1.1 Hain

896 Words
Araba patika bir yola girene kadar şehir hayatını seyretmiştim gelene denk. İnsanların koşuşturmaları ve hala hayatta kalma çabaları vardı. Sanırım, bütün mesele buydu zaten. Biz olanı istemiyorduk, hep biraz daha fazlasını. Aç gözlü olmak, bencil olmak.. kötüydü. Kötü. Patika yolun ucunu biliyordum. O dağ eviydi. Sürekli gittiğimiz dağ evi. Bunu ben bildiğime göre Deniz'de biliyor olmalıydı. Aralarındaki hain oydu şuanda ancak başka hainlerde olduğu kesindi. Tek başına bu kadar bilgiye sahip olması imkansızdı. Dağ evini görür görmez anılar canlandı gözümde. Zihnimin bir köşesine yazılı tek güzel anılarımız. Buğra, arabayı durduğunda, "İnelim," dedi usulca. Yağız ile arabadan indiler ben hala arka koltuktan eve baktım iç çekerek. Ne güzeldi her şey o kapsül içerisindeyken. Yaşamak istediklerim vardı. Evlenecektik Yağız ile. İkimiz bir ömür tek olacaktık. Cama tıklattı Buğra. "İnsene Akkız." Kapıyı açtığında indim arabadan. "Burayı biliyor musun?" Merakla sormuştu Yağız. Başımı sallamakla yetindim. Buğra ile birbirlerine baktıktan sonra kaşları çatıldı Buğra'nın. "Hızlı olmamız gerek. Hep bir adım öndeler." İkisi birlikte içeriye girerken gözlerimin sulanmasına engel olamıyordum. Beni burda defalarca öpen adam, aynı yerde beni tanımıyordu bile. Anıların ağırlığı üzerimdeyken Yağız'ın hafifçe bana dönmesi ile göz göze geldik, bir şeyler olduğunu anlarken, "Hızlı olmamız lazım," diye söylendi. Gözleri doğrudan bana bakıyordu, heyecan demetleri midemde toplanırken nefesini verdim. "Geliyorum." Buğra'nın açtığı kapıdan girdiğimde cebindeki telefonu çıkarıp masanın üzerine bıraktı. "Akkız sana aldığımız telefonu çıkar." Cebimden çıkarıp ona uzattığımda Yağız'da kendine ait telefonu bıraktı burada. "Şimdi daha hızlı olmamız lazım." Buğra hızlı adımlarla evin içine doğru ilerlerken Yağız bana döndü. "Takip edelim." Başımı sallayarak onun peşine düştük, evin dışına kadar takip ettikten sonra garajda duran lüks aracın içine bindi Buğra. Neler olduğunu anlamazken, "Gitmemiz lazım," dedi camı indiren Buğra. Sessizce kabullenirken arabanın arka koltuğuna oturdum. Başka bir araba ile gelip başka bir araba ile dağ evini terk ediyorduk. Arabayı çalıştırdıktan sonra sessiz kaldım bir süre. Bana açıklama yapmalarını bekliyordum. Bana gerçekten ne olduğunu bir an önce anlatmalarını.. Sessizce yutkunurken ben kısa bir yolculuk daha etmiştik. Patikanın ardında kalan göl kenarındaki evin önünde durduğumuzda şaşırmıştım, burası zihnimde silinmiş gibi, hatta hiç yok gibiydi. Tanımıyordum burayı. Arabadan inip onları takip ettim. İçeri girdikten sonra Buğra koltuğa yayılarak oturdu. Keyfi yerine gelmiş gibiydi. Yağız, kendine bir köşe bulurken kalan tekli koltuğa oturdum hızla. "Niye direk buraya gelmedik?" Buğra beni yanıtladı. "Takip edilmemek için. Telefonlarımızı bıraktık orada. Her daim peşimizde olan Kaynarca, bizi bulmasın diye." Zekiceydi. O dağa evinde anılarım varken burayı ilk kez görüyordum. "Dağ evini biliyor muydun?" Yağız bana sorduğunda irkilerek ona baktım. Ses tonu, yakışıklı yüzü ve güzel kalbini seviyorken şimdi her baktığında irkilmekten başka elimden bir şey gelmiyordu. İrkiliyordum. "Evet." Buğra doğrularak bana baktı. "Kimler vardı o zaman dağa evinde?" Omuz silkerken, "Kimse," dedim. Yağız ve ben vardım. Kaçamaklarımızın son bulduğu o dağa eviydi. Birlikte sonsuz gecelere uyandığımız evdi. "Tek miydin?" Yağız sorduğunda ona cevap vermedim. Buğra ise dikkatle beni seyrediyordu. "Hain kim Akkız?" Sorusu üzerine ikisi bana odaklanırken kaşlarımı çatarak onlara baktım. "Bir fikriniz yok mu?" Buğra, "Bizim bizden başka kimseye güvenimiz yok," dedi umursamazca. Bu haline gülecektim. "Aynı masayı kaç kişiyle paylaşıyorsunuz ama. Birine bile güvenmiyorsunuz?" İmalı laf edişimin ardından Yağız'ın göz devirmesine şahit oldum. "Söyleyecek misin artık?" Buğra bitkin bir şekilde söylendiğinde Yağız'ın keskin bakışları üzerime kitlenmişti, bu haliyle beni fazlasıyla tedirgin ederken tek kaşımı kaldırarak onlara baktım. "Hain tek bir kişi de değil. Evet, benim gördüğüm, hatta en başından beri bildiğim bir hain var ancak bunlarla sınırlı değil." İkisi beni dinliyordu can kulak. Bu nasıl söylenirdi, bilmiyorum ama söyleyecektim. Nasıl olsa onlar bilmek istiyordu. "Siz sadece Peñçe'ye almamışsınız onları.. onlar sizin yataklarınıza kadar girmişler." Bu düşünce beni en başından beri yıpratıyordu. Bilmek, bazen en kötü şey oluyordu. Engel olunamaz bir şey. Düşününce bile üzülüyordu insan. "Ne demek bu?" Buğra bana merakla sorduğunda Yağız anladı. Nasıl olsa anlayacaktı. Ağzımı açmama müsade etmeden, "Buğra bizi yanlız bırak," diye söylendi. Buğra, ikimiz arasında gidip gelirken Yağız'a bir saniye bile itiraz etmedi. Aksine, hemen ayağa kalkıp gitti yanımızdan. Karşıma geçti Yağız, o haliyle bana bakarken, "Ne demek şimdi bu," diye sordu, meraklı değildi, aksi bir tavrı vardı kara gözlerinde. Sevmedi bu durumu sanırım. "Anlamadın mı?" Yağız, "Senden duymak istiyorum," diyerek bana baktı. Benden duymak istediği şey berbat olandı. Bunları nasıl bildiğimi anladı en başta. Bana nakledilen hayatta, nasıl bir ilişkimiz olduğunuda. "Sana ait her şeyi biliyorum. Zihnin, bedenin, düşüncelerin.. bunları en yakınların bilebilir, hatta onların bile bilmedikleri var. Bedenin.." Susarak ona baktığında hala bana bakıyordu dikkatle. Devam etmem gerekiyordu. Sonuçta, ben bana nakledilen hayata ayak uyduruyordum. Benlik hiçbir durum yoktu. Olamazdı da. Olmamalıydı. "Teninde olan her şeyi. Kasıklarının aşağısına doğru olan o dövmeyi." Dövme, basit gibi dursada Yağız için önemli bir dövmeydi. İki el vardı, birbirine sıkıca tutmuş iki el. Biri ben. Biri oydu. Şimdi, onun için ne anlamdaydı bilmiyorum ama o zaman bu anlamdaydı. "Bunu dövmecide söylemiş olabilir." Kızlarla yattığını yalanlamadı. Kalp ritmim hızlanırken dişlerimi sıkarak baktım ona. Daha ileri gidip, anlatmak istediğim şeylerin zamanı değildi ne yazık ki. "Olabilir." "Hain kim Akkız?" Merakla sordu ilk kez. Kimin onlara bunu yaptığını bilmek istiyordu en çokta. "Hain Deniz." Soğuk sessizlik bir çığ gibi büyürken küfretti Yağız. Kulaklarımda sesi yankılandı. "Sikeyim böyle işi!" Onun bu haline sadece bakmakla yetinirken tekrardan gözleri bana döndü. “Eminsin, değil mi?” Başımı salladım. İkinci kez küfretti ve eminim bu son olmayacaktı. Deniz.. sen bitmiştin artık. Her şey yeni başlıyordu. Kartlar hiç olmadığı kadar tekrardan dağıtılıyordu. “Ve bence onunla sınırlı değil.. en yakınlarındalar.. unutma. Kimseye güvenemezsin.” Sadece bana güvenebilirdi. Hatta.. Belkide bana da güvenmemeliydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD