Kasabada sabahlar artık Mira için biraz daha geç başlıyordu. Deniz bunu fark etmişti ama yine hiçbir şey söylememişti. Sadece buluşma saatlerini esnetmiş, yürüyüş yollarını kısaltmıştı. Mira’nın dünyası daralırken, Deniz onun dünyasına sığmayı öğreniyordu.
O gün kasabada küçük bir sergi vardı. Deniz’in onardığı eski eşyalar ilk kez sergilenecekti. Ali bu fikri ortaya atmış, Elif dükkânının önünü ayarlamıştı. Nermin Hanım da “İnsanlar görsün,” demişti. Deniz başta tereddüt etmişti ama Mira’nın gözlerindeki o kısa parıltı fikrini değiştirmişti.
“Gitmek zorunda değilsin,” demişti Deniz.
“Yanındayım,” demişti Mira.
Sergi günü kalabalık sandıklarından fazlaydı. İnsanlar masalara, sandalyelere, aynalara dokunuyor; hikâyelerini soruyordu. Deniz kısa cevaplar veriyor, Mira biraz geride duruyordu. Kalabalık onu yoruyordu ama Deniz’in omzunu hissetmek yeterliydi.
Bir kadın Mira’ya yaklaştı. “Çok zarifsin,” dedi. “Deniz’in yanında iyi duruyorsun.”
Mira gülümsedi ama kalbi hızlandı. Deniz bunu fark etti. Kadın uzaklaşınca Deniz eğilip fısıldadı: “Çıkalım mı?”
Mira başını salladı. Bu, Deniz’in kıskançlığı değildi; bu, Mira’yı kollama hâliydi. Ve Mira bunun farkındaydı.
Sergiden erken ayrıldılar. Sahile doğru yürüdüler. Mira’nın adımları ağırlaştı. Deniz onu bankta oturttu. Mira başını geriye yasladı, gözlerini kapattı.
“Bakmana gerek yok,” dedi yavaşça. “Buradayım.”
Deniz konuşmadı. Sadece Mira’nın elini tuttu. Bir süre sonra Mira nefesinin düzeldiğini hissetti.
“Bazen,” dedi Mira, gözlerini açmadan,
“insan iyi olduğunu anlatacak kelime bulamıyor.”
Deniz başını salladı. “Anlatmak zorunda değilsin,” dedi. “Ben buradayım.”
Bu cümle Mira’nın içini titretti. Çünkü Deniz, bilmeden en doğru yerde duruyordu.
O akşam Nermin Hanım Mira’ya odasında bir battaniye bıraktı. Üzerine küçük bir not iliştirmişti:
“Üşümeyesin.”
Başka hiçbir şey yazmıyordu.
Mira notu katladı, yastığının altına koydu.
Gece Deniz kapıyı çaldı. İçeri girmedi. Eşiğin önünde durdu. “Yarın istersen hiçbir şey yapmayız,” dedi. “Sadece otururuz.”
Mira gülümsedi. “Zaten en çok onu seviyorum,” dedi yine.
Deniz başını eğdi, alnını Mira’nın alnına değdirdi. Uzun sürmedi. Ama Mira’nın içi doldu.
O gece Mira şunu düşündü:
Herkes bir şeyleri seziyor.
Ama kimse konuşmuyor.
Ve belki de bu yüzden, bu kasabada hâlâ nefes alabiliyordu.
Sabah yine gelecek, Deniz yine bekleyecek, yan karakterler yine sessizce kollayacaktı. Mira’nın bedeni zorlayacak, kalbi tutunacaktı.
Hikâye bitmiyordu.
Sadece sürüyordu