1.5 Korkma

1842 Words
Daha Peñçe'den içeri adım atmadan kapının önünde duran lüks arabalar, içlerinden çıkan kumar düşkünleri ile renklenirken kapıda onları Edremit'in karşıladığını görmüştüm daha sokağın başında. Son siyah arabanın içindeki yaşlı adam inip içeriye doğru yol aldıktan sonra Edremit, beni fark ederek gözlerini devirdi. "Geleceğini söylememiştin." Evet, beni sıkı sıkı tembihlemesine rağmen bu durumu çok iplemeyerek kendim tek başıma gelmiştim Alyalardan. Zor da olmamıştı. "İşlerin vardı." Gözlerini devirip iç çekti Edremit. "Seni alacağımı söylemiştim Akkız." Ses tonu bezgin çıkarken omuz silktim ifadesizce. "Hâlâ yaşıyorum ve Peñçe'deyim. Sorun yok." Edremit, kaşları çatıkken yanımızda duran son model jeep ile gözlerini arabaya çevirdi, beni hemen arkasına doğru aldığında korumacı tavrına gözlerimi devirmekten kendimi alamamıştım. Arabadan tanıdık birinin inmesine şaşırırken Tarık, bütün karizması ile boy gösteriyordu. Şu adamı tanıyıp sulanmayan kız göremezdiniz, hele Alya.. bir ara bunu baya takıntı haline getirmişti. Istemsizce sırıtırken Edremit, Tarık'ın elini sıktı. "Hoşgeldiniz." Tarık, bütün erkekleri kıskandıracak gülümsemesini takınıp Edremit'e karşılık verdi. "Hoşbulduk Edremit. Yağız yok mu, beni o karşılar diye düşünmüştüm." Ardından gözleri beni bulunca sırıtması genişledi. Tanıyor gibi bana baktığında, "Kendisi yok ama yenge burda," dediğinde kalbimin sesini duyuyor olabilirdi. Beni tanıyordu! Beni tanıyan biri vardı sonunda! Gerçekten biri beni tanıyordu ve bu kişi Tarık'tı. Edremit, bana şaşkınca bakarken Tarık bu seferde elini uzattı bana. "Gözlerden sakınılan yengemiz, Peñçe'de bizi karşılıyor demek.. fazla iddaalı." Tarık, gır gır peşine düşünce gözlerimi devirerek ona çevirdim bakışlarımı. "Boş yapmayın Tarık Bey." Güldü Tarık, keyfi yerine gelmiş gibiydi. "Partide pek konuşamadık, şimdi sizi yakından tanımak benim için büyük bir onur olacak." O partide olduğumu biliyordu ama nasıl? Hani, ben yoktum. Esra ile Buğra'nın gerçeklere büründüğü o partide Esra bile yokmuş. Yağız ve Buğra varken sadece Tarık nasıl olurda bilebilirdi beni!? Edremit, arada geçen anlamsız diyaloğa katılmadan seyrettikten sonra bana ters bakışlarını atarak, "Hemen odana," dedi, kötü bir şey yapmışım gibi çirkin bakışlar atıyordu bana. Hoşlanmadım bu halinden.. "Yağız yok mu," diye sordum. "Şuan işi var, gece sonunda ancak görebilirsin onu. Odana geç ve asla aşağı inme. Anladın umarım Akkız." Edremit, bana kızgın gibi bir çırpıda söylendikten sonra arkasını döndü. Gözlerimi devirip odaya doğru ilerledim, Tarık'ın beni hatırlamasına mantıklı bir açıklama getiremezken Edremit'inde bu yüzden dalgınlaştığını fark etmiştim. İlk fırsatta bunu Yağız'a dile getirecekti. Biliyordum. Odaya kendimi attıktan sonra pencere kenarından gelmeye devam eden insanları seyretmeye başlamıştım. *** Gecenin ilerleyen saatlerinde canım sıkılmasına müsade etmeden kapının tıklatılması ile pencereden çekilip, "Kimsin," diye sordum, ses tonum kısık çıkmasına rağmen kapının ardındaki kişi cevap vermeyi pekte geciktirmedi. "Benim, Esra." Kapıyı açtığında içeri kafasını uzattı önce, bu haliyle bazen eskisi gibi gelsede öyle olmadığını biliyordum. Öyle olmuş olsaydı, hissederdim. Asla eskisi gibi olamayacaktı. "Gelebilir miyim?" Sorusu üzerine gülümsedi masumca, onun beni kandırabilmesi için çok çalışması gerekiyordu. Ciddiydi. "Gelebilirsin." Omuz silkip gelmesini beklerken yanıma kadar gelip yatağa uzandı, hâlâ gitmeyen misafirler vardı. "Sıkıldım tek başıma odamda." Ben sıkılmıyordum, ay ışığının hemen altında olan odamdan ayı izliyordum çoğu zaman. Eskiden de yurt binasının çatısındayken izlerdim. Güzeldi, bana huzur veriyordu. "Sen sıkılmadın mı hiç?" Merakla sorduğunda Esra'ya gözlerimi devirerek pencereden tarafı baktım tekrardan. "Hayır," diye söylendim. "Sıkılacak vaktim yok benim." Esra cümlemi kurmamın ardından, "Canını sıkacak bir şey söylememin o zaman sorun etmezsin heralde," diye söylendi, ses tonu alaya yakınken diyeceğini merak ederek ona baktım. "Yarım saat önce Afra aşağı indi. Ve hala orda." Beni yaralamak için rahat bir şekilde konuştuğunda Esra ona kanmamak için çabaladım saniyeler boyu. Sessizce yutkunurken bu durum umrumda olmamalı diye kendi kendimi içten içe teselli ettim. Esra ise, gülümsüyordu bana. "Sessiz kaldın." İmalı sesinin ardından kalkan tek kaşı ile sırıtıyordu. "Afra umrumda değil." Güldü sesli bir şekilde Esra. "Berbat bir yalancısın." Gözlerimi devirip, "Senin kadar iyi değilim bu konularda," diyerek ona karşılık verdim. Esra'nın, tepki vermesine müsade etmeden nefesimi üfleyip saate baktım, saat epey ilerlemişti. "Saat geç oldu." "Git mi diyorsun?" Başımı olumsuz anlamda salladım iç geçirerek, Buğra ile konuşmayı bekliyordum. Deniz'in yerini bulmuş olmamalılardı, hatta belkide çoktan halletmişlerdi işini. "Git demiyorum. Gitmek istiyorsan yolu biliyorsun." Yatağın üzerine doğru usulca kıvrılıp gözlerimi kapadığım anda kapımın ikinci kere tıklanması ile gözlerimi araladım. "Gelenin gidenin eksik olmuyor heralde." Esra'yı duymazdan gelirken, "Gel," diye mırıldandım, ışıklarım açıktı. Herkes istediği gibi odaya girmekte özgür gibiydi. Kapı aralandığında gördüğüm kişi Edremit olurken Esra ile göz göze geldiğinde nefesini verdiğini duymuştum. "Akkız, hazırlan. Aşağı iniyorsun." Tepki vermeden bakarken Esra, "Neden," diye merakla sordu. "Esra, odana geç ve çıkma." Esra sinirle Edremit'e bakarken, "Afra, Akkız bile iniyor aşağı, ben neden inemiyorum," dedi sinirle, gözlerim Esra'nın üzerinde oyalanırken bende merak ediyordum neden aşağı inmem gerektiğini. Edremit, derin bir iç çekerken, "Seni bekliyorlar Akkız,"dedi bana bakarak. Esra, fazlasıyla sinirle ikimize bakıp dişlerinin arasından küfretti. Onun geride kalacak olması sinirlerini bozuyordu ancak ben biliyordum. Yağız, ne beni, ne de Afra için korkmuyordu. Her hangi bir durumda ikimizden birini kaybetse üzülmezdi ancak Esra farklıydı. Ailesinden kalan son ferdide kaybetmekten ödü kopuyordu. Esra bunları göremiyordu sadece. Yerimden kalkıp kapıya doğru yürüyecekken, "Bende geleceğim," diye söylendi inatla Esra. Gözlerimi devirirken, "Kal burda," dedim. Ne olursa olsun, Yağız'ın yaşama sebeplerinin en önünde gelen şeydi Esra. Yaşama sebebinin kaybolmasını istemezdim. "Gelirim birazdan." Edremit'e bakarken, "Bu kız daha on sekiz yaşına yeni girdi," dedi benim küçük olduğumu bastırarak. "Eğer biri inmeyecekse bu kişi Akkız olmalı. Değil mi?" Edremit, derin bir iç geçirdi. Esra'nın triplerini çekmeyi istemezken, "Esra," dedi usulca. O sırada kapının hemen önündeydim. Edremit, "Kapıya çık Akkız," diye emir verdi bana. Esra'ya son kez baktıktan sonra çıktım kapıdan. Koridordaki soğuk sessizlik ardından gelen kilit sesine dönünce Edremit bana bakıyordu. "Esra yaramaz bir kız." Gözlerimi devirdim dediklerine. Arkadan Esra'nın ettiği küfürlere nazaran yumrukladığı kapının sesi duyuluyordu koridorda. Onun için üzgündüm sadece. Esra'nın çığlıklarını aşağı kata inene kadar duymuştum. Kapının hemen önünde dikilen Buğra, beni fark edip yanımıza doğru yürüdü. Kaşlarının