süreceksiniz. " " Aman iyi. " diyip saçlarımı örmeye başladı, Ekim. Bittiğinde ucunu göğsüme doğru atıp önüme geçti birkaç tel saçı gözümün önüne indirip gülümsedi. " Oldu. " " Eyvallah, yavru. " " Hangi bahaneyle gidiyorsun? " dedi, Niğman. Anlaşılan Ekim anlatmıştı. " Direkt 'buluşalım mı? ' dedim. " " Düzsün kanka böyle odun gibi. " " İyi de gözlerini özledim kısmı gayet romantikti ama sen kabul etmedin. " " Duyduk geldik. " dedi, Niğman. " Evleniyormuşsunuz. " " Ay keşke. " dedim, kot ceketimi üzerime geçirip çantamı sırtıma taktım. " Hadi kaçtım ben, görüşürüz. " Merdivenlerden inerken. " İyi şanslar. " diye, seslendiklerini duydum. Haklılardı, konu ben olunca zira şansa oldukça ihtiyacım vardı. Dolmuş yol aldıkça yollar, evler, arabalar ve insanlar değişiyordu. Daha bakımlı yollar, daha lüks evler, arabalar ve buna istinaden farkı kalıp da insanlar. " Her ev başka bir hikayedir. " diyor bi' kitap da. Öyleydi. Değişen evlerle hikayeler de değişiyordu ve bunların insanda hissettirdikleri de. Bir gece kondu evi görmekle villa görmek arasında birkaç cadde fark vardı. Öyle ki; beş dakika önce gördüğüm gece kondu, öylesine zıt bir hayata bu kadar yakındı ama insanlar aralarına dağlar kadar büyük görünmez bir duvar örmüştü. Bu şeffaf duvarın arkasındaki hayatları kimileri alalen görüyorken kimileri öteki hayatları görmüyordu, inkar ediyordu. Değişen evlerle beraber yüzümün ifadesi de değişmişti. Beş dakika önce acıyarak izlediğim yolları şimdi şaşkınlıkla ve heyecanla izliyordum. Hoş, hangisi daha acınası bilmiyordum ama dünyada cenneti yaşamak diyorlar ya hani, gördüğüm manzara tam buna uygundu. Amcaya verdiğim adrese geldiğinde otobüs durmuştu. İndiğimde otobüste sadece altı kişi vardı. Çok da büyük sayılmayan villanın kapısını açmak için zorladığımda açılmadı ve çıkan sesle beraber birkaç köpek sesi geldi. Korkuyla geri çekilerken takım elbiseli iki adam kapıya yaklaştı. " Kime baktınız? " dedi, kısa boylu zayıf olan. " Deniz'in arkadaşıyım. " Yanındaki adama çevirdiğimde bakışlarımı onu tanımıştım. Deniz'i o gün deniz kenarına getiren korumasıydı. O da beni tanıdığında gülümsedi. " Füsun Hanım'dı değil mi? " " Evet, abi. " " Aç kapıyı, Ekrem. " dedi, gülümseyerek. " Küçük hanımı tanıyorum. " Koruma kapıyı açarken sessizce teşekkür edip bahçeye geçtim. Beni gören köpekler daha çok bağırırken adımlarımı hızlandırıp evin kapısına geldim ve zili çaldım. Biraz sonra kapı açılırken orta yaşlı, kısa boylu, hafif kilolu bir kadın sorar gözlerle yüzüme baktı. " Buyrun. " " Efendim, ben Deniz'in arkadaşıyım. " " Ah! Geç, kuzum. " dedi, bir adım geri giderek. " Deniz söylemişti geleceğini. " Gülümseyip içeri geçtiğimde kadına elimi uzattım. " Füsun ben, siz de annesi olmalısısınız. " Kadın, gülümseyip elimi sıkarken " Hayır. " dedi, " Evin aşçısıyım, adım Gülseren. " " Afedersiniz. " dedim, başımı eğip. " Bu arada Ispartalı mısınız? " " Hayır. " dedi, kaşları çatılırken. " Nereden çıktı bu? " " Isparta'da gül işleriyle uğraşan, gülleri seren kadınlara Gülseren denirmiş. " Kısa bir kahkaha attı. " İlahi, kızım. " dedi, elini sallayıp. " Nerden ne çıkarmışsın. " Ben sessiz kalırken sözlerine devam etti. " Hadi sen yukarı çık. Deniz'in odası sağdan üçüncü kapı. " Başımı sallayıp arkamdaki merdivenlerden yukarı yöneldim. Şu çenemi tutmayı bir gün öğrenmem gerekiyordu. Sana ne kadının nereli olduğundan? Hem bütün Gülseren'ler Ispartalı olmak zorunda mıydı? Bu nasıl bir mantıktı? Düşüncelerimde kendimi haşlarken merdivenlerin sonuna gelmiştim. Üç sağım da üç solumda ve iki tane karşımda kapı vardı. Kadın, sağ mı demişti sol mu? Kafamı kaşıyıp tek tek kapılara baktım. Neyse, denemekten başka şansım yoktu. Bir bakıp çıkmanın kime ne zararı olabilirdi ki? Soldan üçüncü kapıya doğru gittiğimde kapı biraz aralıktı. İçeride birisi olma ihtimaline karşı önüne geçmeyip hafifçe tıklattım ama bir ses duymadım. İkinci kez vurduğumda yine ses gelmeyince hafif aralık kapıdan başımı içeri doğru uzattım. Gördüğüm manzara karşısında gözlerim fal taşı gibi açılırken beni fark eden adamla göz göze geldim. Öpüştüğü kızın arkasından yüzüme bakıyordu. Ağzımdan istemsiz bir çığlık kaçarken geriye doğru kaçmaya çalıştım ama ani hareketimden dolayı kafam kapıya sıkışmıştı. Bu sefer acının etkisiyle daha çok bağırdım. Kapıyı açtım ve geri geri gidip sırt üstü yere düştüm. Popom ve başım kırılma ile yüzyüzeyken gürültüyle ağlamaya başladım. Gözlerimi açtığımda ters bir şekilde gördüğüm Deniz, " Ne oluyor? " diyerek odasından çıktı. Ne şanstı ama. Hem yanlış kapıyı seçmiş hem de birilerini öpüşürken basmıştım. Etrafıma göz gezdirdiğimde birkaç kişi öylece bana bakıyordu. Gülseren Hanım ve yanındaki iki genç hizmetçi - kıyafetleri onu gösteriyor. - Öpüşen çift ve Deniz. En nihayetinde Gülseren Hanım, kolumdan tutup beni kaldırmayı akıl edebildi. " İyi misin, kuzum? " " İyiyim. " dedim, hırıltılı bir sesle. Kazağımı ve saçımı düzelttim. " Füsun. " dedi, Deniz sorarcasına. " Benim. " " Neden çığlık attın? " Bakışlarımı çifte çevirip cevap verdim. " Düştüm. " dedim, " Hepinizi telaşlandırdım kusura bakmayın. Deniz artık odana geçebilir miyiz? " " Arkadaşın mı? " dedi, adam. " Evet, abi. " dedi, Deniz. " Tanıştırayım, Füsun. " Abisi gülümserken " Bulut. " dedi, " Memnun oldum. " Başımı sallayıp Deniz'in yanına gittim. Yeterince utanç duyuyordum ve bu duruma daha fazla katlanmak istemedim. Koluna girip onu odasına yönlendirdim. Kapıyı arkamızdan kapattığımda derin bir nefes aldım. " Hoş geldin. " dedi, yönü bana dönük değildi. Sessizce gidip önüne geçtim. " Hoş buldum. " dedim, sonra ekledim. " Sayılır. " " Nasıl düştün? " " Anlatacağım ama bana kızma. " Yanımdan geçip pencerenin yanındaki koltuğa oturdu. " Otur önce bir. " Yanına gidip oturduğumda odasını inceledim biraz. Büyük bir odası vardı. Koyu renklerin hakim olduğu oda fazlasıyla kasvetliydi. En göze batan ve güzel görünen kısmı müzik köşesi diyebileceğim yerdi. Piyano, keman ve gitardan oluşan bir üçlü. Bakışlarımı tekrar Deniz'e yönelttiğimde mideme inen o tanıdık krampla yeniden yüzleştim. " Anlatmayacak mısın? " " Ha evet. " dedim, uykudan uyanır gibi. Hiç konuşmadan saatlerce yüzünü izleyebilirdim sanırım. " Ben senin odanı ararken yanlışlıkla abinin odasına girdim ve onları öpüşürken gördüm. " dedim, " Bak gerçekten kapıyı iki kez çaldım ama ses gelmedi. " " Bunun için mi çığlık attın? " " Her gün birilerini basmıyorum hem kafamı da kapıya sıkıştırdım. " Deniz, birkaç saniye yüzüme bakıp gülmeye başladığında rahatlamıştım. Elini uzatıp yüzüme dokunduğunda yukarı doğru kaydırıp saçlarımı karıştırdı. Yanaklarıma sıcaklık basarken öylece onu izliyordum. " Afacan bir çocuk gibisin. " dedi, " Senin gibi bir kız kardeşim olsaydı çok eğlenirdim. " Söyledikleriyle başta gülümserken gülüşüm sonrasında asılı kaldı. İntihar edip can verirken içimde bir parça koptu sanki. Kafamın içindeki sesler koro şeklinde tiz bir şekilde 'Sevdiğim bey bana kardeş dedi.' diye, şarkı söylerken " Af buyur! " dedim. Gülümsedi. " Benden küçük olmalısın. " Bir şey demeden ayağa kalkıp pencere kenarına geldim. Bu konu uzarsa rezil olma ihtimalim hayli yüksekti. Dışarıyı izlerken istemsizce gülümsedim. Manzarası mükemmeldi. Önümde ışıkların aydınlattığı kocaman, yemyeşil, rengarenk çiçekli bir bahçe ve biraz uzakta göz kırpan boğaz ve Kız Kulesi. " Pencerenin Kız Kulesi'ne baktığını biliyor musun? " " Evet. " dedi, kalkıp yanıma geldi. Çok yakındık birbirimize yan dönsem burun buruna gelirdik. Kokusunu hissediyordum, zaten bütün bir odaya sinmişti. Huzur bir zehir gibi tüm kanıma işlerken beni uyuşturuyordu. İçimde ona sarılmaya dair büyük bir istek baş kaldırmışken bununla mücadele etmek oldukça zordu. " Sana Kız Kulesi'nin hikayesini anlatayım mı? " " Bir hikayesi mi varmış? " " Üst üste konulmuş her taşın bir hikayesi vardır. " " Her evin bir hikayesi olduğu gibi. " Gülümsedi ve anlatmaya başladı. Bakışları dışarıda herhangi bir noktadaydı. Hava karardığı için camın yansımasından yüzünü izliyordum. Kusursuzluğuna çıldırmak ve pencereye kafa atmak arasında gidip geliyordum ama sadece bu eşsiz görüntünün fotoğrafını kafama öyle bir kazıdım ki ilk fırsatta resme dökecektim. " Yunan mitolojisini bilir misin? " " Evet, Tanrı'larla aram iyidir. " " Hero, Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası olarak tanımlanan Afrodit’in rahibelerinden biridir ve Kız Kulesi’nde görev yapmaktadır. Rahibe olması nedeniyle aşka yasaklıdır ve erkeklerle ilişkisi yoktur. " dedi, ve gülümsedi. " Ne acı ama bir insanı aşka yasaklamak. " " Ne büyük nimetten men edilmiş. " dedim. Başını sallayıp devam etti. " Bir gün, yıllardır kaldığı kuleden bir tören için karşıya geçer. Orada Leandros adında başka bir rahip ile karşılaşır ve ona ilk görüşte aşık olur. Rahip Leandros da aynı duygulara kapılır. Görüşebilmelerinin tek yolu, Leandros’un boğazın soğuk ve akıntılı sularını geceleri yüzerek aşmasıdır. " Araya girip sordum; " Sen olsaydın yapar mıydın, bir kadın için her gece yüzer miydin? " Düşündü, biraz sonra omzunu silkti. " Hiç aşık olmadım ama bilmiyorum, yapmazdım sanırım. " Sessiz kaldığımda devam etti anlatmaya. " Bir süre bu şekilde aşk yaşayan çiftin hikayesi, rüzgârlı bir gece Hero'nun sevgilisine yol göstermesi için yaktığı fenerin sönmesiyle son bulur. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğularak ölür. " Gülümsedim. " Efsaneye göre bu duruma gözleriyle şahit olan Rahibe Hero, yaşadığı acıya dayanamaz ve o da kendini boğazın sularına bırakarak hayatına bir son verir. " Hikaye bittiğinde herhangi bir yorum yapmadım. Tekrar koltuğa dönüp çantamdan sigara paketimi çıkardım. " Sigara içiyor musun? " dedim. " Evet. " derken yanıma geldi ve eline tutuşturduğum sigarasını yaktı. Birkaç duman sessizlik vardı aramızda. " Peki sen Hero'nun yerinde olsaydın intihar eder miydin? " diye, sordu. Sorusuyla beraber tekrar gözlerinin en derinine baktım. Vereceğim cevaptan emin değildim ama sonra net bir şekilde " Hayır. " dedim, " İntihar etmezdim. " Bu cevabın bana ileride pahalıya patlayacağını nereden bilebilirdim ki? ¤¤¤ 21.04.2019 | 00.09
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD