Yurtta büyümenin en büyük avantajı kendinizi korumayı bir şekilde öğrenmenizdi bana göre. Savunmasız geçireceğiniz bir gün bile yokken sessiz bir çocuk için travmadır yurt bahçeleri. Kimin sesi varsa, herkes onu dinler, susan ezilirdi. Susan ezildiği gibi, sesi olan diğerlerine göre daha iyi bir konuma gelirdi.
Lise son sınıf olmanın verdiği bir rahatlık vardı hepimizde. Ailemden sonra kaldığım yurt, on sekizimden itibaren beni serbest bırakacaktı. Müdürlerle, diğerleri ile uğraşmayı kesecektim. Dünyanın en güzel kelimesiydi. Okuldan erken çıkıp Alya ile döndük Peñçe'ye. Kapıda karşıladı Buğra. Bana sarıldı, abim sayılırdı. Alya ile ufak tefek tartışıp içeri girdiğimizde Yağız'ı gördüm.
Ona yürürken kalbimin atışını duyuyordu sanki herkes. Onun için atan kalbim vardı. "Hoşgeldin." Gülümseyerek sarıldım ona. Anlımı öptü. "Geç kaldınız."
Okul yüzündendi. Kısaca okuldan bahsettikten sonra hep birlikte diğer şeyler hakkında konuştuk. Sıra geliyordu. "Kapan'a gidiyoruz bugün. Orada olacak."
İçimizdeki hainin kapana gideceği yönde bilgi sızdırılmıştı. Kaynarca artık ona giden yolu bulmamızı istiyordu muhtemelen. "Tuzaksa," diye söylendim. "Ya tuzaksa?"
"O zaman tuzağa düşeriz." Başımı olumsuz anlamda sallarken ona baktım sinirle.
"Seni kaybetmek istemiyorum Yağız. Gitme."
"Gitmem gerek. Daha fazla içimize girmeden bitirmem gerek."
Alya sessizce bize bakarken Buğra Yağız'a destek çıktı. "Hepimiz orada olacağız Akkız, korkmana lüzum yok." Buğra beni telkin etmeye çalışsada korkuyordum. Gerçekten korkuyordum. Ona bir şey olacak korkusu vardı. Benim ondan başka neyim vardı ki!?
Beni kendine çekip sarıldıktan sonra fısıldadı benim duyacağım şekilde. "İzin vermeyeceğim bana bir şey olmasına korkma."
Kaşlarım çatılırken beni bu kadar basitçe başından savmasına izin vermek istemezken araya Buğra ile Alya'nın laf dalaşmaları girince susmak zorunda kalmıştım.
Uslu biri sayılmazdım. O günde öyle davrandım.
Kendimi onların peşinde Kapan'a girerken bulduğum zaman diğerleri bir haberdi. İçeriye girmekte zorluk çekmişsekte, Alya ile içeriye girmeyi başarmıştık. İçerisi bardan dönme çok kalabalıktı. İnsanların hepsi neredeyse oda kadar yere sığımışlardı. Gözlerim bizimkileri ararken sarışın uzun boylu bir çocuk Alya'ya asılmış, asılması yüzünden küçük çaplı bir tartışma olmuştu.
Çocuğu başımızdan savdıktan sonra gördüğüm Buğra ile yukarı kata çıkmak için yeltendim. Alya, suratını asmış, kulaklarını kapattı. Sesi sevmiyordu. "Bekle beni." Koşa koşa yukarı çıktığımda kendimi bir koridorda buldum. Uzun, kasvetli ve ışıksız bir koridordu.
Bedenim kaskatı kesilirken geriye dönmek istedim. Ancak bağırış sesleri beni korkuturken kapıdan çıkan gelen slüet koşa koşa bana doğru gelmeye başladı. Göz göze geldiğimizde slüeti tanıdım, Deniz'in ta kendisiydi. Beni fark etti, onu fark ederken aramızdaki hainin kim olduğunu anlamaya vakit kalmadan bıçağını boğazıma dayayıp arkama saklandı.
Korkmuyordum. Karşıdan peşinden gelen bizimkilerden daha çok Yağız bana bakıyordu. Gözleri doluydu sanki. Gülümsedim, boğazımda kendini hissettiren bıçağı yok sayarak. "Bırak bıçağı," dedi uysal bir tavır takınan Buğra. "Deniz.. sende bende biliyorum. Eğer hala yaşamak istiyorsan bırak Akkız'ı."
Yağız, bana bakıyordu doğrudan. Kızgındı sanırım. "Niye geldin?" Sinirle bağırdı bana. "Elimi kolumu bağlamaktan zevk mi alıyorsun Akkız!?" Ses tonu sertken demek istedikleri canımı yakıyordu.
"Ben iyiyim Yağız," dedim sesimin titremesini umursamazken.
Deniz ise bıçağın etkisini arttırdı. Boğazımdan gelen kan kokusu, Yağız için iki katı zorlanırken, "Beni bırakmazsanız Akkız ölecek," dedi. Ses tonu kan dondurucu çıkıyordu. Aylarca ekmeğimizi ye, sonra yediğin kaba tükür.
"Akkız'a bir şey olmayacak Deniz," dedi Yağız sakinleşerek. "Sende buradan çıkmayacaksın!"
Kapan, onun mezarı olacaktı. Ayaklarım titrerken Yağız son kez baktı gözlerime. "Sakin kal," diye mırıldandı. Ardından belinden çıkardığı silahı bize doğru doğrulttu. Nişancılık konusunda ne kadar iyi bilmiyordum doğrusu.
"Demek bu kıza hiç değer vermiyorsun Yağız Soydaş! Tamam o halde," dediğinde bıçağı hafifçe kaldırıp ters bir şekilde tuttu. Bana saplayacağını anlarken demir metalik bir ses duydum. Gözlerimi kapatırken ılık bir sıvının suratıma doğru geldiğini hissettim.
Nefes nefese kalktığımda o ana geri dönmüştüm sanki. Deniz'in öldüğü güne. Kapan'ın, mezarı olduğu, bizim için son bulduğu ana. "Sakin ol," diye mırıldandım kendi kendime. Saate gözlerim kaydığında gece üç suları olduğunu gördüm. Uyumak isteyip berbat rüyalar görmekten son derece sıkılmışken yataktan kendimi atıp elimi yüzümü yıkamak için odadan çıktım.
Lavaboda işimi hallettikten sonra Yağız'ın boş kalmış oda kapısına baktım. Afra yoktu. Kendimi onun sıcaklığına bırakmak istiyordum. Kötü rüyalardan sonra ona sarılıp uyumak. Çok mu zordu? Zordu.. bu halde zordu..
Kapının ucuna oturduğumda nefesimi tutarak mırıldandım. "İki yanlız, bir doğru edebilirdik. Şimdi farklı şiirlerde yaşar gibiyiz. Ben Mecnun, sen Şirin; tesadüf değil.." Mırıldanışımın ona ulaşacağını düşünürken kapının diğer tarafında bir hareketlilik oldu. Kapı kilidi dönerken geriye çekilip ayağa kalktım.
Kapıyı açtı Yağız. İfadesizce gözlerime baktıktan sonra geriye doğru gidip yatağına uzandı. Bu şarkı Yağız'ın çocukluğu demekti. Annesinin en sevdiği şarkıymış, ona söylermiş. Söz ettim mavilere.. babasının gözleri maviymiş meğer. Sevdiği adamın kendinde bulduğu şarkı. O evlilikten bir meyve.. o meyveyi dalından koparıp ağacı kesmişti Kaynarca. Bütün benliğinide o gün kaybetti. Yağız, Soydaş olarak namını saldı. Geride kalan tek tanıdığı Esra vardı.
Yatağına uzandığında bende peşine takılıp boşta kalan kısma oturdum. O şarkıyı söylemem için açmıştı kapıyı. Acılarını biliyorum diye. "Bahsetme kimselere yaramızda kalsın. Sığmadık şehirlere şiirlere taştık. Unutmadım yine bir büyüklük bende kaldı. Ah kadehler kırıldılar sana bu gece." Gözlerim dolu dolu çıplak sırtına baktım. Acıyordu hala. Kimsenin bile bilmediği acılarını biliyordum yine de. Kalbim, ona aitti.
Sesim düşüncelerim yüzünden titredi bir süre. O zaman daha kötü hissedip acıyla gülümsedim. Üzeri örtük değil, üşüyecekti. Yerimden kalkıp pikeyi üzerine doğru örttüm yatağı dolanıp. Gözleri kapanıktı. Uyuyordu artık. Nefesimi tutarken odada bulunan kanepeye uzandım. Onu doya doya seyretmem için bir fırsattı.
"İyi geceler sevgilim." Usulca son kez ona bakıp gözlerimi kapadım.