çatık olduğunu yanıma gelmeden önce fark etmiştim. "Tarık içeride." Edremit, "Biliyor," dedi benim adıma. "Ve seni tanıyor." Başımı sallamakla yetinirken koluna girdim, Buğra sahiplenici bir bakış atarken Edremit kapıyı aralayıp girmemizi bekledi. İçeriye girmeden buram buram kokan sigaranın markasını çözmeye çalışırken herkesin bir anlığına gözü üzerime değer gibi oldu. Yaşlı, genç demeden ünlü zenginlerin kumarhane bataklığı Peñçe'nin ta kendisiydi. Herkes, birbirini illaki bir iki kez görmüştür. Kumar oynanan her masanın başında Peñçe'den biri duruyordu. Böylelikle yapılan her hangi bir sahtekarlık olmayacaktı. Gözlerimi masadan çekip yönlendirildiğim tarafa doğru çevirdim. Kırmızı köşe koltuğu Peñçe'de Yağız'a ait bir köşeydi. Burdaki durduğu zamanlarda Buğra ile orada oturup diğerlerini izlerlerdi. Yağız'ı uzaktan fark ederken yüzünde mimik oynamadan yere baktığını fark ettim, Afra ise tam yanında oturmuş mini eteğini umursamadan bacak bacak üzerine atmıştı. Tarık, hemen Yağız'ın diğer yanında sigara içiyordu. Sessiz adımlarla yanlarına vardıktan sonra Tarık ayağa kalkıp bana güldü. Her halinden, Tarıklık akıyordu sanki. "Hoşgeldiniz Akkız Hanım," diyerek sırıttığında her birinin gözü benim üzerimdeydi. Buğra, yanımda kasılırken Afra bana dikkatle bakıp tepkilerimi ölçüyordu. "Hoşbuldum Tarık Bey." Tarık sırıttı keyiflice. "En son bey ve hanım kelimesinden kurtulmuştuk sanki?" İmasının ardından gülerek Yağız'a baktı. "Tabi, mesafeli bir şekilde." Bizi sevgili sandığını anladığımda Tarık yanımda duran Buğra'ya da laf attı keyifli bir şekilde. "Seninle de aradaki mesafeyi korursak. En son.. az kalsın partimi mahfediyordun." Buğra gülümseyerek gözlerini devirdi. Tarık yerine oturduğunda oturmak için yer ararken, "Yağız, sevgilin için yanında yerin yok mu," diye sordu merakla. Yağız'ın gözleri gözlerime denk gelince kalbimin sesini duyacak diye ödüm koptu. Öyle heyecanlanmıştım ki. Gözleri gözlerimin içine bakıyor, tepkisini ölçemiyordum. "Sevgili derken," diyerek araya girdi Afra. Kaşları çatılmış bir vaziyette Tarık'a bakıyordu. Tarık, gözlerini utanmaz bir şekilde önce bacaklarına ardından suratına bakarak sırıttı. Ağzını açacakken Buğra, "Afra bize izin verir misin," diye sordu, ses tonu itiraz etmezken kaşları çatıktı. Yağız, bakışlarını Afra'ya çevirdi. "Sabah konuşuruz." Onun itiraz etmesine müsade etmezken her ikiside ayağa kalkıp içeriye doğru gitti Afra. Arkasından bakmadım bile. Böylelikle yana kayan Yağız'ın yanındaki boşluğa oturdum. Kolunu belimden sararken beni kendine doğru çekti. Bedenlerimiz arasında mesafe kalmazken nefesi ensemden süzülüyordu, sıcaklığı dibimdeyken nefes almakta zorluk çekiyordum. "Seni görmedim uzun zamandır Akkız," dedi imalı bir şekilde. "Aranız bozuk gibi de durmuyor pek." Karnımın üzerinde duran sıcak elin üzerine elimi koydum dayanamayarak. Ellerim ellerine temas ederken daha da kasıldım olduğum yerde. "Yağız beni korumak için geride tutuyor sadece." Eskiden olsaydı, böyle yapıyor olabilirdi. Tarık başını salladıktan sonra Buğra, "Tarık sadete mi gelsen artık," diye söylendiğinde Tarık dikleşerek bize baktı. Kendimi Yağız'ın göğüsüne doğru yaslamak zorunda kalırken kolu belimi sarmış, eli tam karnımın üzerindeydi. Sımsıkı tutuyordu bana. "Deniz'in yerini buldum." Tek kaşımı kaldırırken Tarık geriye yaslanarak keyifli bir gülümseme takındı. "Buldum, bulmasına ama karşılığında bana ne vereceksiniz?" Buğra, gözlerini kısarak Tarık'a dikkatle bakarken Yağız, kaşlarını çatarak öne doğru eğilip Tarık'ın gözlerinin içine doğru baktı. "Cin mi oldun Tarık sen, adam çarpmaya çalışıyorsun?" Nefesi kulaklarımdan aşağı gelirken Tarık dişlerini göstererek güldü. Sesi, sessizlikte yankı yaparken gözlerini devirip ciddi bir tavır takındı. "Sen bilirsin. Zorlamıyorum." Buğra, "Böyle konuşmamıştık," dedi sinirle. "Bize Deniz'i vereceğini söyledin?" Tarık omuz silkmişti keyifle.. "Vazgeçtim, neden onu aradığınızı söylemediniz bile. Neden söylemeden adam kaldırmaya çalışıyorsunuz, karşılık dahi vermiyorsunuz." "Tarık.. seni çıkarmam buradan." Yağız kolunu benden çekerken hafifçe geri çekilmiştim. Sesi kulağa fazla korkutucu geliyordu. Anladığım kadarı ile baya sinirlenmişti. Ayağa kalkmadan Tarık tan tarafı baktı. "Aranma." "Ah, Yağız. Ah." Tarık, keyifli bir halde bize bakarken gözleri bana değdi, gerilerek gözlerimi kaçırdığımda tekrardan çirkin sesini duydum. "Ben kaybetmem. Kaybedecek hiçbir şeyim yok. Ama sen.. senin kaybedecek çok şeyin var." Göz kırparak imayla bana baktı. "Zaafların çok. Kaybedeceğin şeyler var ve hala ısrarla kafa tutmak da ne bileyim? Benim canımı alırsan ölürüm. Ama senin canını almaktan beter edip her gün öldürürüm. Bunu kimse istemez." Ayağa kalktı bir anda. Buğra, konuşmaktan çekinirken Yağız konuşacak diye bakıyordum ona.. "Dokunamadığın kadınını.. elinden alırım. Biliyorsun, iş ayrı, arkadaşlık ayrı. Şimdi.. Akkız, neden geldi sende anlıyorsun. Korkuların o olduğu sürece devam edecek." Bana kaydı gözleri. Gözlerime kilit olduğu gözleri vardı. "Akkız, insanoğlu için çok güzel bir zaaf. Kendine iyi bak Akkız." Dişlerimi sıkarken Yağız, Tarık'ın yakasına yapıştı sinirle. Buğra aralarına girmek isterken bir kaç kişinin bize döndüğünü fark eden Edremit, onları halletmek için öne atılmıştı. "Sakın.. sakın Tarık!" Sesi dehşeti andırıyordu, kısık sesle tehtit ediyordu onu. "Sakın. Benim olana elini uzatma." Dişlerinin arasından konuşurken Buğra ayırdı onları. Yağız, geriye doğru yalpalarken masanın üzerinde duran içki şişesine uzanıp kafaya dikti. Edremit ile Buğra Tarık'ı dışarıya doğru götürmüşlerdi. Masada otururken titreyen bacaklarımı sabit tutmaya çalıştım ancak göz bebeklerinden sinirlendiği anlaşılan Yağız korkmama neden olmaya devam ediyordu. Bir dikişte içtiği yarım şişeyi masanın üzerine fırlatıp hırsla bana baktı. "Çık odana Akkız! Hemen." Ayağa kalktığımda hala tir tir titriyordum yerimde, gözleri üzerimde sabitlenirken başımı dikleştirip ona baktım. Dokunsam bütün dertlerim son bulacak, biliyorum ama yapamıyorum. "Korkma." Gülümser gibi oldum. "Ben zaten senin hayatında hiç var olmadım." Yağız sessiz kalırken yanından geçip odama doğru ilerledim, kelimeler boğazımda dizilirken umut var eden hareketlerini unutmaya çalışıyordum. Tarık'ın yakasına yapışmasının tek nedeni kesinlikle ona sert çıkışması olabilirdi. Benim için korkmadı. Ben onun hayatında hiç var olmadım ki. Hiç var olmadım. Unutma, Akkız.. Odamın önüne geldiğimde Esra'nın hâlâ bağırdığını görerek gözlerimi devirdim, peşimden gelen Buğra'ya ters bakışlarımı yöneltirken, "Esra'yı al başımdan," dedim sinirle. "Benim yanlız kalmaya ihtiyacım var." Buğra anahtarı soktuğunda Esra küfür ediyordu bize. Ettiği beddualar kulaklarıma dolarken acıyla iç çekip açılan kapıdan çıkan Esra'yı izledim. "Sizi gerçekten öldürec-" "Kes sesini Esra!" Yanından geçip odaya attım kendimi. Işığı kapatıp kendimi yatağın üzerine bıraktığım zaman kalbimin üzerine elimi koyup kaşlarımı çattım. "Kendine gel Akkız. Kendine gel." Kalbimin sesini duyuyordum odada.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD