4. Dördüncü Bölüm – Sessizliğin İçindeki Ses

872 Words
Kapı açıldığında ilk fark ettiği şey, içerideki tozdu. Havadaki o ince, boğucu sis gibi duran toz zerrecikleri, sadece zamanı değil, anıları da asılı tutuyor gibiydi. Eşyalar aynı yerindeydi. Duvar saati durmuştu. Zaman burada çoktan pes etmişti. Pencereden içeri vuran soluk gün ışığı, her şeyin üzerine ince bir yalnızlık serpmişti. Evine değil de, hatıralarının mumyalanmış birer heykel gibi oturduğu bir mezarlığa giriyormuş gibi hissetti. Bir zamanlar yaşanmışlıkla dolup taşan bu mekân, şimdi geçmişin gölgeleriyle örülmüş, sessiz bir türbeye dönüşmüştü. Ev, geçmişin yankılarından başka hiçbir şey bırakmamıştı. Her köşe, her eşya, her anı… Bir zamanlar neşenin, huzurun olduğu bu mekân, şimdi yalnızca sessizliğin ve kaybolan yılların izlerini taşıyordu. Her şey gibi, ev de terk edilmiş gibiydi. Ama en çok da içindeki eski “kendisi” terk edilmişti. Çantasını yere bıraktı. Ceketini askıya asmadı. Ayakkabılarını çıkarmadı. Kuralların, alışkanlıkların, düzenin… Hepsinin önemi yitmişti artık. Sadece salona yürüdü ve eski, neredeyse unutulmuş bir dost gibi kendisine bakan yazı masasının karşısına oturdu. Bir hayalet gibi oradaydı masa. Terk edilmişliğine rağmen hâlâ sadıktı ona. Belki de onu bekliyordu. Belki de bu masa da yazılmayan cümlelerin ağırlığıyla eğilmişti yıllardır. Eli, çekmecede duran deftere uzandı. Onu en son ne zaman eline almıştı, hatırlamıyordu. Parmaklarının arasındaki kalem, ölü bir kemiği tutar gibiydi. Sanki sadece geçmişin bir kalıntısını değil, gelecekte işleyeceği cinayetin de silahını tutuyordu. Bir an, kalemi elinde tuttuğu gibi, bu defteri yazmak için mi yoksa bir kenara itip unutmak için mi tuttuğuna karar veremedi. Ama sonunda, yazmak gerektiğini fark etti. Hayatta kalmak için. Bir yazarın gerçeği yazması, geçmişin zincirlerinden kurtulması için tek yoldu. Sessizlik kulaklarında zonkluyordu. Ama dışarıda değil, içerideydi bu sessizlik. Kendi içinin en derin köşesinde yankılanan bir sessizlikti bu. Çığlık atmıyordu, ama konuşuyordu. Ve o sesin arasında hâlâ Hyunseok’un sesi yankılanıyordu: > “Katilin kim olduğu önemli değil, değil mi yazar hanım? Önemli olan... onu nasıl yarattığınız.” Bir an durdu. Ben… ben o katili kalemimle yaratacaktım, dedi kendi kendine. Sonra ellerine baktı. Bir katile can verecekti bu eller… ve bu düşünce, parmaklarını titretti. Nedense, belki de ilk kez bir romanında bu kadar çok soru işareti vardı. Bir cinayet, sadece bir kurgu değil, bir yazarın en derin korkuları ve en büyük cesaretiydi. Ellerinin titremesi, yazmanın ne kadar güçlü bir şey olduğunu bir kez daha hatırlattı. Çünkü yazmak, bazen bir silahı tutmaktan daha ölümcüldü. O an, masanın üstündeki küçük not kâğıtlarına gözü takıldı. Eski bir taslaktı. Henüz kurgulanmamış bir cinayet fikri. Sanki bir başkası yazmış gibi… tanıdık ama yabancıydı. Bir başkasının hayal gücü gibi, ama kendi kabuslarından fırlamış gibi. Burnunun direği sızladı. O eski, terkedilmiş duygular yine canlanmıştı. O kadar zamandır unutmuştu ki… Ne kadarını hâlâ hatırladığını bile bilmiyordu. Ayağa kalktı. Mutfağa yürüdü. Kendine bir kahve yaptı. Kahve kokusu, eve değil, zihnine doldu. Anıları canlandırmak değil, boğmak istiyordu. Ama anılar, kahve gibi… içildikçe içini ısıtmazdı; bazen sadece daha fazla uyanık kalmanı sağlardı. Uyanmak istemediği bir gerçeğe uyanıyordu şimdi. Balkona çıktı. Soğuk hava yüzüne çarptığında, içindeki karanlıkla birlikte ürperdi. Bir karar verdi. Artık sessiz kalamazdı. Hyunseok’un varlığı, geçmişin gölgeleri… Yazmadıkça ondan kaçamayacağını biliyordu. Yazmalıydı. Hyunseok dediği o karanlıkta kaybolmayacaktı; aksine o karanlıkta çıkacak ve yazdığı roman çok başarılı olacaktı. Bu onun dönüşü değil, yeniden doğuşuydu. İçerideki günlüğü aldı. Masaya döndü. Kalemi eline tekrar aldı. Ve yazmaya başladı: > “Bu bir itiraf değil. Bu, hayatta kalabilmenin tek yolu. Eğer susturulmazsam, belki ben de bir kurban olurum. Ama bu kez yazarken biri ölsün istemiyorum. Bu kez sadece gerçeği anlatacağım. İlk kez.” Cümleler yavaşça akmaya başladı. Kalemi, belki de ilk kez böyle güçlü bir giriş yapmıştı. Her ne kadar o gece kendini anlatıyor gibi görünse de, romanının ilk sayfasını yazıyordu. Ama belki de gerçekten kendini anlatıyordu. O gece yaşananları düşündü. Cezaevinin demir kokusunu, Hyunseok’un gözlerini, kendi sessizliğini… Oraya cevapları almaya gitmişti ama daha çok soru işaretiyle geri dönmüştü. Hyunseok her konuşmasıyla onu o karanlık cümlelerin içinde boğmak ister gibiydi. Sorularının cevabını alamadı. Durup sessizce mırıldandı: > "Adam psikopat falan ama bayağı derin konuşuyor, herkesin anlayacağı gibi basit konuşmuyor." Bu düşünceler, kaleminin her satırına yansıdı. İçindeki karanlıkla yüzleşmek, yazmaklağı gibi, Hyunseok verdiği her cevapla onun içinde yeni bir soru açıyordu oluyordu. Ve o gece yazmaya başlamak, belki de sonunda karanlıkla barışmanın tek yoluydu. Sayfa yavaşça dolarken, zaman durmuş gibiydi. İlk defa, kurbanı değil — hayatta kalanını yazıyordu. Bir süre sonra yazmayı bıraktı. Bilgisayarına geçti, araştırmaya başladı. Hyunseok’un davasını arattı. Ama yine de detaylı bir şey bulamadı. Sanki ne kadar kendini bu karanlığa atmak istiyorsa, biri onu bu karanlıktan çekip kurtarıyordu. Ama Seo kararlıydı. Hyunseok’tan alamadığı cevapları alacak, romanını kusursuz yapacaktı. Onun her romanı kusursuzdu ve bu da öyle olacaktı. O an aklına bir fikir geldi. İnternetten bulamadığı bilgileri, polisten alacaktı. Hyunseok olayını araştıran dedektiflerle görüşecek, olay hakkında bilgi alacaktı. Hyunseok, Kore'de tanınıyordu çünkü herkes onun bir psikopat olduğunu biliyordu ama davası hakkında kimse kesin bir şey bilmiyordu. Bu yüzden dedektiflere gidecek ve olayın aslını öğrenecekti. Bu karanlık belki de onun dört bir yanını saracaktı. Ama bu kez korkmayacaktı. Eunseo o gece huzursuz bir şekilde yatağa girdi. Aklında hâlâ cezaevinde yaptığı konuşmalar vardı. Sanki zihninin dört bir yanında bu sorular sararmıştı. Sesindeki o soğukluk ve kibir, gözlerindeki o bomboş ifade... Eunseo gözünü her kapattığında, gözünün önünde Hyunseok’un silueti beliriyordu. Bir kabusun içine doğmuştu artık. Ama bu kez o kabusun yazarıydı. --- > "Bazı insanlar evlerine döner… Bazılarıysa, evlerine döndüklerinde başka biri olduklarını fark eder."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD